NATO Zirvesi yaklaşırken devlet terörü tırmandırılıyor...
Seferberlik ruhuyla kitlelere!
Son dönemde yaşanan bir çok veri, ülke çapında devrimci güçler üzerindeki devlet terörünün yoğunlaştığını gösteriyor. Baskılar, gözaltılar, tutuklamalar her geçen gün ivmesini arttırak sürüyor. En olağan kitle gösterisi dahi kolluk güçlerince keyfi olarak yasaklanıp terörize ediliyor. Son olarak DHKP-C operasyonu adı altında birçok kurum ve kitle örgütü basılıp çalışanları gözaltına alındı, onlarcası tutuklandı. Devletin derin karargahlarından yönetildiği açık olan bu gözaltı ve tutuklama terörünü medya da kendi cephesinden tamamladı. Devrimcilere ve devrimci örgütlenmelere yönelik operasyonlar alkışlandı. Sistematik bir yayın politikasıyla bu tür uygulamaların olağanlaştırılmasına çanak tutuldu.
Bu yoğun devlet terörünün, sınıf ve kitle hareketinin büyük ölçüde etkisiz hale getirildiği, düzen sözcülerinin siyasi istikrar yaygaraları koparak AB üyeliğine bağlanmış demokratikleşme rüzgarları estirdiği bir dönemde gerçekleşiyor oluşu özellikle önemlidir. Çünkü katı sınıf gerçeklikleri ve düzenin üzerinde durduğu dengelerin hassasiyeti, tüm cafcaflı sözlerin ve liberal iddiaların altının boş ve hükümsüz olduğunu bir kez daha kanıtlıyor. Sermaye iktidarı, sermayenin sınıf çıkarlarının gereği olarak toplumdaki her türlü direniş odağını ezmek için, çıplak bir zor aygıtı olarak çalışıyor.
Bu kadarı onun doğasına ve varoluş amacına uygundur ve şaşırtıcı değildir. Şaşırtıcı olan, bu konuda işçi sınıfı ve ezilenlere boş hayaller yaymak ve bu çıplak zor aygıtının başka türlü çalışabileceğini iddia etmektir. Aynı şey AB için de geçerlidir. Avrupa çapında AB üyesi 5 devletin birlikte düzenlediği operasyon, bu emperyalist birliğin kimin çıkarlarını temsil ettiğini, demokratik hak ve özgürlüklerle ilişkisinin gerçek mahiyetini, yerli yerine oturtuyor.
NATO terörü
Geçtiğimiz hafta 5 AB ülkesi ve bir çok ilde eş zamanlı olarak düzenlenen operasyonların NATOnun İstanbulda yapılacak zirvesine bağlı olarak yürütüldüğü resmi açıklamalarla kabullenildi. ABD uşağı medyanın da Zirve temizliği biçimindeki başlıklarla alkış tuttuğu bu terörün amacı da böylelikle açık biçimde ortaya çıktı. Bugüne kadar ezilen halklara ve işçi sınıfına karşı dünya çapında bir terör makinası olarak çalışan NATOnun İstanbul Zirvesinde alınacak kararlar, emperyalistlerin işçi sınıfı ve ezilen halklara karşı başlattığı savaş açısından bir dönüm noktasını oluşturacak. NATOnun emperyalist saldırganlığın aleti olarak etkinleştirilmesi ve dünya çapında bir polis örgütü olarak çalışmasını hedefleyen emperyalistler bu hedflerine ulaşmak için yollarını temizleyerek çalışıyorlar.
Yıllardır bu ülkede NATO karargahlarında örgütlenen katliamlara ve kıyımlara maruz kalan Türkiyenin devrimci güçleri hala ayakta ve emperyalizme karşı devrimci direniş bayrağını yükseltiyor. Emperyalistler de bu ülkedeki anti-emperyalist mücadele geleneklerinin bilincindedirler. Bundan dolayıdır ki, ezilen halkların ve işçi sınıfının geleceğini karartacak, dünyayı kana bulayacak kararların alınacağı İstanbul Zirvesi öncesinde, böylesine kapsamlı bir terör harekatına başvurma ihtiyacını hissetmektedirler.
Elbette tüm bu baskı ve terör sadece bir başlangıçtır. Emperyalistler ve işbirlikçileri, İstanbulda ezilen halklara ve işçi sınıfına yönelik yeni ve kapsamlı saldırı kararları almayı hesaplıyorlar. Dolayısıyla İstanbulda rahat ve engelsizce, ayrıca şatafatlı şovlar eşliğinde bu karanlık ve kanlı planlarını gözardı edecek bir sahne kurmayı hedefliyorlar. Bunun için ellerindeki tüm terör silahlarını kullanmakta bir sakınca görmeyeceklerdir. Ülke yönetenlerinin emperyalist efendilerinin huzuruna çıkarken dahi devrimci kanı dökmeyi bir gelenek haline getirdikleri bu ülkede, emperyalistlerin bu üst düzey terör zirvesi için estirecekleri terörün, dökecekleri kanın haddi hesabı olmayacaktır.
