13 Mart 2015
Sayı: KB 2015/10

Toplumsal sorunlar toplumsal devrimlerle çözülür
AKP’nin öfkelileri çekilirken...
‘Demokratik cumhuriyet’ hayallerine karşı devrimci sınıf çizgisi! - Evrim Erdoğdu*
Saray basınının dilleri KABA, vicdanları TAŞ, cepleri para dolu!
Düzenin büyüyen ekonomik krizi
Berkin için Okmeydanı’nda militan direniş
Berkin devrimci liseli mücadelesinde yaşıyor!
Berkin unutulmadı!
Sokağı susturma girişimi
Grup sözleşmeleri, imkanlar ve çıkış arayışı
Baran: Taşeron köleliğine karşı taban örgütlülüğü!
“Kazanılmış haklarımızı gasp ettirmeyeceğiz!”
Emekçi Kadın Komisyonları nedir? Neyi savunur?
EKK'dan devrimci 8 Mart eylemleri
Kadınlar 8 Mart'ta alanlardaydı
Direniş Divanı'nda 8 Mart
Avrupa'da 8 Mart eylem ve etkinlikleri
Syriza ve gücünün sınırları
İşçi ve emekçiler faturayı ödemek istemiyor
Hitler'den Neo-Nazilere, Neo-Nazilerden Pegida'ya
Burjuva gericiliği, emperyalist savaş ve saldırganlık...
Berkin'e sözümüz devrim olacak!
Çocuk işçilik: Sömürünün en ağır biçimlerinden biri
'Hüseyin Hoca' mezarı başında anıldı
Çağdaş Kawalarla gerçek Newrozlara!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Emekçi Kadın Komisyonları nedir? Neyi savunur?

 

Kadınların ezilmesi ve çifte sömürüsü, insanlık tarihinde özel mülkiyetin ortaya çıkmasına dayanır. Sınıfların ortaya çıkması ve özel mülkün erkeğin elinde birikmesi, sınıfsal ilişkinin yansıması olarak kadınlar üzerinde cinsel baskı ve sömürüye yol açmıştır. Birbirini izleyen tüm sınıflı toplumların tarihi kadınların baskı altına alınmalarının, din, kültür, yasalar, gelenekler, gerici değerler ve önyargılarla aşağılanıp bir cins olarak ezilmelerinin tarihi olmuştur. Azgın sömürüye dayalı kapitalist sistem bu baskı ve eşitsizliğe yeni boyutlar kazandırmış, kadının kölelik zincirlerine yenilerini eklemiştir.

Bugün kapitalizm “kâr, daha çok kâr” hırsıyla emekçi kadınları da kendi çarkları içinde öğütmekte, kölece çalışma koşullarına mahkum etmektedir. Kadınlar, aynı işi yapsalar dahi, erkek işçilerden daha düşük ücret almaktadırlar. Güvencesiz ve kuraldışı çalışma tüm çalışma yaşamına hakim kılınmak istenirken, yedek işgücü olarak görülen kadınlara daha ağır koşullar dayatılmaktadır. Yanı sıra ev işleri ve çocuk bakımı da kadının omuzlarına yüklenmektedir.

Bir sınıfın mensubu olarak kadınlar bir yandan azgın bir sömürüyle yaşarken, öte yandan cinsel baskı ve eşitsizlikle karşı karşıya kalmaktadırlar. Cinsel sömürü ve şiddet, aile ve toplum içinde ikincil konum, dinci-gerici ideolojinin etkisiyle kadın kimliğine dönük aşağılanma her geçen gün yeni boyutlar kazanmaktadır.

Baskı, sömürü ve eşitsizliği en ağır şekilde yaşayan kadınların kurtuluşu, elbette bu durumu ortaya çıkaran koşulların ortadan kalkmasıyla mümkündür. Nasıl ki kadınların ezilmesi ve sömürüsü tarihin belli bir evresinde üretim ilişkilerindeki değişimin, özel mülk edinmenin ortaya çıkmasının ürünü olmuşsa, bu ezilme ve sömürülmeyi doğuran koşulların kalkmasıyla da son bulacaktır. Toplumun sınıflara bölünmesinin ürettiği tüm diğer eşitsizlikler gibi kadın sorununun çözümü de sınıfların ortadan kalkmasıyla olanaklı olacak, bunu hedefleyen sosyalizm kadına yönelik baskı ve eşitsizliğin maddi zeminini kurutacaktır. Elbette, binyılları bulan ataerkil kültür ve değerlerin aşılması bir süreç sorunudur. Ancak, sınıflarla birlikte tüm eşitsizlikleri ortadan kaldırmayı hedefleyen, bu çerçevede kadının toplumda tam hak eşitliğini güvence altına alan bir sistem, bu ataerkil değer ve kültürün yokedilmesinin de biricik güvencesi olacaktır.

