13 Nisan 2018
Sayı: KB 2018/15

Halklar için tek çıkış yolu birleşik direniştir!
Krizi manipülasyonla yönetme çabası
Şovenizm dalgasını kırmak ya da işçilerin birliğini başarmak!
Akkuyu’da nükleer santralin temeli atıldı
TKİP: Sosyalist bir dünya için 1 Mayıs’ta alanlara!
1 Mayıs kimin günüdür?
Performans saldırısı ve AKP iktidarının gerici hesapları
Kaza mı, cinayet mi?
Tarihten güncelliğe dünyada ve Türkiye'de 1 Mayıs
Özgürlüğümüz ve geleceğimiz için 1 Mayıs’a!
Karanlığı yırtmanın adımlarını hızlandıralım!
“Dünyada en büyük adaleti ölüler ister!”
Çifte sömürüye ve gericiliğe karşı 1 Mayıs’a!
Kapitalizmin insanlığa dayattığı fatura
Fransa’da kavga büyüyerek sürüyor
İngiliz eğitim sektöründe yükselen direniş
İsviçre’de polis devleti yasaları
Taşeron işçileri “güvenlik soruşturması” gerekçesiyle işten atılıyor
TTE saldırısına sessiz kalmak tek tipleşmektir
1 Mayıs’ta alanlara!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Şovenizm dalgasını kırmak ya da işçilerin birliğini başarmak!

A. Eren

 

Büyük Rus şovenizmine ölümüne savaş açıyorum. Bu lanetli dişimden kurtulduktan sonra, bütün sağlam dişlerimle bunun (şovenizmin) üzerine çullanacağım.” (Lenin, Kamenev’e Not, Eserler, C.33, s.358)

Çelişki ve çatışmaların çözümünün savaş yoluyla arandığı dönemlerde her siyasi parti, akım ve sınıf kendi politik tutumunu ortaya koymak, tarafını seçmek zorunda kalır. Söylemler değil pratik tutum gerçek kimliğini ortaya koyar. Özellikle egemen burjuvazi tarafından zehir gibi saçılan şovenizme karşı durmak, söylem ile eylemde tutarlılık gerektirir.

Kürt sorununun çözümüne ilişkin “barış” dönemlerinde sol lafazanlık yapanlar, bugün mazlum Kürt halkına karşı NATO’nun en büyük militarist aygıtının saldırısına seslerini çıkarmıyorlar. Dahası, Kürt hareketinin zaaflarını bahane ederek, dolaylı olarak burjuvazinin destekçisi konumuna düşüyorlar. İsrail Konsolosluğu önünde eylem yapan, NATO’ya karşı imza kampanyası başlatan, fakat Efrîn’e yönelik saldırı konusunda tek söz etmeyen sahte komünistlerin, ince sosyal şoven maskelerinin düşürülmesi gerekiyor.

Kürt halkıyla dayanışma neden önemli?

Genelde ulusal soruna, özelde Kürt sorununa yaklaşım, işçi sınıfının egemen burjuvaziye karşı devrimci mücadelesinin başarılı bir şekilde örgütlenmesinin sorunlarıyla doğrudan ilintilidir. Marksizm bir ulusun hakları sorununu, kendi içinde bağımsız ve soyut haklar düzleminde değil, işçi sınıfının ve devrimci hareketin çıkarları temelinde ele alır.

1848-1849 Devrimlerinin ortaya çıkardığı sonuçları değerlendiren Marx ve Engels, sosyalist bir devrimin başarısının ulusal sorunun çözümüyle de bağlantılı olduğu saptamasını yaparlar. Devrimler sürecinde en cumhuriyetçi burjuva kesimlerin dahi başka ulusların hak ve bağımsızlık talepleri karşısında nasıl şovenist cephede birleştiklerini irdeler, işçi sınıfının başka ulusların haklarını savunup sahiplenmesini, sınıf bilinci edinmesinin ilk koşulu sayarlar.

