İçindekiler:

23 Nisan 2024
Sayı: KB 2024/07

Haklarımız ve özgürlüğümüz için 1 Mayıs'a
Yerel seçimler süreci ve sınıf mücadelesi
Türkiye gelir eşitsizliğinde Avrupa birincisi
Hezimete uğrayan saray rejiminin hazımsızlığı
Saray rejimi: Saldırganlık
Çocukların gülüşlerini çaldılar
İşçi ücretlerinde istikrarlı erime sürüyor
İstanbul'da 1 Mayıs etkinlikleri
İzmir'de 1 Mayıs etkinlikleri
Üç kentte 1 Mayıs faaliyetleri
Dört bir yanda 1 Mayıs çağrıları
İşçi kadınlar bir adım öne
Kadın hareketi ve kadın çalışması
BİR-KAR'dan 1 Mayıs çağrısı
Rüsselsheim'da 1 Mayıs toplantısı
Frankfurt'ta 1 Mayıs hazırlıkları
Ortadoğu'da bölgesel savaş manevraları
İran Devrim Muhafızları İsrail'i vurdu
İsrail İran'a mı saldırdı
Gazze soykırımın altıncı ayında
NATO'nun 75. yıl kutlamaları
"Geleceğin Bundeswehr"i nasıl olmalı
ABD-Japonya-Filipinler zirvesi
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Gazze’de soykırım altıncı ayında “modern” barbarlık

 

Gazze’deki soykırım savaşının altıncı ayı geride kalırken 1,5 milyon insanın sığındığı Refah kentine hava saldırılarını aralıksız sürdüren siyonist rejim, kente yönelik kara saldırısı başlatacağı yönünde tehditler de savuruyor. İsrail’deki dinci-faşist rejimin şefi Binyamin Netanyahu, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, “Bu olacak, bir tarih var” ifadelerini kullanarak Refah’a kara saldırısı düzenlemek için tarih belirlediklerini ilan etti.

Soykırımın ilk altı ayında çoğunluğu çocuklardan oluşan 33 binden fazla kişi katledildi. Kayıplar eklendiğinde gerçek sayının 40 binin üzerinde olduğu tahmin ediliyor. Yaralananların sayısı ise 75.815 kişi. Yani altı ayda Gazze nüfusunun yüzde 5,45’i öldürüldü, yaralandı ya da kayboldu. Türkiye gibi bir ülkenin nüfusuyla kıyaslandığında bu 4,5 milyondan fazla insan demektir. Soykırım savaşının altıncı ayını doldurduğu pazar günü World Central Kitchen’ın kurucusu Jose Andres’ın yaptığı açıklamada söylediği gibi; “İsrail “insanlığa karşı bir savaş yürütüyor.”

7 Ekim’i bahane eden siyonist rejim Gazze halkına karşı yıllar önce hazırladığı soykırım savaşı planını uygulamaya koydu. İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant 9 Ekim’de şu açıklamayı yapmıştı:

“Biz insansı hayvanlarla savaşıyoruz ve buna göre hareket ediyoruz. Gazze Şeridi’nin tamamen kuşatılması emrini verdim. Elektrik olmayacak, yiyecek olmayacak, yakıt olmayacak...”

Dört gün sonra İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog, “Orada sorumlu olan bütün bir ulustur. Sivillerin farkında olmadığı, müdahil olmadığı söylemi doğru değil... Omurgalarını kırana kadar savaşacağız” diyerek soykırım korosuna katılmıştı. Diğer bir siyonist şef ise, “Gazze’ye nükleer bomba atalım” diye açıklama yaptı. Görüldüğü üzere siyonist şefler soykırım suçu işleme hazırlıklarını çoktan tamamlamışlardı.

İsrail soykırım planını uygulamaya başladıktan sonra, defalarca çatışmanın müzakere yoluyla çözülmesine karşı çıkan ABD Başkanı Joe Biden, 9 Kasım 2023’te ateşkesin ‘’mümkün olmadığını’’ söylemişti. ABD senato çoğunluk şefi Charles Schumer, İsrail’in savaş suçları işlemeye başlamasından bir-kaç gün sonra Washington’da soykırım yanlısı bir mitingde yaptığı konuşmada “Sizinleyiz... İhtiyacınız olan yardımı sağlayana kadar rahat etmeyeceğiz” diyerek ırkçı-siyonistlerle tam bir suç ortaklığı içinde olduklarını beyan etmişti.

Netanyahu hükümetinin Gazze halkını istediği gibi aç bırakması, öldürmesi ve işkence etmesi için İsrail’e hem silah hem finans hem diplomatik koruma sağlayan Biden yönetiminin “sivillerin korunması”, üzerine laflar etmesi tiksinti verici bir riyakarlıktır. Soykırımı durdurması için siyonist rejime baskı yaptığına dair medyada yer alan haberler ise dezenformasyon amaçlı sahtekarlıktan başka bir şey değildir. Zira Biden yönetimi İsrail’e silah sevkiyatını kestiği anda soykırım savaşı da durur. 

