27 Nisan 2018
Sayı: KB 2018/17

Aslolan devrimci sınıf mücadelesini büyütmektir!
Seçim oyunlarını sokağın gücü bozar!
Erken seçim ve düzenin siyasal krizi
Orman arazileri satışa çıkarılacak
Tutsak annesi: Çocuklarımıza insanca davranılmasını istiyoruz!
“Devrimci tutsakların sesi olmak zorundayız!”
“Bu bezirgan saltanatı, bu zulüm bitmesin diye...”
“Savaştan daha fazla insan ölüyor iş cinayetlerinde”
“İşimiz ve iş güvencemiz için 1 Mayıs’ta alanlardayız”
Genç işçilerde sınıfsal bakış ve kapitalizmin yaydığı ahlak üzerine...
Suriye’ye emperyalist saldırı güçler dengesini değiştirmeyecek
Blair’in anı defterinden Macron’a miras kalan yalanlar ve Suriye gerçeği
Avrupa Komisyonu Raporu ve AKP rejiminin çıkmazları
Fransa’da öfke dinmiyor, kavga kızışıyor
Küba seçimleri ve görev devri
Dünya işçi ve emekçi eylemlerinden…
Nafaka-sadaka ile süren bir hayat değil, özgür, eşit bir yaşam ve çalışma imkanı!
“1 Mayıs’ta da alanlarda, sahnede var olacağız!”
Onlar bölmek istiyorlar, bizler birleşiyoruz!
Fransa üniversitelerinde neler oluyor?
Emek olmayan yerde umut ölüyor
İhraç olan hayatlar
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

İhraç olan hayatlar

 

Mahir ile Bahar duraktan yolcularını almış, hareket eden otobüse son anda yetiştiler. Zaten geç kalmışlardı. Kendilerini nefes nefese içeri attıklarında otobüsü kaçırmadıkları için çok mutluydular. Otobüsteki dörtlü koltuklardan ters olan ikisine oturdular. Bahar her zamanki gibi camdan dışarıyı izlerken Mahir elindeki kitabı açmış, okumaya başlamıştı bile.

Mahir otobüste her ne koşulda seyahat ediyor olursa olsun kitap okumakta güçlük çekmiyordu. Ama bu sefer bir türlü konsantre olamadı kitaba. Karşılarında oturan iki teyzenin konuşmaları dikkatini çekmişti. Bahar da gözlerini kapamış teyzeleri dinliyordu.

Teyzelerden cam tarafında oturanı Mahir ile Bahar otobüse bindiğinde uyuyordu. Yanında oturan, daha yaşlıca olan hafif makyaj yapmış, saçlarını da kumrala boyamış olan teyze onu dürtükleyerek uyandırmıştı.

-Nerede ineceksin sen? Kaçırmayasın durağı?

Başındaki eşarpı arkaya kaymış olan teyze telaşla önce etrafına, sonra da camdan dışarıya baktı. Neyse ki kaçırmamıştı durağı. El alışkanlığı ile çenesinin altından düğümlediği eşarbını düzeltti. Daha çok vardı ineceği durağa ama tekrardan uyumasına da imkan yoktu. Yanındaki teyze konuşkan çıkmış onu soru yağmuruna tutmuştu bile. Nereli olduğundan, nereden gelip nereye gittiğine kadar sorular peş peşe gelmişti.

-Toruna baktım öğleye kadar. Sonra diğer kızıma bıraktım torunu. Hastaneye gideceğim.

Hastane lafının edilmesiyle teyzeler arasında kıran kırana bir hastalık yarışı da başlamış oldu. Kimin daha fazla hasta olduğuna karar verilemeyen konuşmayı Mahir ile Bahar belli ettirmeden ilgiyle dinliyorlardı. Uyuya kalan teyzenin bu seferki şikayeti kendisini sürekli yorgun hissetmesiydi. Her fırsatta uyukluyordu.

-Çok yoruluyorum. Benim torun çok yaramaz. İki dakika durmuyor yerinde. Dayanamıyorum artık. Bu ikinci torun bakışım. Bıktım.

Konuşkan teyze ise suratını buruşturarak kendi geleceğini görmenin verdiği memnuniyetsizlikle söze daldı.

-Benim salak kızım da hamile. Ben ona dedim, “yapma” dedim. Ama dinletemedim. Nasıl bakacaklar? Ha? Bir maaşla nasıl bakacaklar. İşten çıkmam sen bakarsın diyor. Yok, anam! Ben bakmam!

Uyuya kalan teyze,

-Deme öyle. N’apsınlar, geçinemiyorlar. Bak benim damat işinden oldu. Kızım mecbur çalışıyor şimdi. Hayat bu, ne olcağı belli olmaz.

Konuşkan teyze merakla sordu,

-Damat iş bulsun ya? Niye kızın çalışıyor?

-Öyle kolay değil. İşsiz kaldı birden. Bulamıyor. Hem bulsa ne olacak Allah aşkına! Yetmiyor! diyerek konuyu kısa kesti. Canının sıkıldığı belli oluyordu.

Bahar gözlerini açıp teyzeye baktığında teyzenin çaresizliğini görmesi zor olmadı. Mahir ile göz göze geldiler. Önlerine döndüler.

