Sermaye düzeni tepeden tırnağa
bir mayfa düzenidir!
Ankara Ticaret Odasının hazırlamış olduğu Hayatımız Mafya Raporu, mafya ile ticaretin nasıl içiçe geçtiğini bir kez daha kanıtlıyor. Raporda dünya örgütlü suç ekonomisinin gelirinin yaklaşık 1 trilyon dolar olarak tahmin edildiği belirtilirken, Türkiyenin bu paydan 60 milyar dolar aldığı açıklanıyor. Yani Türkiyedeki suç örgütlerinin ekonomik büyüklüğü, 238 milyar dolar olan milli gelirin dörtte biri. Aynı zamanda bu rakam Türkiyenin 2004 bütçesinin yarısını aşıyor. Yine rapora göre mafya şebekelerinin otoparktan futbola, okullardan hastanelere kadar 100e yakın faaliyet alanı bulunuyor.
Suç ekonomisinin sahip olduğu bu devasa gelir, Susurlukla birlikte iyice açığa çıkan mafya-devlet-siyaset-ticaret ilişkilerinin daha da gelişip güçlendiğinin ifadesidir.
Sermaye düzeninin mafyalaşmış, çeteleşmiş, kokuşmuş karakterine bir gösterge daha sayılabilir bu rakamlar. Tıpkı Alaaddin Çakıcı gibi mafya dünyasının ünlü isimlerinden birinin MİT kadrosunda yer alması ve bizzat sermaye devleti için çalışması gibi. Ya da tüm dünyada uyuşturucu kaçakçılığından, Türkiyede ise 7 TİPli gencin öldürülmesinden aranan Abdullah Çatlının yine devlet tarafından görevlendirilip, beslenip, korunması gibi. Ya da polisçe cinayet, fidye ve haraç toplamaktan arandığı söylenen Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırımın devletin güvenlik toplantılarına katılması gibi. Zaten kendisi de kokuşmuş, mafyalaşmış olan düzen kirli işlerini bu adamlara yaptırıyor. Yeri geliyor tetikçiliğini yaptırıyor, yeri geliyor istihbarat örgütlerinde konumlandırıyor... Kısacası her zaman elinin altında r.
Devrimci tutsaklar cezaevlerinde katliamlardan geçirilirken, en insani talepleri bile karşılanmazken; mafya babaları sanki otelde kalıyormuş gibi ağırlanmaktadır, hatta yeri geldiğinde bu zatların kaçmasına dahi göz yumulmaktadır. Eskişehir Emniyet Müdürü Mehmet Alptekinin yatılı okul öğrencilerine verdiği panelde mafya şerefli bir iştir diyerek mafyayı övmesi de, mafyanın bizzat devlet eliyle beslendiğinin bir kanıtıdır, devletin mafyalaşmış kimliğinin düzen cephesinden itirafıdır.
Son zamanlarda artan mafya dizileriyle televizyonlar da sermaye iktidarına bu konuda önemli katkılarda bulunuyor. Bu dizilerle birlikte etrafımızda bu filmlerdeki tipler gibi giyinip, konuşan, hareket eden insan sayısı da artıyor. Özellikle de kimlik arayışı içerisindeki emekçi semt gençliği bu diziler aracılığıyla mafyanın yaşam tarzına özendiriliyor. Gençliğe dizilerdeki karakterler, yaşam biçimleri birer alternatif gibi sunuluyor. Düzen bu dizilerle bir yandan suç dünyasını, bu dünyanın insanlarını meşrulaştırıyor, diğer yandansa kanlı, kirli icraatlarını gerçekleştirecek yeni Alaaddin Çakıcılar, Abdullah Çatlılar yetiştirmeyi, kokuşmuş düzenini bu şekilde ayakta tutmayı amaçlıyor.
Tüm bu çürüme, kokuşma, yozlaşmanın önüne ancak sosyalizm alternatifini güçlendirerek geçebiliriz.
NATO Zirvesi öncesi
devlet terörü
8 Haziran günü, İstanbul 2 Nolu DGMnin NATO Zirvesi güvenliğini gerekçe göstererek verdiği arama izni üzerine, İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Ekipleri sabah saatlerinde Dicle Haber Ajansı, Özgür Halk ve Genç Bakış dergileri, Yeniden Özlem Yayıncılık, Okmeydanı Halkevi, Okmeydanı Kültür Merkezi, İstanbul Gençlik Derneği, Gençlik Gelecektir dergisi, Ovacıklılar Derneği, Halkevleri ve Sosyal Ekolojik Dönüşüm dergisine baskın düzenledi. Baskında 30a yakın gözaltı olurken, tüm basın çalışanlarının cep telefonlarına, özel ajandalarına ve bilgisayarların harddisklerine el konuldu. İstanbul Gençlik Derneği çalışanlarının kapıyı açmaması üzerine ise kolluk güçleri içeriye gaz bombaları atarak girdi.
