Avrupa Sendikalar Birliğinin (DGB) çağrısı üzerine 2 Nisanda Avrupanın değişik sektörlerinde işçi ve emekçiler sosyal saldırılara karşı çeşitli eylem ve etkinlikler gerçekleştirdiler. 3 Nisanda ise Almanya, İtalya, Fransa, Polonya, İngiltere, Romanya, Danimarka, Belçika ve daha birçok ülkede olmak üzere öfkeli kalabalıklar halinde sokaklara döküldüler, alanları doldurdular.
İtalyada 11.2 milyon üyeye sahip olan üç büyük sendika CGİL, CİS ve VİLnin bir hafta önceki çağrısına uyan işçi ve emekçiler genel grev gerçekleştirmişlerdi. 3 Nisanda ise faşist Berlusconi hükümetinin emeklilik yasasında yapmak istediği değişiklikler öne çıkarılarak, Roma sokakları 500 binin üzerinde emekçi tarafından zaptedildi.
Almanyada, ABD ve müttefiklerinin Iraka saldırısı sırasındaki kitlesel gösteriler dışta tutulursa, 3 Nisandaki eylemler son 20 yılın en kitlesel gösterileri oldu. İktidara geldiklerinden beri 16 yıllık Kohl hükümetinin cesaret edip hayata geçiremedikleri saldırıları SPD ve Yeşiller hükümeti azgın biçimde hayata geçirdi. Kazanılmış sosyal haklara karşı savaş başlattı.
Harz, Rürup, Agenda 2010 reformları adı altında, sermaye medyasının ve sendika ağalarının desteğini alarak, kitleleri sersemletme propagandasına giriştiler. Bunu Alman devletinin uluslararası piyasadaki gücünü arttırmak propagandası ile birleştirerek sürdürdüler. Ama sermayenin reform dediği saldırıların gerçek içeriğini işçi ve emekçiler biraz geç de olsa anladılar. Emekçilerin yaşamları kötüleştikçe sermaye tekellerinin kârları hep arttı. İşçi ve emekçiler bu bilinçle 3 Nisanda sokaklara döküldüler.
Agenda 2010 ve diğer saldırı paketlerine onay veren sendika yöneticileri 3 Nisanda, saldırı paketlerine ve SPD-Yeşiller hükümetine karşı biriken öfke karşısında çalışma yürütmek zorunda kaldılar. Yine de sokaklara taşan öfke seli karşısında oldukça şaşırdılar. Çünkü en iyimser rakamla hiçbir yerde 100 bini aşan gösteriler olmaz diyorlardı.
Almanyada üç ayrı merkezde yapılan gösterilerin en kitleseli Berlinde gerçekleşti. Sabahın erken saatlerinde Berlin dışından gösteriye katılmak için yola çıkan işçi ve emekçiler Berlindeki sınıf kardeşleri ile buluşmanın coşkusunu yaşadılar. Öyle ki hangi tarafa bakılsa insan seli ile karşılaşılıyordu. Bu durum büyük bir moral ve heyecana yolaçıyordu. Saat 10:00da başlaması gereken yürüyüş yoğun kalabalıktan dolayı ancak saat 11-11.30da başladı. Havanın sıcak olmasına rağmen, önceki eylemlerde olduğu gibi kimse şehri turlayalım diye kortejden kopmuyor, tam tersine büyük bir disiplin ve coşkuyla, işçi tulumlarıyla, şapkalarıyla, dövizleriyle, bayrakları ve pankartlarıyla yürüyüşe devam ediyorlardı.
Yürüyüşte sendikalar, reklam ajanslarına hazırlattıkları, Daha iyi bir gelecek!, Sosyal adalet!, Reformlara evet, sosyal gaspa hayır! taleplerini öne çıkardılar. Buna karşın işçi ve emekçiler ise Kapitalizm öldürür!, Agenda 2010da Schröder de gitmeli!, SPD, PDS, Yeşiller, CDU, CSU hepsi çöpe!, Eğitimde özelleştirmeye hayır!, İşçi ve emekçi çocuklarının eğitim hakkı engellenemez!, Elit üniversitelere hayır!, Tüm işgalci güçler Iraktan defolun!, Biz halkız, Schröderi devirin! vb. şiar ve taleplerini öne çıkardılar.
Üç ayrı yerden başlayan gösteri kolları miting alanında buluştuğunda kitledeki coşku doruğa ulaşmıştı. Sendika bürokratları sayının 250 bin olduğunu açıklasalar da, sayının yaklaşık 400 bin olduğu tahmin ediliyor.
Konuşmaların ardından yürüyüş bitirildi, ancak eylemin etkisi hale sürüyor. Gösterilerin kitlesel geçmesi, dahası hem hükümeti, hem sermayeyi, hem de sendika bürokratlarını hedef alması gericilik cephesini harekete geçirmiş bulunuyor. Gösteriye katılanları ve düzenleyenleri vatana ihanetle suçluyorlar.
BİR-KAR olarak yürüyüşten bir gün önce bildiri dağıtımı gerçekleştirdik. Gösteride ise Sosyal alanda ve eğitimde özelleştirmeye karşı ortak mücadeleye! yazılı pankartımızla yerimizi aldık. Eylemde de bildiri dağıtımı gerçekleştirdik.
