29 Ocak 2005
Sayı: 2005/04(04)


  Kızıl Bayrak'tan
  ABD emperyalizmi yeni bir savaşlar serisi hazırlığında
  Emek Platformu’nun işlevi ve misyonu
  Taban iradesini harekete geçirelim!
  EP’ten 16 Şubat’a göstermelik hazırlık!
  Düzen kurumlarındaki çürüme ve kokuşma
  TEKSİF ihanet sözleşmesi imzaladı
  Beko'da başarıya ödül: Bin işçi kovuldu!
  Devrimci bir sınıf hareketi yaratmak için
  BDSP'nin kampanya çalışmalarından...
  8 Mart'ın tarihsel anlamı ve güncel çağrısı
  Özelleştirme saldırısı ve SEKA Direnişi
  Burjuva basında SEKA
  ABD işbirlikçileri suç ortaklığını pekiştirme derdinde
  Savaş çetesinin hedefinde İran var
  Siyonistler kirli icraatlarını sürdürüyorlar
  Gayrimeşru seçimler işgali meşrulaştıramaz
  Kendi kaderini tayin Kürt halkının temel hakkı
  Gölge boksu!
  İmralı konsepti ve son gelişmeler üzerine
  Pazartesi eylemleri sürüyor
  Rüssehlsheim Opel'de "gönüllü çıkış" dayatması
  Bültenlerden.
  Mücadele tarihinden
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 

Kendi kaderini tayin etmek Kürt halkının temel hakkıdır...

Bölge halklarının özgürlüğü için emperyalist işgal karşıtı birleşik direniş!

