İçindekiler:

23 Nisan 2024
Sayı: KB 2024/07

Haklarımız ve özgürlüğümüz için 1 Mayıs'a
Yerel seçimler süreci ve sınıf mücadelesi
Türkiye gelir eşitsizliğinde Avrupa birincisi
Hezimete uğrayan saray rejiminin hazımsızlığı
Saray rejimi: Saldırganlık
Çocukların gülüşlerini çaldılar
İşçi ücretlerinde istikrarlı erime sürüyor
İstanbul'da 1 Mayıs etkinlikleri
İzmir'de 1 Mayıs etkinlikleri
Üç kentte 1 Mayıs faaliyetleri
Dört bir yanda 1 Mayıs çağrıları
İşçi kadınlar bir adım öne
Kadın hareketi ve kadın çalışması
BİR-KAR'dan 1 Mayıs çağrısı
Rüsselsheim'da 1 Mayıs toplantısı
Frankfurt'ta 1 Mayıs hazırlıkları
Ortadoğu'da bölgesel savaş manevraları
İran Devrim Muhafızları İsrail'i vurdu
İsrail İran'a mı saldırdı
Gazze soykırımın altıncı ayında
NATO'nun 75. yıl kutlamaları
"Geleceğin Bundeswehr"i nasıl olmalı
ABD-Japonya-Filipinler zirvesi
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

ABD-Japonya-Filipinler zirvesi

A. Engin Yılmaz

 

Emperyalist hegemonya krizi yeni bir paylaşım savaşını tetikleyecek biçimde derinleşiyor. Hegemonya mücadelesinde Asya-Pasifik, kriz coğrafyası olarak öne çıkan bölgelerden biridir. Halihazırda dünyanın en büyük iki temel gücü olan ABD ile Çin’in uluslararası egemenlik için mücadele ettiği bu bölgede, ABD ve müttefikleri gerilimi sürekli olarak tırmandıran provakatif adımlar atıyor.

1950’lili yıllardan beri Asya-Pasifik’e hakim olan ABD’nin durumu, 21. yüzyılın başında sarsılmaya başladı. Çin’in dünyanın en büyük ekonomisi olma yolundaki yükselişi ve siyasi, askeri, teknolojik açıdan bölgede ve dünyada güç dengesini değiştirecek konuma yükselmesi, Washington’da alarm zillerinin çalmasına neden oldu. Dolaysıyla ABD, hegemonyasını sürdürmek ve Çin’i kontrol altına almak için provokatif girişimleri ve saldırganlığı sistematik olarak tırmandırıyor.

11 Nisan’da gerçekleştirilen ABD-Japonya-Filipinler üçlü zirvesi Asya-Pasifik’te atılan son provokatif adım oldu. ABD Başkanı Joe Biden, Japonya Başbakanı Fumio Kishida, Filipinler Devlet Başkanı Ferdinand Marcos Jr, 11 Nisan’da Washington’da “ilk üçlü zirve” için bir araya geldi. Savaş kışkırtıcısı bu üç lider, üç ülke arasındaki savunma ve ekonomik ilişkileri güçlendirmek istiyor. Beyaz Saray’a göre, “Görüşmeler derin tarihi dostluk bağlarına, sağlam ve büyüyen ekonomik ilişkilere, (...) özgür ve açık bir Hint-Pasifik için ortak bir vizyona dayanan ‘üçlü ortaklığı’ ilerletecek.”

Zirve, Güney Çin Denizi’nde ABD’nin gerilimi artırdığı bir dönemde Biden’ın çağrısıyla gerçekleştirildi. Zirve’nin “herhangi bir ülkeyi hedef almadığı” idda edilse de bunun “Çin’i kuşatma stratejisi” kapsamında atılan bir adım olduğu kimse için sır değil. Nitekim savaş kundakçısı üçlünün Washington’da buluşmasından kısa bir süre önce Güney Çin Denizi’nde (Avustralya’nın da katıldığı) ortak askeri tatbikatlar düzenlemişti.

