Avrupada 3 Nisan gösterileri:
Sosyal saldırılara karşı kitlesel sınıf tepkisi
Bu kadar katılım beklemiyorduk! Almanyanın Berlin, Stuttgart ve Köln kentlerinde Sosyal-Demokrat-Yeşiller hükümetinin Agenda 2010 adlı saldırı paketine karşı gerçekleştirilen gösterilere kitlesel katılımın ardından sendikacı sözcüleri tarafından en çok kullanılan sözlerdi bunlar...
Resmi açıklamalara göre, başkent Berlinde 250 bin, Kölnde 120 bin ve Stuttgartta 140 bin kişi gösterilere katıldı. Yarım milyonu aşkın işçi ve emekçi 3 Nisanda meydanlardaydı. İşçi ve emekçilerin yanı sıra, yaşlılar, kadınlar, çocuklar otobüs ve trenlerle bu üç kente aktılar. Katılım beklentilerin üç katından fazlaydı.
Avrupanın diğer ülkelerinde de onbinlerce emekçi meydanlardaydı.
Slovenyada 13 bini aşkın işçi sendikaların çağrısı üzerine gösterilere katılarak ücret artışı talebini yükselttiler. Avusturyanın başkenti Viyanada binlerce emekçi Avusturyanın satılmasına son! sloganı altında sermayenin politikalarına karşı tepkilerini ortaya koydular. Sendikalar bütün AB ülkelerinde pazar günü çalışmasının yasaklanmasını talep ettiler.
Eylemden bir gün önce (2 Nisan günü) Avrupanın birçok kentinde farklı eylemler gerçekleştirildi. Brükselde yapılan gösteriye diğer ülkelerin sendika delegasyonları katılarak, AB hükümetlerin saldırılarına karşı ortak tutum alma, topluca karşı koyma kararlılıklarının altını çizdiler.
Ayrıca İtalya, Fransa, Danimarka, Estonya, İngiltere, Malta, Hollanda, Polonya, Portekiz, Romanya, İspanya ve Macaristanda da Avrupa Sendikalar Birliğinin çağrısı üzerine yürüyüş ve mitingler gerçekleştirildi. 3 Nisan eylem gününde 60tan fazla büyük kentte 2 milyonu aşkın işçi ve emekçi alanlara çıktı.
Avrupa çapında gerçekleştirilen bu eylem günü Pariste yapılan Avrupa Sosyal Formu toplantısında sol sendikacılar ve küreselleşme karşıtı inisiyatiflerin önerisi üzerine alınmış ve Avrupa Sendikalar Birliği tarafından da desteklenmişti.
Sendika bürokratları üzerindeki taban basıncı
Sosyal saldırılara karşı Avrupa eylem gününe en kitlesel katılım Almanyada gerçekleşti, onu İtalya izledi. Almanyanın üç kentinde de gösteriye katılanların tepkisi büyüktü. Tabandan gelen bu tepki sendika yöneticilerinin konuşmalarına da yansıdı.
Gösteriye katılanların önemli kesimi sadece Schröder yönetimine değil, sendika yöneticilerinin tutarsızlıklarına karşı da tepkiliydiler. Zira, sendikaların sessiz kalmaları ve hükümetle gizli bir uzlaşma içinde olmaları, saldırıların dozunu artırmış, birçok yasa çıkartılarak yürürlüğe girmiştir.
Berlindeki gösteride konuşan Alman Sendikalar Birliği (DGB) Başkanı Michael Sommer, hükümetin ve muhalefet partilerinin planlarına karşı mücadelede kararlı olacaklarını belirterek, Güçlerimizin bölünmesine izin vermeyeceğiz, tek vücut olacağız, size tek kelimeyle söylüyorum, sosyal kısıtlama pisliktir. Ellerinizi çekin sözleriyle konuşmasını bitirdi. Ona bu sözleri söyleten, işçi tabanında biriken öfkenin basıncıydı.
Stuttgarttaki gösteride Kamu Emekçileri Sendikası (Ver.di) Başkanı Frank Bsirske konuştu. Özellikle muhalefet partilerinin hükümetin saldırılarını yeterli bulmayarak daha kapsamlı savaş planını gündeme getirmesine değinen Bsirske, reformların bir sistem değişimini amaçladığının altını çizerek, Ajanda 2010un problemleri çözemediğini, tersine problemin kendisi olduğunu belirtti.
