14 Mayıs 2005
Sayı: 2005/19 (19)


  Kızıl Bayrak'tan
  1 Mayıs aynasında sınıf hareketi
  İMF ve Dünya Bankası’ndan saldırıları
yoğunlaştırma talimatı
  Erdemir de tekellere peşkeş çekilecek!
  Özelleştirilecek Erdemir’i kim alsın?
  Takkıyeci AKP iktidarı siyonistlerin hizmetinde
  Almanya Başbakanı Schröder’in ziyareti
  İşbirlikçi hainlerden hesap soralım!
  Türk-İş “üzüm yemeye” devam ediyor!
  Perinçek’in Amerikancı düzen ordusunu aklama manevraları
  Gaziemir serbest sömürü bölgesinde
bir direniş ateşi
  Emek Platformu: Neye niyet neye kısmet ya da... /Yüksel Akkaya
  Devrim kaçkını liberallerin 1 Mayıs hazımsızlığı /Orta sayfa Ek yazı: 1 Mayıs ve Devrimci 1 Mayıs Platformu
  Türk-Ermeni ulusal sorunu üzerine tezler /Garbis Altınoğlu
  Üniversitelerde gerginlik ve sol içi
çatışma
  Berlin’de faşizme karşı büyük protestolar

  İngiliz seçmen Bush'un “fino köpeği” Blair’e kerhen oy verdi

  Çürüyen rejimlerin yeri tarihin çöplüğüdür!
  Neler oluyor, olup biteni nasıl okumalı ve ne yapmalı?/Kürdistan Devrimci Sosyalistleri
  II. Dünya Savaşı ve sosyalizm/Serhat Ararat
  Yıldız Üniversitesi; Şovenist dalgaya tok
yanıt
  Ankara’da 6 Mayıs anmalarının
gösterdikleri
  Basel 6 Mayıs anması
  Ege Üniversitesi’nde 6 Mayıs anması
  Basından
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Sahte tartışmalar ile devrimcilere kusulan kin başaşağı gidişi gizleyemez...

Devrim kaçkını liberallerin 1 Mayıs hazımsızlığı

7 Mayıs tarihli Evrensel gazetesinde Ender İmrek imzalı bir yazı yayınlandı. “1, 6, 8 Mayıs” başlığı taşıyan yazı, yazının başlığındaki günlerin simgelediği tarihsel değerlere dayanarak EMEP liberalizmine methiyeler dizmekte, tersinden ise devrimcilere ve komünistlere saldırıya yeltenmekte. Bariz bir hazımsızlığın dışavurumu olan yazı boyunca, bir liberalin küçük dünyasından uydurduğu fanteziyle hezeyanlar içerisinde kendinden geçişini izlemekteyiz.

Hazımsız liberalimiz 1 Mayıs, 6 Mayıs ve 8 Mayıs'ın tarihsel devrimci anlamına bir-iki cümle ile değinip selama durduktan sonra meramına geliyor. “Sınıf mücadelesi bu tarihsel geleneğin gösterdiği biçimde yürüyor”, onlar da aynı yoldan “taşları döşeyerek ilerliyorlar”mış. Liberalimiz yazısının bundan sonraki kısmında bu “ilerleme”nin 1 Mayıs üzerinden resmini çiziyor. Bunu yaparken ise akıl ve mantık sınırlarını zorlayan aşırı bir subjektivizm ile kuyrukçu bir nesnelcilik arasında dolanıp duruyor. Bu yöntem hezeyanlar içinde kendinden geçen liberalimizin düşünce dünyasını ve mantık dizgesini oluşturuyor. Gerçeklikten alabildiğine kopuk bir uçuklukla tüm olguları hayal dünyasının süzgecinden geçirerek keyfine göre yeniden kuran yazarımız, bunu yaptıktan sonra keyfince coşma ve devrimcilere kinini (buna irinini denebilir) kusma fırsatı yaratmış oluyor kendine.

Bu iş için görevli kılındığı belli olan bu bayağı liberal, önce 1 Mayıs'a ilişkin genel bir güzellemeyle yola çıkıyor. 1 Mayıs'ta yüzbinlerin alana çıkarak egemenlere ve şoven-milliyetçi rüzgarlara karşı yanıt verdiğini belirttikten sonra, “işçi sınıfının birliği ve halkların kardeşliği yolunda daha ileri bir adım atıldığı” sonucuna varıyor. Bu sınırlarda kalsa, ne denli abartılı bir değerlendirme yapıyor olursa olsun sorun etmez, yazdıklarını kitle ajitasyonunun bir parçası sayar geçerdik. Ancak o burada durmuyor, 1 Mayıs güzellemesini devrimcilere ve komünistlere yönelik saldırganlığına dayanak yapıyor. Böylelikle asıl meramına da gelmiş oluyor.