Eğer kadınların gerçek kurtuluşunun yolu sosyalizm uğruna mücadeleden geçiyor ise, bu hedefe tabi olarak kadınların temel demokratik talepleri için mücadeleyi yükseltmesi büyük bir önem taşımaktadır. Zira bu mücadele, yaşadığımız kapitalist sistem çerçevesinde elde edilebilecek hakların kazanılmasının yanı sıra, kadınların mücadele içinde özgürleşmelerini sağlayacaktır.

Emekçi Kadın Komisyonları neyi savunuyor?

İşçi ve emekçi kadınlar, yaşadıkları çok yönlü sorunların çözümü için mücadele etmek ve örgütlenmek zorundadır. Örgütlülük, mücadelenin temel önemde aracıdır. Bugün öncelikli olarak yapılması gereken, işçi ve emekçi kadın kitlelerini örgütlü mücadeleye çekmek için bilincini geliştirmek ve eğitmektir.

İşçi ve emekçi kadınlar, mensubu oldukları sınıfın bir parçası olarak erkek sınıf kardeşleriyle birlikte örgütlenmek durumundadır. Kadın-erkek işçi ve emekçiler, sendikal örgütlerinden parti örgütüne, bugünün kültür kurumlarından yarının devrimci meclislerine kadar tüm sınıfsal örgütlenmelerde birlikte, omuz omuza yer almalıdırlar. Ancak toplumsal yaşamda kadının ikincil konumu ve ezilmişliği, mücadelede geri planda kalmasına yol açmaktadır. Bu durumun değişebilmesi, kadınların bilinçlenmesi ve özgüven kazanması, bilinçli müdahalelerle mücadeleye çekilmesini gerekmektedir. İşçi ve emekçi kadın komisyonlarının misyonu burada ortaya çıkmaktadır.

Emekçi Kadın Komisyonları, bağımsız kadın örgütlenmeleri değil, mevcut sınıf ve kitle örgütleri içinde kadın işçi ve emekçilere dönük özgül bir çalışmayı gündemine alan örgütlenmelerdir. Kadın işçi ve emekçilerin hem yaşadıkları sınıfsal sorunlar hem de kadın olmaktan kaynaklı sorunlar üzerinden mücadeleye çekmeyi hedefler.

* Emekçi Kadın Komisyonları, başta sendikalar olmak üzere tüm sınıf örgütlerinde kadınların geniş kesimlerini örgütleme mücadelesi verir. Bu çerçevede, çifte ezilmişliği yaşayan kadınlara yönelik özgül çalışmayı planlar ve somutlar.

* Emekçi Kadın Komisyonları, işçi ve emekçi kadınlara yönelik aydınlanma ve bilinçlendirme faaliyeti yürütür. Bu faaliyet, emekçi kadınların çifte sömürü ve ezilmişlikten kaynaklı taşıdığı devrimci enerjinin açığa çıkmasına ve özgüven kazanmasına hizmet eder.

* Emekçi Kadın Komisyonları, aşağıda sıralanan talepler uğruna mücadeleyi yükseltmeyi hedefler:

- Esnek üretim, prim, parça başı, part-time, uzaktan çalışma vb. çalışma sistemleri ile birlikte taşeronluk sistemi yasaklanmalıdır. Belirsiz süreli çalışma temel çalışma biçimi olmalıdır. Tüm çalışanlar için iş güvencesi!

- Özel İstihdam Büroları kapatılmalıdır.

- İnsanca yaşamaya yeten, vergiden muaf asgari ücret!

- Tüm çalışanlar için genel sigorta (işsizlik, sağlık, kaza, yaşlılık vb.)! Sigorta primleri devlet ve işveren tarafından ödenmelidir. Sosyal sigorta kurumlarında işçi ve emekçi denetimi olmalıdır.

- Çocuk bakımı toplumsal bir sorumluluk olarak ele alınmalı, ücretsiz ve nitelikli kreş, gündüz bakımevleri, ücretsiz bakım ve yardım sağlanmalıdır.

