14 Mayıs 2005
Sayı: 2005/19 (19)


  Kızıl Bayrak'tan
  1 Mayıs aynasında sınıf hareketi
  İMF ve Dünya Bankası’ndan saldırıları
yoğunlaştırma talimatı
  Erdemir de tekellere peşkeş çekilecek!
  Özelleştirilecek Erdemir’i kim alsın?
  Takkıyeci AKP iktidarı siyonistlerin hizmetinde
  Almanya Başbakanı Schröder’in ziyareti
  İşbirlikçi hainlerden hesap soralım!
  Türk-İş “üzüm yemeye” devam ediyor!
  Perinçek’in Amerikancı düzen ordusunu aklama manevraları
  Gaziemir serbest sömürü bölgesinde
bir direniş ateşi
  Emek Platformu: Neye niyet neye kısmet ya da... /Yüksel Akkaya
  Devrim kaçkını liberallerin 1 Mayıs hazımsızlığı (Orta sayfa)
  Türk-Ermeni ulusal sorunu üzerine tezler /Garbis Altınoğlu
  Üniversitelerde gerginlik ve sol içi
çatışma
  Berlin’de faşizme karşı büyük protestolar

  İngiliz seçmen Bush'un “fino köpeği” Blair’e kerhen oy verdi

  Çürüyen rejimlerin yeri tarihin çöplüğüdür!
  Neler oluyor, olup biteni nasıl okumalı ve ne yapmalı?/Kürdistan Devrimci Sosyalistleri
  II. Dünya Savaşı ve sosyalizm/Serhat Ararat
  Yıldız Üniversitesi; Şovenist dalgaya tok
yanıt
  Ankara’da 6 Mayıs anmalarının
gösterdikleri
  Basel 6 Mayıs anması
  Ege Üniversitesi’nde 6 Mayıs anması
  Basından
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

İMF ve Dünya Bankası'ndan saldırıları yoğunlaştırma talimatı...

Daha ağır çalışma koşulları, daha az ücret!

Türkiye'de geçtiğimiz günlerde ekonomiyle ilgili bazı toplantı ve konferanslar gerçekleştirildi. Bunlardan biri de Merkez Bankası, Bilkent Üniversitesi ve Bonn Üniversitesi'nin ortaklaşa düzenlediği, “AB'ye Katılım İçin Makro Ekonomik Politikalar” konulu konferanstı. Konferansa İMF, Dünya Bankası ve Avrupa Birliği'nden de çeşitli yetkililer katılarak konuşmalar yaptılar, Türkiye ekonomisinin sorunları üzerine görüşlerini dile getirdiler. Bu konuşmacılar arasında İMF Başkan Yardımcısı Anne Krueger ve Dünya Bankası Türkiye Direktörü Andrew Vorkink de vardı.

Emperyalist finans kurumlarının bu iki “güzide” temsilcisinin yaptıkları konuşmalar, sermayenin işçi ve emekçilere dönük yeni saldırıların hazırlığı içinde olduğunu gösterdi. İMF ve Dünya Bankası temsilcileri konuşmalarında, ekonomide yaşanan sorunların nedenlerini işçi ve emekçilerin ücretleriyle ve diğer haklarının fazlalığıyla açıklamaya çalıştılar. İşçi ve emekçilerin ellerindeki kırıntı haklara pervasızca saldırdılar, sorunlardan kurtuluş adına ise hak gasplarını arttırmaya, sömürüyü derinleştirmeye, sermayenin cebini daha fazla doldurmaya dönük politikalar önerdiler.

İMF'nin talimatı: Esnekliği artırın, asgari ücreti düşürün!

İMF temsilcisine göre kayıt dışı ekonominin ve işsizliğin nedeni asgari ücretin yüksek olmasıydı. Yoksulluk sınırının 1.5 milyardan fazla olduğu, dört kişilik bir ailenin sadece gıda harcaması için 600 milyon civarında bir gelire ihtiyaç duyduğu koşullarda İMF yetkilisi Anna Krueger 350 milyonluk asgari ücrete göz dikmişti. İMF Başkan Yardımcısı Krueger, yaptığı konuşmada bu konuyla ilgili olarak, “Bu kadar yüksek seviyelerdeki asgari ücret işsizliğin azaltılmasına set koyuyor. Rakamların önemli bir etkisi işgücünün kayıt dışına kaymasıdır. Türkiye gibi işsizliğin yüzde 11.5, kayıt dışının fazla olduğu bir ülkede asgari ücretin seviyesi üzerinde durulmalıdır” diyerek, asgari ücretin aşağı çekilmesini öneriyordu. Aslında sermayenin bu cüretkar uşağı lafı dolandırmayıp da “çalışan işçilere ücret falan verilmesin, işçiler fabrikalarda vatan, millet ve AB aşkıyla çalışsınlar, o zaman işsizlik de olmaz” deseydi daha samimi konuşmuş olacaktı.

