27 Nisan 2018
Sayı: KB 2018/17

Aslolan devrimci sınıf mücadelesini büyütmektir!
Seçim oyunlarını sokağın gücü bozar!
Erken seçim ve düzenin siyasal krizi
Orman arazileri satışa çıkarılacak
Tutsak annesi: Çocuklarımıza insanca davranılmasını istiyoruz!
“Devrimci tutsakların sesi olmak zorundayız!”
“Bu bezirgan saltanatı, bu zulüm bitmesin diye...”
“Savaştan daha fazla insan ölüyor iş cinayetlerinde”
“İşimiz ve iş güvencemiz için 1 Mayıs’ta alanlardayız”
Genç işçilerde sınıfsal bakış ve kapitalizmin yaydığı ahlak üzerine...
Suriye’ye emperyalist saldırı güçler dengesini değiştirmeyecek
Blair’in anı defterinden Macron’a miras kalan yalanlar ve Suriye gerçeği
Avrupa Komisyonu Raporu ve AKP rejiminin çıkmazları
Fransa’da öfke dinmiyor, kavga kızışıyor
Küba seçimleri ve görev devri
Dünya işçi ve emekçi eylemlerinden…
Nafaka-sadaka ile süren bir hayat değil, özgür, eşit bir yaşam ve çalışma imkanı!
“1 Mayıs’ta da alanlarda, sahnede var olacağız!”
Onlar bölmek istiyorlar, bizler birleşiyoruz!
Fransa üniversitelerinde neler oluyor?
Emek olmayan yerde umut ölüyor
İhraç olan hayatlar
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Blairin anı defterinden Macron’a miras kalan yalanlar ve Suriye gerçeği

 

Başını ABD’nin çektiği emperyalist blokun yaklaşık 15 yıldır Irak’ta, 7 yıldır Suriye’de, Libya’da ve Yemen’de yürüttüğü işgal, yıkım ve acımasız savaşın çehresi ve kapsamı giderek daha karmaşık bir hal almaktadır. Doğu Guta’daki sözde kimyasal saldırıyı fırsat bilen ABD öncülüğündeki İngiltere ve Fransa paktı, Suriye’yi füzelerle vurarak, Suriye rejimine ve onun üzerinden Rusya ve İran’a bir “ders” vermiş oldu.

İngiltere’nin çok özel bir tarzda örgütlediği ve başrolünü oynadığı bu provokasyona, Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un dahil olmaması düşünülemezdi ve öyle de oldu. Güya tarihsel ilişkileri üzerinden Suriye’de bir amirliği olduğuna atıfta bulunarak operasyona katılımı meşrulaştırmaya çalışsalar da bunun zerre kadar inandırıcılığı yoktur. Hiçbir somut kanıta gereksinim duyulmaksızın (tıpkı Irak’taki kitle imha silahlarının varlığı misali, ki hâlâ bulunamadılar ve arayan da yok artık) Akdeniz ve Kızıl Deniz’de bulunan savaş gemilerinden atılan yaklaşık 105 füze ile başta Şam olmak üzere birçok kent ve askeri üs vuruldu. Akıllara ilk gelen şey ise 2003 yılında Irak’a müdahale edilirken aynı senaryoyu dönemin İngiltere Başbakanı Tony Blair’in sahnelemiş olmasıydı. Bugün de aynı şeyi ileride hatıralarını kaleme alırken pişman olacak olan Macron yapmaktadır. Trump’la olan samimiyeti ise dönemin ABD Başkanı Bush ve Blair’i hatırlatmakta, ikilinin Beyaz Saray bahçesine diktikleri ortak ağaç da bu benzetmeyi pekiştirmektedir.

Bölgenin eski işgalcileri olarak hâlâ hak iddiasında bulunabilmektedirler. Irak İngiltere’nin, Suriye de Fransa’nın eski sömürgesiydi ve bir “gönül” bağları vardı. Haliyle savaş zamanlarında bu ülkelere füze atılacaksa bu, ABD, İngiltere ve Fransa menşeili, barış zamanında ise yüksek devlet nişanları Fransız ve İngiliz malı olmalıydı. Bu alışılagelmiş bir kuraldı ve bozulmamalıydı. Nihayetinde bir kez daha çanlar bölgenin yoksul ve ezilen halkları için çalıyordu ve bir süre daha çalacağa benziyor.

Uluslararası gözlemcilerin ve kurumların henüz rejim tarafından kullanılmış bir kimyasal silah tespiti olmaksızın Suriye’ye füze yağdırmak tam anlamıyla bir aymazlık örneği ve de uluslararası hukuk ihlalidir. Ünlü Ortadoğu uzmanı gazeteci Robert Fisk kimyasal saldırı sonrasında Guta’ya ve Duma’ya giderek gözlemlerini ve birebir yaptığı röportajları paylaştı. Yaptığı haberleri, yazdığı makaleleri bölgeyi en iyi tanıyan uzman gazeteci diye sayfalarından eksik etmeyen kirli burjuva basını görmezden geldi, Independent hariç kimse yayınlamadı. Çünkü Fisk gerçeği yazıyordu ve rejimin böyle bir şey yapmasının olanaksız olduğunu dile getiriyordu. Yine görgü tanıklarıyla yaptığı röportajlarda saldırının bizzat oradaki İslamcılar tarafından yapılmış olabileceğine ilişkin olasılıklara dikkat çekiliyor ve somut olarak rejimi gösteren herhangi bir delilin olmadığı söyleniyor. Oysa ki zaman yalan haber zamanıydı, emperyalist sefil çıkarlar bunu gerektiriyordu. Haliyle de Robert Fisk’in yapmış olduğu gazeteciliğin ve yayınladığı gerçeğin çok az görülmesi gerekiyordu ve nitekim öyle oldu.