2023 yılında İsrail’e yapılan silah sevkiyatını on kat artıran Alman emperyalizminin Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock ise “İsrail›e koşulsuz destek verdiklerini” defalarca tekrarladı. “Yeşil” kılıklı Baerbock, soykırımcı siyonistlere yaltakçılığı öyle bir noktaya vardırdı ki, Avrupa Parlamentosu’nda ateşkes konusunun görüşülmesine bile tahammül etmemişti. Vurgulamak gerekiyor ki İsrail, ABD-Almanya ikilisi başta olmak üzere batılı emperyalistlerin sağladığı silah/mühimmat ve mali/siyasi destek sayesinde Gazze’de soykırıma devam edebilmektedir. Silah akışı durdurulsa İsrail soykırımı sürdüremez.

Bu arada din bezirganı Saray rejimi de en az batıdaki efendileri kadar bütün insani/ahlaki değer yargılarını ayaklar altında çiğnedi. “Filistinli kardeşlerimiz” demagojisiyle soykırımcı İsrail devletiyle sürdürdükleri kanlı ticareti perdelemeye çalıştılar. Soykırım savaşına karşı yapılan protestoları polis zorbalığıyla susturmaya çalışan AKP-MHP rejimi, seçim hezimetine ek olarak İsrail’e savaş malzemeleri taşıdığını ortaya koyan belgeler medyada yayınlanınca, suçunu itiraf etmek zorunda kaldı. İsrail’le yapılan ticarete güya “kısıtlama” koyan saray rejimi, 7 Ekim’den bu yana siyonist ordunun ihtiyaçlarını karşılayan onlarca ürünü İsrail’e taşıdıklarını itiraf etti. Ticari kısıtlama sadece 54 ürünü kapsayacak, oysa işgali İsrail ordusunun kullandığı yüzlerce farklı ürün var. Yani işin özünde çok da bir değişiklik yok. “Yerli/milli” saray rejimi İsrail’le suç ortaklığına devam edecek.

***

Emperyalizme, Savaşa ve Çevresel Yıkıma Karşı Uluslararası Birleşik Cephe’nin web toplantısına katılan Filistinli Dr. Maryam Abu Dakka, Kapitalist-emperyalist devletlerin desteyi ile Gazze’deki trajik durumu şu şekilde anlattı: “Ekim 2023’ten bu yana çoğu kadın ve çocuk olmak üzere 33.000 kişi İsrail ordusu tarafından öldürüldü, 73.000 kişi yaralandı, on bin çocuk bir ya da iki uzvunu kaybetti, 80.000 kişi hepatitten muzdarip, tüm klinikler ve sağlık merkezleri İsrail tarafından yok edildiği için neredeyse hiçbir tedavi mevcut değil. İlaç yok, temiz su yok ve neredeyse yiyecek hiçbir şey yok, çünkü İsrail neredeyse hiçbir yardım teslimatına izin vermiyor ve bunları askeri saldırılara maruz bırakıyor. Son olarak, bir yardım kuruluşunun yedi çalışanı İsrail askerleri tarafından kasten öldürüldü. Bir kıtlık başladı ve çocuklar şimdiden toplu halde ölüyorlar. Korku hikayeleri uzayıp gidebilir. Gazze’deki Filistinlilerin kasıtlı olarak öldürüldüğünü, geçim kaynaklarının ve çevrenin yıllarca yok edildiğini söylemek gerekir. Bu bir soykırımdır.”

***

İsrail’le “Serbest Ticaret Anlaşması” Necmettin Erbakan başkanlığındaki hükümet tarafından TBMM’de imzalandığında siyonist rejimle yıllık ticaret hacmi 500 milyon dolar civarındaydı. Erbakan ve hükümeti siyonist rejimle su, askeri eğitim, istihbarat anlaşmalarını da içeren 20 gizli anlaşma imzalayarak, Ortadoğu’da İsrail için adeta bir nefes borusu açmıştı.  

Erbakan yetiştirmesi Tayyip Erdoğan’ın 2002’de siyonist lobinin de desteğini alarak iktidara taşınmasından sonra İsrail’le ticarette patlama yaşandı. İsrail’le “İki Taraflı Ekonomik Karma Komisyonu” kuran Erdoğan rejimi siyonistlerle ticareti adım adım 5 milyar doların üzerine çıkarttı. Erdoğan’da hocası Erbakan gibi kamuoyu nezdinde İsrail aleyhine atıp-tutarak tarihin tanık olduğu en büyük riyakarlık gösterilerinden birine imza atarak bugünlere geldi. 

 İsrail devletiyle kurdukları kirli/kanlı ilişkilerin tarihsel sorumluluğunu taşıyanlar soykırım vahşeti altıncı ayını geride bıraktıktan sonra 54 ürüne “ticari kısıtlama” getirilmesini, tam bir utanmazlıkla “başarı” diye sunuyorlar. Oysa bu dinci-ırkçı rejim, parçası olduğu kapitalist-emperyalist dünya sistemiyle birlikte Gazze soykırımın önde gelen suç ortaklarından biridir. 

Hükümetlerin yasaklarına, polisin gaz ve coplarına, mahkemelerin yağdırdığı cezalara rağmen Filistin halkıyla dayanışma eylemlerinden geri adım atmayan dünya halklarının gücü, Biden ve Erdoğan gibi savaş suçlularını sahtekarca da olsa ateşkes üzerine laflar etmeye mecbur bıraktı. Kapitalist barbarlığın ortak suçu olan soykırım da emekçilerin Filistin halkı ve direnişiyle enternasyonal dayanışmayı daha da güçlendirmesiyle durdurulabilir.