20 Aralık 2013
Sayı: KB 2013/49

Bu pisliği devrim temizler!
İktidar dalaşı AKP’nin ipliğini pazara çıkardı
İşçi çocuklarına simit, burjuva çocuklarına gemicik!
Dershane tartışmaları ve ötesi - Haydar Baran
“Yolsuzluk ve rüşvet operasyonu”
Roboski’den Gever’e
“ÇHD’ye sahip çıkmak üzere bekliyoruz!”
BDP milletvekillerine tahliye yok!
Çürüme, ihanet ve sınıf düşmanlığı
Bütçe tartışmalarında eğitim
Aliağa-Çiğli İşçi Birliği’nden etkinlik
Ankara’da devrimci sınıf faaliyetleri yoğunlaşıyor
Feniş işçilerinden coşkulu etkinlik
Feniş işçileri yolaçmayı bekliyor!
Kadın İstihdam Paketi, esnek çalışma paketinin parçasıdır
Köksüz bir yazarın kök arayışı - 3 K.Toprak
Burjuva siyaset sahnesinde gelişmeler ve reformist solun seçim heyecanı
AKP’nin hevesleri ve Libya ordusunun eğitimi
AB’yle kirli işbirliği!
Dünyadan eylemler
Suriye’yi yağmalamaya devam
Üniversitelerde faşist baskı ve saldırılar
Erdal Eren sosyalizm mücadelesinde yaşıyor!
Vanlı depremzedeler kalıcı konut istiyor!
ÇHD’den tutsak avukatlarla dayanışma gecesi
İnsan hakları karnesi zulümle dolu!
Bakanlıktan çocuklar için ‘eylem planı’!
Cumartesi Anneleri: Adaleti biz getireceğiz!
Ahırda tepişenler
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Bütçe tartışmalarında eğitim

 

2014 yılının yaklaşmasıyla bütçe görüşmeleri başladı. Eğitime ayrılan bütçe de bu görüşmelerde önemli bir yer tutuyor. Zira AKP hükümetinin dilinden hiç düşürmediği gibi “eğitime ayrılan bütçe artıyor.” Bununla birlikte, geçtiğimiz günlerde, yeni öğretmen atamaları ve öğrencilerin burslarına zam yapılması vaatlerinde de bulunuldu. Bu adımlar da devlet büyük sorunları bir anda çözüyormuş gibi abartıldı. Ve bu tabloyla da, sermaye iktidarının en öncelikli gündemi eğitimmiş gibi bir hava yaratıldı. Sanki devlet eğitimdeki yapısal sorunları gerçekten çözmek için büyük çaba harcıyormuş gibi...

Atanamayan öğretmen sayısı 300 bine yakın

Bir ay kadar önce atanamayan öğretmen intiharı yaşanmıştı. Atanamadığı için intihar eden öğretmen sayısı 34’e yükselmişti. Bunun yanında 300 bine yakın öğretmen daha atanabilmek için bekliyor. Bu bekleyiş sürerken de Milli Eğitim Bakanı çıkıyor şunları söylüyor: “Şubat 2014’te 10 bin, Ağustos 2014’te 40 bin öğretmen daha alınacak.” Geride kalacak atanamayan öğretmenler umurlarında değil. Bakan “öğretmen adaylarının duygularıyla oynamak doğru mu?” sorusuna pişkin bir şekilde şu yanıtı veriyor: “Aynı şeyi ben de size söylüyorum. Atanamayan öğretmen adaylarının duygularıyla oynamak doğru değil. Oynamayın!”

Eğitime ayrılan bütçe artıyor da ne oluyor!

Her sene aynı söylemleri tekrar etmekten sıkılmayan sermaye sözcüleri, “eğitime ayrılan bütçe biz geldiğimizden beri artıyor” diyerek sanki eğitime büyük kaynaklar ayırıyorlarmış, eğitimdeki sorunları çözüyorlarmış gibi konuşmaya devam ediyorlar. Evet eğitime ayrılan bütçe artıyor, fakat ne değişiyor? “Fatih projesi” mi çözecek eğitim sisteminin koskoca sorunlarını! Ayrıca GSYİH’nın yüzdesi olarak eğitim harcamalarında da önemli bir değişiklik olmuyor. Eğitime ciddi boyutlarda kaynak ayırdığı yok devletin, böyle bir amacı da yok. Tam tersi asgari düzeyde tutmaya çalışıyor eğitim harcamalarını. Ekonomik kriz dönemlerinde bu açık bir şekilde görülüyor, eğitim harcamaları belirgin bir şekilde düşüyor. Bu nedenle 2001 krizinin etkilerinden dolayı, “bizden önceye göre eğitime daha çok önem veriyoruz” vurgusu da gözüktüğü kadar büyük değil aslında.

Burslara zam var, ama çoğu öğrenci hala paralı okuyor!

Tayyip Erdoğan burs ve kredi olanaklarının arttığından ve bundan faydalanan 1,3 milyon öğrenciden bahsediyor. Kredi alanları çıkardığınızda, burs alan öğrenci sayısı zaten çok daha az. Toplam öğrenci sayısının küçük bir kısmı oluyor. Diğer yandan kredi alanlar açısından da bunun nasıl bir fırsat olduğu tartışmalıdır. Çünkü kredi borçları, okul bittikten sonra kredi alanların omuzlarına daha büyük bir yük olarak biniyor. Kredi fırsatı, çoğunluk açısından maddi sorunları biriktirmek ve ertelemek anlamına geliyor. Kısacası bu fırsatlar olumlu gibi gözükse de oldukça yetersizdir ve ancak küçük bir azınlığın gerçekten işine yaramaktadır.

