12 Haziran'04
Sayı: 2004/23 (15)


  Kızıl Bayrak'tan
  Ya ABD askeri olunacak ya da sosyalizmin neferi!
  İMF ile kölece ilişkiler sürüyor...
  Sermaye düzeni tepeden tırnağa bir mayfa düzenidir!.
  BM şemsiyesi de işgalcileri rahatlatmaya yetmeyecek!
  İncirlik bölge halklarına yönelik bir saldırı üssü olarak kullanılacak!
  İtalya ve Fransa’da onbinler katil Bush’u protestolarla karşıladı!
  NATO karşıtı faaliyetlerden..
  NATO karşıtı faaliyetlerden...
  NATO karşıtı faaliyetlerden...
  Büyük Ortadoğu Projesi ve Kürdistan sorunu
  İnsert’ten atılan bir işçinin kaleminden İnsert deneyimi...
  Özelleştirme saldırısını işçilerin birleşik-militan mücadelesi püskürtebilir
  DİSK 12. Genel Kurulu’ndan notlar
  DİSK Genel Kurulu’nda delege konuşmalarından...
  DİSK Genel Kurulu’nda delegelerle konuştuk...
  İsrail meclisi Filistin topraklarını gaspetme tasarısını onayladı.
  Arjantin: İşçilerin eylemleri ve hükümetin çıkmazı
  Kızıl Bayrak 10 yaşında!
  Genç komünistlerle nice 10 yıllara!
  “Kızıl Bayrak, güneşin önündeki bulutları dağıtan rüzgardır”
  Kızıl Bayrak karanlıkları yırtan aydınlık oldu
  Casstleblair işçisi mücadelesine ve toplusözleşmesine sahip çıkmalıdır!.
  Devrimci değerlerden elinizi çekin!
  TÜPRAŞ yargıya rağmen satılır mı?
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
Kızıl Bayrak, güneşin önündeki
bulutları dağıtan rüzgardır”

Bu sözü Habip yoldaş bir yazısına başlık yapmıştı yıllar önce. Yıllar, bu değerlendirmenin ne kadar isabetli olduğunu kanıtladı. On yıllık devrimci yayın faaliyetimizi geride bıraktığımız bugünlerde, bu gerçek daha net olarak karşımızda duruyor. Hiç şüpheye kapılmadan şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki, ileride bu gerçek, işçi sınıfı ve emekçi kitleler tarafından da paylaşılacaktır. Buna inancımız tam. Fakat, bu inancımız sadece bizim devrimci iyiniyetimizden, iyimserliğimizden ve beklentilerimizden gelmiyor. Bununla birlikte çok önemli bir etken daha var. Biz bunu işçi sınıfının haklı davasına dayanarak gerekçelendiriyoruz.

Reformizme karşı amansız
bir mücadele

Sınıf mücadelesinin haklılığına dayanarak sıfırdan yarattığımız değer ve birikimlerimiz, en büyük güvencemizdir. Yarattığımız değerler yoğun bir emeğe ve fedakarlıklara dayanıyor. Bunların hepsinin maddi zemini ise devrimci kimlik, devrimci çizgi, devrimci ideolojidir. Tüm bunların güvenceye alınması devrimci programla mümkün olabilmiştir.

Kızıl Bayrak’ımız devrimci programımızdan aldığı güçle sermayeye, reformizme, tasfiyeciliğe karşı etkili bir silah oldu. Yönelttiği politik eleştirilerle halkçı akımlar üzerinde sürekli bir basınç oluşturmuştur. Bunu, geçmişte yaşanan politik gündemler üzerinden de görebiliriz.

Kızıl Bayrak, geçmişin devrimci değerlerine sahip çıktı ve onu her zaman yüksekte tutmaya özen gösterdi. Geçmişin devrimci mirasını kendi pespaye politikalarına kalkan yapmaya çalışan reformizme karşı pratik ve politik olarak etkili bir mücadele yürüttü/yürütüyor.

