29 Ocak 2005
Sayı: 2005/04(04)


  Kızıl Bayrak'tan
  ABD emperyalizmi yeni bir savaşlar serisi hazırlığında
  Emek Platformu’nun işlevi ve misyonu
  Taban iradesini harekete geçirelim!
  EP’ten 16 Şubat’a göstermelik hazırlık!
  Düzen kurumlarındaki çürüme ve kokuşma
  TEKSİF ihanet sözleşmesi imzaladı
  Beko'da başarıya ödül: Bin işçi kovuldu!
  Devrimci bir sınıf hareketi yaratmak için
  BDSP'nin kampanya çalışmalarından...
  8 Mart'ın tarihsel anlamı ve güncel çağrısı
  Özelleştirme saldırısı ve SEKA Direnişi
  Burjuva basında SEKA
  ABD işbirlikçileri suç ortaklığını pekiştirme derdinde
  Savaş çetesinin hedefinde İran var
  Siyonistler kirli icraatlarını sürdürüyorlar
  Gayrimeşru seçimler işgali meşrulaştıramaz
  Kendi kaderini tayin Kürt halkının temel hakkı
  Gölge boksu!
  İmralı konsepti ve son gelişmeler üzerine
  Pazartesi eylemleri sürüyor
  Rüssehlsheim Opel'de "gönüllü çıkış" dayatması
  Bültenlerden.
  Mücadele tarihinden
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 

Gölge boksu!

M. Can Yüce

‘Abdullah Öcalan sorgusunda PKK hakkında her türlü bilgiyi en ince ayrıntısına kadar itiraf etmekten çekinmemiştir. Sorgu ekiplerinin aklına gelmeyen pek çok konu ve bilgiyi kendisi hatırlatmada bulunarak detaylı bir tarzda izah etmiş ve yorumlarını katarak istihbarat birimlerinin ufkunu oldukça genişletmiştir. İtiraf şevkini kıramayan PKK önderliği; daha sonra, taşıdığı sorumluluk gereği, unuttuğunu söylediği birçok konuya ilişkin bilgiyi ek bir rapor haline getirerek devlet yetkililerine sunmayı borç bilmiştir.'
Yukarıya aldığımız paragrafı, Nizamettin Taş'ın 22 Ocak 2005 tarihli ‘Kürt Halkının Çıkmazı-III (Kongra-Gel)' yazısından aldık. N. Taş, yazının devamında, TC'nin A. Öcalan üzerinden PKK-Kongra-Gel'i nasıl denetimine aldığını açıklamaktadır. Çözülen, teslim olan ve örgütü devletin denetim ve yönetimine sokan A. Öcalan gerçekliğinin bilincine varmak önemli; ama bu, tek başına bir şey ifade etmiyor; ifade etmediği de yazının ilerleyen bölümlerinde net bir biçimde karşımıza çıkıyor. Bu noktaya gelmeden önce sorulması gereken çok önemli bir-iki soru var. Bu sorular önemli.
Bilindiği gibi, 2004 yılının ortalarına kadar N. Taş, PKK'nin, KADEK'in Başkanlık Konseyi'nde ve Kongra-Gel'in de üst düzey yönetimde yeralıyordu. Sorularımız şunlar: N. Taş, Abdullah Öcalan'ın iliklerine kadar çözüldüğü, teslim olduğu, onun teslimiyeti üzerinden PKK ve onun üzerinden de Kürt halkının teslim alınmak istendiği, kendilerinin tepesinde yeraldığı ‘gerilla'nın dağa mahkum eli silahlı kadın ve adamlar derekesine indirgendiği gerçeğinin bilgisine ve bilincine ne zaman vardı' Şimdi mi' Yoksa 1999'da mahkemeye sunulan ‘Savunma Taslağı' da dahil, soruşturma ifadesi ve ilgili tüm belgeler ellerine geçtiği ve okuduğu zaman mı'
Bu soruların yanıtı önemli, önemli çünkü, N. Taş'ın bundan sonra söyleyeceği sözler ve gerçekleştireceği pratik açısından, samimi ve tutarlı olması açısından önemlidir.
