Dev Maden-İş Genel Başkanı Çetin Uygur: ... Geçtiğimiz aylarda konfederasyonumuzun Ankarada düzenlediği 3 günlük bir toplantı oldu. O toplantıda düşüncelerine saygı duyduğumuz bilim adamları çok açık ve net şöyle bir sözcük kullandılar. Türkiyedeki sendikal hareket çöküyor. Çökmenin de ötesinde bitiyor. Konuşmalar devam ederken o konuşmalardan iki önemli noktayı yakalayabildim. Bu iki önemli noktayı açık söylemek gerekirse, bunu kendi içimizde görüyoruz, yaşıyoruz. Özellikle bir arkadaşımız konuşmasında önemli bir noktaya değindi, sosyal diyalog dedi. Örgütümüzün katıldığı birçok toplantılarda ve yaptığı açıklamalarda bu sosyal diyalog sözcüğü geçiyor. Kendini bu doğrultudaki bir noktaya kaydırmış oldu. Vebunun bir süredir sivil toplum örg¨tü olarak kendini tanımlar hale gelmiş olması, bu görüşü çok somut gösterdi. Çünkü sosyal diyalog lafı bir sınıf örgütü olan, işçi sınıfı örgütü olan DİSKsek kullanılmayacak, hayata geçirilmesi istenilmeyecek bir olay. Çünkü sosyal diyalog evrensel boyutlu sermayenin politikalarının hayata geçirilmesi doğrutusunda ülkelerde ortakların biraraya getiilip devreye sokulduğu bir çözümleme... Bu çözümlemelerin hayata geçirilmesinde sendikalara yüklediği bir işlev. Ve bu işlevi kabul ettiğiniz andan itibaren siz sınıf gözlükleriyle olaylara, dünyaya bakmıyorsunuz, sınıf gözlükleriyle sorunlara çözümler üretmiyorsunuz, karşısındaki yani soygun ve sömürü düzeninin gerçek saiplerinin politikalarının hayata geçirilmsinde işlev üstleniyorsunuz demektir. Ne yazık ki konfederasyonumuzun kaydığı bir nokta bu...
BANK-SEN delegesi Adnan Çağrıcı: Burada sevgili Adnanın (Birleşik Metal-İş Genel Başkanı Adnan Serdaroğlu kastediliyor) bahsettiği bu dipten dalganın eseri yok. Adnanın deklare ettiği metin muhtelemen 13. Genel Kurula ait bir metin. 12. Genel Kurula biraz erken gelmiş bir metin. Yazılanların hepsine imzamı atabilirim, ama bunu kim yapacak diye sorulduğunda bu salondan cevap yok. Şimdi bu salonda oturanlar işçi sınıfının en talihli evlatları. Herkesin işi var, büyük çoğunluğun yok. Herkes sendikalı, yani sigortalı, yani şekli şemali belirlenmiş bir iş hayatına sahipler. Sendikalı olmakla kalmamışlar, bir de üstüne delege olarak bu güzelim salona gelmişler. Bundan daha talihli bir durum yok arkadaşlar. O yüzden de hiç rahatımızı bozanımız yok.
Bunun adını koyalım. İki tane DİSK var, bir tane değil. Biri 67de başladı 1980de Selimiyenin önünde nihayetlendi. Bu başka bir tarih. 1990dan beri, bugüne kadar içinde olduğumuz tarih başka bir tarih. O yüzden buradakiler iki kere şanslı. Hem rantiyeci, hem mirasyedi. Durum bu kadar açık. 1980e kadar olan o 13 yılın mirasıdır. Diğer tartışmalar eğlencelidir sendikacılıkta. İşte sınıf sendikacılığı, kitle sendikacılığı, çağdaş sendikacılık böyle on yıldan fazla zaman geçiriyoruz. Sendikacının adını idareyi maslahat sendikacalığına çıkardılar. Bunun dışında bir adı yoktur. Başka türlü olması da mümkün değildir. Adı konmamış düşük yoğunluklu bir savaş mı yaşanıyor bir ülkede, biz kafamızı zor kaldırırız. Biz de bu kadar kaldırabildik. Daha fazla kaldırabilen olsaydı şimdi burda değil orada olurduk zaten. Dahötesi yok. 90lı yıllarda memleketin 80 milyar dolar çarpılmasıyla neticelenen o soygunda bize de küçük bir pay bırakıldı. Bir de onun mirasına sahibiz başka bir şey değil.
Buradaki arkadaşların birçoğu bu süreci sokak sokak, işletme işletme örgütlenme faaliyeti ile geçirdi. Yabana atılacak bir şey değil bu. Ama bunun rantı bu kadar büyük olmaz arkadaşlar. 90lı yıllarda yaptıklarınızın rantını bu kadar yiyemezsiniz. Başka bir yerde böyle bir şey yok. Bu bizim, bizden öncekilerin mirasından yediklerimiz. Aksi takdirde böyle bir genel kurul olabilir miydi? Şimdi ne yapıyoruz biz? Kongrenin ikinci günü tamamlanıyor, DİSKin dört yıldır ne yaptığına dair sayılan dört tane şey var. Beşinciyi kimse bulamıyor. Dört tane şeyle dört yıl geçiyor demek ki. İdareyi maslahat budur arkadaşlar.