Meraklı teyze konuyu deşmemesi gerektiğini anladı. Bu aralar herkes birden işsiz kalabiliyordu nasıl olsa. Onun da dayısının damadı KHK ile işten atılmıştı. Yarayı deşmek istemedi. Yeniden kızına verdi veriştirdi.

-Kreşe verirsin diyeceğim, aldığı maaşını kreşe, elaleme mi versin? Kayınvalidesi baksın desem, o mendebur çocuk bakmayı beceremez. Yine benim başıma kalacak çocuk. Ben o adamla evlenme de dedim. Yine dinlemedi. Kuru asgari ücretle kim nasıl geçinecek....

Konuşkan teyze kendi kendine söylenirken otobüs hastane durağına yanaştı. Uyuya kalan teyze yeni arkadaşı ile vedalaşarak indi otobüsten. Tek kalan teyze kitaba gömülmüş Mahir ile gözleri kapalı Bahar’a baktı. Konuşacak birini bulamamanın üzüntüsü içindeydi ki, yanında oturan genç kadını soru yağmuruna tutmaya koyuldu. Genç kadına çocuk yapmanın zararlarından bahsedip kızını çekiştiriyor ve bundan mutluluk duyduğu da her halinden belli oluyordu.

Mahir ile Bahar, Bakırköy Meydan’da indiklerinde teyze hâlâ konuşuyordu. Aklına ne ücretsiz kreşlerin açılması ne de insanca yaşama yetecek asgari ücret alınması gerekliliği geliyordu. Varsa yoksa zavallı annesini düşünmeden çocuk yapmaya kalkan kızının “salaklığı” dilindeydi.

Otobüsten inen Bahar ile Mahir teyzelerin hallerini konuşarak KHK direnişçilerinin eylemlerine katıldılar.

Yaklaşık bir saat sonra direnişçilerle ve desteğe gelenlerle sohbetler ettikten sonra halaydaki yerlerini almışlardı.

Alkışlarla, zılgıtlarla dönen halayda Bahar, Mahir’in kafasıyla imza masasını işaret ettiğini fark etti. Dönüp baktığında ise uyuya kalan teyzenin, ardından ise konuşkan teyzenin imza masasının başında imza verdiğini gördü. Gökyüzüne uzanan zılgıtlara Bahar’ınki de karıştı.

Küçükçekmece’den bir sınıf devrimcisi

 

 

 

 

Gözaltında kaybedilen çocuklar için adalet!”

 

Cumartesi Anneleri, 21 Nisan’daki 682. hafta eyleminde; 23 Nisan vesilesiyle gözaltında kaybedilen çocuklar için buluştu. 1994 yılında gözaltında kaybedilen Zeki ve İlyas Diril kuzenler şahsında gözaltında kaybedilen çocuklar için adalet istendi.

Galatasaray Meydanı’nda gerçekleştirilen oturma eyleminde ilk sözü alan Abdullah Canan’ın oğlu Tarık Canan Yüksekova’da katledilen çocukların katilinin belli olduğunu ama haklarında hiçbir işlem yapılmadığını belirterek “Katilleri yargılayın, adalet istiyoruz” dedi.

İHD İstanbul Şube Başkanı Av. Gülseren Yoleri de çocukların bütün haklarının gasp edildiğini belirterek 23 Nisan’da yapılan şovları teşhir etti.

Leman Yurtsever de Zeki ve İlyas’ın ailesi adına konuştu. İki çocuğun gözaltına alındığının inkar edildiğini belirtti. Anne ve babasının yıllardır çocuklarını bulmak için mücadele ettiğini söyledi.

İHD İstanbul Şubesi Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyon adına basın açıklamasını ise Mukaddes Şamiloğlu okudu. İnsan Hakları Derneği’nin ulaşabildiği verilere göre 27 çocuğun gözaltında kaybetmenin hedefi olduğu belirtilen açıklamada, 12 yaşındaki İlyas Diril ve 16 yaşındaki Zeki Diril’in gözaltına kaybedilişleri şöyle anlatıldı:

Şırnak’ın Keldani Köyü olan Mehri (Kovankaya) de yaşayan Diril Ailesi köyleri askerler tarafından yakılınca 1990’lı yıllarda İstanbul’a göç ettiler. İstanbul’da büyük zorluklar yaşayan aile, 1993 yılında köylerine geri döndü ve yakılan evlerini yeniden yaptı. Bir kuyumcu imalathanesinde çalışan 16 yaşındaki Zeki Diril ve 12 yaşında olan kuzeni İlyas Diril İstanbul’da kaldı. Burada bir süre çalışarak para biriktirdiler. Biriktirdikleri paraları yanlarına alarak evlerine gitmek için Şırnak’a doğru yola çıktılar.

2 Mayıs 1994 tarihinde henüz evlerine ulaşamadan askeri kontrol noktasında gözaltına alınarak Uzungeçit Jandarma Karakolu’na götürüldüler. Ancak Karakolda Nezaret ve Emniyet odası defterine 11 Mayıs 1994 tarih ve 18 - 19 sıra numarası ile kaydedildiler.”

İki çocuğun bir tutanakla Uludere İlçe Jandarma Komutanı Bülent Serdengeçti’ye teslim edildiği belirtilerek bir daha kendilerinden haber alınmadığı belirtildi. Savcının talep etmesine rağmen sorumlular hakkında hiçbir cezai işlem başlatılmaması teşhir edildi.

 
§