29 Ocak 2005
Sayı: 2005/04(04)


  Kızıl Bayrak'tan
  ABD emperyalizmi yeni bir savaşlar serisi hazırlığında
  Emek Platformu’nun işlevi ve misyonu
  Taban iradesini harekete geçirelim!
  EP’ten 16 Şubat’a göstermelik hazırlık!
  Düzen kurumlarındaki çürüme ve kokuşma
  TEKSİF ihanet sözleşmesi imzaladı
  Beko'da başarıya ödül: Bin işçi kovuldu!
  Devrimci bir sınıf hareketi yaratmak için
  BDSP'nin kampanya çalışmalarından...
  8 Mart'ın tarihsel anlamı ve güncel çağrısı
  Özelleştirme saldırısı ve SEKA Direnişi
  Burjuva basında SEKA
  ABD işbirlikçileri suç ortaklığını pekiştirme derdinde
  Savaş çetesinin hedefinde İran var
  Siyonistler kirli icraatlarını sürdürüyorlar
  Gayrimeşru seçimler işgali meşrulaştıramaz
  Kendi kaderini tayin Kürt halkının temel hakkı
  Gölge boksu!
  İmralı konsepti ve son gelişmeler üzerine
  Pazartesi eylemleri sürüyor
  Rüssehlsheim Opel'de "gönüllü çıkış" dayatması
  Bültenlerden.
  Mücadele tarihinden
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 

ABD emperyalizmi yeni bir savaşlar serisi hazırlığında...

Bush'un 2. dönem başkanlığının resmen başlaması vesilesiyle düzenlenen yemin töreni, imparatorlara yakışır bir taç giyme törenini andırıyordu. Böyle olması için özel bir hazırlıkta yapıldı. Zira 11 Eylül sonrasında dünyayı yakıp yıkıp, kitlesel kırımlarına yolaçma pahasına hareket eden ABD emperyalizmi, başka nedenler yanında dünyanın efendisi olduğunu kanıtlamak, gücünün karşı konulmazlığını dünya aleme göstermek niyetindeydi. Zaten başka çareleri de bulunmamaktadır. Tarihin gösterdiği gibi bütün büyük güçlerin çöküşünü hep en bayağısından güç gösterileri ve abartılı bir şatafat öncelemiştir. Bugün de ABD emperyalizminin gücünün doruğunda olduğu yönlü savlar, çöküşünün alametleriyle yan yana durmaktadır. Bu alametler o denli kesindir ki, ABD'nin dünya hegemonyasını sürdürmedeki ciddi açmazları artık bizzat CİA raporlarında da net ifadelerle dile getirilmektedir.
Ancak bu gerileme, bu denli açık hale gelmesine karşın, hiç de onun kudurganlığından vazgeçerek kendisine daha uygun bir yer ve konum bulmaya çalışmasına neden oluşturmamaktadır. Tersine kudurganlık bu gerilemenin doğasında vardır. Mevcut konumun korunması için dahi, daha büyük bir saldırganlık ve kudurganlıkla hareket etmesini kaçınılmaz kılmaktadır. Bush, yemin töreninde yaptığı konuşma ile ABD emperyalizminin kudurgan siyasetinin güncel hedeflerini ortaya koymuş bulunmaktadır. Bush'un konuşması, her ne kadar ‘ilahi mesaj'larla alabildiğine yüklü olsa da, sadece hedefleri itibariyle değil, ABD saldırganlığının arka planını göstermesi bakımından da son derece somut ve nettir.

Haydutlukta sınır tanımamazlığa ‘özgürlük' kılıfı!