İlkeli bir yayın yaşamı

Kızıl Bayrak’ın yayın hayatı devrimci marksist teoriye ve ilkelere dayanmaktadır. Devrimci sınıf mücadelesini geliştirme çabasında, devrim sorunlarının ele alınışında, Kürt halkının haklı ve meşru mücadelesine yaklaşımda, demokrasi ve bağımsızlık mücadelesinin ele alınışında veya güncel ekonomik, politik, siyasal olayların değerlendirilmesinde hep bunu görüyoruz.

Kızıl Bayrak yayın faaliyetine, devrim ve sosyalizm mücadelesinin tarihsel meşruluğu üzerinden, işçi sınıfı davasının tarihsel haklılığından baktı. Bu çerçevede devrimci sınıf partisinin sesi oldu. Kızıl Bayrak devrimci hedef ve amaçları için legalitenin etkin bir biçimde istismar edilmesinin iyi bir örneği oldu.

Kızıl Bayrak, güncel gelişmelere karşı açık ve net bir tutum alarak, sınıfa ve emekçilere politik öncülük görevinin yayın cephesindeki gereklerini yerine getirmeye çalıştı. Dönemsel politikaların belirlenmesinde ve planlanmasında temel önemde bir görev yerine getirdi.

İşçi sınıfı davasına duyulan
haklı güven

Kızıl Bayrak’ın bir diğer önemli üstünlüğü de hiçbir dönemde işçi sınıfı davasından ve onun mücadele ilkelerinden ayrılmaması ve ödün vermemesidir. O toplumsal gelişmelere her zaman sınıf hareketinin sorunları ve uzun vadeli çıkarları üzerinden baktı. Yayınımızda yapılan birçok değerlendirme ve tespitin süreç içerisinde doğrulanmasını, marksist-leninist ilkelerin doğru kavranması ve bunun ülke koşullarına doğru uygulanmasıyla açıklayabiliriz.

Kızıl Bayrak, güncel politik olaylarda sınıf ve kitle hareketinin çıkarlarının önüne hiçbir zaman başka bir şey koymamıştır. Bunun için politik ve pratik çaba harcadı. Farklı toplumsal olaylara olduğundan daha fazla önem vermedi. Örneğin semt hareketliliğinin yükseldiği ve diğer siyasal akımların bütün güçlerini semtlere kaydırdığı bir dönemde, Kızıl Bayrak kendi yönelimini asla kaybetmedi, bu türden rüzgarlara kapılmadı. Stratejik bakış açısında herhangi bir kayma olmadı. Bu nedenle Kızıl Bayrak işçi sınıfının sesidir, uzun soluklu nefesidir.

İşte buradan aldığı güçle partinin sınıf adına politika yapmasının, sınıf adına taraf olmasının olanaklarını kendi cephesinden genişletti. İlk çıkışından bu yana kesintisiz süren yayın yaşamında devrimci harekete ve sınıf mücadelesine azımsanmayacak katkısı oldu Kızıl Bayrak’ımızın. Bunun çok büyük bedeller ve emekler pahasına gerçekleştirildiğinin de farkındayız.
Devrimci bir gazete çıkarmanın ve yayın periyodunu düzenli hale getirmenin zorlukları devrimci okur tarafından bilinir. Gazetemiz bu bilinen zorlukların hepsinin üstesinden gelmesini bilmiştir. Bizi, hiçbir güçlük yolumuzdan alıkoyamamıştır. Bu güçlüklerin üstesinden gelmenin haklı gururunu yaşıyoruz.

Evet Kızıl Bayrak’ımız ve işçi sınıfı davası şimdi daha güçlü. Arkasında deneyimlerle ve birikimlerle dolu koca bir on yıl bıraktı. Bir gelenek yarattı. Şimdi bu kazanımlarımızı hep beraber sahiplenme, geleceğe taşıma ve sınıfın tümüne maletme sorumluluğu duruyor önümüzde.

Kızıl Bayrak yukarı daha daha yukarı!

