İçindekiler:

16 Haziran 2023
Sayı: KB 2023/09

Ya örgütlü mücadele ya derin sefalet
"Rahat nefes almak" mücadele ile mümkün!
Soygun düzeninde yola devam!
İlk işleri NATO'ya koşmak
"Kurtarıcı" Amerika'dan
Emekçileri yeni saldırı dalgası bekliyor
Direnmek ya da boyun eğmek
"Skandal veri sızıntısının" hatırlattıkları
Dünyada çocuk işçilik artıyor
Bizi yolumuzdan alıkoyamazsınız!
TPI sözleşmesi üzerine...
"Benian'ın icraatlarından haberi var mı?"
15-16 Haziran, sol hareket ve işçi hareketi
Dünya nükleer cephaneliğe dönüşüyor
G7'ye karşı BRICS!
NATO, Ukrayna'da kara hareketine mi hazırlanıyor?
Göçmenlerin önüne "demir perde"
Düzen mahkemelerine karşı mücadele!
ABD'de grev hakkına saldırı
Basel'de kitlesel ve politik feminist grev!
Paris'te panel
Devrimci Dersim emektar bir militanını yitirdi
ILO'dan Türkiye için uyarı
Çıraklar "çocuk işçi" değilmiş
Kapitalizm işsizlik sorununu çözemez!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Devrimci Dersim emektar bir militanını yitirdi

Baki Duman

 

Mamo’muz 5 Haziran 2023 günü hayata gözlerini yumdu. Bu haberi bir süredir bekliyorduk. Son görüşmemizde bunu artık kendisinin de istediğini farketmiştim. “Böyle bir ağrı tarif edilemez” dediğinde, Mamo’nun ne kadar direngen ve acılara dayanıklı biri olduğunu bilen bir yoldaşı olarak neler hissettiğini anlamak zor olmamıştı. Yine de Mamo’ya kalsa bu acılara gıkını çıkarmayabilirdi. Fakat hayat arkadaşı Hatun yoldaşının ve çocuklarının hayatları da bir cenderenin içine girmişti. İşte buna dayanamıyordu.

***

Mamo’nun yaşamı acılı ve ağrılı olmuştu, tıpkı Dersim’de doğan öteki emekçi çocukları gibi. Ağrılı eziyetlerin bin bir türünü ise 1979 yılında Elazığ’ın ünlü işkencehanesi 1800 Evler’de görmüştü. Şahin Dönmez’in ihaneti örgütlediği, birçok Kürt yurtseverini suçlarına ortak ettiği günlerde, o da aynı işkence tezgahındaydı. Şahin’in yüzüne tükürecek kadar pervasızdı. Bu tutumundan ötürü kimliğinin açığa çıkma ihtimali umurunda bile olmamıştı. Oysa süren davalarının dışında kesinleşmiş 22 yıllık cezası vardı. Kimilerinin Ramo, kimilerinin Rapo dedikleri bu devrimci hiçbir benzetmeye ihtiyacı olmayan Hozat ve Dersim’in Mamo yoldaşıydı.

Mamo, asıl adıyla Mahmut, gerçekten de kimi özellikleri bakımından soyadı gibi Yılmaz’dı. Örgütlü yaşama ilk adımını atmasında büyük rol oynayan yoldaşının ifadesiyle o, doğrularına bağlı, açık fikirli, gördüğünü dosdoğru söyleyen, riyasız yaşayan, dostlarını ve yoldaşlarını seven ve inançlarına hesapsız bağlılık gösteren özel bir devrimciydi.

 ‘70’li yılların devrimci kuşağının sahip olduğu olumlu meziyetler Mamo’da fazlasıyla vardı. Dönemin büyük toplumsal kaynaşması, geniş boyutlar kazanan devrimci halk hareketi, kendini halkın davasına adayan bir kuşak yaratmıştı. Mamo ‘74 sonrası devrimci kuşak içinde öne çıkarn önemli militanlardan biriydi. O doğal bir mahalli önderdi. Ekibiyle, yoldaşlarıyla içtenlikli bir kaynaşma içindeydi. Gücünü kişisel özellikleri kadar yoldaşlarıyla kurduğu bu ilişkilerden alıyordu.