Engels bu soruna ilişkin olarak Kautsky’ye yazdığı 7 Şubat 1882 tarihli mektupta şunları söyler: “Genel çıkarlar için mücadeleye katılmak için uyuşukluktan uyanan her Polonyalı köylü ve işçinin her yerde önüne çıkan ilk engel ulusal baskı gerçeğidir. Bunu ortadan kaldırmak sağlıklı ve özgür gelişmenin birinci koşuludur.” (Marks-Engels Eserler, C.35, s.270) Aynı mektupta, ulusal baskının kaldırılmasını gündemine almayan bir hareketin kendisini sosyalist olarak adlandırması aldatmaca olarak nitelenir.

Karmaşık görünen bu soruna devrimci Marksizm ışığında bakılmadığında, doğru çözümler üretmek mümkün değildir. Ulusal soruna doğru yaklaşım, enternasyonalist dayanışmayı soyut bir tartışma olmaktan çıkarıp işçi sınıfının devrimci politikasının temel bir öğesi haline getirmek, şovenizme ve sosyal şovenizme karşı mücadeleyi bütünlüğü içinde ele almak, bugünün Türkiye’sinde daha bir önem kazanmıştır.

İşçi sınıfının enternasyonal görevi

Enternasyonal İşçi Birliği ve örgütlerinin “temel ilkesi”, “ulusal düşmanlığın önlenmesi ve enternasyonal kardeşliğin desteklenmesi”dir. (I. Enternasyonal. Protokol, 6-Mart 1866 oturumu)

Şoven milliyetçi propaganda her zaman burjuva ideolojisinin en önemli silahı olmuş, sınıf mücadelesinin her tarihsel döneminde etkili bir rol oynamıştır. Milliyetçilik hangi kılıfla ileri sürülürse sürülsün, hangi argümanlarla gerekçelendirilse gerekçelendirilsin, temelde işçileri bölmeyi, ortak mücadele içinde birleşmesinin önüne geçmeyi amaçlar. Şoven milliyetçiliğe karşı mücadele işçi sınıfı açısından ideolojik mücadelenin en önemli yapı taşlarından biridir. Kendi burjuvazisinin başka bir ulusu baskı altında tutma çabasına sessiz kalan işçi sınıfı kendi kurtuluşunun yolunu da açamaz.

İrlanda örneği üzerinden ulusal soruna yaklaşım

Marx ve Engels İrlanda sorununu tarihsel gelişim süreci içinde değerlendirir. Sorunun tarihsel boyutunu gözler önüne sermeyi, işçi sınıfının enternasyonal eğitiminin en önemli yöntemi olarak görür. Bu, Kürt sorununa yaklaşımın ne olması gerektiğine de açıklık getirir.

Türkiye işçi sınıfının enternasyonal eğitiminin gerçekleşmesi için Kürt sorunu önemli bir olanaktır. ‘Kürt sorunu olmasaydı işçi sınıfı mücadeleye daha kolay kazanılırdı’ yaklaşımı tek yanlı bir yaklaşımdır. Sınıf mücadeleleri hiçbir dönemde ideal koşullarda gelişmemiştir. Eğer burada bir sorun varsa, bu şovenizmin tarihsel gücünden gelmektedir. Burjuvazinin egemenliğinin sürdüğü en demokratik toplumlarda dahi, gerektiğinde burjuvazi şoven milliyetçi duyguları kullanmakta, başka halklara düşmanlığı körüklemekte, böylece sınıfın ortak mücadele cephesinde birleşmesini engellemektedir.

I. Enternasyonal, İngiliz işçi sınıfının kendi kurtuluşunun temel koşulunun İrlanda’nın ulusal kurtuluşu olduğu bilincini yaymak için bu sorunu gündemine almıştır. Kürt sorununu da böyle ele almak gerekmektedir. Zira Kürt halkının ulusal hak ve taleplerinin inkar edilip bastırılması, Türkiye’de devrimci bir sınıf hareketinin gelişmesinin en önemli engellerinden biridir. Kürt halkına karşı yürütülen katliamcı politikalar, diğer taraftan egemen burjuvazinin toplum genelinde baskı ve terörü tırmandırmasının, grevleri yasaklamasının, KHK ve olağanüstü hali kalıcı hale getirmesinin aracı olarak işlev görmektedir.