***

Hegemonya krizinin ve artan jeopolitik gerilimlerin dünyayı “tarihi bir dönüm noktasına” getirdiği, emperyalist şefler tarafından da sık sık tekrarlanıyor. Zirve öncesinde bir mülakat veren Fumio Kishida şunları söylüyor:

“Ukrayna’daki Rus saldırganlığına, Orta Doğu’da devam eden duruma ve Doğu Asya’daki gelişmelere tanık olduğumuzda, tarihi bir dönüm noktasıyla karşı karşıyayız. Bu nedenle Japonya savunma yeteneklerini temelden güçlendirmeye karar verdi ve biz de Japonya’nın bu cephelerdeki güvenlik politikasında büyük değişiklikler yaptık.”

“Pasifist Japonya” adına konuşan Kishida, ABD ile kurduğu ittifakı güvenlik sorunlarının büyümesiyle izah ediyor. Oysa dünya için “güvenlik sorunları”, olası bir savaşa hazırlık için yapılan bu tür ittifaklarla daha derinleştiriliyor.

 ABD Kongresi’nin her iki kanadına da hitap eden Kishida, “ABD’nin liderliği esastır. Güçlendirilmiş ABD-Japonya ittifakının kapsamı sadece bölgesel değil küreseldir. ABD desteği olmasaydı, Moskova’nın saldırısı altında Ukrayna’nın umutlarının çökmesi ne kadar sürer? ABD’nin varlığı olmasaydı Hint-Pasifik’in daha sert gerçeklerle yüzleşmesi ne kadar sürer?” ifadelerini kullandı, ancak “ABD’nin uluslararası düzeni neredeyse tek başına koruyan bir ülke olmaktan yorulduğunu anladığını” da eklemek durumunda kaldı.

***

Üç savaş kundakçısı toplantıyı “tarihi” olarak nitelendirdi ve kaba bir riyakarlıkla ittifakın “Asya-Pasifik bölgesinde barış ve demokrasinin temeli olduğunu” iddia ettiler. “Kurallara dayalı uluslararası düzene sarsılmaz bir bağlılık” ilan ettiler. Oysa Biden, Gazze’deki soykırımın bir numaralı suçlusu olarak zirveyi yönetti.

Japonya ile ortaklığı “Asya-Pasifik’teki stratejinin merkezi unsuru” olarak gören ABD, zirveyi iki ülkenin ittifakını “modernleştirmesi” için tarihi bir fırsat olarak tanımladı. Ne de olsa aralarındaki “güvenlik anlaşması” uyarınca halen Japonya topraklarında 54 bin Amerikan askeri bulunuyor. Her iki ülke de Kuzey Kore’nin silah testleri, Rusya ile gelişen ilişkiler ve Çin’in Güney Çin Denizi ve Tayvan’daki “saldırganlığı” gibi başlıklara odaklanıyor. Dolayısıyla “Japonya’nın küresel ve bölgesel güvenlikteki profilini yükselten” Kishida ABD için daha kullanışlı hale geliyor.

“Güney Çin Denizi’ndeki Filipin uçaklarına, gemilerine veya kuvvetlerine yapılacak herhangi bir saldırı, karşılıklı savunma anlaşmasını harekete geçirecektir”tehditleri savuran ABD emperyalizmi, Çin’e karşı hegemonya savaşında kullanabileceği aparat sayısını arttırmaya çalışıyor.

Asya-Pasifik’te “mini NATO” girişimi

Washington’da düzenlenen ortak zirvenin, Çin’e karşı atılan saldırgan bir adım olduğuna kuşku yok. Çin Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Mao Ning zirveyi, “Gerginliği körükleyen ve artıran, diğer ülkelerin stratejik güvenliğine ve çıkarlarına zarar veren bir girişim” olarak mahkum etti ve “Bazı ülkeler, Çin’in egemenlik ve haklarını ihlal ederek, denizde provokasyonlar yaparak, bölge dışı ülkelerden destek aramaya devam ediyor. Bölge dışındaki bazı ülkeler ise ateşi körüklemeyi sürdürüyor” sözleriyle ABD ile müttefiklerini suçladı.