Tabii Anna Krueger'in gözüne batan sadece asgari ücret de değildi. Ona göre Türkiye'de işten atılan işçilere fazla tazminat ödeniyordu. Emek piyasası yeterince esnek değildi, çalışma saatlerinin katılığı, işçi çalıştırmayı düzenleyen hükümlerin ağırlığı gibi konularda Türkiye uluslararası standartların gerisinde kalıyordu. Bunun sonucunda kayıt dışı ekonomi büyüyordu. İşsizliğin bu kadar yüksek olmasının bir nedeni de emek piyasasının yeterince esnek olmamasıydı. Bir an önce esnek ücret sistemine geçilmeli, Türkiye'de ücret ve fiyat konusunda yeterli esneklik sağlanmalıydı. Krueger bu arada sosyal güvenlik reformunun bir an önce tamamlanmasına, özelleştirme politikalarının kararlı bir biçimde uygulanmasına da vurgu yapmayı ihmal etmedi.

Türkiye eğer bunları yapacak olursa ekonomi daha hızlı büyürdü. Bu sayede reel gelirler artar ve yoksulluk da azalırdı. Türkiye'nin AB ve diğer sanayileşmiş ülkelerle bütünleşmesi güçlenirdi. Bütün bunlar Türkiye'nin tam üyelik hedefine önemli katkılar sağlayacaktı.

Ya bunlar yapılmazsa, yani esneklik arttırılmaz, asgari ücret düşürülmezse ne olur? İMF Birinci Başkan Yardımcısı Anne Krueger bu durumda ne olacağını da söylüyordu. Bu politikaların uygulanması ekonominin dış şoklar karşısındaki kırılganlığını azaltacak, ekonominin daha esnek olmasını sağlayacaktı. Yani Krueger bu politikaları uygulamazsanız dış şoklara dayanamazsınız, dış borç yükü altındaki ekonominiz herhangi bir sarsıntıda kolayca çöker demeye getiriyor, bu arada aba altından sopa göstermeyi de ihmal etmiyordu.

Dünya Bankası: Sermayenin cebini doldurun, işsizlik sorunu çözülsün!

Aynı konferansta konuşan Dünya Bankası Türkiye Direktörü Andrew Vorkink'in söyledikleri ise sermayenin işsizlikle mücadele konusunu nasıl da kullandığını gözler önüne seriyordu.

Vorking işsizliğin sermayenin bilinçli politikalarının bir ürünü olduğu gerçeğini gizlediği bir konuşma yaptı.

Vorking'e göre Türkiye'de güçlü büyümeye rağmen, istihdam artışı kısıtlı olmuştu. Bunu ortadan kaldırmak için işe yeni alımlarda yaşanan engellerin kaldırılması, istihdamda vergilerin azaltılması gerekiyordu. Bu uygulamalar istihdamda kayıt dışılığı da azaltacaktı.

Yani Dünya Bankası şunları diyor. Eğer işsizliği azaltmak istiyorsanız patronlardan vergi ve sigorta primi almayın. İlla alacaksanız bunların miktarını düşürün. İşe yeni alımlarda sigorta yapma vb. yükümlülükleri de ortadan kaldırın. Patronlara istediği zaman işe alma, istediği koşullarda çalıştırma ve canı istediğinde de işçiyi kapı dışarı etme imkanı sağlayın, bakın o zaman işsizlik nasıl azalıyor!

İMF ve Dünya Bankası temsilcileri sermayenin özlemlerini dile getiriyor

Ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan bir televizyon programında, Anne Krueger'in asgari ücret konusunda söylediklerine katılmadıklarını söyledi. “O kendilerinin görüşüdür. Biz Türkiye için en iyi neyse onu yapacağız”diye konuştu. Fakat AKP hükümetinin herhangi bir yetkilisinin İMF politikalarıyla ilgili itiraz ve görüşlerinin herhangi bir kıymetinin bulunmadığını, zaman zaman bu tür göstermelik çıkışlar yaptıklarını, fakat her seferinde de tükürdüklerini yalamak zorunda bırakıldıklarını herkes biliyor.

O nedenle İMF yetkilisinin sözlerinin sermaye açısından ne ifade ettiğini anlamak için Ali Babacan gibi bir görevli uşaktan ziyade TİSK Genel Başkanı'nın sözlerine kulak vermek daha yerinde bir davranış olacaktır.

Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) Başkanı Tuğrul Kudatgobilik bu konuda yaptığı açıklamada, Türkiye'de işsizliğin ortadan kaldırılması ve insanların daha mutlu olabilmeleri için “asgari ücretin kaldırılmasını” önerdi. Kudatgobilik, “Avrupa'nın 11 ülkesinde asgari ücret diye birşey yok, bizde neden var. Asgari ücreti kaldırırsak, insanlar daha mutlu olurlar” diye konuştu. Kudatgobilik ayrıca, İMF Birinci Başkan Yardımcısı Anne Krueger'in Türkiye'deki asgari ücretin yüksek olduğu yönündeki sözlerinin haklı bulduğunu ve onun söylediklerini kendisinin yıllardır söylediğini ifade etti.

Devam edelim... Kudatgobilik, Türkiye'nin ücretlerden en çok vergi ve sigorta primi kesilen OECD ülkesi olduğunu ifade etti. Asgari ücretli bir işçinin patrona maliyetinin yan ödemelerle birlikte 1 milyar lirayı aştığına da dikkat çeken Kudatgobilik, “Asgari ücret üzerindeki vergi yükü dünyadaki en yüksek vergi yüküdür. Asgari ücret üzerindeki vergi ve sigorta prim oranları 5, 7, 9 yıllık bir periyod içinde kademeli olarak OECD ortalamalarına çekilmelidir” diye konuştu.

Görüldüğü gibi İMF ve Dünya Bankası temsilcileriyle sermaye örgütlerinin temsilcilerinin görüş ve önerileri arasında tam bir uyum vardır.

İMF ve Dünya Bankası'nın istediği kölelik düzenidir

İMF ve Dünya Bankası'nın sözcülerinin konuştuğu sözkonusu konferansta sermayenin değişik temsilcileri de konuştular ve aşağı yukarı benzer görüşler ifade ettiler. Ekonomiye düze çıkartmak adına, Avrupa Birliği ve gelişmiş ülkelerle bütünleşmek adına dile getirilen bütün öneriler, işçi ve emekçi yığınlara dönük daha dizginsiz saldırıların hayata geçirilmesi yönündeydi.

Son yıllarda ekonomiyi krizden kurtarma, ülkeyi düze çıkartma adına uygulanan İMF patentli kemer sıkma politikaları yüzünden işçi ve emekçilerin ücretleri alabildiğine aşağı çekildi. Ücret dışı ekonomik ve sosyal haklar tırpanlandıkça tırpanlandı. Gene İMF ve diğer emperyalist kurumlar tarafından dayatılan köleleştirme ve yıkım yasaları sayesinde iş yaşamına esneklik hakim kılındı. En temel sosyal hak ve kazanımlar kuşa çevrildi. Toplu pazarlık ve sendikal örgütlenme haklarının içi neredeyse tümüyle boşaltıldı. Sermayeye işçi ve emekçileri en ağır koşullarda çalıştırma, çalışma yaşamının tüm kurallarını kendi çıkarlarına göre belirleme imkanı sağlandı.

Kısacası şu son dönemde emperyalist tekellerin ve işbirlikçi sermayenin sömürü ve yağma imkanlarını alabildiğine arttıran, buna karşılık sömürü ve yıkımı derinleştiren, işçi ve emekçilerin yaşamını karartan, onları köleliğe mahkum eden politikalar bir biri ardına kararlılıkla uygulandı.

Giderek sıranın asgari ücrete, kıdem tazminatına ve elde kalmış diğer kırıntı haklara geldiği, sermayenin bu alanlarda da saldırıya geçmek için fırsat kolladığı biliniyordu. İMF ve Dünya Bankası temsilcilerinin söyledikleri, bu alanlardaki saldırı politikalarının giderek olgunlaştırıldığını göstermektedir. Sermaye, bugüne kadar hayata geçirilen sömürü ve yıkım saldırılarıyla yetinmeyi aklının köşesinden bile geçirmemekte, yeni saldırılar için zemini düzlemeye çalışmaktadır.

İşçi ve emekçiler yeni saldırılara hazır olmalıdır

Sermaye cephesinden yeni bir saldırıya dair bu tür işaretlerin, işçi ve emekçi katılımı yönünden zayıf, İMF'ye ve sermayenin saldırılarına karşı güçlü mücadele mesajları vermekten yoksun bir 1 Mayıs'ın ardından gelmesi önemlidir.