Mamo, Denizler sonrası THKO’nun ilk toparlanma döneminde, o zamanki yakın arkadaşı Sarı (Erdoğan Akdeniz) ile birlikte Hozat’taki ilk gençlik ilişkilerinden biridir. 1976 yılında Dersim GKB kurulduğunda Mamo THKO kanadına aktarılır. Bu sürecin ardından da çalışmaya hızla kendi rengini vermeye başlar.

Örgütlü yaşama adımını attıktan itibaren örgütte yanlış gördüğü tutumlara itiraz ve eleştirileriyle tanınır. Sorumlu olduğu alanda özel ve özerk bir pratik davranış, Mamo’da örgütlü mücadelenin bir özelliği olarak öne çıkar. Bu kendine özgülük Sinan’ın dilinde “Bengladeş Özerk Cumhuriyeti!” esprisine yol açar. Mamo da bu cumhuriyetin reisidir.

Mamo örgütlü mücadele içinde devrimci ciddiyeti ve gevşekliklere karşı sert tutumlarıyla bilinirdi. Mamo’yu yakından tanıyan her yoldaşı, bu sertliğin yönetici olmasından değil, fakat gevşekliğe ve ciddiyetsizliğe karşı tahammülsüzlüğünden geldiğini iyi bilirdi. Buna elbette doğduğu ve büyüdüğü yörenin kültürel etkilerini de eklemek gerekir.

 Doğal olan otoritesinin içinde bir şeflik özentisinden söz edeni hiç olmadı. Görünürdeki sertliğin altında ise gerçekte hakikatlı bir ciddiyet, kitlelere ve yoldaşlarına karşı kadife bir yürek taşırdı. İtirazcı dikbaşlılığına rağmen, örgüt otoritesi ve kararları karşısında boynu kıldan incedir.

Onu yakından tanıyanlar, “Mamo elinden gelse tüm riskleri kendi üstlenir, örgütünü, yoldaşlarını ve sıradan emekçileri özenle sakınırdı” diye anlatırlar.

Mamo teorik yayın organı Parti Bayrağı’nın sahibi oluyor

Devrimciler, sömürücü egemen sınıfların iktidarı koşullarında, legal imkanları mücadelenin gücüyle kullanabilirler. Elde edilen mevzileri korumak da eğilmeyen bir duruş gerektirir. Legal yayın organlarının sorumluluklarını alanların, sağlam karakterde devrimciler olmaları bu çerçevede özellikle önemlidir.

Fakat devrimci bir yayın organının sahibinin güvenilir kişiliği o yıllarda bir başka nedenle de önemliydi. ‘70 yılların sol grupları hızla kitleselleşirken, gerçek bir sınıf tabanına henüz oturmadıkları için, çok geçmeden bölünmeler de yaşıyorlardı. Sol gruplar legal yayınların adları üzerinden tanındıkları için, bölünmelerde dergi sahibinin tutumu önemli olabiliyordu. Dergi sahibi safları terk ederse, geride kalan devrimci yapı yeni bir isim bulmak zorunda kalıyordu. Kimi yayınların başlarına “devrimci” ibaresi eklemelerinin asıl nedeni de buydu. Kısacası hukuksal bir görevlendirmedeki isabetsizlik, devrimci bir yapının önüne pekala ciddi sorunlar çıkartabiliyordu.

İşte bu koşullarda teorik yayın organı Parti Bayrağı için yasal bir sorumlu arandığında, Sinan’ın aklına her dönem ve koşulun güvenilir kadrosu olarak Mahmut Yılmaz gelir. Sinan emindir; Mamo sağlam bir direktir, düşmanın asla fethedemeyeceği, emekçilerinse her daim güven duyabilecekleri bir devrimci kişiliktir.

TDKP-İnşa Örgütü’nün yayın organı Parti Bayrağı’nın sahibi olması onun için devrimci bir görevdi. O bir gazeteci değil, devrimciydi. 12 Eylül sonrası moda haline gelen devrimciliğini “gazetecilik”le gizleme tutumuna asla tenezzül etmedi.

