İçindekiler:

23 Nisan 2024
Sayı: KB 2024/07

Haklarımız ve özgürlüğümüz için 1 Mayıs'a
Yerel seçimler süreci ve sınıf mücadelesi
Türkiye gelir eşitsizliğinde Avrupa birincisi
Hezimete uğrayan saray rejiminin hazımsızlığı
Saray rejimi: Saldırganlık
Çocukların gülüşlerini çaldılar
İşçi ücretlerinde istikrarlı erime sürüyor
İstanbul'da 1 Mayıs etkinlikleri
İzmir'de 1 Mayıs etkinlikleri
Üç kentte 1 Mayıs faaliyetleri
Dört bir yanda 1 Mayıs çağrıları
İşçi kadınlar bir adım öne
Kadın hareketi ve kadın çalışması
BİR-KAR'dan 1 Mayıs çağrısı
Rüsselsheim'da 1 Mayıs toplantısı
Frankfurt'ta 1 Mayıs hazırlıkları
Ortadoğu'da bölgesel savaş manevraları
İran Devrim Muhafızları İsrail'i vurdu
İsrail İran'a mı saldırdı
Gazze soykırımın altıncı ayında
NATO'nun 75. yıl kutlamaları
"Geleceğin Bundeswehr"i nasıl olmalı
ABD-Japonya-Filipinler zirvesi
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

İşçi ücretlerinde istikrarlı erime sürüyor!

E. Eren Yılmaz

 

İşçilerin reel ücretleri günden güne eriyor. Saray rejiminin işçi ve emekçilere dayattığı yıkımın faturası büyüyor. Gündelik olarak çalışma ve yaşam koşulları üzerinden somut olarak gözlemlenen bu durum, dinci-gerici iktidarın kimi istatistik kurumlarının verilerine de yansıyor. Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı’nın imalat sanayi verileri, imalat sanayinde çalışan işçilerin reel ücretlerinin dolar bazında istikrarlı bir biçimde eridiğini ortaya koyuyor. 2009’dan 2022 yılına kadar ücretlerin yüzde 44 oranında eridiği belirtiliyor. Bu aynı zaman dilimi sanayi sermayesinin “büyümeden” payına düşeni fazlasıyla alarak kâr oranlarını artırdığı bir döneme tekabül ediyor. 2009’da yüz birim dolar üzerinden yapılan analize göre 118,8 birim dolar kazanan işçiler, 2022’ye gelindiğinde 100 birim dolar üzerinden 63,9 birim dolar alıyorlar. Yine aynı verilere göre bu istikrarlı erime sürecinin tek istisnası, Metal Fırtına sürecinde yaşanan kısmi artış. 2015’te 100 birim dolar olan ücretler 2016’da 104,9 birim dolara yükseliyor.

Bu veriler sanayi işçisinin gelir tablosunu sunarken, diğer işkollarındaki işçiler açısından da fikir veriyor. Aynı zamanda derinleşen servet-sefalet kutuplaşmasının boyutlarını da ortaya koyuyor. İfade edilen dönem yaklaşık olarak 13-14 yıllık bir zamanı kapsıyor. Yani AKP gericiliğinin güya “ekonomiyi şaha kaldırdığı” ve sözde “kişi başı milli gelirde zirveleri gördüğümüz” dönemde de işçilerin ücretleri sistematik olarak erimeye devam etmiş. “Ne yapalım ekonomik kriz var, fedakârlık dönemindeyiz” söylemlerinin hüküm sürdüğü günümüz koşularında da tablo farksız. “Bolluk” dönemi ile “yokluk” dönemi işçiler açısından fark etmiyor. Kazanan hep sermaye oluyor. Sömürülen, ekonomik ve sosyal hak gasplarına maruz kalan, ücretleri düşen ise işçi sınıfı.

