20 Aralık 2013
Sayı: KB 2013/49

Bu pisliği devrim temizler!
İktidar dalaşı AKP’nin ipliğini pazara çıkardı
İşçi çocuklarına simit, burjuva çocuklarına gemicik!
Dershane tartışmaları ve ötesi - Haydar Baran
“Yolsuzluk ve rüşvet operasyonu”
Roboski’den Gever’e
“ÇHD’ye sahip çıkmak üzere bekliyoruz!”
BDP milletvekillerine tahliye yok!
Çürüme, ihanet ve sınıf düşmanlığı
Bütçe tartışmalarında eğitim
Aliağa-Çiğli İşçi Birliği’nden etkinlik
Ankara’da devrimci sınıf faaliyetleri yoğunlaşıyor
Feniş işçilerinden coşkulu etkinlik
Feniş işçileri yolaçmayı bekliyor!
Kadın İstihdam Paketi, esnek çalışma paketinin parçasıdır
Köksüz bir yazarın kök arayışı - 3 K.Toprak
Burjuva siyaset sahnesinde gelişmeler ve reformist solun seçim heyecanı
AKP’nin hevesleri ve Libya ordusunun eğitimi
AB’yle kirli işbirliği!
Dünyadan eylemler
Suriye’yi yağmalamaya devam
Üniversitelerde faşist baskı ve saldırılar
Erdal Eren sosyalizm mücadelesinde yaşıyor!
Vanlı depremzedeler kalıcı konut istiyor!
ÇHD’den tutsak avukatlarla dayanışma gecesi
İnsan hakları karnesi zulümle dolu!
Bakanlıktan çocuklar için ‘eylem planı’!
Cumartesi Anneleri: Adaleti biz getireceğiz!
Ahırda tepişenler
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Roboski’den Gever’ e…

Devletin katliam zincirine
yeni halkalar ekleniyor!

 

Sermaye devletinin katliamlar zincirinden oluşan bir geçmişi ve bugünü var. Bu katliamlar zincirine sürekli yenileri ekleniyor. Yılın her ayına denk düşen katliam örnekleriyle sermaye devletinin sicili oldukça kanlı ve kirlidir. İçinde bulunduğumuz Aralık ayı buna bir örnektir. Aralık ayı katliamlar çetelesinde Maraş’a 19 Aralık katliamı eklendi, 2 yıl önce de Roboski…

28 Aralık 2011, 19’u çocuk, 15’i de 18-25 yaş arasındaki 34 Kürt köylüsünün, Şırnak’ın Uludere ilçesi Roboski köyünde üzerlerine savaş uçaklarıyla bombalar yağdırılarak katledilmelerinin tarihidir. Roboski, Kürt halkının yaşadığı ne ilk katliamdır ne de son olmuştur. Roboski Katliamı’nın 2. yıl dönümünde katliamcı devlet bu sefer Gever’de karşımıza çıktı.

Katliam bir devlet politikasıdır!

Roboski Katliamı sonrası yaşanan süreç, Kürt halkının yaşadıkları acıları katmerleştirmiş, yaraları tekrar tekrar kanatmıştır. Tek geçim kaynakları kaçakçılık olan köylülerin üzerine savaş uçaklarıyla bombalar yağdırarak katleden devlet, yine kendinden bekleneni yapmıştır. Katliamın faillerinin bulunması için göstermelik adımlara bile gerek duyulmamıştır. Dahası katliamın hemen ardından devlet yetkileri ibretlik açıklamalarla utanç tarihine, hesapları sorulmak üzere yazılmışlardır. Katliamın sorumluluğunu Kürt hareketine yıkmaya çalışarak işe başlayan Tayyip Erdoğan, Genelkurmayı katliamda “gösterdiği hassasiyet” nedeniyle kutlamakla devam etmiştir. Sonrasında kan parası vermeyi teklif ederek ne kadar düşkünleşebileceğini de göstermiştir. Bununla da yetinmeyip oluşan tepkilerin üzerine katliamı örtbas etmeyi başaramayınca “her kürtaj bir Uludere’dir” diyecek kadar ileri gitmiştir.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ise, Roboski katliamının emrini veren Hava Kuvvetleri Komutanı’nı “Devlet Üstün Hizmet Madalyası” ile ödüllendirerek aslında katliamın sorumluluğunun devlete ait olduğunu da itiraf etmiştir. Ailelerin bekledikleri resmi özür talepleri karşısında ise dönemin İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin şunları söylemişti: “Emri görüntüyü izleyen komutanlar verdi, kaçakçılık BDP’nin emriyle yapılıyor. Bölge KCK’nin elinde, ölenler sağ yakalansaydı yargılanacaklardı, ölenler figürandır, gençler de orada olmasaydı, özür dilenecek bir şey yok.” Oysaki yoksulluktan çıkışın başka yolunu bulamadıklarından kaçakçılık yapan köylülerin yıllardan beri bölgedeki yetkililerin bilgisi dahilinde bu işi yaptıklarını ise herkes biliyor. TBMM Uludere Alt Komisyonu Başkanı AKP’li Ayhan Sefer Üstün ise, katliamı basit askeri bir “hata” olarak niteleyerek komisyonun katliamın üzerini örtme “niyetini” özetlemiştir.