- Doğumdan önce ve sonra kadınlar için 3’er aylık ücretli izin, bakım ve yardım! Kadın işçilerin kadın, ana ve çocuk sağlığına zararlı işlerde çalıştırılması yasaklanmalıdır.

- Eşit işe eşit ücret!

- Her türlü fazla mesai ve gece çalışması yasaklansın!

- 7 saatlik iş günü, 35 saatlik çalışma haftası!

* Emekçi Kadın Komisyonları, kadını köleleştiren ve aşağılayan ideoloji ve geleneklere, bu çerçeve dinsel gericiliğe, kadını metalaştıran tutum ve uygulamalara karşı sistematik bir mücadele verir.

* Emekçi Kadın Komisyonları, toplumsal yaşamın tüm alanlarında kadın-erkek eşitliğinin sağlanması için kararlı bir mücadele yürütür.

* Kadın sorunu toplumsal bir sorundur. Ataerkil kültür ve değerler kadını köleleştirmekle kalmamış, erkek emekçi üzerinde de bozucu ve yozlaştırıcı sonuçlar yaratmıştır. Emekçi Kadın Komisyonları, erkek işçilerin bilinçlenmesi, değişimi ve dönüşümü çerçevesinde de eğitici çalışmaların yapılmasını hedefler.

* Emekçi kadınların ve erkeklerin ortak sınıfsal mücadelesini temel eksen alır. Bu nedenle feministlerin, kadın ve erkek işçilerin sınıf temelli mücadelesinden bağımsız bir “kadın kurtuluş hareketi” projesi ile arasına sınır koyar. Feministlerin sınıflı bir toplumda sınıflarüstü bir kadın hareketi savunarak, kadın emekçileri burjuva düzen sınırlarına hapsetme anlayışına ve girişimlerine karşı mücadele eder.

Sonuç olarak, kadının özgürleşmesinin yolu kapitalizme karşı mücadelenin yükseltilmesinden geçmektedir. Kadının mücadelesi, örgütlülüğü ile ete-kemiğe bürünecek, ilerleyecek ve büyüyecektir.

 

 

 

 

Türk Metal çetesinden "kadınlar günü" etkinliği!

 

Türk Metal çetesi 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nden önce, bu sene 20.’si düzenlenen Kadın İşçiler Kurultayı düzenledi. Bu kurultaya Tayyip Erdoğan da katıldı. Kadınların arka sıralara itildiği kurultayda kadın işçilerin sorunları ve talepleri tabiiki dile getirilmedi. Onlar adına “cumhurbaşkanları” konuştu.

Türk Metal çetesi, kadına yönelik gerici politikaların simge ismi Erdoğan’a bu sene de programda yer vererek AKP yandaşlığına devam etti. AKP eliyle metal grevinin yasaklandığı bir süreçte Pevrul ve çetesinin bu tavrı, ihanetçi çetenin metal işçisi ve sınıf mücadelesi önünde nasıl bir engel olduğunu bir kez daha gösterdi. Erdoğan, daha önce başbakan olarak iki kez bu kurultaylara katılmıştı. 8 Mart vesilesiyle düzenlenen kurultayda kadın sorunu ve kadın işçiler suiistimal edildi.

Türk Metal gibi bir çetenin işçi sınıfının davasına ne denli zarar verdiği biliniyor. Bir sınıf örgütü olarak değil de kurulu düzenin bir kurumu olarak çalışmakta, bu sayede sınıfın kendi bağımsız çıkarları doğrultusunda bilinçlenmesinin önüne geçmektedir. Bu açıdan sermayeye verdiği hizmetin büyüklüğü ortadadır. Türk Metal’in, tüm diğer siyasal, toplumsal gündemlerde olduğu gibi kadın sorunu gibi önemli bir gündemde de kurulu düzenin gerici anlayışı ile hareket ettiği bilinmektedir. 8 Martlar öncesi yaptığı kadın işçiler kurultayları da bu gericiliğin döne döne üretildiği yerler olmaktadır.

Erdoğan kurultayda, “kadın dostu” kesilerek bildik gerici söylemlerini burada da tekrarladı. 3 çocuk ısrarından anneliğe, kadın ile erkek arasındaki “fıtri” farklardan başörtüsüne, Kabataş’taki başörtülü bacısına kadar şimdiye kadarki söylemlerine devam etti. Haziran Direnişi sürecini hatırlatmayı da ihmal etmeyerek, Kabataş olayı ile ortada açık bir yalan olmasına rağmen, hala bu olay yaşanmış gibi, “Hani tacizde esas olan kadının beyanıydı” diyebildi. Bu açıdan konuşmalarında bir yenilik yoktu.

