29 Ocak 2005
Sayı: 2005/04(04)


  Kızıl Bayrak'tan
  ABD emperyalizmi yeni bir savaşlar serisi hazırlığında
  Emek Platformu’nun işlevi ve misyonu
  Taban iradesini harekete geçirelim!
  EP’ten 16 Şubat’a göstermelik hazırlık!
  Düzen kurumlarındaki çürüme ve kokuşma
  TEKSİF ihanet sözleşmesi imzaladı
  Beko'da başarıya ödül: Bin işçi kovuldu!
  Devrimci bir sınıf hareketi yaratmak için
  BDSP'nin kampanya çalışmalarından...
  8 Mart'ın tarihsel anlamı ve güncel çağrısı
  Özelleştirme saldırısı ve SEKA Direnişi
  Burjuva basında SEKA
  ABD işbirlikçileri suç ortaklığını pekiştirme derdinde
  Savaş çetesinin hedefinde İran var
  Siyonistler kirli icraatlarını sürdürüyorlar
  Gayrimeşru seçimler işgali meşrulaştıramaz
  Kendi kaderini tayin Kürt halkının temel hakkı
  Gölge boksu!
  İmralı konsepti ve son gelişmeler üzerine
  Pazartesi eylemleri sürüyor
  Rüssehlsheim Opel'de "gönüllü çıkış" dayatması
  Bültenlerden.
  Mücadele tarihinden
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 

Siyonistler kirli icraatlarını sürdürüyorlar...

Kalıcı bir barış için ırkçı-faşist zihniyetin yenilgiye uğratılması gerekiyor!