İşçi sınıfı ve emekçilerin yaşam koşulları, AKP-MHP iktidarının dayattığı ekonomik ve sosyal yıkım politikalarıyla bugünkü duruma getirildi. Şu sıralar ise “ekonomik darboğazdan çıkış” için önlerine koydukları programlarla ekonomik ve sosyal yıkımı ağırlaştıracak adımlar atıyorlar. Attıkları/atmaya çalıştıkları her adım işçi ve emekçileri hedefliyor, kapitalistlerin iştahlarını kabartıyor. Yerel seçimlerin ardından koro halinde sermaye örgütlerinin ekonomik program için “kararlılık” çağrısı yapması bu iştahtan kaynaklanıyor. “İhracatı artıracağız, iç piyasayı yumuşatacağız, sıcak para girişi sağlayacağız, tasarrufları artıracağız” gibi kulağa hoş gelen tanımlamalarla kapsamlı yıkım programını uygulamayı hedefliyorlar. Yani “günden güne eriyen ücretleri aşağı çekmeye devam edeceğiz, ücret artışlarını enflasyon artışının altında tutacağız, bir şey alınıp-satılmazsa enflasyon da düşer” mantığı ile hareket ediyorlar. Bu ise işçi ve emekçilerin en temel insani ihtiyaçlarına dahi ulaşamaması anlamına geliyor. Parası olan bir avuç sermayedarın yatları, katları, lüks ve şatafat içindeki yaşamları olduğu gibi devam ediyor. Çarklar dönüyor, kapitalistlerin kasaları doluyor. Düşük ücret hedefi ile aynı zamanda kapitalistlerin üretim maliyetleri de azalıyor. Ülke kıyameti yaşıyor, Koç Holding BEKO üzerinden dünyanın en büyük beyaz eşya üreticisi olmaya soyunmuş durumda. Bunu da verdiği reklamla ülkeye propaganda ediyor. Bu zıtlığın başka nasıl bir izahı olabilir? Veriler başka nasıl anlaşılabilir?

İşçi ücretlerini belirleyen iktisadi veriler değil sınıf mücadelesinin kendisidir. Sınıf hareketinin zayıf, parçalı ve dağınık olduğu her dönem ücretler düşmüş, kapitalistlerin kâr oranları artmıştır. Yukarıda bahsi geçen dönem içinde dahi reel ücretlerde kısmi artış ancak metal işçisinin 2015 yılında gerçekleştirdiği büyük eylemler sayesinde olanaklı olabilmiştir. Yine kimi emekten yana iktisatçının altını çizdiği gibi, 1980 darbesinden sonra işçi sınıfının mücadelesinin ezilmesi ile reel ücretlerde belirgin bir gerileme yaşanmıştır. İşçi sınıfı ekonomik ve sosyal haklarını tarihi boyunca hep dişe diş bir mücadele ile kazanmış, kazanımlarını ancak bilinç ve örgütlülüğünün gücüyle koruyabilmiştir. Bugün de esas ihtiyaç budur. İşçi sınıfı ve emekçiler gerici-faşist rejimin dayatmalarını ve kapitalistlerin kâr hırsının yarattığı ağır sonuçları ancak örgütlü mücadelesi ile püskürtebilir. Haklarına ve geleceğine ancak bu yolla sahip çıkabilir.

 

“Çocuk işçiliğe karşı mücadeleye!”

 

İstanbul İSİG Meclisi “Çocuk İşçiliğine, Gençlerin Güvencesiz Çalıştırılmasına ve İş Cinayetlerine Karşı Mücadeleye!” şiarıyla Kadıköy’de eylem gerçekleştirdi.

Meclis adına okunan açıklamada AKP’nin iktidarı boyunca hayata geçirilen politikalar nedeniyle her geçen gün daha fazla çocuğun işçileştiği vurgulandı. Çocuk işçiliğin geçici bir olgu olmadığı bilinçli ve sistematik ucuz emek sömürüsü olduğuna dikkat çekilen açıklamada MESEM teşhir edildi.

Çocukların en çok tarım, inşaat, hizmet sektörlerine ve sokakta çalıştırıldıkları belirtilen açıklamada son olarak şu ifadelere yer verildi:

“Türkiye sanayisinin dünya pazarlarında, özellikle AB pazarında, var olmasının yegâne yolu ucuz işgücü ihracıdır. Bu noktada çocuk işçilik elzemdir.

Çocuk işçiliğin ancak üretenlerin yönetmesi durumunda önlenebileceğinin bilinciyle;

1- Çocuk işçilik yasaklanmalıdır.

2- Eğitime verilen bütçe artırılmalı, MESEM uygulamasına son verilmeli, mesleki öğrenim çocuk ve gençlerin gelişimine uygun bir biçimde planlanmalı ve kamusal kurallar çerçevesi içinde olmalıdır.

Ancak bunları sistem içinde ifade etmek tek başına bir anlam ifade etmiyor. Örgütlenmek, mücadele etmek ve direnmek gerekiyor…”

Aralarında DEV TEKSTİL ve TOMİS’in de bulunduğu mücadeleci sendikalar adına söz alan DGD-SEN Genel Başkanı Neslihan Acar, İstanbul Tabip Odası genel sekreteri, EMEP Milletvekili İskender Bayhan ve Eğitim Sen sözcüsü de konuşmalar yaptı.

Eylem boyunca “MESEM’de vahşete, sömürüye son!”, “Sermayeye değil eğitime bütçe!”, “Çocuk işçilik yasaklansın!” sloganları atıldı.

Kızıl Bayrak/ İstanbul