Dolayısıyla, işçi sınıfı saflarındaki milliyetçi şovenizme karşı mücadele, temel bir sorumluluktur. Bugün işçi sınıfının Kürt sorunu karşısında gösterdiği olumsuz tepki ve duyarsız yaklaşım, tarihsel olarak egemen şovenizmin yarattığı etkiyi ve buna karşı mücadelenin önemini göstermektedir. İşçi sınıfı Kürt halkına karşı enternasyonal dayanışmacı bir yaklaşım geliştiremediği koşullarda, kendi mücadelesinde de başarılı olmayacaktır.

İrlanda sorununu ele alırken Marks, İngiliz işçi hareketinin başarısızlığının esas nedeninin İngiliz ve İrlanda işçileri arasındaki çelişkinin aşılamaması olduğunu söyler. İngiltere’de gelişen her hareket İrlanda ve İngiliz işçileri arasındaki ikircikli tutumdan dolayı felç olmakta, zira İrlandalılar işçi sınıfının önemli bir bölümünü oluşturmaktadır. (Seçme Mektuplar, s. 263)

Marks’a göre İngiliz işçi sınıfı, İrlanda sorunu karşısında egemen sınıftan bağımsız bir politika ve İrlandalılar ile ortak mücadele geliştirmeden önemli bir kazanım elde edemeyecek, işçi sınıfı iki ayrı grup olarak karşı karşıya kalacaktır. “İngiliz burjuvazisi, yoksul İrlandalıları göçe zorlayarak İrlanda’nın sefaletini İngiltere’deki işçi sınıfını düşürmek için istismar etmekle kalmamış?, aynı zamanda proletaryayı iki düşman kampa bölmüştür. ... İngiltere’nin tüm büyük sanayi merkezlerinde İrlandalı proleterler ile İngiliz proleterler arasında derin bir karşıtlık vardır. Ortalama İngiliz işçisi, ücretleri ve hayat standardını düşüren bir rakip olarak İrlandalı işçiden nefret eder. Ona karşı ulusal ve dinsel antipati duyar. ... İngiltere’nin proleterleri arasındaki bu karşıtlık, burjuvazi tarafından yapay olarak beslenip korunur. (Burjuvazi) bu bölünmenin, iktidarını sürdürmesinin asıl sırrı olduğunun farkındadır.”

Marx, şovenizme karşı mücadelenin proleter enternasyonalizmin olmazsa olmaz koşulu olduğunu her fırsatta vurgular. 16 Aralık 1867’de Londra Alman İşçi Derneği’nde yaptığı konuşma bunun somut bir örneğidir. İngiliz hakim sınıflarının yüzyıl boyunca İrlanda’yı nasıl sömürgeleştirdiğini, köylüleri topraklarından sürerek yarı feodal boyunduruğa mahkum ettiğini, İrlanda’nın sanayi üretimini “tabut doğrama atölyesi” dışında talan ettiğini, 1 milyon 100 bin insanın yerine 900 milyon 600 koyunu yerleştirdiğini, çarpıcı verilerle teşhir eder.

Ulusal kurtuluş hareketinin zaafiyeti

Marx, İrlanda Bağımsızlık Hareketi’ni (Fenian), politik tutarlılık ve ideolojik olgunlaşmadan uzak, halkçı küçük-burjuva ideolojik formasyona sahip bir hareket olarak niteler. Sınıflar ve sınıf mücadelesi yerine belirsiz bir halk söylemi kullanmasını eleştirir. Fenian’ın “melodramatik komplo tarzı”nı, şiddete dayalı amaçsız propagandayı, başarısızlığa mahkum çıkışlar olarak niteler. (Marks-Engels, Mektuplar, C.III, s.550)

Fenian’ın en önemli zaafiyetinin, dar görüş milliyetçi eğilim, İrlanda dışındaki politik gelişmelere ve toplumsal olaylara karşı küçümseyici tutum olduğu; tek gerçek müttefiki olan İngiliz ve enternasyonal proletaryaya yöneleceğine, Amerika’nın müdahalesine umut bağladığı saptamasını yapar.