9 Ocak'ta yapılan seçimleri kazanan Abbas, görevi devralmasının ardından yaptığı açıklamada, İsrail'e karşılıklı ateşkes ve nihai barış anlaşması çağrısında bulundu. Bu açıklamaya önce olumlu yanıt veren kasap Şaron, Karni geçiş noktasına düzenlenen saldırının ardından, Filistin yönetimini İsrail'i hedef alan saldırıları durdurmak için hiçbir şey yapmamakla suçladı. Hemen ardından Mahmut Abbas'la tüm ilişkileri kestiğini ilan etti.
Şaron'un açıklamasından sonra saldırılarına hız veren İsrail ordusu, peşpeşe katliamlar yaptı. Daha büyük saldırı yapma tehditleri savuran siyonist zorbalar, Mahmut Abbas'ın zamanının sınırlı olduğunu, kendisinden beklendiği gibi hareket etmezse, kapsamlı saldırının her an başlayabileceğini ilan ettiler.
Katliam yapmaya doymayan siyonist cellatların Abbas'a yönelttikleri suçlamalar, daha önce Arafat'a yöneltilenlerle aynı. Filistin yönetiminden istenilen, İsrail işgaline karşı devam eden silahlı direnişi durdurmasıdır.
Bu gelişmeler üzerine harekete geçen Abbas, önce Filistin polisini Gazze-İsrail sınırına yığarak, Şaron'u memnun etti. Nitekim Abbas'ın İsrail'e yönelik saldırıların önüne geçmek için attığı adımların ardından Şaron, Abbas yönetimi ile temasların kesilmesi kararını geri çekti. Bunun üzerine İsrailli ve Filistinli güvenlik yetkilileri biraraya gelerek görüşme yaptılar. Toplantıda İsrail askerlerinin Gazze'den çekilerek yerlerini Filistin polisine bırakması konusunda bir takvim belirlendiği açıklandı. Takvime göre ilk önce kuzey Gazze, ardından orta ve sonra güney Gazze'nin denetimi Filistin polisine bırakılacak.
Abbas'ın attığı ikinci adım, El Aksa Şehitleri Tugayı'na bağlı direnişçileri Filistin polisine katma yönünde oldu. Direnişçilerin bu talebe verdikleri yanıt henüz netleşmiş değil, ancak Abbas'ın direnişi bitirmek için kararlı bir çaba harcadığı kesin. Nitekim bu adımın arkası geldi ve Abbas Gazze'ye giderek Hamas ve İslami Cihad önderleriyle uzun bir görüşme yaptı. Genel çerçevede varılan anlaşmaya göre, her iki örgüt İsrail'le şartlara bağlı bir ateşkes yapılması konusunda Abbas'la anlaştı.
Bu arada Hamas, kuruluşundan bu yana benimsediği ‘İsrail'in yokedilmesi' hedefinden vazgeçerek, El Fetih'in kabul ettiği koşulları desteklediğini ilan etti. İlk kez 1967 sınırlarını tanıdığını ve başkenti Kudüs olan bir Filistin devletinin kurulmasını desteklediğini açıkladı. ‘Silahlı direniş dahil olmak üzere Filistin halkının özgürlüğünü kazanmak ve Filistin, Irak ve Afganistan başta olmak üzere işgal altında tutulan her santimetredeki işgali mağlup etmek için Filistin halkının kullandığı her yolun meşru olduğunu' açıklayan Hamas, başta Batılı devletler olmak üzere dünya ile ilişkilerin geliştirilmesi çağrısında da bulundu. Direniş kararlılığı vurgulanmakla beraber, emperyalist güçlerle ilişkilerin geliştirilmesi yönünde yapılan vurgu, daha önce AB ve ABD ile temasları olduğunu açıklayan Hamas'ın, emperyalist-kapitalist düzenin efendileri nezdinde meşruluk arayışı içinde olduğu görülüyor.
Hamas ve İslami Cihad'ın yanısıra El Aksa Şehitleri Tugayları, Filistin Demokratik Kurtuluş Cephesi ile Filistin Halk Kurtuluş Cephesi de İsrail ile şartlı ateşkese hazır olduklarını açıkladılar.
El Aksa Şehitleri Tugayları yayımladığı bildiride, ateşkes koşulları arasında, İsrail hükümetinin askeri operasyonlarını ve hedef gözeterek saldırı düzenleme politikasını terkettiğini açıklaması ile Filistinli mahkumları serbest bırakması yeralıyor. Direnişçi gruplarla yapılan görüşmeleri izleyen Filistinli yetkili Ziyad Ebu Amr'da, ateşkesin uygulanabilmesi için İsrail'in somut adımlar atması gerektiğini belirterek, bu adımlar arasında İsrail ordusunun Filistin kentlerinden çekilmesinin, askeri saldırılar, ev yıkımları ile tutuklamaların durdurulmasının bulunduğunu kaydetti.
Kısa sürede yaşanan gelişmelere bakıldığında, Abbas'ın kendine göre başarılı adımlar attığı söylenebilir. Ancak asıl sorun bu aşamadan sonra ortaya çıkacak. Mesele işgalci güç İsrail'in talepleri karşılayıp karşılamayacağı, vereceği -tabii eğer verirse- taahhütlere uyup uymayacağıdır. Çünkü siyonistlerin daha önce yaptıkları hiçbir anlaşmaya tam uymadıkları biliniyor. Bunun en berbat örneği, Filistin topraklarının parça parça gaspedilmesi anlamına gelen Yahudi yerleşim bölgelerinin halen kurulmaya devam ediyor olmasıdır.
Irkçı-siyonistlerin devam eden icraatları, niyetlerinin geçmişten de kirli olduğunu gösteriyor. Bununla ilgili yaşanan son gelişme, Filistinliler'e ait Kudüs'teki toprakların gaspedilmesi girişimidir. İsrail hükümetinin aldığı ama kamuoyuna resmen açıklamadığı karara göre, Batı Şeria'da yaşayan binlerce Filistinli'nin Doğu Kudüs'te sahip olduğu topraklara el konuluyor.
Kasap Şaron tarafından geçen yaz onaylanan karara göre, binlerce hektarlık toprak İsrail'in denetimine geçiyor. Karar uyarınca, bu toprakların sahipleri olan, ama İsrail'in inşa ettiği duvar nedeniyle Kudüs'e gitmekte güçlük çeken Filistinliler, bütün haklarını kaybediyor. Üstelik bu karara karşı temyize gitme hakları da bulunmuyor. Filistinliler'in tazminat alma gibi bir imkanları da olmayacak. Barıştan söz edildiği şu günlerde siyonistlerin bir diğer kirli amacı, Filistin'in Refah kentinde Filistinliler'e ait 3 bin evi yıkmaktır.
Görüldüğü gibi, ırkçı-siyonistlerin barış yapmak gibi bir dertleri yok. Onlar yıkım ve katliamların yanısıra, Filistin topraklarını parça parça gaspederek, Filistinliler'den arınmış ‘saf Yahudi' devleti kurma derdindeler.
Filistin halkının direnişi bu ırkçı-işgalci zorbalığın bir sonucudur. Direnişin sona ermesi için, bu zihniyetin İsrail'deki egemenliğine son verilmesi gerekiyor. Zaten bu ırkçı-faşist zihniyetin amacına ulaşması İsrail halkının çıkarına uygun olmadığı gibi, mümkün de değil. Bundan dolayı, ırkçı-siyonistlerin yenilgiye uğratılması, sadece Filistin halkının değil, aynı zamanda İsrail halkının da barışa ulaşabilmesi için şarttır.