Sınıf ve emekçi hareketinin zayıf tablosu kuşku yok ki sermayeyi yeni saldırılara yeltenme konusunda cesaretlendirmektedir.

Elbette bunda sendikal ihanet çetelerinin özel bir payı vardır. Daha önceki ihanetçi pratik bir yana, İMF yetkilisi Krueger'in bu pervasız açıklamalarına ilişkin kayda değer bir tepki ortaya koymayışları, ihanet çetelerinin bundan sonraki pratiklerine de ışık tutmaktadır. Türk-İş Genel Başkanı'na konuyla ilgili düşüncesi sorulduğunda, Krueger'ın asgari ücretin yüksek olduğu yönünde açıklama yapmasının doğru olmadığı söylemiş ve “gelsin asgari ücretle Çorum'da yaşasın, asgari ücretin fazla olup olmadığına o zaman karar versin” demekle yetinmiştir. Kılıç, Türkiye'nin iç meselelerine yapılan bu müdahaleye sessiz kaldığını öne sürerek, hükümeti İMF temsilcisinin ağzının payını vermemekle suçlamıştır.

Bu ihanet şebekesine bel bağlayarak saldırıları püskürtmek bugüne kadar mümkün olmadı. Bundan sonra da olmayacaktır. Saldırıların püskürtülmesi işçi sınıfının ve emekçilerin kapitalist sömürü ve yağmaya karşı birleşik, militan mücadelesinin örgütlenmesiyle mümkün olacaktır.

----------------------------------------------------------------------------------------

İMF şefleri buyurdu, işbirlikçileri daha da cesaretlendi...

TİSK: “Asgari ücret kaldırılsın”!

Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) Başkanı Tuğrul Kudatgobilik, Türkiye'de işsizliğin ortadan kaldırılması için “asgari ücretin kaldırılmasını” önerdi.

“Avrupa'nın 11 ülkesinde asgari ücret diye bir şey yok, bizde neden var. Asgari ücreti kaldırırsak, insanlar daha mutlu olurlar. İstedikleri yerde çalışabilirler” diyen Kudatgobilik, İMF Birinci Başkan Yardımcısı Anne Krueger'in geçtiğimiz hafta “asgari ücret fazla, düşürülsün” talimatından aldığı cesaretle pervasızca açıklamalarda bulundu. Krueger'in Türkiye'de esneklik yerleşmedikçe, istihdam üzerindeki yükler düşürülmedikçe, yüksek asgari ücretle çalıştıkça rekabet etmenin zor olduğunu söylediğini belirterek, “Türk sanayicilerinin ayağında pranga var. Atletler yarışa girerken aynı ayakkabıyı giyer oysa Türk sanayicilerinin ayağında pranga var” dedi. Eğer Türkiye'nin en önemli sorunlarından biri olan istihdam konusuna olumlu bir anlayışla bugünden bakılmazsa, Türkiye'de işsiz sayısının 2015- 2020 yıllarında 21-22 milyona ulaşacağını savundu.

Emperyalistler buyurur da işbirlikçileri hiç onlardan aşağı kalır mı! Elbette kalmaz. Milyonlar güvenli bir iş, mutlu bir yaşam özlemiyle yanıp tutuşurken, kan içici asalaklar hep “daha fazla kâr, daha fazla sömürü” diyorlar. Onlar “hep bana” dedikçe, işsizler ordusuna her gün binler katılıyor. Çalışma ve yaşama koşulları her geçen daha da ağırlaşıyor. Yoksulluk ve sefalet daha da derinleşiyor. Tüm bunların sonuçları olarak da sosyal yıkım artıyor. Hırsızlık, gasp olayları, uyuşturucu kullanımı, sokağa atılan çocuklar, çöplüklerden beslenen insan sayısı, fuhuş batağına saplananların oranı her geçen gün daha da artıyor.

İşte İMF-TİSK işbirliğinin sonuçları, işte emperyalist-kapitalist sistem gerçeği, işte emperyalistler ve işbirlikçilerinin varlık zemini!

Bugün milyonlarca işçi ve emekçi yoksulluk sınırında yaşama savaşı veriyor, kölelik koşullarında çalışma dayatmasıyla karşı karşıya kalıyor. Yoksulluk sınırında yaşayanların sayısı hızla açlık sınırındakilere yaklaşıyor. İşçi ve emekçiler işsiz kalma korkusuyla esnek çalışmaya da, kuralsız sömürüye de, artan yoksulluk ve sefalet koşullarına da sesini çıkarmıyor.

