14 Mayıs 2005
Sayı: 2005/19 (19)


  Kızıl Bayrak'tan
  1 Mayıs aynasında sınıf hareketi
  İMF ve Dünya Bankası’ndan saldırıları
yoğunlaştırma talimatı
  Erdemir de tekellere peşkeş çekilecek!
  Özelleştirilecek Erdemir’i kim alsın?
  Takkıyeci AKP iktidarı siyonistlerin hizmetinde
  Almanya Başbakanı Schröder’in ziyareti
  İşbirlikçi hainlerden hesap soralım!
  Türk-İş “üzüm yemeye” devam ediyor!
  Perinçek’in Amerikancı düzen ordusunu aklama manevraları
  Gaziemir serbest sömürü bölgesinde
bir direniş ateşi
  Emek Platformu: Neye niyet neye kısmet ya da... /Yüksel Akkaya
  Devrim kaçkını liberallerin 1 Mayıs hazımsızlığı (Orta sayfa)
  Türk-Ermeni ulusal sorunu üzerine tezler /Garbis Altınoğlu
  Üniversitelerde gerginlik ve sol içi
çatışma
  Berlin’de faşizme karşı büyük protestolar

  İngiliz seçmen Bush'un “fino köpeği” Blair’e kerhen oy verdi

  Çürüyen rejimlerin yeri tarihin çöplüğüdür!
  Neler oluyor, olup biteni nasıl okumalı ve ne yapmalı?/Kürdistan Devrimci Sosyalistleri
  II. Dünya Savaşı ve sosyalizm/Serhat Ararat
  Yıldız Üniversitesi; Şovenist dalgaya tok
yanıt
  Ankara’da 6 Mayıs anmalarının
gösterdikleri
  Basel 6 Mayıs anması
  Ege Üniversitesi’nde 6 Mayıs anması
  Basından
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Perinçek'in Amerikancı düzen ordusunu aklama manevraları

İşçi Partisi'nin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök'e yönelik zehir zemberek açıklamaları geçtiğimiz hafta boyunca sermaye basınına yansıdı. Perinçek ve partisini bu denli öfkelendiren, Hilmi Özkök'ün 20 Nisan'da İstanbul Harp Akademisi'nde yaptığı konuşmaydı. Özkök şunları söylüyordu:

“Diğer taraftan güvenlik kavramının değişmesiyle birlikte, güvenliğin boyutları da değişmiştir. Güvenlik de bir yerde küreselleşmiştir (…) ‘Güvenlik boyutu', ülke güvenliği kavramından uluslararası güvenlik şeklinde tanımlanan bölgesel ve küresel güvenlik anlayışına kaymıştır (...) Nitekim bu anlayışın bir sonucu olarak günümüzün küresel güçleri, bu sistemin dışında kalan devletlerin, özellikle terörü amaçları için bir vasıta olarak kullanmasına şiddetle tepki göstermektedirler. ABD' nin oluşturduğu yeni ‘Ulusal Güvenlik Stratejisi'nin temeli de bu yeni anlayışa dayanmaktadır.”

Bu sözler, generallerin kıblesinin emperyalistler, özellikle de her zaman göbekten bağlı bulundukları ABD emperyalizmi olduğunun açık bir kanıtıydı. Doğu Perinçek'in “devrimci ordusu”nun başındaki Hilmi Özkök, ordunun Amerika'nın stratejik çıkarları ile uyum içinde olmaya verdiği önemi kamuoyu önünde tüm açıklığıyla vurguluyordu.

