İçindekiler:

16 Haziran 2023
Sayı: KB 2023/09

Ya örgütlü mücadele ya derin sefalet
"Rahat nefes almak" mücadele ile mümkün!
Soygun düzeninde yola devam!
İlk işleri NATO'ya koşmak
"Kurtarıcı" Amerika'dan
Emekçileri yeni saldırı dalgası bekliyor
Direnmek ya da boyun eğmek
"Skandal veri sızıntısının" hatırlattıkları
Dünyada çocuk işçilik artıyor
Bizi yolumuzdan alıkoyamazsınız!
TPI sözleşmesi üzerine...
"Benian'ın icraatlarından haberi var mı?"
15-16 Haziran, sol hareket ve işçi hareketi
Dünya nükleer cephaneliğe dönüşüyor
G7'ye karşı BRICS!
NATO, Ukrayna'da kara hareketine mi hazırlanıyor?
Göçmenlerin önüne "demir perde"
Düzen mahkemelerine karşı mücadele!
ABD'de grev hakkına saldırı
Basel'de kitlesel ve politik feminist grev!
Paris'te panel
Devrimci Dersim emektar bir militanını yitirdi
ILO'dan Türkiye için uyarı
Çıraklar "çocuk işçi" değilmiş
Kapitalizm işsizlik sorununu çözemez!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Çıraklar “çocuk işçi” değilse “mesleki eğitim” de eğitim değil!

 

TESK Genel Başkanı Bendevi Palandöken, Dünya Çocuk İşçiliği ile Mücadele Günü’nde ilişkin yaptığı yazılı açıklamada, çırakların “çocuk işçi” olmadığını iddia etti. Palandöken, “Bizim çıraklarımız çocuk işçi değildir, onlar ustalarından meslek öğrenen öğrencilerdir” dedi. Palandöken bu sözleri ile “çıraklık” ve “mesleki eğitim” alanında çocuk işçiliği meşrulaştırmayı amaçlıyor.

Palandöken’in sözlerine ithafen “çıraklar “çocuk işçi” değilse “mesleki eğitim” de “eğitim” değil!” Oysa kapitalizm koşullarında “çıraklar” çocuk işçidir, “mesleki eğitim” de bu sistemde her ne kadar eğitim kısmının altı boşaltılsa da eğitimdir. Mesleki eğitim alanını sermayedarların ihtiyaçlarına göre şekillendirmek isteyen rejim, stajyerler ve çırakların eğitim ve çalışma koşullarını giderek ağırlaştırıyor. Artan çocuk işçi sömürüsünü gizlemek için ise bu tür laf kalabalığına başvuruyor.

AKP-MHP iktidarı mesleki eğitim alanında artan sömürüyü üretilen başarı hikayeleri ile gölgelemek istiyor. Ancak mesleki eğitim alanındaki sömürü gizlenemeyecek boyutlardadır. Konuyla bağlantılı olarak sınıf devrimcilerinin 2018 yılında gerçekleştirdikleri “Devrimci bir sınıf hareketi için ileri! Mesleki Eğitim Kurultayı Sonuç Bildirgesi”nden belli bölümleri güncel öneminden dolayı paylaşıyoruz:

“- Mesleki eğitim aracılığı ile atölyelerde, stajda kapitalist sömürü dişlileri arasında ucuzun da ucuzu iş gücü olarak kullanılan gençler, giderek üretimin temel bileşenleri haline getirilmektedir. İşçi sınıfının esnek, güvencesiz koşullarda, her türlü sosyal haktan yoksun sefalet ücretlerine çalışmasının temel dayanaklarından birisi de mesleki eğitim alanı üzerinden yaratılacak ucuz emek ordusu olarak görülmektedir. Yaygınlaşan çocuk emeği sömürüsü ise yine mesleki eğitim üzerinden perdelenmek, katmerli sömürü koşullarının önü açılmak istenmektedir.

- Eğitimin bir parçası olarak gerçekleşmesi gereken atölye ve staj süreçleri, olması gereken asıl kapsamından giderek daha da uzaklaşmakta, kapitalist üretimin ihtiyaçlarının şekil verdiği dizginsiz bir sömürü alanına dönüşmektedir. Okullarda atölyeler ‘piyasaya iş yapan fabrikalar’ gibi işletilmekte, eğitim adı altında çoğu durumda ücretsiz işçilik yaygınlaşmaktadır. Staj süreci için gidilen fabrikalar ise her yıl üretim planlamalarını gelecek stajyerlere göre yapmaktadır. Kimi büyük fabrikalarda sayıları yüzlerle ifade edilen önemli bir iş gücü ortaya çıkartılmaktadır. Yine birçok fabrikada stajyerler üretimin temel bileşeni durumundadır ve neredeyse üretim bantlarını tek başlarına yürütmektedirler.

