13 Mart 2015
Sayı: KB 2015/10

Toplumsal sorunlar toplumsal devrimlerle çözülür
AKP’nin öfkelileri çekilirken...
‘Demokratik cumhuriyet’ hayallerine karşı devrimci sınıf çizgisi! - Evrim Erdoğdu*
Saray basınının dilleri KABA, vicdanları TAŞ, cepleri para dolu!
Düzenin büyüyen ekonomik krizi
Berkin için Okmeydanı’nda militan direniş
Berkin devrimci liseli mücadelesinde yaşıyor!
Berkin unutulmadı!
Sokağı susturma girişimi
Grup sözleşmeleri, imkanlar ve çıkış arayışı
Baran: Taşeron köleliğine karşı taban örgütlülüğü!
“Kazanılmış haklarımızı gasp ettirmeyeceğiz!”
Emekçi Kadın Komisyonları nedir? Neyi savunur?
EKK'dan devrimci 8 Mart eylemleri
Kadınlar 8 Mart'ta alanlardaydı
Direniş Divanı'nda 8 Mart
Avrupa'da 8 Mart eylem ve etkinlikleri
Syriza ve gücünün sınırları
İşçi ve emekçiler faturayı ödemek istemiyor
Hitler'den Neo-Nazilere, Neo-Nazilerden Pegida'ya
Burjuva gericiliği, emperyalist savaş ve saldırganlık...
Berkin'e sözümüz devrim olacak!
Çocuk işçilik: Sömürünün en ağır biçimlerinden biri
'Hüseyin Hoca' mezarı başında anıldı
Çağdaş Kawalarla gerçek Newrozlara!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Syriza ve gücünün sınırları

 

Avrupa Birliği, Avrupa Merkez Bankası ve IMF üçlüsünün sömürü, soygun ve yağma politikaları Yunanistan halkının yaşamını cehenneme çevirdi. Kaynağı kendileri olan krizin tüm yükünü işçi, emekçi ve yoksullara ödettiler. Her yıl sömürü biraz daha katmerleşti. Sanayi zaten zayıftı, iyice çökertildi. Kamu işyerlerinde yoğun işten çıkarmalara başvuruldu. İşsizlik %25-30’lara çıktı. Bundan en çok payını alan ise gençlik oldu. Yunan zenginleri habire zenginleşirken toplumun büyük çoğunluğu yoksullaştı. Gelecek güvencesinden yoksunluk Yunanistanlı emekçilerin de en yakıcı sorunu haline geldi.

Bu da yetmezmiş gibi, kriz dönemlerinin kirli silahı Altın Şafak adlı ırkçı-faşist cinayet örgütünü Yunanistan halkının başına bela ettiler. Altın Şafak adlı cinayet örgütü, diğer ülkelerdeki ırkçı-faşist cinayet örgütlerinin yaptığı gibi savaşlardan ve iç savaşlardan kaçıp Yunanistan’a sığınan göçmen ve mültecileri sorumlu tuttu. Irkçı-faşist saldırganlık aldı başını gitti. Irkçı-faşist çeteler başta Atina olmak üzere her yerde terör estirdiler.

Bunları, AB, esas olarak da Alman emperyalizminin sömürgeleştirme politikalarının ifadesi olan, borç ekonomisinden ibaret Yunanistan ekonomisi ve maliyesinin AB müfettişlerince denetlenmesi, verilen borçların kime, nereye ve ne kadar ödeneceğine dahi müdahale edip denetlenmesi gibi, Osmanlı dönemindeki Duyun-u Umumiye rejimi uygulamaları tamamlıyordu.

Bilindiği gibi Yunanistanlı işçi ve emekçiler saldırılara direndi. Sosyal yıkım saldırılarına, Altın Şafak saldırganlığına ve sömürgeleştirme politikalarına karşı dur durak bilmeyen sınıf ve emekçi kitle hareketleri ortaya kondu. Tepkiler her gün daha büyüdü, yayıldı. Genel grevden genel greve koşuldu. Anti-faşist gösteriler yapıldı. Boykotlara başvuruldu. On binler, yüzbinler sokaklara çıktı. TV’ler işgal edildi. Parlamento kuşatıldı, politikacılar kovalandı.