NATO terörünün karşısına kitlelerin
örgütlü gücünü çıkartalım!
Türkiyenin devrimci güçleri işte bu bilinçle emperyalistlerin İstanbul buluşmasına hazırlanmalıdırlar.
Elbette faşist devlet terörü karşısında geri çekilerek ya da teknik düzeyde kalacak korunmacı önlemlerle böyle bir hazırlığı yapmak mümkün değildir. Gerekli olan, dünyanın ezilen halklarına ve işçi sınıfına karşı sorumluluğun gereği olarak, cüret ve militanlık yürütülecek hazırlığın en önemli ayaklarını oluşturmaktadır. Yapılması gereken, devlet terörünün siyasal amaçlarının işçi ve emekçi kitlelere etkin bir faaliyetle anlatacak ve beraberinde anti-emperyalist öfkeyi sokağa taşıyacak bir seferberlik ruhu içinde hareket etmektir. Böyle yapıldığı ölçüde sadece devlet terörüne karşı koymakla kalınmaz, gerçek teröristlere karşı kitlesel bir mücadelenin de önü açılmış olur.
Böyle bir seferberliğin ilk halkası 1 Mayıstır. 1 Mayısa bu bilinçle hazırlanmak ve devlet terörüne karşı yanıtımızı 1 Mayıs alanlarında vermek için hazırlıklarımızı yoğunlaştırmalıyız. Emperyalist terör ve savaş örgütü NATOya geçit vermemeliyiz.
Sosyalist basın çalışanları devlet terörünü protesto etti
Sermaye devletinin demokratikleşiyoruz yalanları bir bir su yüzüne çıkıyor. İstanbulda DHKP-C operasyonu adı altında birçok kuruma aynı anda gerçekleştirilen baskınlar sonucu toplam 39 kişi gözaltına alındı.
Sosyalist basın çalışanları devlet terörünü protesto etmek için 3 Nisan günü saat 14:00de Taksimde bulunan Avrupa Topluluğu Bilgi Merkezi önüne bir basın açıklaması düzenlediler. Açıklamanın ardından İstiklal Caddesinde topluca devletin terörü teşhir edilerek Ekmek ve Adalet dergisinin satışı yapıldı. Polisin engelleme ve terörize etme çalışmalarına rağmen uzunca bir süre satış yapılarak ABye uyumun gerçek yüzü anlatıldı.
Gözaltına alınan 39 kişiden 23ü 5 Nisan günü İstanbul DGMye çıkarılarak tutuklandılar. Tutuklananların ismi şöyle; Ekmek ve Adalet dergisi çalışanı Gülizar Kesici, Yeliz Türken, Seval Yaprak, Yılmaz Kaya, Yalçın Akar, Metin Yavuz ve Alp Yarbaş, Halkın Hukuk Bürosundan Av. Behiç Aşçı, Av. Mehmet Doğan ve Av. Kudret Sarıgül, İdil Kültür Merkeziden Grup Yorum elemanı Ali Arıcı, İstanbul Gençlik Derneğinden Mehmet Yayla, Meryem Özçelik, Perihan Demirkan, Ferhat Özdemir ve Serhan Onur Yılmaz, TAYAD ve Temel Haklar ve Özgürlükler Derneğinden Eylül İşcan, Şadi Özpolat, Hıdır Gül, Hasibe Çoban, Yüksel Almaz, Çayan Güner ve Gülsen Salman.
Devletin bu saldırısı ilk olmadığı gibi son da olmayacaktır. Türkiye topraklarında bugüne kadar yüzlerce devrimcinin kanı akıtıldı, faili meçhul cinayetler işlendi, gözaltı ve işkencede insanlar katledildi. Sosyalist basın çalışanları sokak ortasında kurşunlandı vb.
Sermaye iktidarı işçi ve emekçilere yönelik saldırılarını yoğunlaştırdığı dönemlerle eş zamanlı olarak devrimci basın, kurum ve kişilere de saldırılarını artırmaktadır. Önümüzdeki sürecin gündemi de gözönüne alındığında devlet terörünün sınır tanımayacağı anlaşılıyor. Böylece faşist devlet kitleleri terörize ederek sindirmeye çalışacaktır.
Bizler bu baskılara ilk defa uğramıyoruz. Ancak gücünü işçi ve emekçilerin haklı davasından alan devrimci kurum ve kişileri susturmaya ne emperyalist efendilerinin, ne de uşaklarının gücü yetmeyecektir.
|