Buradan bu liberalin devrimcilere ve komünistlere yönelik kullandığı dili ve nitelemeleri uzun uzadıya vermek gerekmiyor. Zira her 1 Mayıs sonrasında EMEP liberallerinin devrimcilere ve komünistlere karşı gelenek haline getirdiği o bildik dil ve nitelemelerin bir tekrarıyla karşı karşıyayız. “Sınıfa yabancılık”, “solcu işportacılık”, “kızılın tonları üzerine hesapçılık”, “taşınan kızıl bayrak sayısıyla meşgul olmak” vs. Liberalimize göre tüm bunlar 1 Mayıs'a gölge düşürmekte, 1 Mayıs'ın ortaya koyduğu gerçek olguların karartılması için kullanılmakta. Bu söylenenlerde de yeni bir şey yok. Bunlar, yıllardır devrimci inisiyatif ve etkinin güçlü olduğu, tersinden ise liberalizmin zayıf ve etkisiz kaldığı her 1 Mayıs sonrasında EMEP'li liberallerin saldırı malzemesi durumunda. Bu saldırı malzemesini burjuvazi ve sendika bürokrasisi ile aynı safta devrimcilere ve komünistlere karşı bıkmadan kullanıyorlar.

Çünkü EMEP'li liberallerin özlemini duydukları 1 Mayıslar devrimci özü ve anlamından uzak, sendika bürokrasisinin tam denetiminde yapılan şenlikli kutlamalardan ibarettir. Bunun ötesine taşacak, burjuvazinin ve sendika bürokrasisinin koyduğu sınırları aşacak her 1 Mayıs sınıf dışı olarak kodlanmakta ve bu tür hazır sıfatlarla mahkum edilmektedir. Geçen yılın 1 Mayıs'ı bunun en somut kanıtlarından birini oluşturmaktadır. Geçen yıl Çağlayan soytarılığını bayrak haline getiren EMEP, Saraçhane inisiyatifine aynı nitelemelerle saldırmaktaydı. Ona göre Saraçhane'de düzenlenen 1 Mayıs “bölücü” ve “sınıf dışı” idi. Saraçhane'deki 1 Mayıs kutlamalarının düzenleyicilerinin DİSK ve KESK olduğu gerçeğine rağmen bu ölçüsüz saldırgan dil, bu aynı teraneleri okumakta bir sakınca görmüyordu.

EMEP liberalleri devrimci politik etki ve inisiyatif karşısında gerici ve saldırgan bir tutum almakta ve hazım sorunu yaşamaktadırlar. İlgili yazıda bu hazımsızlık bildik nitelemelerle birlikte sıralanan şu sözlerle dile getirilmektedir: “Yüz binden fazla işçi ve emekçiye burun kıvıran, yüz binden fazla emekçinin kurduğu kürsüyü beğenmeyerek, kendilerine cami önlerinde yeni mabetler yaratanlara, sınıfı ve emekçilere sırt dönen, kendisini seven ve kendisini sınıfı ve emekçiden ayırmak için enerjisini tüketenlere, küçük dükkan açma sevdasındakinin kaç ‘kızıl bayrak' taşıdığının hesabıyla meşgul olmasına aldırmadan söylenecek olan budur.”

Liberalimiz “söylenecek olan”ı güçlendirmek için sıraladığı bu laf kalabalığı ile herşeyden önce gerçekleri keyfince çarpıtarak işe başlamaktadır. Liberalimizin çarpıtılmış 1 Mayıs tablosunda devrimcilere ve komünistlere yer yoktur. Onlar “marjinal küçük dükkan sahipleri” olarak etkisiz, güçsüz ve yalıtık gösterilerek işleri bir çırpıda halledilmiş, böylelikle geriye yüzbini aşkın emekçinin katıldığı görkemli 1 Mayıs kalmıştır. Oysa gerçekler tümüyle farklıdır. 1 Mayıs'ta bu liberalin göstermek istediğinin aksine devrimci güçler ve komünistler gerek kitlesellik, gerekse politik inisiyatif planında özel bir ağırlık oluşturmuşlardır. Bu ağırlık liberalimizin iddia ettiğinin aksine, “taşınan bayrakların sayısı” ile de ölçülmemektedir. Sözkonusu olan niteliksel ve niceliksel bir ağırlıktır. Sınırları ve yarattığı sonuçlar bir yana, özellikle İstanbul 1 Mayıs'ına ve 1 Mayıs ön hazırlık sürecine damgasına vuran da bu ağırlık olmuştur.