G. Bilgin


Kızıl Bayrak’ın 10. yılı ve bir eleştiri

Merhaba dostlar,

Gazetemizi bir süredir takip ediyorum. Özellikle kapak ve orta sayfa yazılarını dikkatle okuyor ve beğeniyorum. Gerçekten de ideolojik olarak doyurucu buluyorum. Buradan yola çıkarak hem gazetemizin 10. yılını kutlamak, hem de bazı konular hakkındaki düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

5 Haziran tarihli Kızıl Bayrak’ın orta sayfa yazısının “Partinin ve mücadelenin çakışan ihtiyaçları” ara başlıklı bölümünde dikkatimi bir konu çekti. Burada seçim sürecinde oy kullanmayan belli bir çoğunluğun varlığından bahsedilmekte ve bu tutumun kendi başına olumlu bir anlam taşımadığı söylenmektedir. Oysa ben tam da tersini düşünmüştüm. Yani bunun ileri bir tutum olduğunu ve ileriye doğru kazanımlar yaratabileceğini düşünüyorum. Türkiye’de oy kullananların ezici bir çoğunluğunda “devlet baba” mantığı hakimdir. Dinsel ve şoven-milliyetçi değerler, itaatkar bir toplum yaratmıştır. Kapitalist gelişme süreci safları netleştirmiş, suni ayrımları belli ölçüde ortadan kaldırmış, beraberinde “devlet baba” mantığını da kırmıştır. Bu aynı zamanda söznusu devlet anlayışının da kırılma noktasıdır.

Zaten işçi ve emekçiler kendi düşüncelerinden, yeni bir düşünce sonucu vazgeçemezler. Ancak kendi düşüncesinin bir kazanımı olmadığı kanaatine vardıkları zaman vazgeçerler. Nesnel olarak da böyle olması gerekmez mi? Bilinçli bir kesimden değil, kendiliğinden bir hareketten bahsediyoruz. Elbette ki bu tutumu öznel müdahale geliştirebilir ve değiştirebilir. Kafalardaki yargılar kırılmazsa yeni bir anlayışa açık hale gelen işçi ve emekçiler kimi zaman düzenin yeni adayına, kimi zaman da öncüye yönelebilirler. Bu da yeni bir süreci işaret eder ve öznel bir müdahalenin sonucu olabilir.

Bu tutumun kazanıma dönüştürülebileceğini söylemiştim. Nitekim öyle de olabilir. Örneğin, son iş yasasıyla birlikte işçilerde bir hareketlilik gözlemlenmektedir. İşçiler son zamanlarda iş yasasını tartışmaya başlamış, bu durum işçileri şu veya bu düzeyde politikleştirmiştir. Dikkat edilirse bu yasa tartışması DSP-ANAP-MHP koalisyonu döneminde gündeme getirilmiş, ülkenin krizden çıkarılmasının bir şartı olarak İMF direktifiyle işçi ve emekçilere dayatılmıştır. DSP-ANAP-MHP koalisyonu sandığa gömülmüştür. Dikkat edilirse işçi ve emekçiler devletle barışık olmayan bir düzen partisine destek vermiştir. AKP’nin yerel seçimlerde aldığı oy bir başarı değil, kağıt üzerindeki enflasyonun düşürülmesine yönelik bir beklentinin sonucudur. Yani bir düzen propagandasıdır. Sonuçta düzenin t&ml;m çabalarına rağmen 13 milyona yakın insan oy kullanmamış, kullananlar da devletle barışık olmayan bir kesime oy vermiştir.

Geçmiş süreçlerde komünistlerin yaptığı ajitasyon ve propaganda, devletine inanan bir toplumun önyargısına çarpıyordu. Ama bugün bu önyargı büyük ölçüde kırılmıştır. Artık ajitasyon ve propagandanın karşılığının alınacağı bir nesnel süreç başlamıştır. Kırılma noktası öncü için de geçerlidir. Dün daha çok öğrenci ve değişik katmanlardan beslenen öncü parti, bugün kendi sınıfsal zeminine kavuşmuştur, ordan beslenmektedir. Geçmiş halkçı yaklaşımlarda ayak direyenler reformizme kayarlarken, geçmişi aşan komünistler, sınıfsal zeminde gerçekleşebilecek niteliksel sıçramanın olanağını büyük ölçüde yakalamışlardır.

Bir işçi/İzmir