Buna rağmen Marks ve Engels bu eleştirileri kamuoyu önünde yapmayı zamanlama açısından doğru görmezler. O dönem esas olan, İngiliz işçileri içinde İrlanda konusunda dayanışma bilincini geliştirmek, şovenist dalgaya karşı bayrak kaldırmaktır. (s.525)

Egemen sınıfın tırmandırdığı şovenizm ve İrlanda ulusal hareketinin burjuva ve küçük burjuva ideolojik önderliğinin propaganda ettiği ulusalcılık, İngiliz ve İrlanda işçi sınıfının birliğinin önünde engel olarak duruyordu. İngiliz liberallerinin, Trade-Union sözcülerinin şovenist söylemleri İrlanda milliyetçiliğinin alevlenmesini besliyordu. Tutarlı proletarya enternasyonalizmi iki eğilime karşı mücadeleyi zorunlu kılıyordu.

8 Haziran 1870’te Engels’e yazdığı mektupta Marx, İrlandalıların “darkafalı ulusalcılığını” yük olarak niteler. (Mektuplar, C.IV, s.304) Zira olaylara kendi dar ulusal penceresinden bakarak, İngiliz işçi sınıfı saflarında İrlanda davasına karşı sempati uyandırma çabasından uzak durmakta, bu konuda özellikle İngiliz işçi sınıfının oynayacağı rolü kavrayamamaktadırlar. Yanı başlarındaki işçi sınıfının belirleyici rolünü görememek, ulusal hareketi cılız kalmaya mahkum etmektedir.

Bu değerlendirmeler Kürt hareketi için de önemli dersler içermektedir.

İşçi sınıfı saflarında bir tutum değişikliği yaratılmadan, Kürt sorununda anlamlı bir mesafe alınamaz. Bu konuda Kürt hareketine de önemli sorumluluklar düşmektedir. Konjonktürel gelişmeleri esas alan politikalar ve kimi taktik ittifaklar yerine, Kürt ulusal hareketi, başta Türkiye işçi sınıfı olmak üzere, diğer emekçi toplumsal kesimlere yönelik stratejik hedefleri net politikalar izlemelidir. Kürt ulusunun haklı davası için toplumsal desteğin sağlanması, başta işçi sınıfı saflarında meşruiyet kazanması için o da kendi cephesinden çaba harcamalı, buna uygun politikalar geliştirmelidir. Bu yapılmadığında, egemen burjuvazi Kürt düşmanlığı üzerinde şovenizmi canlı tutmayı başaracaktır.

Şoven milliyetçilik bugün işçileri mücadeleden alıkoymanın, işçiler arasındaki birliği zayıflatmanın etkili bir aracı olarak kullanılmaktadır. Mücadeleye atılan işçilere neye alet edildikleri bizzat öz deneyimleri üzerinden gösterilmelidir. Verili geriliği ne olursa olsun, şovenizmin işçi sınıfı saflarındaki etkisini kırmanın, diğer toplumsal kesimlere göre daha kolay olduğu unutulmamalıdır. İşçilerin birliğini sağlamanın en önemli koşulunun bu dalgayı kırmak olduğu bakışıyla hareket edilmeli, bu alandaki zayıflığın üzerine gidilmelidir.

 

 

 

 

Özgür basın susturulamaz!”

 

Özgürlükçü Demokrasi ve Gün Matbaacılık çalışanlarına yönelik baskın, kayyım atama ve tutuklama saldırısına karşı 6 Nisan’da düzenlenen basın toplantısında “Özgür basın susturulamaz” vurgusu yapıldı.

İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi’nde gerçekleştirilen basın toplantısına devrimci, ilerici basın çalışanlarının yanı sıra Özgür Gazeteciler İnisiyatifi (ÖGİ), Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) ve DİSK’e bağlı Basın-İş Sendikası yöneticileri katıldı.

ÖGİ Sözcüsü Hakkı Boltan ilk sözü alarak iktidarın yanında yer almayan bütün basının saldırının hedefinde olduğunu söyledi. Özgürlükçü Demokrasi ve Gün Matbaasına yönelik saldırıları teşhir eden Boltan “Burada yeni olan matbaanın kapanmasıdır” dedi. Basına yönelik saldırılara karşı tutumlarının net olduğunu söyleyen Boltan “Basının özgürlüğü herkesin özgürlüğü, Türkiye’nin özgürlüğüdür” dedi.

Ardından TGS Başkanı Gökhan Durmuş, bugünün öldürülen gazeteciler günü olduğunu belirterek sözlerine başladı. Dün haber peşinde koşan 66 gazetecinin katledildiğini hatırlatan Durmuş bugün ise baskı, tutuklama gibi saldırılarla gazetelerin haber yapmalarının engellenmek istendiğini belirtti. Matbaayı yasaklayan Osmanlı ile bugünkü iktidarın aynı zihniyeti sürdürdüğünü ifade etti.

Sonrasında söz alan DİSK Basın-İş Yönetim Kurulu üyesi Ali Ergin Demirhan, 25 Temmuz 2015 itibarıyla basına yönelik bir darbe başlatıldığını ifade ederek gazete, televizyon kapatmalarına değindi. Gün Matbaacılık çalışanlarının tutuklanmasını teşhir ederek tutuklananlar arasında üyelerinin de bulunduğunu belirtti. “İktidar; Kürt basını, özgür basını döverek bütün basını terbiye ediyor” diyen Demirhan, tutuklananların savcılık ifadesi dahi alınmadan tutuklandıklarını söyledi. Saldırıların bütün basına yönelik olduğunu ve saldırılara karşı dayanışmanın önemine dikkat çeken Demirhan “Bu saldırılarla hakikati örtemezsiniz” sözleriyle konuşmasını sonlandırdı.

Son olarak tekrar söz alan Hakkı Boltan “Özgür basın susturulamaz” diyerek basın toplantısını sonlandırdı.

 

 

 

 

Özgürlükçü Demokrasi çalışanları tutuklandı

 

Kayyım atanarak el konan Özgürlükçü Demokrasi gazetesinin gözaltına alınan editör ve çalışanlarından 4’ü tutuklandı.

Gün Matbaacılık ve Özgürlükçü Demokrasi’ye yapılan baskınların ardından gazetenin 7 çalışanı da 3 Nisan’da evleri basılarak gözaltına alınmıştı.

Gözaltındaki işlemleri tamamlanan 7 gazeteci 10 Nisan’da İstanbul Adliyesi’ne getirildi. Savcı ifadelerini dahi almadığı gazeteciler Mehmet Ali Çelebi, Reyhan Hacıoğlu, Hicran Urun, Pınar Tarlak ve Ramazan Sola’nın tutuklanmalarını istedi. Gazete çalışanı Nedim Demirkıran ve eski çalışan Mehmet Beyazıt ise adli kontrol şartıyla serbest bırakılması talep edildi.

Gazeteciler mahkemede ifade verdikten sonra hakimlik; Tarlak, Urun, Hacıoğlu ve Çelebi’nin “örgüt üyeliği” iddiasıyla tutuklanmasına, Sola, Demirkıran ve Beyazıt’ın adli kontrol şartıyla serbest bırakılmasına hükmetti.

28 Mart’ta yapılan baskınlarda gözaltına alınan Özgürlükçü Demokrasi İmtiyaz Sahibi İhsan Yaşar ve Sorumlu Yazıişleri Müdürü İshak Yasul da 6 Nisan’da İstanbul Adliyesi’ne çıkarıldığı mahkemede “örgüt üyesi olmak” ve “örgüt propagandası yapmak” iddialarıyla tutuklandı.


 
§