Liberalimizin amacı bu devrimci ağırlığı gözlerden saklayarak 1 Mayıs'ı sendika bürokrasisinin hanesine yazmaktır. İşte bunun için örgütlü işçi ve emekçi katılımındaki büyük zayıflık karşısında susarken, sendika ağalarının bu gerçeğe rağmen fütursuzca 1 Mayıs kürsüsünü şov mekanı olarak kullanmalarına alkış tutmakta, “yüz binden fazla emekçinin kurduğu kürsü” olarak gösterip arsızca meşrulaştırmaktadır. Oysa gerçek şudur ki, sendikaların cılız katılımları yanında işçi ve emekçiler sendika ağalarının mikrofonu ellerine almalarıyla birlikte alanı büyük ölçüde boşaltmışlardır. Pekala bu, işçi ve emekçilerin sendika bürokrasisine yönelik güvensizliklerinin ve öfkesinin açık bir ifadesi sayılabilir. Ama liberallerimiz bu gerçeği görmek ve buradan kürsüyü işgal eden sendika ağalarıyla hesaplaşma sorumluluğuna dikkati çekmek yerine sendika ağalarının korkusu olan devrimci güçleri ve komünistleri karalamayı iş ediniyorlar. Onlardan bunu beklemek eşyanın tabiatına aykırı olur, yapmaya çalıştığımız bu liberallerin konumlarını ve gerici çizgilerine ayna tutmaktır. Zira bu liberaller sendika bürokrasisinin pisliğini temizlemeyi ve onlar adına sopa sallamayı adet haline getirmişlerdir.

Liberal yazarımızın yapmaya çalıştığı sendika bürokrasisi adına devrimcilere ve komünistlere sopa sallamaktan ibarettir. Çünkü 2005 1 Mayıs'ında “kitlesel, birleşik, devrimci 1 Mayıs” şiarıyla biraraya gelen devrimci güçler sendika bürokrasisinin ve liberallerin karşısına devrimci bir odak olarak çıkmışlardır. Bu odaklaşma kendinden menkul ihtiyaçların ürünü olmadığı gibi, işçi ve emekçileri devrimci 1 Mayıs doğrultusunda alanlara taşımak için ortak bir inisiyatifle de birleştirilmiştir. Örneğin bu ortak inisiyatifin ürünü olarak İstanbul'da işçi-emekçi toplantısı organize edilmiştir. İşte bu bakış ve inisiyatifin sonucu olarak devrimci ve komünist güçler sendika bürokrasisi ve liberallerin karşısına ana bir odak olarak çıkmışlardır. Öyle ki liberalimizin arka çıktığı sendika ağaları baştan sona devrimci güçlerin basıncı altında bırakılmıştır. İşte bu hazmedilecek gibi değildir. Zira yıllardır 1 Mayıslar'da sendika bürokratları ve liberaller istedikleri gibi at koştururken, devrimciler ve komünistler onların bu tahakkümünü kıracak etkili bir inisiyatif koyamıyorlardı. Ama bugün artık kendine güvenen ve dahası işçi ve emekçileri örgütleme çabasını gösteren devrimci güçler tablosu var karşılarında.

Kendileri ise her zamankinden güçsüz, etkisiz ve zayıf durumdadırlar. İşte liberal yazarımızın tüm bu çarpıtma ve kara çalmalarla üstünü örtmeye çalıştığı bir diğer gerçek de budur. Bunun için devrimcilerin “gölgesini” kaldırarak göstermek istediği 1 Mayıs'ı dikkat çekici biçimde hep aynı sözlerle tarif etmektedir; “Bu 1 Mayıs işçi sınıfının birliği ve halkların kardeşliği yolunda ileri bir adım olmuştur”, “küçük burjuva, sekter çevrelerin, (…) hesap yapmasına bakmayın, sınıfın birliği ve halkların kardeşliği bugün daha sağlam ve daha güçlü”, “1 Mayıs sınıfın birliği, halkların kardeşliği yolunda taşların döşendiği bir gün olarak kutlandı” vb.