Güney Kürtleri'nin devletleşme yolunda adımlar attığını iddia eden işbirlikçi sermaye iktidarı, bu süreci engellemek için efendileri ABD'ye defalarca başvurdular. Ancak bu girişimler hüsranla sonuçlandı. Ankara'dan gelen ısrarlı taleplere rağmen, Irak bataklığına saplanan işgal orduları işbirlikçilerinin taleplerini hep reddettiler. Bu koşullar devam ettiği sürece reddetmeye de devam edecekler. Çünkü bu şartlarda Kürtler'i hedef alan her tür davranıştan kaçınmak zorundalar.
Irak'ta seçim oyununun sergilenmesine birkaç gün kala ise, gündemin üst sıralarında Kerkük sorunu yeralıyor. Ankara'daki işbirlikçi takımı bu kentteki gelişmelerden derin kaygı duyuyor. Tabii bunda, Kürt halkına besledikleri düşmanlığın yanısıra, bu halkın kendi kaderini tayin etme yönünde atacağı her adımdan duyulan korkuların büyük bir etkisi var. Kürt halkına karşı şovenist-inkarcı politika uyguladıkları sürece bu korkulardan kurtulmaları da mümkün değil.
Her ne kadar Kongra-Gel şahsında Kürt hareketini denetim altına alabildilerse de, Kürt halkının kendi kaderini tayin etme talebini ortadan kaldıramadıklarını çok iyi biliyorlar. Aksi durumda, Kerkük kentinin Kürtler tarafından yönetilmesi veya Kürtler'in devlet kurması, sermaye devletini o kadar rahatsız etmezdi. Oysa her fırsatta dile getirdikleri gibi, böylesi bir adımı ‘iç güvenlik' sorunu sayıyorlar.
Irak Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) lideri Celal Talabani'nin, Kerkük'ün ‘eski statüsüne kavuşturulması' konusunda Irak geçici yönetimi ile ABD ve İngiltere büyükelçilerinden yazılı güvence aldığını açıklaması ise, 50 yıldır ABD emperyalizmine hizmet eden Ankara'daki işbirlikçileri ‘derinden sarstı'. Zira Talabani, ‘Geçici Anayasa'nın 58. maddesinin uygulamaya geçirilmesi ve bu çerçevede Kerkük'ün eski statüsüne kavuşturularak sürgündeki Kürtler'in dönmeleri ve Saddam Hüseyin döneminde gelen Araplar'ın da eski yerleşim yerlerine gönderilmesi konusunda anlaşmaya vardık' açıklamasını yaptı. Washington'dan yapılan açıklamalar da, Talabani'nin sözlerini teyit ediyordu. Bu ise, Kerkük kent meclisinde Kürtler'in belirleyici konuma gelmesi anlamına geliyor.
Bu gelişmeye tepki, devletin tepesinden verildi. Devletin konuya dair tutumu, ‘halkı temsil eden' hükümet değil fakat adet olduğu üzere düzenin bekçisi Genelkurmay tarafından açıklandı. Bu vesileyle AB'ye uyum yasaları çerçevesinde ‘yüce meclis'in emrine girdiği söylenen militarist güçlerin misyonlarında en ufak bir değişiklik olmadığını da herkes görmüş oldu.
Konuyla ilgili açıklamalarda bulunan Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, ‘Böyle bir oldu bitti ile Kerkük'ün Kürt bölgesi içine alınması, bağımsız Kürt devletine giden yolda ilk basamağı teşkil edebilir. Kerkük'te çıkacak çatışmalar, Irak'ta bir iç savaşı tetikleyebilir. Bu kentte nüfusun önemli bir bölümü bizim soydaşımız. Bu, aynı zamanda Türkiye'nin iç güvenlik sorunu haline gelebilir' dedi.
Ancak Kerkük'te yaşanan bu sorunun ‘geniş kapsamlı' olan ABD-Türkiye ilişkileri için temel teşkil etmediğini vurgulayan general, ABD'ye uşaklık çizgisinde herhangi bir değişiklik olmayacağı mesajını da verdi. Daha önce de görüldüğü gibi, işbirlikçilerin ‘kırmızı çizgileri' ABD emperyalizmi sözkonusu olunca, bir anda pembeleşebiliyor.
Verili durumda Güney Kürtleri'nin taleplerini belli ölçülerde hesaba katmak zorunda kalan ABD emperyalizmi, işgalin seyrine göre bu tavrını her an değiştirebilir. Hatta Ankara'daki işbirlikçiler savaşın fiili tarafı haline gelirlerse, tam tersine de dönebilir. ABD emperyalizminin ‘91'de Irak'ı yakıp yıktıktan sonra Kürtlerle Şiileri ayaklanmak için kışkırttığı, ama daha sonra yüzüstü bırakarak kitlesel kıyımlara maruz kalmalarına neden olduğu hatırlardadır.
Dolayısıyla Barzani-Talabani ikilisinin emperyalist işgalden medet uman tutumları, Kürt halkının yeni kıyımlarla yüzyüze bırakabilir. Bölge halklarını kıyımdan geçiren emperyalist cellatlarla işbirliği yapmaları ise, utanç verici ve trajiktir. Zira bu çizgi, yıllardır baskı ve kıyımlara maruz kalan Kürt halkının, başka halkların yıkımından medet umar duruma düşürülmesi anlamına gelmektedir.
Tarihte emperyalistlerin halkları özgürleştirdiğine tanık olunmamıştır. Tersine, 20 yüzyılda özgürlüğüne kavuşan tüm halklar, sömürgeci emperyalistler ile yerli işbirlikçilerine karşı savaşarak bu hedefe ulaşabilmişlerdir. Ulusal sorunun kendisi halen emperyalist-kapitalist düzenin dolaysız bir ürünüdür. Dolayısıyla halkların özgürlüğüne giden yol da anti-emperyalist direnişten geçmektedir.
Ulusların kendi kaderini kayıtsız şartsız tayin etmeleri, vazgeçilmez bir haktır. Bu hakkın, dört gerici devletin egemenliği altında yaşamaya mahkum edilen Kürt halkı için de geçerli olduğu tartışmasızdır. Fakat aynı hak Irak'ın diğer halkları için de geçerlidir.
Bölge halklarının özgürleşmesi, emperyalist işgalcinin sökülüp atılmasıyla doğrudan bağlantılıdır. Bunun için gerekli olan, birbirlerinin haklarına saygıyı temel alan, halkların birleşik direnişidir.

------------------------------------------------------------

Haydutbaşı Bush'un yemin töreni protestolarla karşılandı...

