Haydutların yalanları ortalığa dökülmeye devam ediyor...
Bushun terör danışmanının ifşaatları
Amerikan-İngiliz emperyalistlerinin Irakı işgal etmelerinin hiçbir haklı nedene dayanmadığı artık biliniyor. Irak yönetimi ile El Kaide arasında ilişki olduğu, Irakta kitle imha silahlarının bulunduğu vb. iddiaların yalan olduğu, savaş çetesi tarafından bile itiraf edilmek zorunda kalındı. Hem kendi halklarını, hem de dünya kamuoyunu aldatan savaş çetesi, insanlığa karşı işledikleri bu ağır suçun üstünü yeni yalanlarla örtme çabası içindeler. Hazırladıkları mizansenlerle suçu istihbarat servislerine atarak işin içinden sıyrılmaya çalışıyorlar. Ancak her yeni açıklama ile battıkça batıyorlar.
Birkaç ay önce haydutbaşı Bushun eski Hazine bakanı Paul ONeill, yazdığı kitap ve yaptığı açıklamalarla savaş kundakçısı çetenin yalanlarını ortaya sermişti. ONeill, emperyalist savaş planının öne sürülen iddialarla bir ilgisi olmadığını net bir şekilde ortaya koymuştu.
Clarkeın açıklamaları
Bu kez, yeni bir kitap ve TV konuşmalarıyla Amerikan kamuoyunu sarsan kişi Bushun eski terör danışmanı Richard Clarke oldu. Clarkenin açıklamaları doğal olarak ONeillin açıklamalarından daha etkili. Zira Clarke, terörle mücadelede doğrudan Bushla çalışıyordu. Clarkenin açıklamaları seçim hazırlığındaki Busha etkili bir darbe oldu. Bir ayda reklam için 40 milyon dolar harcamasına karşın Bushun aldığı destek yüzde 40ların altına inmek üzere. Irakta direnişin yayılması, işgal güçlerinin sürekli kayıp vermesi ve patlak veren Şii ayaklanması savaş çetesinin Amerikan toplumundan aldığı desteği günden güne düşürüyor.
Clarke, Bütün Düşmanlara Karşı adıyla yayınlanan kitabında ve ABC televizyonuna verdiği demeçlerde, Bushu Iraka kafayı takmak, Savunma Bakanı Rumsfeld ve yardımcısı Wolfowitzi 11 Eylülden hemen sonra Irakı vurmak istemek, Bushun danışmanı Condoleezza Riceı da El Kaide örgütünden habersiz olmakla suçladı.
Eski danışman, 11 Eylül olur olmaz, ben ve arkadaşlarım sorumlunun El Kaide olduğunu hemen anladık, bu onların işiydi. Ertesi gün, başkan bizi kabul ettiğinde ise bizi dinleyerek Iraka karşı kanıtlar ortaya çıkarmamızı istedi. Çünkü bu yönetim, daha başa gelmeden Iraka bir şeyler yapmayı kafaya koymuştu. Başkan bize sadece Irak, Saddam, bana hemen bir şeyler bulun dedi şeklinde konuştu. Rumsfeldin El Kaide ve Afganistana saldırı fikrinden hoşlanmadığını ve Afganistanda hiç düzgün hedef yok, en iyisi Irakı vuralım dediğini aktaran Clarke, Wolfowitzin de dikkatleri Iraka yoğunlaştırmak için çaba gösterdiğini söyledi.
E-posta yazışmalarını kamuoyuna sunun
11 Eylül saldırılarından önce Bush yönetimini El Kaide konusunda uyardıklarını anlatan Clarke, Rice ile daha 2001in başlarında görüştüğümüzde, El Kaidenin yönelttiği tehdidi anlattık. Bize inanmayan gözlerle baktı diye konuştu ve Bush bu yıl ikinci defa seçilirse kim bilir başka ne hatalar yapacak. Artık Suriye veya İrana mı saldırır, yerine yenisini bulmadan Suudi Arabistandaki rejimin altını mı oymaya kalkar, göreceğiz dedi. Yaptığı açıklamalardan dolayı kendisini suçlayan Ricea yanıt veren Clarke, 11 Eylül saldırılarından önceki aylarda, Rice ile aramdaki e-posta yazışmalarını kamuoyuna sunulsun. Böylece, Beyaz Sarayın El Kaide tahdidini ciddiye almadığını herkes görecektir ifadesini kullandı. Hatırlamak gerekir ki, Clarke ABD emperyalizminin saldırgan politikalarına değil, sadece Irak işgaline karşıçıkan biridir.