Belli ki liberalimiz lafı dönüp dolaştırıp 1 Mayıs'ta ortak pankart altında yürüyen “Üçlü Blok”a getirmekte, “Blok”un 1 Mayıs'a damgasını vurduğu savını alttan alta işlemektedir. DEHAP'ın burjuva liberal çizgisi ile EMEP'in liberal işçiciliğinin ortaklığını “İşçilerin birliği, halkların kardeşliği” olarak tanımlamanın abesliği bir yana, bu ortaklığın 1 Mayıs alanında ortak politik amaçlar doğrultusunda bir odak olduğunu söylemek de o denli abestir. Gerçekte “Blok” partilerinin kortejlerinin en önünde taşınan ortak pankart ve DEHAP kortejinde devrimci değerleri sahiplenen bazı pankartlar dışında bu partilerin 1 Mayıs'ta anılmayı hakeden bir ortaklığı ya da ortak bir müdahalesi olmamıştır. DEHAP korteji belirgin biçimde Abdullah Öcalan'a bağlılık beyanında bulunurken, EMEP korteji başka bir telden çalıyordu. DEHAP korteji nispeten kitlesel ve coşkulu iken, EMEP korteji son derece cılız, zayıf ve ruhsuzdu.

Peki durum böyleyken liberal yazarımız neden her lafını dönüp dolaştırıp “Blok”a bağlamaktadır? Yanıt bellidir. EMEP'in 1 Mayıs'ta ortaya dökülen zayıflığı, DEHAP'ın arkasına gizlenerek saklanılmaya çalışılmaktadır. Bu saklama çabasının nedeni ise, devrimci güçlerin ve komünistlerin, bu liberallerin nitelemelerinin aksine, politik etki ve kitle katılımı açısından belirgin biçimde güç kazandığı gerçeği ortaya çıkmasıdır; bu ezici gerçek karşısında, devrimden ve devrimci mücadele yöntemlerinden çoktandır tümüyle yüz çevirmiş bulunan EMEP'in içine düştüğü içler acısı durumdur.

İşte liberal yazarımızın hezeyanlar içinde kıvranmasının temel nedeni de budur. Anlaşılan o ki bu yazar bozuntusu, yalanlarla uyutulan EMEP saflarında 1 Mayıs'ın yarattığı şaşkınlık ve sorgulamanın önünü almak amacıyla görevlendirilmiştir. O da bu görevini, bir EMEP geleneği olduğu üzere, tarihsel devrimci değerlerin “gölgesi”ne sığınarak ve devrimcilere kin kusup burjuva liberalizmin kucağında “ilerleme” masalları okuyarak yapmaya çalışmaktadır.

Ama bulundukları bataktan devrimci değerlere tutunarak yolalmaya çalışan bu liberaller, bununla sadaece, TİP'çi parlamentarist çizgiye kaydıklarında yumurtladıkları “Denizler'in yolu parlamentoya çıkmıştır” vecizesinde olduğu gibi, içine düştükleri utanç verici durumu açığa vurmuş olmaktadırlar.

------------------------------------------------------------------------------------------

1 Mayıs ve Devrimci 1 Mayıs Platformu

1 Mayıs kuşkusuz tek bir gün olarak algılanamaz. Ancak 1 Mayıs'ın aynasından yansıyanlarla, sınıf mücadelesinin mevcut durumunun belli başlı özelliklerinin tespit edilebileceğini söylemek abartı olmaz. 2005 1 Mayıs'ından yansıyanları geçen sayımızda genel çerçevesiyle ile ortaya koymuştuk. Sözkonusu değerlendirmelerde de belirtildiği gibi, geride kalan 1 Mayıs'ın en önemli öğelerinden biri, Nisan ayının başında kuruluşunu deklare eden ve alanda ortak bir disiplin gösteren Devrimci 1 Mayıs Platformu'dur.

Baştan belirtmek gerekir ki, komünistlerin de içinde yeraldığı bu platformun anlam ve önemi, hiç de yalnızca miting günü alanda gösterdiği ortak duruş ve inisiyatiften ibaret değildir. Dahası bu açıdan Platform'un nitel ve nicel gücüyle kıyaslandığında ciddi bir yetersizlikten bile sözedilebilir. Ortak bir pankartın arkasında alana giren devrimci kortejlerin kendi dışındaki katılımcılar ve emekçiler tarafından ilgiyle karşılandığı, böyle bir güç birliği tablosunun ilerisi için umut verici olarak algılandığı bir gerçektir. Bu güç ve eylem birliği tablosu, sendikal bürokrasinin hakimiyetindeki kürsüyü baştan itibaren basınç altına da almıştır. Kullanılan söylemlerden eylemin düzenlenişine, başlangıç zamanlamasından bitirilişine kadar birçok konuda kürsünün temel davranışlarına bu basınç yön vermiştir. Sözünü ettiğimiz yetersizlik bütün bunlara rağmendir.