Kriz derinleşiyordu. Kemer sıkma paketleri birbirini kovaladı. Ama hiçbiri krizi önleyemedi. Kriz yönetilemiyordu. AB’nin işbaşına getirdiği, kendi günlük işlerini yapan bir komiteden başka bir şey olmayan, adına teknokratlar hükümeti denen hükümetler bunu başaramadılar. Hepsi de kısa süre içinde iflas ve istifa ettiler. Denenmedik hükümet, sınanmadık parti kalmadı.

Ne yazık ki, devrimci parti ve devrimci sınıftan yoksunluk Yunanistan’ın da en yakıcı sorunuydu. Sınıf ve kitle hareketini ileri taşımak için fazlasıyla imkan vardı ve güce dönüştürülmeyi bekliyordu. Hayat boşluk tanımıyordu ve boşluğu Syriza doldurdu. Emekçi sınıflar ister istemez ona yöneldiler, onu desteklediler. Syriza’yı adeta iterek hükümet katına çıkardılar. Syriza bir dalgaya binerek buraya gelmişti. Bu biraz kolay da olmuştu. Ancak Syriza’yı oldukça zor görevler bekliyordu. Sıkı bir sınavdan geçecekti.

Yunanistan halkının beklentileri,
Syriza’nın vaatleri ve gerçekler

Syriza hükümet olmadan önce Yunanistan halkının haklı ve meşru AB karşıtı tepkilerini arkasına alarak, AB ile masaya oturmayacağını dile getiriyordu. AB’ye olan borçları ödemeyeceğini ileri sürüyordu. Gerekirse Euro’dan çıkma tehdidi savuruyordu. Ne pahasına olursa olsun emekçilerin çalışma ve yaşam koşullarında iyileştirmelere başvuracağını, işten atılanların geri alınacağını, asgari ücreti yükselteceğini, kapatılan hastaneleri yeniden açacağını belirtiyordu. Ekonomisini ve maliyesini denetlemeye gelen memurları ise hiç istemiyordu. Bunu çok onur kırıcı buluyordu. Bu vaatlerin hepsi de emekçiler içinde yaygın ve güçlü destek buldu. Beklentilere yol açtı. Nedir ki, Syriza zaman içinde yumuşadı. Seçimler yaklaştıkça ve birinci parti olacağı ihtimali güçlendikçe bu daha da belirgin bir hal aldı. Önce adına “Selanik Programı” denen programını sulandırdı. Devamla yığın hareketi içinde şekillenen sloganlarını da budadı. Seçimlere bu koşullarda girdi. En fazla oyu aldı ve hükümet oldu.

Syriza hükümet olur olmaz Avrupa’ya çıktı. Brüksel ve Berlin’de AB’nin ekonomiden ve maliyeden sorumlu kimi şahsiyetleri ile ön görüşmeler yaptılar. Ancak Yunanistan Maliye Bakanı Yannis Varufakis öncülüğünde gerçekleştirilen ikna turlarından hiçbir sonuç alınamadı. Özellikle Almanya çok sert bir tutum almıştı.

İkinci turda daha ilginç gelişmeler yaşandı. Syriza lideri Tsipras daha önce AB ile görüşmeyeceğini belirtmişti, bu kez o AB’nin yolunu tuttu. AB ile görüşmeme kararını çiğnedi, görüşmeler yaptı. Maliye Bakanı Yannis Varufakis her vesileyle “onurlu bir müzakere” ve bunun ifadesi “onurlu bir anlaşma”dan söz ediyordu. Ne var ki, buna izin verilmedi. Almanya Maliye Bakanı Wolfgang Schauble Yunanistan heyetinin önerilerini tartışmayı dahi kabul etmedi, görüşme yerine de gelmedi. Yunan heyeti, sözde zaman kazanma gerekçesi ile geri çekildi. Öze ilişkin olmayan bir-iki rötuşla AB’nin kendilerine dayattığı neoliberal Yunanistan’ı kurtarma paketini 4 ay süreyle kabul etti. Bu arada, Alman Sol Partisi ve Yeşiller Partisi de anlaşmaya olumlu oy verdi.

Syriza lideri ve maliye bakanı ne derlerse desinler söz konusu anlaşma AB’nin istediği içeriğe sahiptir. Örneğin, “Memorandumu reddediyoruz, Troyka müfettişlerini topraklarımızda istemiyoruz” şeklindeki iddialı sözler, bu anlaşmayla geçersiz hale gelmiştir. Bir reform paketinin hazırlanması dayatılmıştır, bu da kabul edilmiştir. Her gelişmenin AB müfettişlerince denetlenmesi de buna dahildir. Yani, bir tür kölelik düzeni olan Duyun-u Umumiye rejimi devam etmektedir. Hollanda Maliye Bakanı’na sorulan, “Demokratik özlemlerini çiğnemiş olduğunuz Yunan halkına bir mesajınız var mı?” sorusuna verdiği “Bunun objektif bir soru olduğunu düşünmüyorum” şeklindeki veciz sözler, yeterince açıklayıcıdır.