Yargı eliyle de katliama devam edilmiştir. Soruşturmanın dosya üzerine gizlilik kararı konularak kamuoyu bilgisinden uzak tutulması, bu durumun değişmesi için avukatların verdiği dilekçelerin kaybolması, katledilenlerin yakınlarının çeşitli baskılarla, soruşturmalarla gözaltı ve tutuklamalarla susturulmak istenmesi gibi yollarla da katliamın üzerine perde çekilmek istenmektedir. Aileler davanın peşinden koşmaya devam edince ailelere yönelik baskılar giderek artmıştır. Devlet devletliğini göstermiş, Roboski katliamını protesto etmek isteyen ailelerin üzerine tazyikli sular ve gaz bombaları sıkılmış, katliamda kardeşini kaybeden Ferhat Encü defalarca gözaltına alınmış ve tutuklanmıştır.

Türk sermaye devleti katliamcı gelenekten vazgeçmiyor!

Kürdistan coğrafyası ‘gayri nizami harp’ yöntemlerinin sıklıkla kullanıldığı bir coğrafya olarak, tüm kirli savaş yöntemlerine tanık olmuştur. Kürt halkına yönelik baskı ve zulüm, imha ve inkâr politikaları hiç eksik olmamış, Kürt halkının özgürlük talebi ise hep kanla bastırılmıştır. Koçgiri, Zilan, Dersim, 33 Kurşun olayı gibi örnekler toplumsal hafızada unutulmamak üzere yer almıştır. Türk sermaye devleti imha ve inkârda ısrar ettiği içindir ki Kürt halkı bugün de katledilmeye devam etmektedir. Tayyip Erdoğan’ın ifadesiyle “kadın da olsa çocuk da olsa” bu kirli devlet politikası sürmektedir.

Katliamlar zinciri uzundur. Örnekler çoktur. Daha, Lice’de havan mermisiyle bedeni parçalanan 12 yaşındaki Ceylan’ın ölümü üzerinden, Uğur Kaymaz’ın babasıyla birlikte katledilmesinin ya da Muş’un Bulanık İlçesi’nde eylemcilerin üzerine ateş açılarak iki kişinin katledilmesinin üzerinden henüz 4 yıl geçmiştir. Roboski Katliamı’nı örtbas etmek isteyen devlet yetkilileri her ne kadar “çözüm” süreci deseler de katliamları “sıradanlaştırarak”, geçtiğimiz Haziran’da Diyarbakır’ın Lice ilçesinde karakol yapımını protesto eden Kürt köylülerine ateş açarak Medeni Yıldırım’ı katletmiştir. Geçtiğimiz günlerde de Gever’de mezarlara saldırıyı protesto eden halka saldıran polis 3 kişiyi katletti.

Sermaye devletinin kendini gizlemeye gerek bile duymadan katliamlara devam ettiği bir yerde çözüm sürecinden bahsetmenin ne anlama geldiği ise fazla söze gerek bırakmıyor. Zira Kürt halkına yönelik imha ve inkâr politikası esaslı bir devlet politikasıdır ki Rojava örneğinde olduğu gibi hiçbir sınır tanımamaktadır. Türkiye, Suriye’ye yönelik emperyalist müdahalede oynadığı taşeron rolü nedeniyle para, silah ve her türlü destekle beslediği gerici çeteleri ayrıca Rojava Kürtleri’ne saldırması için de destekliyor. Bu destekle çeteler, camilerden ‘Kürtler’in malı ve namusu helaldir’ çağrıları yapabilmiş, Kürt halkının evlerini yıkıp, yağmalayabilmiştir.

Özetle katliam bir devlet politikasıdır. Bu düzene karşı olan devrimciler, ilerici ve muhalif her ses baskı ve zorbalıkla, işkencelerle, katliamlarla sindirilmek, susturulmak istenmektedir. Ancak dünya üzerindeki mücadele tarihi göstermiştir ki, bu sömürü ve zulüm düzenin ve onun devlet eliyle elinde tuttuğu zorba güç emekçi halkların mücadelesini engellemeye yetmemiştir. Bugün de böyledir. Devletin uyguladığı katliamların ve diğer zorbalıkların işçilerin, emekçilerin ve ezilenlerin nazarında hiçbir hükmü yoktur. Sadece sınıf kinimizi bilemektedir.

 
§