Mamo: 12 Eylül sürecinin dirençli kadrosu

Devrimci Dersim oluşurken Mamo Hozat cephesinin önderlerinden gerçek bir emektardı. 26 Nisan 1979 yılında ilan edilen sıkıyönetimden sonra ise sekiz yıl sürecek bir gerilla yaşamı başladı. Bütün bu yıllar boyunca, başta babası ve kardeşi olmak üzere, bütün bir ailesi ağır bir zulüm gördü. Onlar yine de yüzlerini bir kez bile devrimcilerden çevirmezler. Bu, Mamo’nun örgütlediği Hozat TDKP’nin militanından taraftarına kadar herkesin ortak bir özelliği olur. Ama Mamo cephesini sağlam örmüştür. Hozat TDKP’nin pek çok militanı ve çok sayıda köylü sempatizanı işkence tezgahlarından geçer. Cunta yılları zulmün katmerlisine tanıklık eder. Ama bu acımasız saldırılar, zulüm ve işkenceler, onlardan zırnık kopartamaz. 12 Eylül yılları boyunca diri ve devrimci kalırlar. Örgüt merkeziyle yaşadıkları bütün ilişkisizliklere rağmen bu ‘80’li yılların ortasına kadar da sürer. Zamanın TDKP illegal yayın organı Devrimin Sesi’ni izleme imkânı bulanlar, Hozat örgütünün gönderdiği yazılardaki devrimci ruhu mutlaka farketmişlerdir.

Sorumlu olduğu alanda devrimcilik adına sayısız suç teşkil eden olaylar yaşanmıştı. Mamo ve ekibi, yarattıkları basınçla böylesi anormallikleri bir bakıma dizginliyorlardı.  Ekibin dağdaki yaşamı emekçilerle iyi bağlar kurma ve onlara güvenme temeline dayanır. Köylü dostlarının güvenliği konusunda gösterdiği hassasiyet bugün bile hala anlatılmaktadır. Hozat’ın köylüleri, Mamo 12 Eylül dönemi boyunca bizim için bir şanstı diyorlar.

Mamo ekibiyle uğradığı köylerde zayıf karakterli emekçiler varsa eğer, onların tuzağa düşmelerini kolaylaştıracak davranışlardan özenle kaçınır. Bu arada ortaya koyduğu basınçla, “gerilla savaşı” verdiklerini söyleyenlerin kimi hesapsız ve sorumsuz davranışlarını dizginlemeyi de başarır. 

Süreci yakından bilenler, Mamo’nun Hozat bölgesini terk etmesinden sonra, devrimcilik adına suç işleyen davranışların adeta dizginlerinden boşaldığına tanıktırlar. Hozat ve Çemişkezek bölgesinde akıl almaz olaylar bu süreçten sonra hızlanır. Devrimcilik adına yapılan yanlış işler, dahası işlenen suçlar saymakla bitmez. Sözkonusu icraat sahiplerinden bazılarının yıllar sonra, “köylülere ve muhtarlara ilişkin ajan ithamlarımızın yüzde 90’ı isabetsizdi” mealinde itiraflarda bulunması, olup bitenlerin vahameti hakkında bir fikir veriyor olmalıdır.

Mamo Hozat’tan çıkıyor

Mamo’yu ilk kez 1970’li yılların ortasında, o zamanki Hozat sorumlusu Erdoğan Akdeniz’in yanında görmüştüm. Kim olabileceğini merak etmiş, paltosu ve boynuna sardığı kaşkoluna bakarak, bu Ali Rıza Koşar olmalı diye düşünmüştüm. O yıllarda görev alanlarımızın farklılığından dolayı sınırlı karşılaşmaların ötesine taşan bir yakınlığımız olmadı. Onunla asıl yakınlığımız 1987 yılı ilkbaharına denk gelir.