2005 1 Mayıs'ının ön süreci de Platform ile sendikal bürokrasi arasındaki irade savaşı üzerinden şekillenmiştir. Yükseltilen Taksim talebine karşılık alelacele başvurusu yapılan Kadıköy alanı; Platform'un yüzbinlerin 1 Mayıs'ı ancak bütün güçleri içine alan bir örgütlenme komitesi oluşturulursa mümkündür söylemine karşılık sendika bürokratlarının daratılmış bir halde oluşturdukları alan komitesi, yine Platform'un eylemin sağlıklı ve güvenli bir şekilde gerçekleşmesi için üçüncü bir kol (özelde Altıyol) açılmalıdır talebine karşılık sendika bürokratlarının miting alanına Haydarpaşa güzergahını dahil etmesi; Platform tarafından çizilen politik çerçevenin kırpılarak gündeme yedirilmesi; kürsünün bugüne kadar yok sayılan devrimci kortejlere gösterdiği “hürmet” vb., sözünü ettiğimiz irade savaşına örnek olarak verilebilir. Özetle birçok konuda Platform'un varlığını kendi inisiyatifini tehdit etmediği sürece kabul etmeyi sindiren bir sendikal bürokrasi tablosuyla yüzyüze kaldık.

Sonuçta sendikal bürokrasi 2005 1 Mayıs'ının inisiyatifini kaybetmemeyi bir kez daha başarmıştır. Ama bu sonuç, sendikal bürokrasinin başarısından çok sınıf ve kitle hareketinin mevcut durumundan dolayıdır. Bir başka ifadeyle, sendikal bürokrasinin inisiyatifinin bir kez daha parçalanamaması olgusu madalyonun öteki tarafı ile ilgilidir. O tarafta ise, sınıf ve kitle hareketinin genel seyri ve devrimci hareketin bu seyir içindeki konumlanışı yeralmaktadır.

Döne döne vurguladığımız gibi sermaye iktidarı son yıllarda kendi tarihinin en yoğun sosyal ve iktisadi saldırı politikalarını uygulamaktadır. Katmerlenerek devam eden saldırı dalgası gücünü ve pervasızlığını işçi ve emekçilerin örgütsüz tablosundan almaktadır. Bu tabloda sendikal bürokrasinin çok özel bir yeri vardır.

Devrimci hareket ise bütünlük içinde değerlendirildiğinde saldırılar altında bunalan geniş işçi ve emekçi kitlelerin özlem ve arayışlarına yanıt verebilecek ideolojik ve pratik bir hattan yoksundur. Bu yanıyla bütün bir yılın aynası olabilecek 1 Mayıs'ın sendikal bürokrasinin etkinliğinden kurtarılması (dolayısıyla sınıfsal ve güncel anlamına uygun bir çerçevede devrimci bir mücadele günü olarak şekillendirilmesi) burada ortaya koyduğumuz olguların değişmesiyle ilgilidir.

Bu durumda esaslı bir değişiklik olmadan da 2005 1 Mayıs'ında yapılanların fazlasını yapmak elbette ki mümkündür. Daha iyi organize olmuş, eylem ve etkinlik kapasitesini artırmış bir devrimci hareket tablosu, kendi gücüne dayanarak sendikal bürokrasiye pekala alanı dar edebilir. Onun inisiyatifini tanımayı reddederek kürsüde dahil olmak üzere alanda sendikal bürokrasinin etkinliğini etkisizleştirebilir. Ya da öz gücüne dayanarak işçi ve emekçilere yasaklanmış olan Taksim Meydanı'na çıkabilir. Fakat bunların hiçbirisi kendi başına 1 Mayıs'ın devrimcileştirildiğinin ölçüsü değildir, olamaz da. Tüm bu yapılabilir olanlar, sınıf ve kitle hareketinin mevcut durumunda ileriye doğru bir değişiklik yarattığı ölçüde doğru, gerekli ve anlamlıdırlar. Bu yanıyla esas olan devrimci hareketin hangi ileri tutumu aldığı değil, aldığı tutumu sınıf ve emekçi kitlelere ne ölçüde maledebildiği ya da geniş kesimlerin bu tutumdan nasıl etkilendiğidir.