Ancak ürettikleri bunca sefalete, onca yoksulluğa rağmen emperyalistlerin ve işbirlikçilerinin gözü hiç doymuyor. Azgınlaştıkça azgınlaşıyor, kudurdukça kuduruyor, saldırganlaştıkça saldırganlaşıyorlar. Çünkü milyonların sefaleti sayesinde sefahat içinde yüzüyor, milyonların açlığı sayesinde göbeklerini şişiriyorlar. Çünkü milyonlar kölece koşullara mahkum oldukça kasaları doldukça doluyor.

Artık yeter demenin, emperyalistlere de, işbirlikçilerine de cepheden bir yanıt vermenin zamanı geldi. “Köle değil işçiyiz! Sendikasız, sigortasız, güvencesiz çalışmayacağız!” demenin, insanca yaşayacak bir ücret için ayağa kalkmanın zamanı geldi. Sosyal hak ve kazanımlarımızı korumak için mücadeleye atılmanın, mücadelemizin önünde barikat oluşturan sendikal ihanet şebekesini söküp atmanın zamanı çoktan geldi.

Tüm bu sorunlarımıza gerçek çözümler üretmek için, sosyalist işçi-emekçi iktidarını kurmak için sınıfın devrimci partisi etrafında birleşmenin, ücretli kölelik düzeninden ücretsiz kölelik düzenine geçmek için pervasızlaştıkça pervasızlaşan işbirlikçi sermaye iktidarını yıkmanın zamanı çoktan geldi.

------------------------------------------------------------------------------------------

Telekom'un özelleştirilmesine tepki...

“Zafer direnen emekçinin olacak!”

Türk Telekom'un satılmasına ilişkin olarak Haber-Sen ve Haber-İş ortak bir basın açıklaması yaptılar ve Telekom'u sattırmamakta kararlı olduklarını açıkladılar. 11 Mayıs günü İstanbul Türk Telekom İl Müdürlüğü önünde toplanan işçi ve emekçiler “Zafer direnen emekçinin olacak!”, “İşçi-memur elele, genel greve!”, “Yaşasın sınıf dayanışması!”, “Direne direne kazanacağız!”, “İMF defol, bu memleket bizim!” sloganlarını atarak Telekom'un satılmasını engellemenin yolunun birlikte direnmekten geçtiğini haykırdılar.

Eylemde “Telekom'u çokuluslu şirketlere teslim etmeyeceğiz!/ Telekom halkındır, satılamaz!”/Haber-Sen”, “Esnek çalışmaya hayır!/Haber-İş” pankartaları yeralırken, aynı içerikte dövizler taşındı. Basın açıklamasından önce eylemi düzenleyen sendika şubelerinden temsilciler ve Türk-İş Bölge Başkanı birer konuşma yaptılar. Konuşmalarda ortak vurgu, Telekom'un satılmasına karşı tüm konfederasyonlar, kurumlar ve halkla birlikte mücadele etmek ve SEKA direnişinin gösterdiği yolda ilerleyerek tüm Türkiye'yi eylem alanına çevirmek oldu. Basın metnini okuyan Haber-Sen Genel Başkanı, ucuz emek cenneti haline getirilmek istenen Türkiye'nin altın tepsi içinde uluslararası sermayeye sunulduğu, özelleştirmeler, sosyal yıkım, talan ve kölelik yasalarıyla geleceklerinin yokedilmek istendiğini vurguladı.

Türk Telekom'un; 19 milyon sabit hat abonesi, 21 milyon sabit hat abone kapasitesi, 5 milyon aboneli avea üzerinden mobil hat hizmetleri, Data ve internet hizmetleri, 500 bin aboneye ulaşan ADSL hizmeti olduğu belirtilerek, dünyanın 13. büyük şebekesine sahip olduğu, son üç yılda ekonomiye katkısının yaklaşık 13 milyar dolara ulaştığı ve Kurumlar Vergisi'nde hemen her yıl birinci olduğu vurgulandı. AKP hükümetine, kâr eden bu kurumu niye ve kimin yararına sattıkları soruldu. “Bizler, Telekom'da çalışan tüm işçiler ve kamu emekçileri olarak, bu satışa karşı her türlü meşru, yasal ve demokratik haklarımızı sonuna kadar kullanacağımızı, AKP hükümetine ve halkımıza ilen ediyoruz” denilerek, Türk Telekom'da örgütlü tüm sendikalarla birlikte bu mücadeyi sürdürecekleri ve Telekom'u sattırmayacakları ifade edildi. Başlatılan imza kampanyası ve eylemlerin Türk Telekom'un satışı iptal ettirilene kadar artarak süreceği belirtildikten sonra eylem sona erdi.

Kızıl Bayrak/İstanbul