"Vietnam'ın Arapçası Irak!"

Halklara yıkım ve katliamdan başka bir gelecek vaadetmeyen ABD yönetiminin başını çeken neo-faşist ekip, liderleri Bush'un ikinci başkanlık dönemi için düzenledikleri yemin töreni seremonisinde, saldırganlık ve savaş çizgisinin daha azgın bir şekilde devam edeceğini ilan ettiler. Yarım milyar doların harcandığı tören ve sonrasında açıklamalar yapan savaş kundakçısı çetenin önde gelen isimleri, başta İran ve Suriye olmak üzere birçok ülkeyi tehdit ettiler. Halkların kıyımına azgınca devam edileceğini söyleyen cellat sürüsü, dünyaya hükmetme hayalleri kuruyor.
Haydutbaşı Bush'un yemin töreni, meydanlara çıkan emperyalist işgal karşıtları tarafından protestolarla karşılandı. Yemin töreni devam ederken, işgal karşıtlarının sloganları Beyaz Saray'da yankılanıyordu.
Bush bir ara Washington sokaklarında zırhlı limuzininden inerek halkı selamlamak istedi. Ancak bu girişim eylem yapan savaş karşıtları tarafından anında boşa düşürüldü. Bush'la eşi ancak Beyaz Saray'a yakın bir noktada aracından inerek, kendilerini çevreleyen gizli servis elemanları arasında yürüyebildi. Kısa bir yürüyüşten sonra tekrar araca binerek Beyaz Saray'a geçen Bush, böylece ‘Washington sokaklarında güvenlik içinde yürüyebildiğini' göstermiş oldu.
Eylemcilerin ABD bayrağını yaktığı gösteride, atılan işgal karşıtı şiarların yanısıra, ‘Kahrolsun kral Bush!', ‘Bush'u azledin!', ‘ABD'nin Taliban'ı!', ‘Yalancı!', ‘Savaş suçlusu!' ve ‘Vietnam'ın Arapçası Irak!' yazılı pankartlar ile ABD bayrağına sarılı tabutlar taşındı.
Göstericilerin gür bir şekilde haykırdığı sloganlar, Bush'un yanısıra savaş çetesinin birçok önde gelen isminin hazır bulunduğu yere kadar ulaştı. Bunun üzerine tazyikli su, biber gazı ve coplarla saldırıya geçen polis, çok sayıda eylemciyi gözaltına aldı. Dünyaya ‘demokrasi' ihraç etmekten sözeden çetenin başı Bush'un konuşmasında sadece protesto ettikleri gerekçesiyle 5 kişinin tutuklandığı haberi yeraldı.
Bir eylemcinin, ‘Tarih kayıtları Bush'un ikinci kez koltuğa oturduğunu yazarken buna muhalif olanların da orada olduğunu kaydetmeli' sözleri, Amerikalılar arasında Irak işgalini kararlılıkla reddedenlerin varlığını bir kez daha gösterdi. Ezilen halkların ABD emperyalizminden nefret etmesini ‘Amerikan demokrasisini çekemiyorlar' argümanı ile yansıtan burjuva basın tekellerini, Amerikalılar'ın işgal karşıtı eylemi yalanlıyor.
Emperyalist kapitalizmin hegemonya ve paylaşım savaşlarının faturasını ezilen halklar ile saldırgan ülkelerin işçi ve emekçilerinin ödediği hem tarihsel, hem de güncel deneyimlerle sabittir. Emperyalist paylaşım savaşlarının her yeni versiyonu, geçmiştekileri barbarlıkta fersah fersah geride bırakmaktadır. Zira artık sözkonusu olan, orduların savaşından çok, son teknoloji ürünü silahlarla donanmış orduların halklara saldırısıdır.
Halkların bu felaketlerden kurtulabilmesi ancak kapitalizmin yıkılmasıyla mümkün olacaktır. Fakat bu durum hiçbir şekilde emperyalist savaş karşıtı mücadelenin önemini azaltmaz. Tersine, ezilen halklarla emperyalist ülkelerdeki emekçiler ve savaş karşıtlarının ortak mücadelesinin önemi günden güne artmaktadır.