14 Mayıs 2005
Sayı: 2005/19 (19)


  Kızıl Bayrak'tan
  1 Mayıs aynasında sınıf hareketi
  İMF ve Dünya Bankası’ndan saldırıları
yoğunlaştırma talimatı
  Erdemir de tekellere peşkeş çekilecek!
  Özelleştirilecek Erdemir’i kim alsın?
  Takkıyeci AKP iktidarı siyonistlerin hizmetinde
  Almanya Başbakanı Schröder’in ziyareti
  İşbirlikçi hainlerden hesap soralım!
  Türk-İş “üzüm yemeye” devam ediyor!
  Perinçek’in Amerikancı düzen ordusunu aklama manevraları
  Gaziemir serbest sömürü bölgesinde
bir direniş ateşi
  Emek Platformu: Neye niyet neye kısmet ya da... /Yüksel Akkaya
  Devrim kaçkını liberallerin 1 Mayıs hazımsızlığı /Orta sayfa Ek yazı: 1 Mayıs ve Devrimci 1 Mayıs Platformu
  Türk-Ermeni ulusal sorunu üzerine tezler /Garbis Altınoğlu
  Üniversitelerde gerginlik ve sol içi
çatışma
  Berlin’de faşizme karşı büyük protestolar

  İngiliz seçmen Bush'un “fino köpeği” Blair’e kerhen oy verdi

  Çürüyen rejimlerin yeri tarihin çöplüğüdür!
  Neler oluyor, olup biteni nasıl okumalı ve ne yapmalı?/Kürdistan Devrimci Sosyalistleri
  II. Dünya Savaşı ve sosyalizm/Serhat Ararat
  Yıldız Üniversitesi; Şovenist dalgaya tok
yanıt
  Ankara’da 6 Mayıs anmalarının
gösterdikleri
  Basel 6 Mayıs anması
  Ege Üniversitesi’nde 6 Mayıs anması
  Basından
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

İngiliz seçmen Bush'un “fino köpeği” Blair'e kerhen oy verdi...

Düzen partileri aynı programda “tek”leşiyor!

5 Mayıs'ta sandık başına giden İngiliz seçmenlerin Bush'un “fino köpeği” Blair'i üçüncü kez başbakanlığa seçti. Afganistan ve Irak işgallerine destek veren Blair'in saygınlığı son aylarda yerlerde sürünürken, üçüncü kez seçilmekle beraber, azımsanmayacak bir güç kaybına da uğradı.

Seçime katılımın yüzde 61.3 oranında kaldığı genel seçimde, İşçi Partisi'nin oylarında önemli bir düşüş yaşandı. Parlamentodaki sandalye sayısı 412'den 354'e düşen Blair'in partisi 57 sandalye kaybetti. Muhafazakar Parti ise 2001 seçimine göre 33, Liberal Demokrat Parti de 11 sandalye kazandı.

Seçim sonuçları Blair'in geçen dönemde sağladığı büyük çoğunluğun kaybedildiğini gösteriyor. Nitekim Londra'da ve ülkenin güneydoğusunda İşçi Partisi'nin iddialı adayları Muhafazakâr Parti'ye yenilirken, Liberal Demokrat adaylar da büyük şehirlerde İşçi Partili milletvekillerini devirdi. Irak savaşına muhalefeti nedeniyle İşçi Partisi'nden atılan George Galloway da, Respect adıyla kurduğu partiyle seçime girdi. Galloway, seçim bölgesinde 60 yıldır yenilmeyen İşçi Partisi'ni alt etmeyi başardı.

“Muhalefet” partisi tarihinin en kötü döneminde

1997'ye dek 20 yıl iktidarda kalan ana muhalefet gücü olan Muhafazakarlar, uyguladıkları “şok ekonomik paketler” ile emekçilerin nefretini kazanmıştı. Seçim sonuçlarına göre oyların yüzde 33'ünü alarak 209 sandalye kazanan bu gerici parti, içinde debelendiği krizden halen çıkabilmiş değil.

Gelinen aşamada İşçi Partisi, tarihi boyunca işçi sınıfı ve emekçilere düşmanlık üzerine politika yapan Muhafazakarlar'ın çizgisine fazlasıyla yaklaştı. Bundan dolayı Muhafazakar Parti “muhalefet” işlevini yitirecek noktaya geldi. Blair'in İngiliz halkı nezdinde yıpranmasını sağlayan Amerikan kuyrukçuluğu ile emperyalist işgale suç ortaklığı gibi önemli konularda, Muhafazakarlar “fino köpeği” ile aynı fikirde. Bu arada Muhafazakâr Parti'nin en az Blair kadar “Amerikancı bir çizgi”yi savunduğu da biliniyor.

Muhalefet etme yeteneğini yitirdiği ölçüde partisini iktidara getirmeyi başaramayan Muhafazakar Parti lideri Michael Howard, partisinin yeni bir lider seçmeye hazır olduğu anda istifa edip, görevinden ayrılacağını açıkladı. Bu açıklamadan kısa süre sonra da istifa etti.

İşçi Partisi Blair'e rağmen seçimleri kazandı

İngiliz halkının büyük çoğunluğunun karşı çıktığı Irak işgaline onbinlerce asker göndererek destek veren Blair'e karşı, ciddi bir muhalefet oluştu. Kendi partisi içinde bile 50'yi aşkın milletvekili emperyalist işgale tepki verenler arasındaydı. İşgalin gerekçesi sayılan kitle imha silahlarının bulunmaması, silah alımına kanıt gösterilen kimi belgelerin de sahte olduğunun açığa çıkması, “fino köpeği”ni iyice köşeye sıkıştırdı. Hatta seçim öncesi günlerde Blair'in “savaş suçlusu” sıfatıyla sanık sandalyesine oturabileceği yönünde tartışmalar da gündeme geldi.