Bu saldırı ile ilk etapta hedeflenen şey, Suriye’de rejim güçlerinin giderek kontrolü ele almalarını engellemek ve Rusya’nın bölge üzerinde artan nüfuzuna engel olabilmekti. Suriye ordusunun, sefil cihatçı İslami güçleri İdlib ve çevresine doğru sıkıştırması (ki bu, Suriye’deki savaşta ABD başta olmak üzere bütün bir koalisyon güçleri ve işbirlikçi bölge ülkelerinin kaybettiği anlamına gelmektedir) emperyalist bloku harekete geçirdi. Emperyalistlerin bu sürecin önünü kesmeye çalışarak bir koruma kalkanı oluşturdukları anlaşılmaktadır. Ne kadar başarılı olacaklarını ise çok geçmeden görmüş olacağız.

Suriye’deki savaşın ağır bilançosunun en büyük müsebbibi olan emperyalist güçler ve onlar adına vekaleten sahada savaşan İslami hareketlerin gelinen aşamada Suriye toplumu tarafından kabul görmediği ve bu gerici emperyalist planın çöktüğü bütün bir açıklığıyla orta yerde durmaktadır. Yine ABD öncülüğündeki emperyalist güçlerin toplum nezdinde hiçbir itibarlarının olmadığı ve teşhir oldukları da bir başka somut olgudur. Ayrıca bu haydut sürüsünün bölge halklarına bir kadermiş gibi dayattıkları kirli savaşın artık kendi iç kamuoyunda bir alıcısı olmadığı da ortaya çıkmış bulunuyor. Bundan sonrası için hem ABD’de hem İngiltere ve Fransa’da saldırganlık ve savaş politikalarına iç kamuoyu oluşturmak ya da toplumun rızasını almak çok da kolay görünmüyor ve olmayacaktır.

Özellikle ABD’de giderek politikleşme eğilimi gösteren sınıf hareketleri, Brexit sonrası bir türlü suların durulmadığı İngiltere’deki bir çeşit hükümet krizi ve güçlü savaş karşıtı muhalefet ve son olarak grevlerle ve gençlik protestolarıyla çalkalanan Fransa... Nereden bakılırsa bakılsın önümüzdeki dönemin emperyalist savaşa, işgale ve yarattığı yıkıma karşı güçlü bir barış hareketinin dinamiklerini oluşturduğu ve sermayenin sosyal ve siyasal saldırılarına karşı emekçiler cephesinde yeni bir hareketlenme ve politizasyonun yaşanacağının belirtileri görülmektedir. Bütün toplumsal dinamikler ve bu dinamiklerin sosyolojik seyri de bunu göstermektedir. Haliyle bugüne dek yalan ve hilelerle arkaladıkları toplumları, yoksullukla terbiye ettikleri emekçileri yönetmek ve sermayenin kirli politikalarına alet etmek kolay görünmüyor.

Her halükarda sermaye düzeninin nur topu gibi bir yönetememe krizinin olduğu ve bunun giderek derinleştiğinin ön işaretlerini daha somut bir şekilde görüyoruz. Ayrıca kendi aralarında da bir it dalaşı yaşadıklarını ve ilişkilerinin her geçen gün daha da kötüye gittiğine tanıklık ediyoruz. Başta Ortadoğu olmak üzere dünyanın onlarca bölgesindeki kriz coğrafyalarında farklı ittifaklar, kesişen ve farklılaşan çıkarlar ve bu çıkarların belirlediği yepyeni dengeler oluşuyor.

Arap Baharı” diye tanımlanan toplumsal hareketlerin bölgede yarattığı iyimserlik bir anda yerini bölge ülkelerinin (Libya, Suriye, Irak, Yemen vb.) emperyalistler tarafından işgal edilmesine ve yağmalanmasına bırakmıştır. Yaklaşık 7 yıllık vekalet savaşıyla yapamadıklarını kimyasal silah yalanıyla bugün Suriye’de yeniden devreye sokarak açık bir işgalin yolunu açıyorlar. Lakin vekiller beceremediler. Sözüm ona asiller devreye girecek ama ona da cesaret edemiyorlar. Sadece hava saldırılarıyla Suriye’de bir sonuca ulaşamayacaklarını bildikleri içindir ki şimdi de Vahabi Suudiler öncülüğünde diğer gerici Arap rejimlerinin açık işgalini devreye sokmaya çalışıyorlar. Sudilerin görücüye çıkmış olan yeni prensi de bu plana ikna olmuş görünüyor. İran karşıtı bir koalisyon kurmaya çalışarak, bölgede İran’ın gücünü dengelemek adına yeni maceralara atılarak rüştünü ispat etmek isteyen prens hazretleri yeni bir kaosun da fitilini tutuşturacak görünüyor.

Bir yanıyla bilindik emperyalist blokun kirli hesapları, bir diğer yanıyla her türlü gericiliğin kaynağı emperyalist kapitalist sistemin işbirlikçisi bölge ülkelerinin varlığı, bölgenin mazlum halklarını bir yıkımın eşiğine getirmiş bulunuyor. Bu yıkımı da ancak emperyalizme ve işbirlikçi iktidarlara karşı direnen halklar durdurabilecektir.


 
§