NATO Zirvesi yaklaştıkça demokratik kurum ve kuruluşlar basılıp çalışanlar gözaltına alınarak, bütün muhalif sesler kesilmek isteniyor. Kaldırılmış olan ve yetkisi olmayan DGMler bile devreye girerek arama kararları çıkartabiliyor, çıkarılan basın yasalarında yapılan iyileştirmeler demokratik kurum ve kuruluşlar için uygulanmıyor, yine demokratikleşme yalanlarının ardından baskılar devreye giriyor.
Baskın ve gözaltıları protesto etmek amacıyla 9 Haziran günü çeşitli basın açıklamaları düzenlendi. Yapılan açıklamalarda baskınlara son verilmesi, gözaltına alınanların serbest bırakılması istendi. Aynı gün Çağdaş Gazeteciler Derneğinde düzenlenen basın toplantısında da baskınlar kınanarak gözaltına alınanların serbest bırakılması istendi.
Emniyet açıkladı: Gözaltında kayıplar hapisteymiş!
Geçtiğimiz hafta, Emniyet Genel Müdürlüğü sözcüsü Ramazan Er, her cuma yaptığı rutin basın toplantısında gözaltında kayıplarla ilgili bir açıklama yapma ihtiyacı duydu. Açıklama 93 yılında gözaltında katledildiği iddia edilen Özgür Gündem gazetesi çalışanı Aysel Malkaçın yurtdışında olduğuna ilişkin haberin önce internetteki bazı Kürt sitelerinde, ardından da günlük basında yer almasının ardından yapıldı. Aysel Malkaç ile ilgili tartışma sözkonusu internet sitelerinde devam ediyor. Fakat Aysel Malkaç herhangi bir açıklama yapmış değil. Emniyet bu durumu kullanarak gözaltında kaybedildiği iddia edilen kişilerin aslında kayıp olmadığını iddia ediyor.
Emniyet Genel Müdürlüğü, son dokuz yılda gözaltında kaybolduğu iddia edilen 458 ikişi olduğunu ve bunların 203ünün izini bulduklarını, bunlardan 25inin cezaevinde olduğunu, 57sinin ölü olarak bulunduğunu, 121inin de sağ olduğunu belirtti. Bu rakamlar doğru olsa bile, ölen 57 kişinin nasıl öldüğü açıklanmıyor. Henüz izi bulunamayan 255 kişinin ise akıbeti yeterince açık. Peki hayatta olan 121 kişi nerede? Cezavinde olduğu iddia edilen 25 kişi kim?
Tüm bu sorular yanıtlansa dahi gözaltında kayıplar gerçeği ortadan kaldırılamayacak. 2004ün ilk altı ayında 4 kişinin gözaltında kaybedildiği iddiası bizzat kendileri tarafından açıklanıyor. Bunlara ilişkin bir açıklama ise yapılmıyor.
Gözaltına alınanların kaybedilmesi sermayenin kolluk güçlerinin her dönem kullandıkları bir katliam yöntemidir. Kürdistandaki savaşta ise bir kirli savaş yöntemi olarak sık sık kullanıldı, yüzlerce Kürt emekçi işkenceli sorguların ardından katledildi. Daha geçtiğimiz ay içerisinde Yeniden Özgür Gündem gazetesinde yayınlanan Abdülkadir Aygan adlı JİTEMcinin iğrenç itirafları, JİTEM tarafından gözaltına alınan Kürtlerin nasıl işkence gördüklerini ve nasıl katlediklerini, bu vahşetin nasıl pervasızca uygulandığını ortaya koyuyordu. JİTEM sorgusuna girenlerin neredeyse hiçbiri tanık olamaz. Çünkü burada çığlıklar ölümle susturulur diyen bu katilin itirafları, Kürdistanda JİTEM tarafından gözaltına alınanların akıbetlerine açıklık getiriyor. Tüyler ürperten bu itiraflar &ml;zerine hiçbir açıklama ihtiyacı duymayanlar, Aysel Malkaç olayı üzerinden kendilerini aklamaya çalışıyorlar.
Demokratikleşme yaygarasına inandırıcılık kazandırmak için harcanan bu çabalar boşunadır. Gözaltında kaybetme bir devlet politikasıdır ve her ihtiyaç duyulduğunda yaygın bir biçimde kullanılacaktır. Şimdilerde yoğunlaşarak devam eden NATO terörü, faşist rejimin kanlı yüzüne yapılan iğreti demokrasi makyajının tutmadığını açıkça göstermektedir.
|