İçindekiler:

1 Eylül 2023
Sayı: KB 2023/14

Örgütlü sınıf, topyekûn mücadele!
Kur Korumalı Mevduat (KKM) ucubesi...
Sarayın bilindik vizyonu: Riyakarlık
AKP, ekonomik kriz ve sınıf mücadelesi
Yaşam hakkı ancak mücadele ile korunabilir!
Suriye ile "normalleşme" mümkün mü?
"Liyakat" ve "mülakat" tartışmaları
1 Eylül Dünya Barış Günü
MESS Grup TİS süreci üzerine...
"Yaşasın onurlu mücadelemiz"
İşçi direnişleri sürüyor...
Sendikalar ve sınıf mücadelesi
Camp David ve BRICS zirvesi
AB Afrika'da yeni bir savaşa mı hazırlanıyor?
İsrail'in tehditleri ve direnişi
Libya-İsrail işbirliği krizi
Ukrayna'da savaşa itirazlar
Gate Gourmet'te işçilerin birliği
Hakan Fidan'ın Kürdistan ve Irak ziyareti
Hacı Bektaşı Veli etkinlikleri üzerine...
"Mental sağlığımız için adımlar atılmalıydı"
Vardık, varız, var olacağız!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Sarayın bilindik vizyonu: Riyakarlık

 

22 Ağustos Salı günü Ankara Sheraton Otel ve Kongre Merkezi’nde Yurt Dışı Müteahhitlik Hizmetleri Ödül Töreni düzenlendi. Kapitalist müteahhitlere ödül dağıtan AKP şefi Tayyip Erdoğan yine safsatalar yığınından oluşan bir vaaz verdi.

“Cumhuriyetimizin 100. kuruluş yıl dönümüne ulaştığımız bu yıl 2023 vizyonumuzun çoğunu hayata geçirmiş olmanın şevkiyle gözümüzü 2053’e diktik…” diyen Erdoğan 2023 vizyonunun ne olduğuna dair bir şey söylemedi. Bu “vizyonun” kime ne sağladığı, kimden neler aldığı konusuna da değinmedi.

İçeriden ya da dışarıdan Türkiye’ye bakanlar, Saray rejiminin “vizyon” derken neyi kastettiğini görmekte güçlük çekmezler. Ekonomide çöküş, faturanın emekçilere ödetilmesi, asgari ücretin açlık sınırı altına çekilmesi, değeri pula dönen TL, yüksek enflasyon, zam yağmurları, dolu-dizgin yoksullaşma… Devletin mafyalaştığı, tarikatlaştığı, çürüdüğü, dünyanın önde gelen mafya babalarına vatandaşlık satıldığı, Saray dalkavuklarının Devlet Tiyatroları’nın tepesine oturtulduğu, devlet kurumlarının liyakatsiz yandaşlarla doldurulduğu, eğitimin niteliğinde sürekli bir düşüş yaşandığı, Ortaçağ artığı zihniyetleri ile gündeme gelen ucube tiplerin üniversitelere dekan atandığı bir “vizyondur” söz konusu olan… 90 yaşına yaklaşan engelli kişilerin bile tutuklandığı, işkencenin yayıldığı, cezaevlerinden sürekli ceset taşındığı, Cumartesi Annelerine her hafta vahşi bir şekilde saldırıldığı, hak arayan işçilerin/emekçilerin saldırılara uğradığı, kolluk kuvvetlerinin ördüğü barikatın ardından ormanların talan edildiği, Saraya biat etmeyen gazetecilerin uyduruk gerekçelerle zindanlara atıldığı, depremzedelerin topraklarının gasp edildiği, kadın cinayetlerinin sürekli arttığı, emperyalistlerden alınan para karşılığında ülke mülteci deposu haline getirilirken gençlerin %70’e yakınının yurtdışına çıkabilmek için yol arar duruma düşürüldüğü bir ülkedir söz konusu olan… 

Bu tabloya bakıldığında AKP-MHP rejiminin “2023 vizyon”’nun gerçekleştiği teyit ediliyor. Zira sermaye ve emperyalistlere hizmet eden bu gerici zihniyetin bundan öte bir vizyonu olamazdı. 21 yılın ardından ülkeyi bu hale getiren bu kokuşmuş zihniyetin “2023 vizyonu” bu iken, “2053 vizyonu”nu kimse düşünmek bile istemez. Gerçekleştirecek ömürleri olsaydı, dünyada örneği görülmemiş bir “ucube ülke” yaratabilirlerdi.