-------------------------------------------------------------------------

KESK'te genel kurullar ve devrimci mücadele programı

İşçi ve emekçilere yönelik tarihi saldırıların yaşandığı bir dönemden geçiyoruz. KİT'lerin özelleştirilmesiyle başlayan bu saldırılar bugün kamu alanının toptan tasfiyesine yönelmiştir. Karayolları ve Köy Hizmetleri'nin kapatılması, SSK'ların tasfiye edilmesi tüm işçi ve emekçileri ilgilendiren saldırılardır. Lakin sendikalarda, SSK'ların devredilmesi SES'in, Karayolları'nın kapatılması Yol-İş'in, anadilde eğitim hakkını savunduğu için kapatılma tehdidiyle yüzyüze kalması Eğitim-Sen'in sorunuymuş gibi çarpık bir anlayış hakim. Halihazırda bırakalım konfederasyonların ortak mücadele örgütlemesini, aynı konfederasyonlara bağlı sendikalarda örgütlü işçi ve emekçiler dahi ortak mücadele yürütememektedir.
Böylesi bir dönemde KESK genel kurul sürecine giriyor. Saldırıların yoğun yaşandığı bu dönemde tabanda devrimci birliktelik yaratmak ise tek çıkış yoludur. İşyerlerine dayanan, emekçileri karar alma sürecine katan, alınan kararları uygulayan bir işleyiş sendikalara hakim olmadığı sürece kamu emekçileri hareketinde yaşanan tıkanma aşılamaz. Yıllardır reformist anlayışlar bürokratik yollarla masabaşında hak kazanmaya çalışmaktadır. Ancak bu yöntemin bugüne kadar herhangi bir ekonomik, sosyal ve demokratik talebi kazanamadığını da hep birlikte görüyoruz. Dahası varolan haklarımız da pazarlık masalarında meze yapılıyor. Sözleşmeli personel uygulaması, performansa bağlı ücretlendirme, mezarda emeklilik yasaları bunlara birer örnektir.
Fiili-meşru mücadeleden uzaklaşan diyalogcu sendikal anlayış ve reformist politikalar, pratiğin de gösterdiği gibi artık iflas etmiştir. Genel kurullar, uzlaşmacı sendikal anlayışla politik ve pratik olarak hesaplaşma alanlarına çevrilebildiği oranda işlevli olacaktır. Tabanda yapılacak birliktelik ya reformist politikalara ya da devrimci sınıf mücadelesine hizmet edecektir. Sendikal birlikteliklere ve ittifaklara sınıf çıkarlarından bakmak gerekmektedir.
Sınıf çıkarları temelinde oluşturulacak ilkeli birliktelikler devrimci bir mücadele programıyla somutlanmalıdır. İlkesiz birliktelikler, iyiniyetlerle yapılsalar da, reformizme hizmet edecektir. Aslolanın nicelik değil nitelik olduğu unutulmamalı, birliktelikler pazarlıkçı dar grup çıkarları temelinde değil devrimci mücadele programı temelinde ele alınmalıdır.

Bir kamu emekçisi/Kayseri