3 Nisanda sosyal saldırılara karşı yapılan eylemlerden biri de Kölnde gerçekleşti. Eyleme 120 bin civarında bir katılım oldu. Bu, bugüne kadar ulaşılamayan bir sayı idi. Köln ve çevresi (NRW), Almanyanın en yoğun işçi-emekçi havzası olmasına rağmen, eylemlerde kitlesellik yakalanamayan bir eyalettir. Buranın eskiden beri sosyal-demokrasinin (SPD) kalesi olması bunda önemli bir etkendir. Bu eylem Kölndeki bu tablonun değişmeye başladığını gösteriyor.
3 Nisan sabahı Kölne gelen bütün yollar, eylemcileri taşıyan otobüslerin oluşturduğu uzun konvoylarla tıkanırken, Köln, çevre illerden gelen yüzbini aşkın işçi, emekçi, genç, yaşlı, işsiz tarafından adeta işgal edildi. Katılımın fazla oluşu kitlenin coşkusuna da yansıdı. Sosyal saldırıların yarattığı yıkım ve bunun işçi-emekçilerde yolaçtığı tepki ve öfke katılımı artıran esas neden. Ayrıca fabrika ve işyerlerindeki ilerici-öncü işçiler ile ilerici sendikacılar, ilerici-devrimci gruplar ve platformlar ciddi bir ön çalışma yaptılar. Katılımı artırmak için yoğun çaba gösterdiler.
Eylemde taşınan pankartlarda, dövizlerde, yapılan konuşmalarda, dağıtılan bildiri ve bültenlerde hükümet ve Agenda 2010 adlı saldırı programı hedefleniyor, çözümün kararlı bir mücadele ile mümkün olduğu vurgulanıyordu.
Kölndeki yürüyüş uzun bir güzergah izledi. Miting başlamadan önce katılımcıların üçte biri hala yürüyüş halindeydi. Mitingte çeşitli sendika başkanları ve DKÖ temsilcileri konuşmalar yaptılar. Özellikle hükümete ve saldırılara karşı kararlı bir mücadele yürütülmesi gerektiği yönlü sözleri alkışlandı ve sloganlarla desteklendi.
Eyleme Türkiyeli işçi ve emekçilerin ilgisi her zamankinden daha yoğun oldu.
BİR-KAR olarak eyleme planlı ve hedefli bir ön çalışma ile hazırlandık. 3 Nisana ilişkin çıkardığımız bültenimizi Ford fabrikası, halk pazarları, meydanlar, iş ve işçi bulma kurumu önünde dağıttık. 3 Nisan eylemleri konusunda günler öncesinden tartışmalar yürüttük. Bütün etkinliklerde, gecelerde ve en son BİR-KAR 3. Kongresinde eylemin önemi belirtilerek, katılım çağrısı yapıldı. Sonuçta Köln ve çevresindeki taraftarlarımız anlamlı bir katılım sağladılar.
Yürüyüşe, Baskıya, sömürüye ve sosyal yıkıma karşı mücadele! yazılı pankartımız, bültenimiz ve dövizlerimizle katıldık. Yürüyüş güzergahı boyunca sosyal saldırılara ve savaşa ilişkin pullarımızı yaygınca kullandık.
Alman Sendika Federasyonu (DGB) daha bir yıl önce, üstelik 14 şehirde düzenlediği eylemlere yaklaşık 80 bin kişi katabilmişti. Sendika bürokratları bu baştan savma tutumlarını da, büyük bir utanmazlıkla, işçilerin ve emekçilerin protesto eylemlerinden yana olmadıkları, mücadele etmek istemedikleri şeklinde sunmuşlardı.
Sermaye ve hükümet işbirlikçisi hain sendika bürokratları 1 Kasım Berlin eylemi öncesinde de aynı bahaneleri ileri sürmüş ve eyleme dönük kayda değer bir çaba bir yana, eylem çağrısı bile yapmamışlardı. Buna karşın ilerici ve devrimci çevrelerin inisiyatifileri, kimi ilerici sendikaların ve hiç kuşkusuz esasta da tabanın yoğun çabası sonucu, 100 bini aşkın işçi ve emekçi 1 Kasımda Berlin eyleminde buluşmuştu. 1 Kasım eylemine bu beklenmedik büyük katılım, sermaye ve hükümetin yanı sıra sendika bürokratlarının da yüreğine korku salmıştı. O kadar ki, sermaye ve hükümet temsilcileri işçi ve emekçilere kin kusup tehditler savururken, dönüp bir de sendikacıları azarlayıp aşağılamıştı. Onlara söylenen özetle şuydu: Engelleyemiyorsanız, denetim altına alın!.
Sendika bürokratları bu kez bunu yaptılar. 1 Kasım Berlin eyleminden çıkarttıkları derslerle bu kez sahiplenici bir role soyundular. 2-3 Nisana dönük çağrılar yaptılar, afişler astılar, organizasyonlar gerçekleştirdiler. Şüphesiz ki bu da sonuçta aynı amaca yönelik bir politikadır. Amaç, mücadeleye sahip çıkıyor görüntüsü altında hareketi denetim altına almak ve dizginlemektir. Hareketin, sendika yönetimlerinden bağımsızlaşarak bir sınıf mücadelesi şeklinde gelişmesini engellemektir.
Hiçbir işçi bu gerçeği unutmamalıdır.