Köln gösterisinin konuşmacısı ise IG-Metal başkanı Jürgen Petersdi. İşsizliğin arttığı bu dönemde şef katlarında oturanların maaşlarını daha da arttığına dikkat çeken Peters, Artık sabrımızın sonuna geldik! diyerek hükümetin politikalarını eleştirdi. Bütün saldırılara rağmen işsizliğin gittikçe arttığını, Avrupa çapında 16 milyon kişinin işsiz olarak kayıtlı olduğunu, sefalet ve zenginlik arasındaki uçurumun daha da büyüdüğünü vurguladı.
Mart 2000de Lizbonda yapılan AB Zirvesinde alınan karar sosyal devletin tasfiyesini öngörüyordu. Zirvede 2010 yılına kadar Avrupa pazarını dünyanın en dinamik, rekabet gücü olan bir ekonomik saha haline getirme hedefi ortaya konuldu. Bu karar kelimenin gerçek anlamıyla sosyal savaşın ilanı anlamına geliyor.
Avrupa sermayesi sosyalist blokun varlığı koşullarında işçi sınıfı ve sendikalara iç toplumsal huzuru sağlamak için sunduğu hakları tek tek geri almak istiyor. Sendika yönetimlerinin eylem günü kararı bu açıdan zayıf ve geç alınan bir karardır. Eyleme katılan emekçilerin tepkisinin gerisinde de bu var. Taban hükümetin politikalarına karşı aktif ve cepheden mücadele istiyor.
DGB hala hükümetle bir evililik ilişkisi içinde ve ayrılmak niyetinde değil. Sadece küstüğünü belirtiyor. Hükümete eleştirilerinde dikkatli davranıyor. Reformlara anlayışla bakıyor, fakat sert olduğu için eleştiriyor. İşçilere alternatifi hıristiyan demokratlar diyor, onları ikilem içinde bırakıyor. Esas sorun da burada. Zira muhalefet yönetime gelirse saldırılar daha da ağırlaşacak. Bu da işçilerin hükümete karşı tepkisini zayıflatıyor. Üç sendika temsilcisi de yaptıkları konuşmalarda bilinçli bir biçimde bunu öne çıkarıyorlar: Bizim amacımız hükümeti düşürmek değil.
Burjuvazinin en büyük korkusu
işçilerin Avrupasının birliği!
Diğer Avrupa ülkelerinde işçiler uzun dönemdir saldırılara karşı mücadele ediyorlar. Zorlu mücadelelerle elde edilmiş hakların gaspedilmesine, militaristleşmeye ve AB Anayasasına karşı birçok ülkede işçiler tepkilerini eylemlerle ortaya koydular. ABnin Selanik Zirvesinde 200 bin emekçi AB Anayasasını engellemek için gösteri yaptı. Madridte Şubat-Mart 2004de AB dayatmaları sonunda tersane işçilerini hedef alan saldırılara karşı 100 bin İspanyol emekçi kitlesel bir gösteri gerçekleştirdi. Varşova ve Karakovda onbinlerce işçi Polonyanın AB tekellerine peşkeş çekilmesine karşı eylem yaparak hükümeti istifaya çağırdı. İtalya ve Fransada sosyal saldırılara karşı kitlesel gösteriler gerçekleşti, vb...
Fakat en önemlisi, Avrupa çapında işçilerin eylem birliğinin sağlaması. Bu, tekelci burjuvazinin saldırılarına karşı birlikte harekete geçmekten geçiyor. İşçi sınıfı da bu saldırıların ancak ortak bir mücadele ile göğüslenebileceğinin farkında, bu bilinçle hareket ediyor. 3 Nisan eylemleri bu açıdan önem taşıyor.
Bundan dolayıdır ki, eylemlerin öncesi ve sonrasında sermaye sözcüleri ateş püskürüyorlar. Özellikle Almanyada sendikaların hala soğuk savaş dönemindeymiş gibi hareket ettiklerini vurgulayarak, saldırıların ülke çıkarları için sessizce kabul edilmesini istiyorlar.
Artık dipden gelen dalga daha açık bir biçimde hissediliyor. Sermayenin esas korkusu da bu; işçilerin Avrupasının birliği. 3 Nisan bu açıdan bir başlangıçtır. Bunu farklı eylemlerin izleyecektir. Sendika yönetimleri isteksiz olsa da bu eylemleri gerçekleştirmek zorunda kalacaktır.
|