Buna sermayenin okullara, bölümlere yönelik sponsorluk anlaşmaları ile güvencelenmek istenilen stajyer işçilik gerçekliği eklenmektedir. Mesleki eğitim kurumları bu kapsamıyla giderek genelliğinden çıkartılarak sanayi bölgelerinin, tek tek fabrikaların ihtiyaç duyduğu iş gücünü yetiştirecek kurumlara dönüşmekte, buna uygun alanlara taşınmakta, içeriklendirilmektedir.

- Mesleki eğitim okullarında eğitim gören gençlik kitleleri daha okul sıralarında yoğun bir emek sömürüsüne maruz kalmalarının yanı sıra, eğitim alanında gündeme gelen saldırılardan da doğrudan etkilenmektedirler. Türkiye’de eğitimin var olan niteliksiz, anti-bilimsel, ezberci yanı mesleki eğitim alanında daha katı gerçekler olarak karşımıza çıkmaktadır. Mesleki eğitimde okuyan öğrenciler var olduğu kadarıyla dahi genel eğitimden yoksun bırakılmaktadır. Üniversitede okuma hakkı daha baştan ellerinden alınmaktadır. Meslek dersleri nitelikli bir zeminde işin bütününün öğretildiği, uygulamalı eğitimin pratik bir deneyim kazanma süreci olarak hayat bulduğu değil, sermayenin ihtiyaçları ekseninde, piyasa koşullarının şekillendirdiği, sömürü ilişkilerinin güçlendirilmesi ihtiyacına hizmet eden bir içeriktedir.”

İstanbul’dan bir Kızıl Bayrak okuru

 

 

Dinci-gerici eğitim politikalarına geçit yok!

 

Cumhuriyetin ilanından itibaren kimi zaman yasal kimi zaman da fiili olarak dinsel gericilik toplumsal yaşamına hakim kılındı. İktidar koltuğuna oturan her sermaye hükümeti, tarikatları, cemaatleri ve her türden gericiliği toplumu uyuşturmak için kullandı. AKP iktidarı da hükumete geldiği günden bugüne dini ve dinsel gericiliği yaygınlaştıran politikaları hayata geçirdi. AKP iktidarı seçimlerin ardından dindar ve kindar bir gençlik nesli yaratmak için eğitim alanında dinci-gerici-faşist politikaları hayata geçirmeye devam ediyor.

Son olarak, İl Milli Eğitim Müdürlükleri ve müftülükler arasında “Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum Projesi (ÇEDES)” protokolü kapsamında imamların, müezzinlerin, vaizlerin, din hizmetleri uzmanlarının ve Kuran kursu öğreticilerinin okullarda “manevi danışmanlık” adı altında dersler vermesinin önünü açan bir protokol imzalandı.

Bu protokol kapsamında, İzmir’de 842 lise ve ortaokula, Eskişehir’de ve Tekirdağ’da ise pek çok lise ve ortaokula “manevi danışmanlık” adı altında imam, müezzin, vaiz, din hizmetleri uzmanı ve Kuran kursu öğreticisi görevlendirildi. İmzalanan protokolle birlikte 81 ildeki okullarda dinsel gericiliğin yaygınlaşmasının önü açıldı. Eğitim emekçileri sendikaları ve veliler başta olmak üzere birçok ilerici kesim eğitim alanında hayata geçirilmeye çalışılan bu gerici politikaların hukuksuzluğuna dikkat çekti. Eğitim alanın karanlığa teslim edilmesine tepki gösterdi.

Seçimler ardından devam eden bu politikanın karanlık bir gelecek üretmekten başka bir şey olmadığı ortadadır. Bu politikaların yolunun nerelere çıktığını tarikat ve cemaat gerçekliği ve dinci-gerici eğitim uygulamalarının sonuçları üzerinden biliniyor. Ensar Vakfı’ndaki çocukların istismar edilmesinden tıp öğrencisi olan Enes Kara’nın intiharına, Kuran kurslarında çocuklara uygulanan şiddetten çocuk istismarı ortaya çıkınca “bir kereden bir şey olmaz” diyen bakanlara kadar... 

AKP iktidara geldiği günden bugün kadar kendi bekası ve sermaye devletinin geleceğini korumak adına dinci-gerici politikaları farklı biçimlerde hayata geçirdi. Tarikat yurtlarından dini görevlilerinin okullara ve yurtlara gönderilmesine kadar bir dizi gerici politika hayata geçirildi. Ancak AKP aradan geçen 21 yıllık iktidarda istediği dindar-kindar gençlik neslini henüz yaratmayı başaramadı.

Seçimlerin hemen ardından MEB ve müftülükler arasında yapılan protokol, eğitim alanında gericiliğin meşrulaştırılması ve yaygınlaştırılması için atılan adımlarından biridir sadece. Seçimlerden sonra uygulanan bu politikalar, bunun en yeni ve somut göstergesidir.

Eğitim alanındaki dinci-gerici-faşist eğitim politikalarına geçit vermemek ve karanlığa teslim olmamak bugünün en güncel görevlerden biridir. 

K. Sönmez