Bush'un konuşmasında en sık kullandığı sözcük ‘özgürlük' olmuştur. ‘Özgürlük' sözcüğünü kullandığı bazı cümleler şöyle: ‘Özgürlüğü savunmak için yıldızların ötesinden talimat aldım', ‘özgürlüğün ülkemizde varlığını sürdürebilmesi diğer ülkelerin özgür olmasına bağlı', ‘özgürlük, bu ülkemizi birleştiren ve dünyaya umut veren bir dava. Özgürlüğe doğru ilerleyen bir dünyada özgürlüğün anlamını ve umudunu göstermeye kararlıyız.'
Bu cümlelerden çıkarılabilecek tek sonuç şudur: Bush peygamberdir ve tanrı tarafından kendisine dünyayı özgürleştirme görevi verilmiştir. Özgürlük içinse dünyayı kana bulamaktan kaçınmayacaktır. Çünkü dökülen kan kutsal bir dava içindir vs., vs. İşte dünya imparatorluğuna soyunmuş ABD emperyalizmi, yayılmacı siyasetinin meşruluğunu kanıtlamak için böylesi zırvalara başvuruyor. Güya islami radikalizme karşı mücadele verirken, kendisi en gericisinden bir dini fanatizmin temsilciliğine soyunmuş oluyor. Aslında Bush'a bu sözleri söyleten, mevcut konumunu ve emperyal çıkarlarını korumak için kan dökmekten başka çaresi olmayan ABD emperyalizminin çıkmazıdır.
İşte bunun için Bush'un fanatik bağnazlığının dolaysız ifadesi olan sözleri, ABD emperyalizminin saldırganlığının ideolojik argümanlarını ve yeni dönem hedeflerini sunmaktadır. Bush'un peygamberliğini üstlendiği Amerikan stratejisinin yeni dönem hedefleri Bush ve çetesinin diğer üyelerinin yaptıkları açıklamalardan görülebileceği gibi somuttur. Bush'un konuşması da başka bir yönden bu somutluğu ortaya koymaktadır. Artık ‘kitle imha silahları' gibi kanıtlanması gereken somut olgulardan ziyade, kanıtlanması tümüyle Amerikan çıkarlarına bağlı bir keyfiyetin ifadesi soyut bir ‘özgürlük davası' vardır.

Halkları kırarak sınırsız egemenliklerini kurma peşindeler!

Bush'un bu ‘ilahi sözleri' yine başka bir açıdan Amerikan emperyalizminin niyetlerini oldukça somut, dolaysız ve anlaşılır biçimde ortaya koymaktadır. Zira silah ve petrol tekellerinin kuklası Bush'un ‘özgürlük savaşı'nın dinsel fanatizme karşı olmadığı, gerek kendisinin en gericisinden bir dinsel bağnazlığı temsil etmesinden, gerekse dünya ölçeğinde birçok dinsel kılıflı dikta rejiminin arkasında ABD'nin olmasıyla yeterince açıktır. ‘Özgürlük' göreceli bir kavramdır. Amerikan emperyalizmi cephesinden ‘özgürlük' kavramının somut karşılığı, emperyalist çıkar ve emellerinin karşısında tüm engellerin bertaraf edilmesi ve dünyanın Amerikan emperyalizminin yağma ve sömürüsüne boyun eğdirilmesidir. Bu, ‘küreselleşme' denilen 21. yy'da emperyalizmin içerisine gizlendiği örüntünün başka bir dilden ifadesidir. Bugün ABD'nin silahla yaptığını AB gibi emperyalistler hala eski silahlarla, ‘demokrasi', ‘insan hakları' vb. argümanlara dayanarak yapmaya çalışmaktadırlar. Ama herhalükarda dünya halklarının uluslararası tekeller lehine köleleştirilmesi ve ülkelerin yağmaya açılması amacında ortaklaşmaktadırlar. Bundan dolayı Irak'ta yapılanla Gürcistan, Ukranya vb. ülkelerde yapılanlar özü itibariyle aynıdır. Bush, konuşmasındaki ‘Biz kendi seslerini bulmalarına ve özgürlüklerini kendi yollarıyla kazanmalarına yardım edeceğiz' biçimindeki sözleriyle bu yöntemsel çeşitliliğe de vurgu yapmaktaydı.

Yeni bir savaş serisinin startı verildi!

Aynı günlerde düzenlenen başka bir ‘yemin töreni' ile görevine başlayan ABD'nin yeni Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice da kendisinin ‘yemin töreni'nde bu seri savaşların güncel hedeflerini ortaya koymaktaydı. Rice'a göre artık Irak, İran ve Kuzey Kore'den ibaret ‘Şer ekseni' tanımlamasıyla hedef haline getirilen ülkelerin yerini, bir dizi ‘despotluk kalesi' almıştır. Bu ülkeler, İran başta olmak üzere Kuzey Kore, Küba, Beyaz Rusya, Zimbabwe ve Birmanya. Bu liste, örneğin halkından aldıkları yanıttan dolayı adını özellikle anmaktan kaçındıkları Venezuella gibi ülkelerle daha da uzatılabilir. Sonuçta görüleceği üzere Amerikan emperyalizmi Afganistan ve Irak'tan sonra bir dizi ülkede daha yakıp yıkmaya, halkları kitlesel kırımdan geçirmeye niyetlidir. Elbette Irak'tan sonra planlanan bu savaşlar dizisini hayata geçirmeyi göze alıp almayacağı ayrı bir tartışma konusudur. ABD savaş makinasının dolaysız kullanıldığı savaşlar ya da tehdit, gizli operasyonlar ve bizzat örgütlenecek iç karışıklıklar biçimindeki dolaylı yollar arasında özünde bir fark yoktur.