Bu şartlarda İşçi Partisi'nin seçimi kazanması, İngiliz halkının, güçlü ekonomisi nedeniyle İşçi Partisi'ne oy verdiği yorumlarına neden oldu. Bu güçlü ekonominin arkasındaki ismin de Hazine Bakanı Gordon Brown olduğunu dile getiren yorumcular, aslında seçim galibiyetinin de Brown sayesinde elde edildiğini savunuyor. İngiliz ekonomisinin, geçen yıl % 3.1 büyümeyle Fransa ve Almanya'yı geride bırakması ile bazı sosyal tedbirlerin alınması, seçim sonuçlarını ancak kısmen etkileyebildi.

Irak halklarına karşı işlenen barbarca suçlara rağmen İşçi Partisi'nin seçimleri kazanması, ekonomik büyümeden çok, ortada kayda değer bir alternatifin olmamasından kaynaklandı. 60 civarında parti olmasına karşın, aslında fiilen iki partili bir sistemin egemen olduğu İngiltere'de, -sahte de olsa- birbirine alternatif olabilecek farklı siyasi anlayışlar bulunmuyor. Blair'in en büyük rakibi olan Muhafazakarlar'ın yapılanlara bir itirazı olmamıştır. Bu durumda Blair'in seçilmesi, “kerhen” yapılan bir tercih oldu.

İşçi Partisi de Blair'i istemiyor

Seçimlerin arifesinde, İngiliz halkına “Beni Irak savaşı yüzünden cezalandırmayın” çağrısı yapan “fino köpeği”, artık partisinde de istenmiyor. Blair'in birkaç ay içinde hem başbakanlık hem de parti başkanlığından istifa etmesi gerektiği yönündeki talepler şimdiden gündemde. Independent gazetesi ise seçim kampanyasının her karesinde Blair'in yanında yer alan Maliye Bakanı Gordon Brown'ın İşçi Partisi'nin yeni lideri olmasına kesin gözüyle bakıldığına dikkat çekiyor.

Irak savaşı yüzünden, Blair'in, seçimlerden “Topal ördek” olarak çıktığı ve koltukta ancak yılbaşına kadar kalabileceği ifade edilirken, seçimin asıl galibinin Brown olduğu görüşünde birleşildiği yönünde haberler öne çıkıyor. Bu arada İşçi Partisi içinde iktidar mücadelesinin şimdiden başladığı da yansıyan haberler arasında. Parti örgütünün Blair'in yerine Brown'ın çevresinde toplanmaya başladığı yönündeki haberler de şimdiden gündeme gelmeye başladı.

Yine Independent gazetesi Tony Blair'e, başbakanlık ve parti liderliğini bırakması için süre tanınacağını yazdı. Gazete, partide Blair'e sadık kimi isimlerin de destek verdiği bazı kabine üyelerinin bir grup milletvekiliyle birlikte süre tanımaya hazırlandıklarını, Blair'in bu sürede kendi isteğiyle ayrılmaması durumunda, devrilmesi için “düğmeye basılacağını” yazdı.

Seçim sonrasındaki yansımalar, fino köpeğinin kısa süre içinde “harcanacağını” gösteriyor. Bu adım İşçi Partisi'nin yıpranan imajını düzeltme planıdır aynı zamanda. Oysa emperyalist saldırganlık ve savaş politikasına verilen destek, Blair'in kişisel bir tercihi değil, İngiliz emperyalizminin temel devlet politikalarındandır. Dolayısıyla suçu Blair'e yıkıp, İngiliz emperyalizmini “temize” çıkarmak, savaş kundakçılarının işine yarayacak bir operasyondur.

Düzen partileri “tek program” da birleşiyor

Adı üstünde, düzen partileri, tabi ki düzeni savunmak için vardır. Ancak yakın geçmişe kadar, düzeni savunmak noktasında nihai amaçları aynı olan bu partilerin, ayrıntılara dair de olsa kimi farklılıkları vardı. Oysa son yıllarda, nüanslarda bile düzen partileri arasında pek bir fark kalmadı.

Düzen partilerinin tek programda birleşmesi, burjuva parlamentarizminin en köklü olduğu İngiltere için de geçerlidir. Öğle ki, “fino köpeği”nin neredeyse tüm politikaları Muhafazakar Parti tarafından desteklenmiştir. Blair'e tepki duyan seçmenlerin bir kısmı sandık başına gitmezken, bir kısmı “kerhen” oylarını İşçi Partisi'ne vermiştir. Yani adları farklı da olsa, artık kitlelerin önüne çıkan burjuva siyasi akımlar, aynı programı “sermayenin azgın saldırıları programını” hayata geçirmekle yükümlü kılınmaktadır. Burjuvazi adına iş yapan siyaset erbabı, yıpratıcı olmasına rağmen bu göreve itiraz edemiyor. Zira günden güne çürüyüp yozlaşan kapitalist düzenin ihtiyaçları bunu artık zorunlu kılıyor.

İngiltere seçimleri, burjuva parlamentarizminin en köklü olduğu ülkelerde bile, seçimlerin çirkin bir mizansenden öteye gidemediğinin yeni bir göstergesi olmuştur. Artık hangi konuda olursa olsun, işçi-emekçilerin, düzen karşıtlarının etkili söz söyleyebilmelerinin yegane yolu fiili meşru mücadeleden geçiyor.