Kızıl Bayrak aracılığı ile kamuoyuna,
Guantanamo, Ebu Garib görüntüleri nasıl ki Afganistan ve Iraktaki işgalin çarpıcı ifadesi ise; F tiplerinde yaşananlar da işbirlikçi egemenlerin ve demokratik hukuk devletinin gerçek yüzüdür. Hepsi meşru direnme hakkını zorla bastırma çabasının ürünüdür.
Tecrit koşullarında zorbalık ailelerimizi de hedefler düzeye tırmandırılmış, ziyaretçilerimizin coplanması, çeşitli bahanelerle gözaltına alınması biçiminde açığa çıkmıştır.
Tecridin, tutsaklara yönelen yaşamsal tehdit olduğunu, her anının fiziki-psikolojik işkenceyle, keyfi yaptırımlarla, mevcut en gerici genelgede yer alan tutsak haklarının dahi ihlaliyle, onursuzlaştırmaya yönelik saldırganlıkla doldurulduğunu defalarca dile getirdik.
Birebir karşılaştığımız keyfiliklere-saldırılara ilişkin somut kanıtlar sunarak sorumlular hakkında şikayetlerde bulunduk. Tamamının takipsizlik ya da görevsizlik kararı ile sonuçlanması bir kez daha gösterdi ki, zindanlar sözkonusu olduğunda mevcut yasalar dahi tanınmamaktadır. Bağımsızlık (!) iddiasındaki kurumlar, politik kararlar vermekte (Cemil Çiçekin ATK hakkında, bunu açıkça dile getirdiği basında yer almıştır), doğrudan merkezi yönetimin iradesine tabi olmayanların işleyişi tıkanmaktadır. (Çapa, Cerrahpaşada Adli Tıp Ana Bilim Başkanlarının görevden alınması bunun örneklerindendir)
Devrimci tutsakları teslim almayı, imhayı amaçlayan tecrit saldırısının tüm yönleriyle anlaşılıp aşılabilmesi için sürdürdüğümüz direniş dördüncü yılında. Direniş sürecinde yüzü aşkın insanımız ölümlerin en zorunu yiğitçe göğüsledi, yüzlercesi iyileşmez hastalıklara yakalandı. Hala onlarca arkadaşımız tedavi adına işkence görüyor, ölüme sürükleniyor.
Tecridin uygulayıcıları, zindanlarda yaşananlardan çok azının dahi basına yansımasından rahatsız. Bakanlık, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü gibi, bulunan makamın etkisine dayanarak basını, kamuoyunu, çeşitli kurum ve kişileri yanıltmayı, baskılayarak susturmayı amaçlayan, yalan-yanlış açıklamalar yaparak suç işliyor, bundan medet umuyorlar.
Onlarca örnekten birisi olan kanser hastası Erol Zavarın durumuna ilişkin, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğüne yapılan; Cumhuriyet, Birgün gazeteleri ardından 12 Haziran 2004 tarihli Sabahta yayınlanan açıklama da aynı amaca hizmet etmektedir.
Yapılan açıklamada herhangi bir ihmalin sözkonusu olmadığı belirtilmektedir. Oysa:
1- Erol Zavarın olağan kontrolleri iki yıl boyunca yapılmamıştır. Ceza erteleme talebi ile kanser ameliyatı arasında böylesi bir hastalıkta hayati öneme sahip iki yıl geçmiştir.
2- ATK ve hastanede, sağlık raporları gerekli tetkikler yapılmadan düzenlenmiş, hastalığın yenilenmeyeceği varsayımına dayandırılmıştır.
3- Sevklerin ve raporların geciktirilmesi nedeniyle, ameliyat sonrası altı ay kontrol altında tutulması gerektiğini belirten raporlara rağmen bu sürecin ilk dört ayı fiilen cezaevinde geçmiştir.
Sonuçta arkadaşımızın cezaevindeki hareketi tekerlikli sandalye ile hücre içi hareketi ise sırtımızda-kucağımızda sağlanabilmiştir. Bu sürede en acil durumlarda dahi tek müdahale biçimi ağrı kesici iğne yapmak olmuştur.
4- Kasıta varan bu tutumlar nedeniyle 9 Haziran 2004 tarihinde üçüncü kez ameliyat yapılması zorunluluk haline gelmiş, üç adet ur alınmış; derhal yapılması gereken safra kesesi ameliyatı vücudun kaldırmayacağı gerekçesiyle ertelenmiştir.
Kanserin yenilenmesi ile tüm raporların temel öngörüsü boşa çıkmıştır.
İlgili açıklamanın değil doğruyu ortaya koyması, doğruya yakın bir yanı dahi yoktur. Daha kısa süre önce Ali Şahin isimli arkadaşımız, tecrit koşullarında tedavisi yapılmadığı için yaşamını yitirmiş iken bu tür açıklamalar inandırıcı değildir. Yeni tutsakların katledilmesine davetiye çıkarmaktadır.
Bakanlığı, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünü açıklamaya sevkeden, tek tek örneklerinin basına yansıması ile tecridin sorgulanmasından duyulan rahatsızlıktır.
Guantanamo, Ebu Garib gibi işkence merkezlerinden dahi görüntüler basına yansırken F tiplerinden görüntü alınması, demokratik kurumların, basının buralara girmesi engelleniyor. Çünkü tecridin tutsakların yaşamına kastetmek olduğu gerçeği gizlenmek isteniyor.
Çünkü cezaevleri arası sevklerde, hastane, mahkeme gidiş dönüşlerinde tutsaklara saldırılar sürüyor.
Çünkü, hala avukatlarımızla görüşme imkanımız çok sınırlı, savunma hakkımız gaspediliyor.
Çünkü, ring araçlarına kamera yerleştirerek tecrit ve baskı her anımıza yayılmak isteniyor.
Çünkü, adına arama denen taciz-talan devam ediyor.
İnsanlarımız psikolojik-fiziki rahatsızlıklar yaşıyor, tedavileri yapılmayarak ölümler besleniyor.
Hala en temel ihtiyaçlarımızın ailelerimizce karşılanması engelleniyor. Kitap, dergi vb. yayınlara katı sınırlamalar sürüyor, disiplin keyfiyeti ile tecrit katmerlendiriliyor, tutsaklar ikinci kez cezalandırılıyor. Bu uygulamalar her geçen gün derinleşiyor, çünkü tecrit sürüyor.
Hem bugünün tecrit düzenine, hem gelmekte olan tek tip elbise (TTE) ve zorla çalıştırma saldırısına karşı direnme kararlılığımızı bir kez daha ilan ediyoruz.
Doğru temelde bilgilendirme sorumluluğumuzun gereği olarak bu açıklamayı size gönderme ihtiyacı duyuyor, daha geniş kesimlere ulaşılmasını bekliyoruz.
Tekirdağ 1 Nolu F Tipi Cezaevindeki devrimci tutsaklar adına:
Bayram Kama, İmam Akmut, Resil Kocatürk, Hasan Polat, Murat Karayel, Ömer Kaya, Hasan Rüzgar