İçindekiler:

23 Nisan 2024
Sayı: KB 2024/07

Haklarımız ve özgürlüğümüz için 1 Mayıs'a
Yerel seçimler süreci ve sınıf mücadelesi
Türkiye gelir eşitsizliğinde Avrupa birincisi
Hezimete uğrayan saray rejiminin hazımsızlığı
Saray rejimi: Saldırganlık
Çocukların gülüşlerini çaldılar
İşçi ücretlerinde istikrarlı erime sürüyor
İstanbul'da 1 Mayıs etkinlikleri
İzmir'de 1 Mayıs etkinlikleri
Üç kentte 1 Mayıs faaliyetleri
Dört bir yanda 1 Mayıs çağrıları
İşçi kadınlar bir adım öne
Kadın hareketi ve kadın çalışması
BİR-KAR'dan 1 Mayıs çağrısı
Rüsselsheim'da 1 Mayıs toplantısı
Frankfurt'ta 1 Mayıs hazırlıkları
Ortadoğu'da bölgesel savaş manevraları
İran Devrim Muhafızları İsrail'i vurdu
İsrail İran'a mı saldırdı
Gazze soykırımın altıncı ayında
NATO'nun 75. yıl kutlamaları
"Geleceğin Bundeswehr"i nasıl olmalı
ABD-Japonya-Filipinler zirvesi
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Frankfurt’ta 1 Mayıs hazırlıkları

 

1 Mayıs’a sayılı günler kalırken, Frankfurt ve çevresinde çeşitli işletmelerde bildiri dağıtımı, toplantılar ve afiş gibi araçlarla yapılan çalışmalar da aralıksız devam ediyor.

Bu çerçevede Gategourmet ve Havaalanı çalışanlarına yönelik bildiri dağıtımı gerçekleştirildi. Sözlü ajitasyon eşliğinde yapılan dağıtımlarda işçilere, gittikçe artan militarist politikalar ve silahlanma yarışının emekçileri yoksullaştırdığı hatırlatıldı ve yaygınlaşan baskılara karşı 1 Mayıs’ta alanlara çıkma çağrısı yapıldı. Bildiri dağıtımı ve ajitasyon işçiler tarafından ilgiyle karşılandı.

Bir-Kar’ın, “Sömürüye, savaşa ve faşizme karşı 1 Mayıs’a!” ve “Devrim ve sosyalizm için 1 Mayıs’ta alanlara!” şiarlı 1 Mayıs afişleri Frankfurt, Rüsselsheim, Raunheim ve Haavaalanı gibi seçilmiş alanlarda hedefli olarak yapılmaya başlandı. Yaygın afişleme çalışması önümüzdeki günlerde de devam edecek. Kuşkusuz Almanya gibi sosyal olarak nispeten durgun bir toplumda sadece afiş ve bildiri gibi araçlarla işçi ve emekçileri 1 Mayıs alanlarına taşımak kolay değil. Fakat krizin ve savaş politiklarının gün geçtikçe yoksullaştırdığı, buna paralel olarak hak ve özgürlüklerin gittikçe kısıtlandığı koşullarda işçi ve emekçilerin mücadeleye, propaganda ve örgütlenmeye her zamankinden daha açık oldukları bir gerçek. Dahası bu yönlü çabaların her zamankinden daha fazla karşılık bulacağı bir dönemden geçtiğimizin bilinciyle hareket etmek önem taşıyor. Bütün bunlar bir yana, Alman emperyalizmi Ukrayna ve Gazze’deki insan kırımına ve savaş suçlarına (politik ve askeri olarak) doğrudan ve en çok destek veren devletlerin başında geliyor. Fakat bu kadarı ona yetmiyor. AB’nin en güçlü ülkesi olarak o, dünya çapındaki emperyalist paylaşım kavgasından daha büyük bir pay alma hesaplarıyla daha büyük bir rol oynamak istiyor.

Bu amaçla askeri ve militarist anlamda ardı ardına, son derece pervasız adımlar atıyor. Silahlanmaya ayırdığı devasa bütçeler emekçileri gittikçe yoksulluğa iterken, savaş baronları ile silah tekellerinin kasaları dolup taşıyor. İki dünya savaşına sahne ve aynı zamanda sebep olan Alman emperyalizmi, yeniden ve büyük bir hızla, bir kez daha barbarlaşabileceğinin örneklerini sergiliyor. Gerçmişte yoğun acılar yaşamış Alman toplumunu bir kez daha savaş suçuna ortak etmek için yoğun bir çaba sarfediyor. Önüne çıkan her fırsatı bu amaçla kullanmakla yetinmeyip, her türden yalan, manüpulasyon, dezenformasyon ve sansüre baş vurarak toplumu sersemletmeye de çalışıyor. Sabah akşam, hiçbir gerçekliği bulunmayan, “Rusya Almanya’ya sadıracak” yalanını tekrarlanıp duruyorlar. Yine zorunlu askerlik planı, Orduda reform, Üniversite ve okullarda savaş propagandası, sendika bürokrasisi üzerinden işçileri de savaş suçuna ortak etme çabası, Filistin yanlısı gösteri ve etkinliklerin yasaklanması gibi adımların tümü, toplumu kendi kirli planlarına ortak etmeye yönelik çabalardır.