Öcalan yakalandıktan sonra, onunla ilgili tüm bilgiler PKK-BK'ye gidiyordu. Bu belgeleri okuyan en sıradan bir insan bile ortada büyük bir çözülme, teslimiyet ve ihanetin olduğunu anlardı. Biz de o zaman PKK-BK'ne gönderdiğimiz ve BK'yi de eleştiren bir ‘Raporda', o tarihten sonra temel sorunu şu soruda özetlemiştik: ‘PKK'yi kim yönetecek, biz PKK'liler mi, yoksa Türk Genelkurmayı mı' Bütün sorun ve doğru tavır bu soruda düğümlenmektedir!' (Bir Yanılsamanın Sonu, Belgeler bölümüne bakılabilir) O zaman N. Taş'ın da içinde olduğu BK, bizi ‘hain' diye damgaladı ve ‘aforoz' etmeye kalkıştı'
Burada sorunu ‘kişisel' planda ele aldığımızı düşünenler olabilir. Ama öyle olmadığını, yazımızın ilerleyen satırlarında göreceklerdir. Burada anlatmaya çalıştığımız ‘tarihi bir konuya' değinirken N. Taş'ın kendi sorumluluklarını es geçmesi, bu konuda tek bir imada dahi bulunmamasıdır. Bununla bağlantılı olarak hemen vurgulamalıyız ki, N. Taş'ın henüz Öcalan iktidar sistemi ile ilgili net ve oturmuş bir değerlendirmesi yoktur. Öyle olsaydı ‘Ankara Grubu' denilen ‘iradesizler topluluğunu' birinci dereceden sorumlu görmez ve ‘gölge boksu' yapmazdı! Daha da önemlisi, N. Taş, ‘Değişim dönüşüm stratejisi' olarak övdüğü İmralı çizgisinden bir kopuşa değil, onun öncülüğüne soyunuyor, bunun Kürdistan Ulusal Kurtuluş Mücadelesini toparlama ve yeniden inşa etme misyonu açısından taşıdığı olumsuzluğu vurgulamamız bir zorunluluk olmaktadır. Bu görüşlerimizi kısaca açmamız gerekiyor.
Evet, Öcalan'ın İmralı'da çözüldüğünü, teslim olduğunu ve bunun PKK-Kongra-Gel'in teslimiyetine kadar uzandığını tespit etmek bir adımdır, ama bu tek başına bir şey ifade etmiyor. N. Taş, Öcalan iktidar sistemini kavramaktan uzaktır, o nedenle, ‘Öcalan çözüldü, teslim oldu' gibi sözlerin politik ve pratik bir değeri yoktur. Öyle olduğu için ‘gölge boksu' yapmayı ‘büyük siyaset' yapma olarak düşünüyor. Anılan yazısında yaşanan olumsuzlukların temel nedenini şöyle açıklıyor:
‘PKK'nin; anti demokratik, otoriter yapısının korunması ve değişim, dönüşüm stratejisinin başarısız kalmasında Ankara grubunun muhafazakar, dogmatik yaklaşımları özel bir yer tutmaktadır.' (abç)
Anılan yazının başka bir yerinde ise şunlar yazılı:
‘Onbinlerce gerillanın emek ve kanı üzerinde gelişen Kürt özgürlük mücadelesinin hırsız takımının eline geçmesi insanın kanını donduran dehşet verici bir durumdur. Bu trajediye bir an evvel son verilmesi gerekmektedir. Kongra Gel'den ayrılmamızın en önemli nedeni yönetiminin yurtseverlik ruhundan uzak kişiliklerin eline geçmesi ve aşiret ahlakına bile sahip olmayan bir takım haramzade şahsiyetin -ya da daha doğrusu şahsiyetsizin- bu yönetime dahil olmasıdır.' (abç)
Demek ki, ‘değişim, dönüşüm stratejisi başarısız kalma'zsa hiçbir sorun olmayacak, tavır almalarına, ‘ayrılmalarına' gerek kalmayacak! Yine Kogra-Gel'in yönetimi(‘) yurtseverlik ruhundan uzak kişiliklerin eline geçme(zse) ve aşiret ahlakına bile sahip olmayan bir takım haramzade şahsiyetin' eline geçmezse yine bir sorun çıkmaz, o zeminde kalmaya devam edeceklerdi. Bütün sorun şu ‘Ankara grubu ve haramzade şahsiyetler'dir!