ABD emperyalizminin bölgesel çıkarlarının bekçileri

Doğu Perinçek ise Özkök'ün açıklamasına karşı şunları söylüyor:

“Türk Ordusunun bir tek görevi vardır: Milli egemenliği savunmak. Milli egemenliğin dış cephesi, bağımsızlıktır. İç cephesi ise, Cumhuriyet Devrimi'dir. Atatürk devriminin milli egemenlikten vazgeçilirse, bu görevlerin yerine getirilmesinden de vazgeçilir. Orgeneral Hilmi Özkök, Türkiye'nin milli egemenliği ve milli güvenliği yerine, açıkça ABD emperyalizminin ulusal güvenlik stratejisini savunmaktadır. ABD ordusunun görevleri ile Türk ordusunun görevi birbirine karıştırılmaktadır. Ülkemiz, Tayyip Erdoğan yönetiminin açıkça ABD çıkarlarına hizmet eden uygulamalarından sonra, yeni ve çok vahim bir durumla karşı karşıya gelmiş bulunmaktadır.”

Oysa genelde emperyalizme, esas olarak da ABD emperyalizme kölece bağımlılık, sermaye devletinin son 50 yıllık tarihine damgasını vuran temel tutumudur. Türk ordusunun, ulusal değerleri savunmak, emperyalistlerden bağımsız davranabilmek gibi herhangi bir bağımsızlıkçı tutuma sahip olmadığı apaçık bir gerçektir. Perinçek'i bu durumu açıkça ortaya koymaktan alıkoyan ise postal yalayıcılığı çizgisindeki ısrarıdır. Sermaye devleti ve ordusunun “milli egemenlik” ve “milli güvenlik” söylemlerini bir tarafa bırakıp, emperyalistlerin egemenliği ve güvenliğini esas almasının üzerinden yarım asırdan fazla zaman geçmiştir. Türk ordusunun görev alanları, ABD emperyalizminin ihtiyaç ve istekleri çerçevesinde belirlenmektedir. İncirlik başta olmak üzere üslerin, limanların ve hava koridorunun ABD tarafından kullanılmasına yönelik izinlerin çıkarılmasında sermaye devletinin tüm kurumları eşgüdüm içinde çalışmıştır. Ordu ise son İncirlik izni konusunda ABD yanlısı tavrını herkesten önce netleştiren ve açıklayan kurum olmuştur.

Sermaye devletinin ve düzeninin ABD emperyalizminin doğrudan desteği olmadan ayakta kalma şansı yoktur. Bu, tüm ordu üst komutasının ve genelde sermaye devletinin ortak bilincidir. Perinçek'in “vahim” diye nitelendirdiği tablo, Hilmi Özkök'ün açıklamasıyla ortaya çıkmadı. Bu, elli yılı aşkındır süren ABD emperyalizmine kölece bağımlılığın tablosudur.

Ülkemizde “Tayyip yönetimi” diye bir şey sözkonusu değildir. Sözkonusu olan tum kurum ve ilişkileriyle sermaye düzeni ve iktidarıdır. Bu ülke toprakları bu iktidar eliyle boydan boya emperyalizme peşkeş çekilmiştir. Türkiye işçi sınıfı ve emekçilerini sosyal yıkıma uğratan ekonomi programlarını dayatan İMF'nin en büyük patronu ABD emperyalizmidir. Sermaye devletinin savunma politikalarını şekillendiren bizzat Pentagon'dur. CIA doğrudan “iç güvenlik” işlerimizin içindedir. Tayyip Erdoğan'ın başında bulunduğu Amerikancı hükümetin, Hilmi Özkök'ün başında bulunduğu Amerikancı generallerin varlık nedeni, aynı zamanda, büyük patron ABD emperyalizminin ülkedeki ve bölgedeki çıkarlarının korunmasıdır.

“Küresel güvenlik” eksenindeki ABD stratejisine uygun davranmak, bunun gereklerini yerine getirmek, sadece sermaye ordusunun değil, sermaye devletinin tüm kurumlarının ortak yönelimidir. Sermaye devleti, hükümeti, Genelkurmay'ı, süreçlere ABD emperyalizmi ekseninde bakmaya mahkûmdur. Bu nedenledir ki Kıbrıs, Irak, İsrail gibi çeşitli konularda ABD emperyalizminin talepleri son tahlilde belirleyici rol oynamaktadır. Özkök'ün konuşması bunun bir kez daha doğrulanmasının güncel bir örneği olmuştur.