Amerikan saldırganlığının koçbaşları!

Amerikan yönetiminin Bush'un ‘taç giyme' törenini vesile ederek ilan ettiği savaşlar serisinin ilk ve önemli halkası olan İran'ın, bilinen nedenlerden dolayı Afganistan ya da Irak türünden bir askeri harekatla alt edilmesi mümkün değildir. Bundan dolayı özellikle iç karışıklıklar ve bizzat ABD tarafından örgütlenecek iç ayaklanmalar yoluyla sonuca varmayı planlamaktadırlar. Ya da Bush'un yardımcısı Cheney'in yine bu günlerde ortaya attığı üzere, İsrail'in kullanılması yoluyla. Cheney'in ilgili konuşması ABD'nin emperyalist strateji ve oyunlarının mahiyetini ve kapsamını ele veren bir vesika niteliğindedir. Cheney şöyle diyor: ‘İran listenin başında. İsrail ilk önce müdahale eder, diplomatik karışıklıkları temizlemek başkalarına düşer.'
Bu sözler sadece savaş ve diplomasinin emperyalist politikaların birbirini tamamlayan iki silahı olduğunu teyit etmekle kalmıyor. İsrail'in ABD'nin Ortadoğu'daki koçbaşı olduğunu da yeterince açık biçimde anlatıyor. Elbette güncel durumda Filistin sorununda, Arafat'ın ölümü ve arkasından atılan adımların stratejik anlam ve hedeflerini de yerli yerine oturtuyor. ‘Barış' adı altında Filistin direnişinin ezilmesi, İsrail'in bölgede çok daha etkili bir kullanımı anlamına gelecektir. ABD emperyalizminin Filistin sorununa ilişkin yoğunlaşan müdahalesinin gerisinde böylesi bir stratejik hedef özel bir yer tutmaktadır.
ABD'nin Ortadoğu stratejilerinde İsrail'e ilişkin biçilen bu rolün yerine getirilmesi, Türkiyesiz düşünülemez. Zira ülkemizin egemen güçleri bölgede İsrail'le birlikte ABD hegemonyasının koçbaşı rolünü birlikte oynamaktadırlar. Afganistan ve Irak'a yönelik Amerikan saldırısı süresince İsrail, halkların özel hassasiyetinden dolayı özel biçimde geri planda tutulurken, Türkiye saldırıların üssü olarak kullanıldı. Görünen o ki, ABD'nin yeni savaşlar serisinde bu her iki Amerikan vurucu gücü birlikte çok daha etkili biçimde kullanılacaktır.

‘Zulmünü arttır ki, çöküşün hızlansın!'

Tüm bunlar, emperyalizme ve emperyalist savaşa karşı mücadeleyi kesintisiz sürdürmenin ve bölge halklarıyla eylemli bir dayanışma içerisinde olmanın ne denli yakıcı ve ertelenemez bir görev olduğunu bir kez daha göstermektedir. Son dönemde uluslararası çapta yapılan anket sonuçlarına bakılırsa Türkiye halkı yüzde 82'lik bir oranla Amerikan emperyalizmini bir tehdit olarak görmektedir. Sözkonusu anketin yapıldığı 21 ülke arasında, Türkiye bu oranla ilk sırada bulunmaktadır. Bu olgu, Amerikan uşağı iktidarın en büyük açmazı iken, emperyalist savaş karşıtı mücadelenin büyük bir imkanı olarak değerlendirilmeyi beklemektedir.
Son olarak şunları söyleyelim.11 Eylül sonrasında dizginlerinden boşalan Amerikan saldırganlığı karşısında, ‘yeni rüzgarlar ekenler, daha büyük fırtınalar biçeceklerdir' demiştik. Bugün yeni ve daha kapsamlı bir savaş dizisi hazırlığı karşısında söyleyeceklerimiz de farklı değildir:
Zulmünü arttır ki, çöküşün hızlansın!