N. Taş, anılan yazısında ‘Ankara grubunu' ayrıntılı bir biçimde ‘çözümlüyor'! Ne kadar büyük suçlu olduklarını anlatmaya çalışıyor. Kuşkusuz, daha öncesi bir yana, İmralı sürecinden bu yana İmralı teslimiyet ve ihanetini, tasfiyeciliği meşrulaştıran, onun ayağı rolünü oynayan bütün PKK yönetim organları, BK, MK ve benzerleri, en az A. Öcalan kadar sorumlu ve suçludurlar. Yine bütün bu organların bu bağlamda sayısız suç işledikleri de bir olgudur. 2 Ağustos kararından sonra ‘geri çekilme' sürecinin komutanları (bunlar kendilerini çok iyi biliyor), yüzlerce arkadaşımızın katlinden Öcalan kadar sorumludurlar. Gazete sayfalarında, TV ekranlarında İmralı sürecine karşı çıktığı için gözlerini kapatıp ağzına geleni söyleyenler de ‘Ankara grubundan' daha mı az masum'
Kuşkusuz şu anda esas tartışma konumuz bu değil, esas tartışma konumuz, gözlerden ve bilinçlerden kaçırtılmaya çalışılan bir gerçekliğin, iktidar sisteminin ve buna doğru olmayan bir yaklaşımın gözler önüne serilmesidir.
Evet, ‘Ankara grubu', bu bağlamda masum değildir, Öcalan sisteminin önemli bir suç ayağıdır. Ama politika belirleme, hareketin kaderi üzerinde söz söyleme, bu anlamda iktidar oyununu oynama durumu yoktur. Onlar, Öcalan sistemi içinde ‘ayak' rolünü oynadıkları zaman bir ‘anlamı' olan, ama bu sistemle çeliştikleri zaman ise ‘arkalarına teneke' bağlanan, bu biçimde onurları ayaklar altına alındığında, aşağılandıklarında ses çıkaramayacak kadar iktidarsız zavallılardır! Daha öncesi bir yana 2004 yazında yaşanan ‘ayrışma' sürecinde bu konumları net bir biçimde ortaya çıkmadı mı'
Bu iktidar sistemini kim kurdu' Bu iktidar sisteminin mekanizmaları nelerdir, dayanakları nelerdir' Bu sistemin çizgisi nedir' Despotik, anti demokratik örgüt sistemini kuran ve geliştiren, kadroların ruhsal süreçleri dahil bütün örgütü kendi çiftliği haline getiren ve mutlak denetime alan kimdir, hangi sistemdir' Kadroların bu sistem içindeki işlevleri ve gerçek ‘değerleri' nedir' Bu ve bunlara benzer onlarca soru yanıtlamadan, ne bugün KUKM'nin önündeki engelin ne olduğu anlaşılabilir, ne de tek tek bireylerin tarihsel, siyasal ve hukuki sorumlulukları belirlenebilir!