Sonuç olarak, borç hükümleri sürüyor. Sıkı denetim şartı ve uygulaması geçerliliğini koruyor. Borç indirimi yapılmıyor. Sadece 4 ay erteleniyor. Yunanistan ekonomisi bir borç ekonomisidir ve büyük olasılıkla 4 ay sonra yeni bir borç talebinde bulunulacaktır. Nereden bakılırsa bakılsın yeni Yunanistan hükümeti, Syriza lideri Aleksis Tsipras’ın AB ile ilk muharebe olarak adlandırdığı muharebeden yenik çıkmıştır. Gerçek tam olarak budur.

Keza, Alman faşizmine karşı direnişin simgesi olan, 1941 yılında Akropol’daki gamalı haçı indiren ve 14 yılı aşkın bir süre zindanlarda yatan, hali hazırda Avrupa Parlamentosu’nda milletvekili olan 92 yaşındaki Glezos’un "Troyka’ya ‘kurumlar’, ‘memoranduma’ ‘anlaşma’ diyerek programın özünü değil, terminolojisini değiştirmiş olursunuz. Syriza’nın sözlerini tutacağı yanılgısına katkı yaptığım için Yunan halkından şahsen af diliyorum" şeklindeki açıklaması da, gerçeğin tam olarak böyle olduğunu çok iyi özetlemektedir.

Syriza geçicidir ve aşılacaktır!

Bir kez daha, Syriza eninde sonunda bir sistem partisidir. Kapitalizme, AB’ye, NATO’ya temelde bir itirazı yoktur. “Selanik Programı” adı ile anılan programı da düzeni aşan bir program değildir. O sadece kapitalizmin aşırılıklarına itiraz etmektedir. Syriza sistem içi iyileştirmelerle yetinmektedir. Bu onun sınırlarıdır ve Syriza’dan bundan fazlası beklenemez. Daha ilk muharebede görüldü ki, sistemin dışına çıkılmadıkça -ki Syriza’dan bu beklenemez- Selanik Programı her defasında yeni bir borçlanma olarak Brüksel ve Berlin’den geri dönecektir.

Syriza kriz ortamında doğdu. Krizden yana olup kriz yönetmek için işbaşına gelen hükümetlere karşıt bir duruş sergiledi. Krize ve Troyka’nın dayattığı yıkım politikalarına, Yunanistan halkına dayatılan onur kırıcı kölelik koşullarına ve ırkçı-faşist saldırganlığa karşı ayağa kalkan Yunanistan emekçilerinin dur durak bilmeyen, gitgide büyüyen mücadelelerinden güç aldı, güç oldu. Bu büyük dalganın yaratıcısı, örgütleyicisi değildi, kimi konularda farklı tutumlar da aldı, ancak genellikle ondan yana oldu. Fakat bu yetmez.

Syriza gerçek bir sınavla karşı karşıyadır. Yunanistan halkının soluğunu kesen krizi yönetmeye kalkar da, şu ya da bu gerekçeyle yığın hareketinin önünü keserse, kendisini bugünkü yere ite ite getiren çok şey borçlu olduğu halk hareketine dayanmak yerine, boylu boyunca onun üzerine yatarsa, yani yığınları hareketsizliğe mahkum ederse eğer, kendisinden önceki hükümetlerle akıbeti aynı olacaktır. Kendisine tanınan krediyi çok çabuk tüketecektir. ‘90’lık çınar Glezos ve Mikis Theodorakis’in eleştirileri son derece uyarıcıdır.

Gerçek şudur ki, dönem geçici bir dönemdir. Syriza da bir ara dönem hareketidir. Koşullar bugün için Syriza’yı öne çıkarmıştır. Ama, bu aynı koşullar, bir büyük eksiklik olan devrimci partilerin oluşmasının da zeminidir. Bu eksikliği de giderecektir. Syriza er ya da geç aşılacaktır.

Yunanistan’ın geleceğini devrimci sınıf ve devrimci parti belirleyecektir.

 
§