Çin Ulusal Savunma Bakanlığı sözcüsü Kıdemli Albay Wu Qian ise, “Bölge dışı bir ülke, güçlerini göstermek için sık sık Güney Çin Denizi’ne askeri gemiler ve uçaklar gönderiyor, Çin’e karşı ‘küçük klikler’ oluşturmak için müttefiklerini bir araya getiriyor ve hatta Çin’i tehdit ediyor” diyerek bu eylemlerin provakatif ve son derece tehlikeli olduğuna dikkat çekti. Bu arada kimi analistler de üçlü zirveyi, “ABD’yi Asya-Pasifik’te mini bir NATO kurma hedefine bir adım daha yaklaştıran “Çin karşıtı bir toplantı” olarak nitelendirdi. 

Zirvenin ardından Beyaz Saray tarafından yayınlanan ortak açıklamada, üç ülke Çin’i Güney Çin Denizi’nde “tehlikeli ve saldırgan davranışlar” sergilemekle suçladı ve “ciddi endişelerini” dile getirdiler. Oysa Tayvan üzerinden geliştirdikleri provokatif tutumlarını birkez daha yinelediler.

Ortak açıklamaya göre; “Üç ülke 2025 yılında Japonya çevresinde bir denizcilik eğitim faaliyeti yürütmeyi planlanıyor. Gelecek üç yıl içinde sahil güvenlik güçlerinin birlikte çalışabilmesi için Hint-Pasifik’te denizde üçlü bir tatbikat ve diğer denizcilik faaliyetleri de yürütmeyi hedefliyor. Quad, AUKUS ve ABD-Japonya-Güney Kore üçlüsünün Hint-Pasifik bölgesini destekleme çabalarını memnuniyetle karşılıyorlar.”

Ayrıca Biden, “ittifakımızdaki en önemli ilerleme” olarak tanımladığı “savunma ve istihbarat bağlarını güçlendirmeye yönelik 70 kadar yeni işbirliği anlaşmasının imzalandığını” belirtti ve “ABD, Japonya ve Avustralya’yı birbirine bağlayan hava, füze ve savunma mimarisi sistemi oluşturulacağını” duyurdu.

Son dönemde, “Biden yönetiminin, Japonya ve Filipinler ile üçlü askeri ittifakı derinleştirerek, Quad, AUKUS ve ABD-Japonya-Güney Kore üçlü ittifakı oluşturarak Asya-Pasifik’te geliştirmeye çalıştığı çok taraflı işbirliği ile mini bir Asya-Pasifik NATO’su kurma yolunda ilerlediğini” iddia eden değerlendirmeler daha sık yapılmaya başlandı.

Süreci yakından takip eden ve buna karşı hazırlık yapan Çin yönetimi ise, ABD’nin attığı adımları, “sadece Çin’e yönelik ciddi bir provokasyon olarak değil, aynı zamanda bölgesel barış ve güvenliğe de ciddi bir tehdit” kabul ettiğini dile getiriyor.

Hegemonyasını korumaya odaklanan ABD, Asya-Pasifik’te Çin’i kontrol altına almayı değişmez hedef sayıyor ve bunun için her türlü provokatif, savaş kışkırtıcısı adımı atıyor. Dolaysıyla Avrupa’da ve Ortadoğu’da olduğu gibi Asya’da da çatışmayı körüklüyor. Çözülmekte olan hegemonyasını sürdürmek için dünya çapında savaşa dayalı politikalarını tırmandırıyor. Bu gelişmeler karşısında Çin, kırmızı çizgiyi aşan herhangi bir küçük adımın bile sert bir saldırıyla karşılanacağını, bunun ise “dayanılmaz sonuçlara yol açacağını” belirterek uyarıyor.