Ama ne yazık ki, artık idare etme şansımız yok. İdare edebilsek ederiz. Şimdi sendikacı diye bir şeyden bahsediliyor. Sendikacılık kelimesi çok rahat kullanılabiliyor. Sendikacılık diye bir meslek yok. Böyle bir şey yok.
Kapitalizm sıkıştı. 2001de DİSK yenildi, sahaya çıkmadan yenildi. Şimdi sermaye hayatı burnumuzdan getirdi. Sermaye etrafına bakınıyor. Bizim de kafayı kaldıracak cesaretimiz yok. Bu salonda olan şu, hepimiz eski tarihe bakıyoruz ve kendimizi kötü hissediyoruz. Hepimiz kendimizi güçsüz hissediyoruz. Hiçbirimizin umudu yok. Şu salonda ben kiminle görüşsem, yan masadan kimi duysam, hiç kimsenin ne 12. Genel Kurula ne de pazartesi sabahına dair bir umudu var. Ümitler nereye atılmış, ümitler CHPye atılmış arkadaşlar. İki gündür izlediğimiz bir durum da bu.
Şimdi bu sosyalistlik çok dertli bir şey. Yeni olan arkadaşlar için hani biraz paylaşmakta fayda var. İnsan hayatının bir döneminde sosyalist olmuş olsa kurtulamıyor. Bazı alışkanlıklar var. Mesela Rıdvan bey de konuşmasına başladığında, Rıdvan bey diyorum çünkü Zeynadan giyindiğinden ötürü hani aramızda bir mesafe olması lazım. (Arada Kahrolsun sendika ağaları! sloganı atıldı...) Şimdi bu kürsü rahat. Hele şurdaki arkadaşlarımız çok daha rahat. Ordan bakınca durum görünüyor. Hiç bir şey olmaz arkadaşlar. Yani sayın Çelebi alınmasın, dört sene boyunca hiçbir şey yapmasan da DİSKte bir genel başkan adayı olabiliyorsun. Üstelik bununla da yetinmiyorsun, bir de yönetimi belirliyorsun. Hani dipten gelen dalga vardı ya, işte o yüzden erken. 13. Genel Kurulda hakikaten gelir belki. Ama arada geçen yıllar da gelir mi gelmez mi? Osmanlı.d oyun çok diye bir laf vardır. O dalga çok geldi gitti. Bir sonraki genel kurula kalır mı kalmaz mı, onu da dalgacı arkadaşlar düşünsün. Gelmesini gerçekten sadece burdakiler değil, dipte gözünü çevirmiş, küçük de olsa bir umut taşıyan herkes bekliyor. Ama bu beklenti ne kadar sürer bilinmez.
Durum şu, genel başkanımız bir yönetim kurulu oluşturuyor. Üstüne kalmış, yapacak bir şeyi yok. Dalga henüz gelmemiş, yönetim kurulu oluşturuluyor ve bu deklare ediliyor arkadaşlar. Yani ilk defa DİSKte konsensusla DİSK genel başkanı olacak. Bundan daha güzel bir şey var mı? diye ifade edilebiliyor. Ben utandım. Bu delegasyon içinde olmaktan utandım. Şimdi zaten genel başkanlar delegasyon belirliyor diye, sendikacılıkta bu kadar muhabbet var iken... (önden utanma lafı üzerine sataşmalar oldu...)
Arkadaşlar, DİSK delegesi olmaktan tabii ki utanmıyorum. Böyle bir saçmalık olabilir mi? Şimdi bu kürsüye gelince her türlü laf numarası duyuyorsunuz zaten. İki gündür bir sürü arkadaşımız laf söyleme becerilerini burada dile getirdiler. Kastettiğim bu değil, böyle bir şey yok. DİSK delegesi olmaktan niye utanayım. Sadece utandığım şudur, ortada şu delegasyonun ve genel kurulun iradesinin ciddi bir şey şekilde zedelendiği bir durum mevcuttur. Delegasyon yetkisini işçiden almıştır. O işçiden almış olduğu yetkiyi genel kurul sonuna kadar üstünde taşımakla yükümlüdür. Bunun önünde kimse engel olamaz. Bu sendika başkanları dahi olsa bu onlara devredilebilir bir yetki değildir. Siz bu yetkiyi yarın akşama dek üzerinizde taşıyın, teşekkürler.
Son bir şey, arkadaşlar saat 7ye kadar bir başka genel başkan adayı çıkmaz ise, S. Çelebinin karşısında sizi bu kadar seçeneksiz bırakmamak için ben genel başkan adayı olduğuma dair dilekçeyi sayın Divana teslim ediyorum.