Hal böyleyken, Nisan ayının başında kuruluşunu açıklayan, 1 ay gibi bir süreye (kendi dışındaki kurumlarla düzenlediği iki toplantıyı saymazsak) biri işçi toplantısı olmak üzere üç-dört kitle etkinliği sığdırabilen, talepleri önemli ölçüde ya kuşa çevrilen ya da reddedilen, alanda bileşenlerini içe dönme alışkanlığından kurtaramayan bir Platform pratiğinin önemi nereden gelmektedir?

Herşeyden önce Platform, tüm 1 Mayıs süreci boyunca politik bir taraf olmuş, dahası aldığı politik tutumu kitlelere özellikle de sendikaların tabanına maletmeye çalışmıştır. Erken başlatılan tartışmalar ve onu izleyen pratik, 1 Mayıs havasının oluşmasında önemli bir yerde durmaktadır (o hava ki yükseltilmeye çalışılan şovenist dalganın etkisizleştirilmesinde önemli bir rol oynamıştır). Yüzünü kendi getireceği kitlenin dışına dönmeye çalışmıştır. Örneğin tabandaki işçiyi biraraya getirip tartıştırma misyon ve iradesini kendinde görebilmiştir. Alanda yaklaşık 10 bin kişiyi bulan ortak kortejiyle devrimci coşku ve iradenin kendini varettiği en güçlü odak olmuştur. Daha bir dizi başka somut olgu sıralanabilir. Ama devrimci 1 Mayıs Platformu'nun asıl önemi tüm bu faaliyetlere yön veren 1 Mayıs'ı ele alış tarzıyla ilgilidir.

Sürecin başından itibaren Platform'un aldığı tutumlarda, sınıf ve kitle hareketinin dönemsel ihtiyaçlarını gözetmek ağır basmıştır. Ortaya konulan taleplerin ele alınışı, planlanan etkinliklerin muhtevası, birlikteliğin alana sıkıştırılmayıp yüzü kitlelere dönük bir ön hazırlık süreciyle kurgulanmaya çalışılması, alana müdahalede gözetilen olgular vb... Özcesi 1 Mayıs'ın ve devrimcilerin güç birliğinin ele alınış tarzı geçmiş 1 Mayıslar nezdinde kendini sürekli olarak gösteren, kendinden menkul anlayıştan bir farklılaşmanın ifadesidir. Her ne kadar homojen bir yaklaşım olmasa da, temel tutumlarından yola çıkarak, Devrimci 1 Mayıs Platformu'nun kendisinden önce gerçekleşen 1 Mayıs merkezli güç ve eylem birlikteliklerinden ileride bir yerde durduğu rahatça söylenebilir.

2005 1 Mayıs'ı nezdinde ve sınırlarında olsa da devrimci hareketin ana kısmı kendiğinden menkul bir 1 Mayıs anlayışının dışına çıkmıştır. Yapılan müdahalenin zaafları, alanda içe dönüş tablosu vb. bu tutumu zayıflatıcı olgular olsa da durumun özünü değiştirmemektedir. Bu tutum bir dönemdir varolan ve Devrimci 1 Mayıs Platformu'nun oluşturulmasıyla perçinlenen devrimcilerin kendi öz gücüne dayanarak iş yapma eğilimiyle birlikte düşünüldüğünde, ayrıca önemli bir hale gelmektedir. Devrimci 1 Mayıs Platformu'na sınıf hareketinin ihtiyaçlarından koparılmış çarpık ve sığ bir birlik anlayışı yön vermemiştir, ki bu çok önemli bir naktadır.

Sınıf devrimcileri bundan sonra da devrimci güçlerin doğru temellerde biraraya gelip süreçlere ortak müdahale etmesi için gerekli çabayı göstereceklerdir. Ancak mevcut şartların bilimsel değerlendirilmesinden ortaya çıkan bir gerçeği asla unutmadan: Gerçek manada devrimci bir 1 Mayıslar, siyasallaşıp devrimcileşmiş sınıf hareketinin doğrudan ürünü olacaktır. Devrimcileşmiş bir sınıf hareketi ve ondan beslenen yeni bir sendikal hareket yaratma mücadelesinde dışımızdakii devrimci güçlerle ortaklaşmamızın sınırları ise ideolojik ve sınıfsal yaklaşımlarla çizilmiştir. Sınıf çalışmasında derinleşmeye devam etmek, sınıfın daha geniş kesimlerini saldırılara karşı mücadeleye çekmek, hiçbir yönelimin arkasına konulamayacak kadar temel ve güncel bir görevdir.