Hakkında kaleme alınan bazı yazılarda, Mamo’nun 1986 yılında Hozat’tan ayrıldığı ve aynı yıl yurtdışına çıktığı söyleniyor. Bu doğru değil. TDKP’de henüz ayrışma süreci başlamadan, 1986 yılı sonunda Metin Demir (Kuzo) ona Z’yı gönderir. Amacı yeni toparlanma sürecine Mamo’yu aktif olarak dahil etmektir. Mamo’ya ulaşmak 1987 yılı başında olanaklı olur ve İstanbul’a gelmesi 1987 baharını bulur. Ama karşılaştığı tablo Mamo için Hozat dağlarının kışından bin beterdir. Gerçek bir şok yaşar. Yıllarca hayalinde yaşattığı parti örgütsel bakımdan gerçekte artık yoktur.

Onunla işte bu koşullarda yeniden karşılaştık. Ortak tanıdığımız bir arkadaşıyla bana gelmişti. Partiye ilişkin ne düşündüğümü anlamak istiyordu. Bir de toparlanma sürecine aktif biçimde dahil olmamı...

Düşüncelerimiz birbirinden çok uzak değildi. Fakat tutumlarımız farklıydı. Ben, tıpkı TDKP Leninist-Kanat’taki yoldaşlar gibi düşünüyordum. Bir yenilenme ve geçmişle devrimci hesaplaşma, ilk adım olmak zorundaydı. Bu yapılmazsa parti de, dava da kaybedilirdi. Geçmişe dönük tartışmanın yasaklanmasının bir intihar olacağına inanıyordum. Ama Leninist-Kanat’ın ayrılmasını o aşamada doğru bulmuyordum. Köklü bir değerlendirme ve yenilenmenin mevcut partide hala da mümkün olabileceğini umuyordum. Partinin arta kalanı içindeki devrimciler adım atar, böylece yeniden buluşulur diye bir beklenti içindeydim. Sonuçta kimseden yana olmamak gibi, orta yol da denilecek bir tutum içindeydim.

Anlaşamadık ve ayrıldık ama yoldaşça. İlerde yeniden buluşmak dilekleriyle...

Yaşam çok geçmeden iyimser beklentilerimin fazlasıyla naif olduğunu bana gösterdi. Ben netleştiğimde ise Mamo mevcut yapıyla bütün bağılarını çoktan koparmıştı. Yıllarını devrime ve davaya adayan bu devrimci, o kısacık süre içinde nasıl olur da bütün bağlarını koparır, bunu bilemem. Bunun bugün için bir önemi de yok artık. Ama devrime ve örgütüne yıllarını vermiş, partisine ve devrime bu kadar sadık Mamo’nun yurtdışına çıkma seçeneğine yönelmesi, kolay ithamlarla izah edilecek bir durum da değil.

Bizim kuşağın eksiklikleri, yetersizlikleri saymakla bitmez. Mamo kuşağının ana gövdesi mütevazi devrimcilerden oluşuyordu. Devrim için üzerlerine düşeni fazlasıyla yapan insanlardı bunlar. 12 Eylül ile birlikte yaşanılan ağır tahribatın sorumluları da onlar değillerdi. Dolayısıyla başkalarının suç ve günahlarının hesabını zamanın bu samimi devrimcilerine kesmeye kalkışmak kimsenin haddi değildir.

Sinan bizi yeniden buluşturuyor

Mamo’nun yurtdışına çıktığını duyduğumda içim acımıştı. Devrimci hareket böylesi kadrolarını kaybederse saflar iyiden iyiye kıraçlaşacak diye düşünmüştüm. Araya uzun yıllar girdikten sonra Sinan bizi yeniden buluşturdu. Sinan’ı son yolculuğuna uğurlamaya giderken karşılaşmıştık. Örgütü yoktu ama davasına bağlılığını koruyordu. Devrimci basının sıkı bir takipçisiydi.

Onu tanıdığımda adını sanını bilmiyordum. Ama yiğit bir devrimci olduğunu anlamak zor olmamıştı. Yanılmamıştım. Mamo devrimci komünizme inanan biri olarak yaşadı. Bize de bu kişiliği ile veda etti.