Gidişat bu yönde iken 1 Mayıs vesilesiyle işçi sınıfı ile emekçileri savaşa, sosyal yıkıma ve gittikçe yükselen faşizm tehlikesine karşı uyarıp mücadeleye çağırmak günün en önemli, ertelenemez devrimci görevlerinden biridir.

Kızıl Bayrak / Frankfurt

 

Sudan’da “unutulmuş savaş”ın dehşet tablosu

 

Sudan’da bir yıl önce askeri darbeyle yönetime gelen General Abdel-Fattah Burhan yönetimindeki ordu ile General Muhammed Hamdan Dagalo komutasındaki paramiliter Hızlı Destek Güçleri (RSF) arasında başlayan savaş, birinci yılını geride bıraktı. İç savaş ülkede devasa bir insani ve maddi yıkıma yol açtı. Şu anda gezegendeki en büyük mülteci krizinin Sudan’da yaşandığı belirtiliyor. Bunun yanı sıra, Sudanlılar aynı zamanda dünyanın en büyük açlık kriziyle de yüz yüze bulunuyor.

Uluslararası Göç Örgütü’ne (IOM) göre, Sudan’daki çatışmalar nedeniyle on milyondan fazla insan yerinden edildi. Dünya Gıda Programı ise dünyanın en büyük açlık krizi konusunda uyarıda bulunuyor. BM’ye göre, ateşkesin kısa sürede sağlanamaması halinde 25 milyona yakın insan açlık tehlikesiyle karşı karşıya kalacak. Tüm bunlara rağmen 15 Nisan 2023’te başlayan iç savaşın sona ereceğine dair bir veri bulunmuyor. Bu ise felaketin daha da büyüme ihtimalinin yüksek olduğunu gösteriyor.

Sudan’daki felaketin sorumluları sadece savaşan taraflar değil, aynı zamanda onların uluslararası destekçileridir. Norveç, İngiltere ve ABD gibi devletlerin yanı sıra, Avrupa Birliği’nin de yıkımından sorumlu olduğu Sudan’da Birleşmiş Milletlere göre çatışmalarda şu ana kadar 12 binden fazla kişi öldürüldü. İç savaştan dolayı yerinden edilen on milyon kişiden 1,7 milyonu diğer ülkelere kaçtı. Bunların neredeyse yüzde 70’i komşu Çad ve Güney Sudan’a sığındı. Mısır’a, Arap ülkelerine veya Avrupa’ya gidebilenler ise çoğunlukla orta sınıfa mensup kişiler. Yerinden edildiği için durumu daha da kötüleşen yoksul insanlar ise Darfur veya Güney Sudan’daki mülteci kamplarında mahsur kalmış durumda.

Şubat ayının sonlarında BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri, her iki tarafın da hastaneler, marketler ve mülteci kampları gibi sivil tesislere ayrım gözetmeden gerçekleştirilen saldırılar dahil olmak üzere savaş suçları işlediğini bildirdi. Komisere göre Darfur’da da cinayetler ve cinsel şiddet artıyor, insan hakları ihlalleri sıradanlaşan günlük uygulamalar haline geliyor. 

Savaşan her iki tarafın da yoğun nüfuslu bölgelere yönelik saldırılarda ağır silahlar kullanması ve bombardıman yapması nedeniyle önemli su, sanitasyon, eğitim ve sağlık tesisleri büyük ölçüde tahrip edildi. Bu durum özellikle savaşın ilk günlerinde altyapı ve konutların ağır hasar gördüğü başkent Hartum için geçerli.

Savaşan tarafların ateşi altında sıkışan sivil halk arasında açlık yayılıyor. Altyapının tahrip olması nedeniyle çoğu kişi artık kendi geçimini sağlayamıyor. Çatışmalar artık tarımsal üretimi de büyük ölçüde durma noktasına getirdi ve savaşan her iki taraf da insani yardım malzemelerine erişimi engelliyor. BM, Sudan Sağlık Bakanlığı ve çeşitli sivil toplum kuruluşlarının verilerine dayanarak önümüzdeki aylarda yaklaşık 230 bin kişinin açlıktan ölebileceği konusunda uyarıyor, ancak dikkate alan yok. Çatışmalara bir çözüm bulunmaması durumunda ülkede kıtlığın baş göstereceği ifade ediliyor. Bu dehşet tablosunun sorumluluğu ise çatışmaları başlatıp sürdüren iki militarist güç ve onların arkasındaki emperyalistlerdir.