‘Ankara grubu' karşısında gerçekten bir başarı mı kazanmak istiyorsunuz, o zaman esas iktidara, esas iktidar erkine vurun! Yani Öcalan sistemine! O sistem bağlamında şu veya bu grubun, şu ya da bu kişinin konumu ve sorumluluğu anlam kazanabilir! İşte o zaman ‘devrimci açığa çıkarma' yaklaşımı politik ve pratik bir değer kazanabilir!
Açık ki bu sözlerimiz, Öcalan sistemine olduğu kadar, ‘değişim dönüşüm' stratejisi olarak bize yutturulmaya çalışılan İmralı çizgisine karşı tavırda tutarlı ve samimi olanlaradır! Yoksa, ‘ayrılık' nedenini, ‘yönetiminin yurtseverlik ruhundan uzak kişiliklerin eline geçmesi ve aşiret ahlakına bile sahip olmayan bir takım haramzade şahsiyetin -ya da daha doğrusu şahsiyetsizin- bu yönetime dahil olmasıdır' (abç) biçiminde açıklayanlara değil!
Her dikkatli okuyucunun anladığı gibi, N. Taş, ‘gölge boksu' yapmaktadır. Öcalan'ın iktidar sistemine vuracak yerde, ‘gölgelerle', kendisini gerçek iktidar sanan, ama gerçekler gelip suratlarında patladığında birer zavallıdan başka bir şey olmayan kişi ve gruplarla uğraşıyor ve ‘büyük bir deşifrasyon' gerçekleştirdiği kanısını yaşıyor. Bunu yaparken, ‘politikanın inceliklerini' kullanmayı, ‘milliyetçi' damarları okşamayı ihmal etmiyor! Bu kadar ‘iddialı' bir yazıda ‘Kürtçe bilmiyorlar, öğrenmek için de çaba göstermediler' gibi ‘ayrıntılardan' yola çıkarak ‘kişilik çözümlemesi' yapmak basit politik kaygılar değilse nedir'
Burada bizim için önemli olan şu veya bu kişinin tartışılması değil, yöntemdir, yöntemin herşeyden önce ahlakiliğidir! Hedeflenen ‘Ankara grubunun' o kadar ağır suçları var ki, bunları deşifre etmek yerine, bu suçların Öcalan sistemi ile İmralı çizgisiyle bağlantılarını koymak yerine, milliyetçi duyguları okşayan ayrıntılar üzerinde durmak, ancak ‘küçük politika' olarak değerlendirilebilir!
Üzerinde durmak istediğimiz diğer bir nokta da şu: N. Taş anılan yazısında ‘gölge boksu' yapmakla yetinmiyor, aynı zamanda İmralı çizgisinin savunuculuğunu da yapıyor. PWD'nin diğer bağlayıcı belgeleriyle birlikte bu yazı okunduğunda bu sözlerimiz çok daha yerli yerine oturmuş oluyor. Bu yazıda sistemli bir Öcalan ve onun sisteminin eleştirisi yok; yine İmralı'da devletin kendisine dikte ettirdiği tezler, politikalar ve stratejiler hakkında bir eleştiri olmadığı gibi, bunun savunusu var. ‘Değişim, dönüşüm stratejisi' (abç) denilen çizgi, İmralı'da dile getirilen ve dayatılan teslimiyet ve tasfiyeci çizgiden başka bir şey değildir.
N. Taş, yazısının son paragrafında ‘Kongra Gel mevcut yönetim tarzı ile Kürt özgürlük mücadelesi açısından artık bir yüktür' diyor. Bu değerlendirmede de hedeflenen Kongra-Gel'in çizgisi, politikası ve programı değil, ‘mevcut yönetim tarzı'dır! Dolayısıyla İmralı çizgisinde yaşanan bir kopuş değil, bir devamlılıktır!
Evet, İmralı çizgisi, Öcalan iktidar sistemi ve onun bütün versiyonları Kürdistan ulusal kurtuluş mücadelesi önünde aşılması gereken handikaplardır. Aşmak için çok yönlü bir çaba sergilemek gerekiyor!