Generaller dinsel gericiliği destekledi

“ABD'nin desteklediği irtica Ankara'yı ele geçirmiştir” diyen Perinçek, dinsel gericiliğin palazlanmasını sadece ABD emperyalizmine bağlayarak gerçekleri karartmaktadır. Dinsel gericiliğin Türkiye'deki devrimci gelişmeye karşı bir dalgakıran olarak kullanılması sürecinin önünü açan bizzat ordunun kendisidir ve o bu işe daha ‘60'lı yıllarda başlamıştı. Din derslerinin zorunlu hale getirilmesi, imam-hatip okullarının ve Kur'an kurslarının akıl almaz ölçüde yaygınlaştırılması, Türk-İslam sentezinin resmi ideoloji olarak benimsenmesi vb., bizzat (Perinçek'in bugün “devrimci” yaftası astığı) düzen ordusunun faşist cunta eliyle ülkeye sınırsızca hükmettiği 12 Eylül döneminde gerçekleşmiştir.

Kürt halkının ulusal kurtuluş mücadelesine karşı her türlü kirli savaş yöntemi aynı ordu tarafından kullanıldı. Binlerce faili meçhul cinayetinin ve gözaltında kayıpların altına imza atan JİTEM'i Doğu Perinçek'in postalını yaladığı generaller çekip çeviriyordu. Korgeneral Teoman Koman Hizbullah adlı katiller sürüsünü Kürt halkının üstüne saldı. Ulucanlar ve 19 Aralık katliamı ile F tipi hücrelerin gerisinde dolaysız olarak bu aynı Amerikancı ordu vardı.

“Türk Ordusu'nun kimliği bir beyanatla değiştirilemez”miş!

General yalakası Perinçek, Özkök'ün açıklamasıyla “devrimci ordu”nun kimliğinin değişmediğini söylemeyi ve böylece orduyu bir kez daha aklamayı da ihmal etmiyor. Oysa Özkök'ün, generaller takımının Amerikancılığı'na denk düşen bir açıklama yaptığını, MGK-TÜSİAD devletinin üzerinde mutabakat sağladığı görüşleri dile getirdiğini herkes biliyor.

Düzen ordusunun ABD emperyalizmine kölece bağımlı kimliği bir günde oluşmamıştır ve sermaye iktidarı yıkılmadıkça da değişmeyecektir. Dün ABD'nin gözüne girmek için işçi ve emekçi çocuklarını Kore'deki savaş ateşinin içine atanların bugün yine efendisinin isteği doğrultusunda Afganistan'a asker gönderdiğini, Irak işgaline katılmak için tüm olanakları zorladığını biliyoruz. Tüm bu süreçlerde ordu komutanları Amerikancı kimliklerine uygun tutumlar almışlardır. Zira emperyalizme bağımlılık işbirlikçi tekelci sermaye düzeni ve devletinin, dolayısyla ordusunun da temel varoluş nedeni ve koşuludur. Sermaye iktidarının en temel kurumu olan Amerikancı orduyu “devrimci” ilan etmek, tüm açık ve çıplak gerçeklere rağmen bu iddiayı sürdürmek, samimiyetsizliğin de ötesinde tam bir şarlatanlık ve çizme yalayıcılığıdır.

Tutarlı bir anti-emperyalist mücadele, Amerikancı ordunun eteklerine tutunarak değil, işçi sınıfı ve emekçilerin özgücüne dayanılarak ve başta ordu olmak üzere bu düzenin temel kurumları hedef alınarak sürdürülebilir. İP'in “devrimci ordusu” ve “cumhuriyet devriminin mevzisi” olarak nitelediği bugünkü burjuva devlet ve burjuva ordusu emperyalizme bağımlılığın temel dayanaklarıdır. Bu kurumlar savunular, böylece emperyalizme bağımlılığı da savunmuş olmaktadırlar.

Gerisi ikiyüzlülük ya da basitçe boş laftır.