Blair de sürecin başından beri suç ortağı
ONeill ve Clarkenin açıklamalarına destek İngilterenin eski Washington büyükelçisi Christopher Meyerden geldi. Meyer, 11 Eylül saldırılarından 9 gün sonra gerçekleşen Blairin ABD ziyareti sırasındaki tanıklığını, İngiliz The Observer gazetesine anlattı. Bush-Blairin akşam yemeğine katılan Meyer, bu yemekte Bushun Saddam Hüseyini devirmek için Blairden destek istediğini açıkladı. Blairin bu talebi, terörle savaşın ilk hedefi olan Afganistan ve El Kaideden sapmamalısınız şeklinde yanıtladığını aktaran Meyer; buna karşın Bushun, Sana katılıyorum Tony. Önce o iş hallolmalı. Ama Afganistan işi bittikten sonra Iraka dönmeliyiz şeklindeki sözlerini aktardı.
Bu açıklama, Blairin, ABDnin Iraka saldırmayı planladığını daha Afganistan işgali öncesinde bildiğini kanıtlıyor. Oysa Blair kamuoyu önünde yaptığı tüm açıklamalarda Irak konusunda hiçbir kararın alınmadığını öne sürmüştü.
Yalana dayalı iddialar, sahte belgeler, uyduruk istihbarat raporları... ABD-İngiliz emperyalistleri bu söylemlere dayanarak Irakı işgal ettiler, aynı gerekçelerle kendi ülkelerinde polis devleti doğrultusunda önemli adımlar attılar. Bu nedenle günden güne teşhir oldular. Kendilerinden öncekileri gibi bu haydutlar da silinip gideceklerdir. Onlara asıl dersi verecek olan ise Irak halkının anti-emperyalist direnişidir.
Arjantin: Cunta uzantısı faşistlerin
artan tehditleri
Arjantinde eski cunta generallerine karşı yargılama yolunun açılması üzerine, son haftalarda devlet aygıtıyla bağlantılı farklı faşist gruplar tehdit ve sindirme yöntemine başvurmaya giriştiler. Askeri faşist diktatörlük altında egemen olan atmosferi ve ruhu yeniden canlandırmayı amaçlayan bu girişimlerin hedefinde tanınmış insan hakları savunucuları da bulunmaktadır.
Son olarak devlet başkanı Nestor Kirchner de ölümle tehdit edilen bir mektup aldı. Bununla da yetinmeyen faşistler, sekreterini telefonla arayarak Kirchnere tehditler savurmaktan kaçınmadılar. Devlet başkanı Kirchner, cuntacı faşist generallerin insan hakları ihlallerinin araştırılması, suçlarının günyüzüne çıkartılması konusunda kararlılığını belirtiyor. Bu nedenledir ki son günlerde, devlet ve ordu ile bağlantılı faşist odakların şimşeklerini özellikle üzerine çekiyor.
Siyasi tutukluların avukatı Eduardo Soaresin arabasının altına da mermiler bırakarak tehditte bulunan bu guruplar sistematik olarak sindirme politikası gütmekteler. Faşist hareket Arjantinde özellikte devlet kurumlarında, devletin kolluk güçleri içinde önemli bir varlığa ve etkiye sahip. Ekonomik gücü de olan bu kesim örgütlü biçimde hareket etmektedir.
Kolombiya: Coca Cola işçileri
direndi ve kazandı!
Kolombiyada bu yılın başından itibaren işçiler ve Coca Cola işletmeleri yönetimi arasında çalışma koşullarına yönelik çelişkiler artmaya başlamıştı. İşçiler, keyfi uygulamalara son verilmesi, iş güvencesinin sağlanması, sözleşmelerin hukuksal bir temele dayandırılması vb. istemleri için birçok kez eylemde bulundular. Coca Cola işletmesi yönetimi ise her seferinde bu çabalara karşı bastırma, eyleme katılanlara karşı terör estirme, bazı üretim merkezlerini kapatma yöntemiyle yanıt verdi.
Bu gelişmeleri protesto etmek için Mart ayının son haftasında 30 işçi açlık grevine başladı. Açlık grevinden 12 gün sonra Coca Colanın ABDdeki ana yönetimi, işçilerin talebini kabulleneceğini bildirerek, resmen sendika temsilcileriyle görüşmeye başladıklarını duyurdu.
Ölümü göze alarak kararlı bir eylem sergileyen işçiler sonunda kazandılar. Sonuçta; işten atılan işçilerin yeniden işlerin dönmeleri, eyleme giden işçilere karşı herhangi bir yaptırımda bulunulmaması, önceden savrulan tehditlerin geri alınması ve açlık grevinde 12 gün sürece eylemde bulunan işçilerin sağlık masraflarını üstlenilmesi talepleri kabul edilmiş durumda.
Etkili bir kamuoyu desteği alan açlık grevi direnişindeki işçiler büyük bir coşkuya eylemlerine son verdiler. Direniş bir kez daha kazanım getirmişti...
|