Bunların ötesinde esas olarak, daha eğitim hayatlarının başında birçok genç üniversite kapılarından uzaklaşmak zorunda kalıyor. Bir yandan okuyup bir yandan çalışmak, çalışırken okula devam edememek, bir an önce işe girmek vb. gerçekler büyük sorunlar olmaya devam ediyor. Bir de üstüne “dershane sorunu” binince üniversite hayal olmanın ötesine geçemiyor.

Eğitim sisteminin sorunları
sadece bütçeyi arttırarak çözülmüyor!

AKP sözcüleri, eğitimde bunca sorun dururken dershane tartışmalarıyla, 4+4+4’le, yeni YÖK Yasası’yla, sınav sisteminin değişmesiyle vb. gündemlerle sorunları daha da yakıcı hale getirmiş oldu. Sorunlar bu kadar yakıcıyken de, hala çıkıp eğitim sorunlarını gerçekten çözüyorlarmış gibi açıklamalar yapabiliyorlar.

Onların sorun olarak gördükleri, sermayenin eğitim alanına yeterince yatırılamıyor olması, buraya sermayenin rahatça akamıyor olmasıdır. Sorun, eğitim alanının kârlılığının arttırılması sorunudur. Bu yatırımı yapabilecek burjuva sınıfın AKP’den beklentisi, eğitim alanında da sermayenin önünün yeterince açılmasıdır.

AKP sermaye için uğraşıyor: Sermaye eğitim alanına rahatça girsin, oradan da zengin olsun... Öğretmenler işsizlik sorunuyla boğuşsun, ucuz işgücü olarak sömürülsün... Aileler ve çocukları müşteri olsun, parası olan okusun, parası olmayan çalışsın, sömürülsün diye... Böyle bir durumda eğitime ayrılan bütçeyi arttırsalar ne olur... Devlet, eğitimi tümüyle parasız ve herkese eşit olarak sunmadıkça bu ne işe yarar.

 

 

 

 

Kavlak’tan patronlara:
Varlığımız varlığınıza armağan olsun!

 

Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) 25. Olağan Genel Kurulu Ankara’da gerçekleştirildi. Sermayenin en büyük örgütlerinden biri olan TİSK’in genel kurulunda Türk-İş adına genel sekreter Pevrul Kavlak konuştu.

Patronlara övgülerle konuşmasına başlayan Kavlak, küresel ekonomik krizin Türkiye’de fırsata dönüştürüldüğünü söyledi. Bu durumun yaratılmasında en büyük pay sahibinin işçiler olduğunu söyleyen Kavlak, patronlarla kol kola girerek krizin faturasını işçilere ödetilmesinin ‘başarısını’ hatırlattı. Zira kriz döneminde patronların kârdan zarar etmemesi için işçilere dayatılan kemer sıkma politikalarının en büyük destekçisi Türk-İş olmuştu.

Kavlak konuşmasında işçilerin zorunlu fedakarlığı için şunları ifade etti: “Bizleri ülke olarak, krizin ve yaşanan tüm trajedinin olabildiğince uzağında tutan en önemli unsurlardan biri emekçilerdir. Türk emekçisinin terbiyesi, yeteneği, disiplini, bilgisi, eğitimi ve verimliliğidir. İşyeri kapanmasın diye, gerektiğinde evine eksik götürdüğü bir somun ekmek, üretim yavaşlamasın diye, fazladan akıttığı ter, ülkenin çarkları dönsün diye, feragat ettiği ücretidir. İşte bu nedenle Türk sanayiinin asıl güvencesi, yalnızca yükselen tüketici güven endeksleri, düşük seyreden hammadde fiyatları, ya da alınan siparişler değil, Türk işçisinin özverisidir. Onlar sizin çalışanlarınız, bizim üyelerimizdir.”

Ucuz işgücünü sermayeye güvence olarak sunan Kavlak, “bizim üyelerimiz” vurgusuyla rollerine de dikkat çekti.

Kavlak, konuşmasının devamında “bazı işverenlerin sendika karşıtı tutumuna” değindi. Patronların sendika karşıtlığını “kalitenin, verimliliğin, motivasyonun önünde engel” olması nedeniyle eleştiren Kavlak, işçi haklarının gasp edilmesi, işçi sağlığı ve işçi güvenliği önlemlerinin alınmaması, iş güvencesinin ortadan kaldırılması gibi sonuçlarıysa ağzına almadı.

İş cinayetlerine dair ifade ettiği tek şeyse, yine patronlara hizmet vaadiydi. Kavlak “Sendikaların olduğu işyerlerinde iş kazası asgari seviyededir. Yani, endüstriyel ilişkiler sağlıklı bir biçimde yürümektedir” dedi.

Kavlak, “Bu ülkede TOBB varsa, TÜSİAD, MÜSİAD varsa, TİSK varsa, Rahmetli Seyfi Demirsoy’un dediği gibi, TÜRK-İŞ de vardır ve var olacaktır. Her şeye rağmen olacaktır” dedi.

Türk-İş’in kurucularından Seyfi Demirsoy’un mirasını devralan Pevrul Kavlak gibi sendika bürokratları patronların uşaklığına devam ederken, verdikleri hizmetleri yeni işbirliklerinin teminatı olarak sunuyorlar.

 
§