Nerden baksan ikiyüzlülük!

Erdoğan’ın konuşmasının en ironik yanı ise analara yönelik yaptığı vurguydu. “Ben, anasının ayaklarının altını öpen bir evladım” diyen Erdoğan, daha geçen sene evladını yitirmiş acılı bir anneyi, Berkin’in annesini, miting meydanlarında yuhalatmakta bir sakınca görmemişti. Onun analara saygısının nasıl bir aldatmaca olduğu ise Mersinli bir çiftçiye “ananı da al da git” demesinden de yeterince anlaşılmıştı.

Kadın işçilerin çalışmasını hala “evine, ailesine katkıda bulunmak için para kazanması” olarak değerlendiren gerici söylemi yineleyen Erdoğan, kadın işçilerin haklarını gasp eden, kadını eve kapatan ve sermayeye ucuz işgücü olarak sunan aile paketini ise görmezden geldi. “İş yerlerinde kadınların haksızlığa maruz kalmasına, daha düşük ücretle çalıştırılmasına, sosyal haklarının kısıtlanmasına asla izin vermedik” diyerek çarpıtmaya devam etti. Bu çarpıtma kendi döneminde kadına yönelik şiddetin %1400 artması gerçeğini yok sayarak şu ifadelerle sürdü: “Şiddete maruz kalan kadınlarla ilgili çok önemli reformlar gerçekleştirdik.”

3 çocuk ısrarını ise artık doğrudan sermayenin genç iş gücü ihtiyacını belirterek söyleyen Erdoğan şunları söyledi: “Bakın Batı geriliyor, artık yaşlı bir nüfus Batıda var. Eğer şu andaki gibi gidersek, biz de aynen Batının akıbetine uğramaya doğru gidiyoruz.” Bunun nedenini ise “Çalışma hayatında yer alan kadının çocuk konusunda isteksiz davranması” olarak kodlayan Erdoğan, “bakın artık devlet-özel sektör, her yerde artık kreşler de açılıyor, tüm bunların yanında özel, bunlara da verdiğimiz destekler var” diyerek ikiyüzlülüğe devam etti. Paralı ve pahalı olan kreşlerden çoğu işçi ve emekçi kadının yararlanamadığı gerçeği ise bir kez daha es geçildi.

Aynı gemideler!

Erdoğan “sendikacılığın başarılı bir örneği olarak gördüğü” bu kurultaydaki konuşmasında Türk Metal Sendikası’na ve başkanına da övgülerini ihmal etmedi. Ancak o Türk Metal Sendikası Genel Başkanı Pevrul Kavlak’ı bir sendikacı olarak değil, bir patron olarak kabul etmektedir. Daha önce katıldığı 18. kurultayda bunu açıkça söylemişti: “Benim Pevrul kardeşim de işveren. Sen de bir işverensin. Sen de yanında çalışanlara ücret ödüyorsun. Ben merak ediyorum acaba Türk Metal Sendikası’nda çalışanlarının aldıkları ücret ortalaması nedir? Bu da önemli!” Böylelikle aynı gemide olduklarını, çıkarlarının bir olduğunu da beyan etmişti.

Türk Metal pek çok alanda kirli bir sicile sahip bir “sendika.” Geçen seneki kurultayda TİSK Başkanı Tuğrul Kudatgobilik, TİSK Genel Sekreteri Bülent Pirler, MESS Genel Sekreteri Hakan Yıldırımoğlu çağrılmıştı. Bu bile çok şey anlatmaktadır. Türk Metal Başkanı zaten her fırsatta sermayenin emrine amade olduğu mesajlarını vermektedir. Geçen seneki kurultayda “diğer sendikalar gibi her olayda eylemde olmadığını” söyleyerek “farkını” ortaya koymuştu.

Kuşkusuz bizler bu farkı gayet iyi biliyoruz. Metal işçilerini yıllardır MESS dayatmalarının zulmü altında ezdiren, haklarını ve geleceklerini gasp eden, kendisi de bir patron olan bu ve benzeri sendika ağalarından elbet bir gün hesap sorulacaktır!


 
§