***

AKP şefinin safsatalarla örülü konuşmasında dikkat çeken diğer kısım ise “milli birlik” çağrısı yapmasıdır. Bir yandan “2023 vizyonu gerçekleşti, gözümüzü 2053 ve 2071’e diktik” diye laflar eden Erdoğan öte taraftan ekonomideki çöküşü itiraf ederek, açlık ve sefaletin içine ittiği emekçilere “gelin milli birlik kuralım, siz aç kalın ki ekonomiyi bu bataktan çıkaralım” diyor. 21 yıldır “milli birlik” kura kura ülkeyi bugünkü hale getirmeleri yetmiyormuş gibi, şimdi birkez daha aynı çağrıyı yapıyorlar.

“Dünyanın en büyük on ekonomisinden biri haline gelme yolunda ilerleyen Türkiye için ne 2053 ne 2071 ne de daha öteye uzanan hedefler artık birer hayal değil…” diyor AKP şefi. Oysa “Dünyanın en büyük on ekonomisinden biri haline gelme” çikletini Tayyip Erdoğan ve müritleri yıllardan beri çiğniyorlar. Güya bu 2023’ün vizyonu dahilindeydi. Şimdi “bir 21 yıl daha sürünün, bakın o zaman ülkeyi nasıl dünyanın en büyük on ekonomisi haline getiriyoruz” demeye getiriyorlar. Pişkinlik ancak bu kadar olur…

Tayyip Erdoğan palavrada sınır tanımasa da sadede geliyor ve ekonomideki çöküşü itiraf ediyor. Buna karşın şu zırvaları tekrarlayarak ülkeyi batırma suçundan yakasını sıyırabileceğini sanıyor: “Türkiye’yi faiz, kur, enflasyon cenderesinde tutmak isteyenlerin tuzaklarıyla boğuşarak bugünlere geldik. Sorunlarımızın bir kısmının elbette iktisadi dayanakları vardır. Ama emin olun ekonomide yaşadığımız sıkıntıların çok önemli bir kısmı iktisadi değil, siyasi saikle hayata geçirilen oyunların ürünüydü.”

Oysa kendisi Londra’daki “faiz lobisi” ve Türkiye’deki uzantılarına çalışıyor. Habire onlara servet transfer ediyor. 21 yılda ülkeyi “küresel güçlerin” oyun çevirdiği bir sahaya çevirmiş olmalılar ki, habire kim olduğu bilinmeyen “gizemli” güçler Saray rejimine karşı oyun üstüne oyun çeviriyor. Ama onlar saraylarında sefahat sürerken halkı sefalete sürüklemiş olsalar da sözde “oynanan oyunları” hep “bozdular”. Görünen o ki, çevrilen oyunlarda kendilerine saraylarda sefahat sürmek emekçilere ise sefalet içinde kıvranma rolü biçmiş bu “gizemli” güçler.

Pespaye laflar bir yana bırakılırsa, AKP şefi sonunda baklayı ağzından çıkararak şunları söylüyor: “Milletimizin sorunlarını çözmek için de yoğun uğraş gösteriyoruz. Yeter ki biz milletçe birliğimize, beraberliğimize, kardeşliğimize sıkı sıkıya sahip çıkalım.”

Belli ki, en büyük korkusu, sefalete ittiği milyonlarca işçi ve emekçinin tepkisinin bir yerde patlaması, insanca/onurlu bir yaşam talebiyle sarayın kapılarına dayanmasıdır.  Zira o ne yaptığını çok iyi biliyor. Din istismarına daha sıkı sarılırken “milli birlik” çağrısı yapması, emekçilerin yağma ve talan düzeninden hesap sormak için ayağa kalkmasını önlemek için uydurulan ucuz bir söylemdir. 1100 odalı sarayında müritleriyle sefahat süren birinin sefalete ittiği toplumun geniş kesimlerine böyle bir çağrı yapması her tür kepazeliğin ötesindedir. Sermayenin tetikçisi siyasetçiler için bile bu kadarı fazladır. Ancak bu türden düzen siyasetçilerinin hiçbir kuralı da ayarı da yoktur, olmayacaktır da. Zira onların “fıtratında” bunlar var. Sorunun çözümü ise, hem milyonları sefalete iten hem de küstahça alay eden bu zorba rejimle hesaplaşmak için emekçilerin ayağa kalkıp mücadele etmesine bağlıdır.