14 Mayıs 2005
Sayı: 2005/19 (19)


  Kızıl Bayrak'tan
  1 Mayıs aynasında sınıf hareketi
  İMF ve Dünya Bankası’ndan saldırıları
yoğunlaştırma talimatı
  Erdemir de tekellere peşkeş çekilecek!
  Özelleştirilecek Erdemir’i kim alsın?
  Takkıyeci AKP iktidarı siyonistlerin hizmetinde
  Almanya Başbakanı Schröder’in ziyareti
  İşbirlikçi hainlerden hesap soralım!
  Türk-İş “üzüm yemeye” devam ediyor!
  Perinçek’in Amerikancı düzen ordusunu aklama manevraları
  Gaziemir serbest sömürü bölgesinde
bir direniş ateşi
  Emek Platformu: Neye niyet neye kısmet ya da... /Yüksel Akkaya
  Devrim kaçkını liberallerin 1 Mayıs hazımsızlığı /Orta sayfa Ek yazı: 1 Mayıs ve Devrimci 1 Mayıs Platformu
  Türk-Ermeni ulusal sorunu üzerine tezler /Garbis Altınoğlu
  Üniversitelerde gerginlik ve sol içi
çatışma
  Berlin’de faşizme karşı büyük protestolar

  İngiliz seçmen Bush'un “fino köpeği” Blair’e kerhen oy verdi

  Çürüyen rejimlerin yeri tarihin çöplüğüdür!
  Neler oluyor, olup biteni nasıl okumalı ve ne yapmalı?/Kürdistan Devrimci Sosyalistleri
  II. Dünya Savaşı ve sosyalizm/Serhat Ararat
  Yıldız Üniversitesi; Şovenist dalgaya tok
yanıt
  Ankara’da 6 Mayıs anmalarının
gösterdikleri
  Basel 6 Mayıs anması
  Ege Üniversitesi’nde 6 Mayıs anması
  Basından
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

II. Dünya Savaşı ve sosyalizm...

Serhat Ararat

Nazi Almanya'sının kesin yenilgisi ve II. Dünya Savaşı'nın sona erişinin 60. yıldönümü birkaç gün önce çeşitli törenlerle kutlandı, gün vesilesiyle çeşitli konuşmalar yapıldı; II. Paylaşım Savaşı'na yönelik birçok değerlendirme yapıldı. Bu törenler ve yapılan değerlendirmeler üzerinde durma eğiliminde değiliz. Sosyalizmden kaçışın genel bir eğilim olduğu bugünkü Kürdistan gerçeği gözetilirse, kendi içinde sapmalı eğilimler taşısa da genel olarak sosyalizm ve elde edilen kesin zaferde sosyalizmin rolü üzerinde birkaç söz söylemenin yararlı olduğuna inanıyoruz.

Hemen vurgulamalıyız ki, bugün ne söylenirse söylensin, tarihsel gerçekler ne kadar tahrif edilirse edilsin, genel anlamda sosyalizmin ve sosyalist hareketin II. Dünya Savaşı'nın zaferindeki rolü belirleyici düzeydedir. Bunu sadece Sovyetler Birliği ve Kızıl Ordu'nun rolü açısından değil, Avrupa'daki partizan direnişlerinde, Çin'deki Japonlar'a karşı direniş savaşında komünist partilerin oynadıkları rol açısından da vurgulamak istiyoruz.

Savaş başlamadan önce faşizmin Avrupa'da yükselişini destekleyen İngiltere ve ABD emperyalizminin hesabı başta ve savaş içinde çok farklıydı. Onlar, İtalyan faşizmini ve Alman Nazizmi'ni sosyalizm ve Sovyetler Birliği'ne karşı en büyük “panzehir” olarak düşündüler. Sovyetler'i dize getirme savaşında yıpranacak Almanya'yı kendilerinin rahatlıkla alt edebileceklerini hesapladılar. Ama Hitler'in en başta Fransa'ya saldırması ve kısa sürede Paris'in düşmesi bu hesaplarını bozdu. “Batı cephesini” kazanan ve burayı sağlamlaştıran Hitler, 1941 yılında Sovyetler'e savaş açtı, kısa sürede soluğu Moskova önlerinde aldı... İngiltere ve ABD bir kez daha “umutlandılar”, Sovyetler'in kesin yenilgiye uğrayacağını, Hitler Almanya'sının ise savaşı uzun süre sürdüremeyecek kadar yorgun düşeceğini, son derece yıpranacağını ve sonuçta meydanın kendilerine kalacağını var saydılar... 1939 yılında Hitler ile Saldırmazlık Paktı imzalayan Sovyetler Birliği, bu kez ABD ve İngiltere ile “Demokrasi Cephesi”ni kurma çabaları içine girdi. Bunun için kendisinden istenen tavizleri vermekten de geri durmadı. Komünist Enternasyonal'in feshi, kimi ulusal kurtuluş hareketlerinin desteklenmemesi gibi... Batı'dan istediği ise, “2. Cephe”nin bir an önce açılmasıydı.

Evet, Demokrasi Cephesi kurulmuştu, ama Stalin'in istediği 2. Cephe bir türlü açılmıyordu. Leningrad kuşatmasında, Moskova önlerinde ve Stalingrad Direnişi'nde 2. Cephe olmadan direnmek durumunda kaldı. Yalnız değildi elbette. Ama onu her cephede destekleyen komünist partilerinin önderliğindeki partizanlardı, direniş hareketleriydi; Fransa'da, İtalya'da, Yunanistan'da, Yugoslavya'da, Balkanlarda, Çin ve diğer sömürgelerde... Andığımız bu alanlarda komünist partileri savaşın sonlarına doğru iktidara çok yaklaştılar, kimileri fiili olarak iktidar bile oldu... Sovyetler Birliği, eşine az rastlanır bir fedakârlık ve cesaretle Stalingrad kuşatmasında önce Hitler ordularını durdurdu, sonra ağır bir yenilgiye uğrattı.

Bu, aynı zamanda II. Dünya Savaşı'nın kaderi bakımından bir dönüm noktasıdır.

Hitler Almanya'sı için başaşağı dönüş ve yenilgi süreci başlamıştır. Önce işgal altındaki Sovyet toprakları kurtarılır, Balkanlar ve Doğu Avrupa ülkelerinin büyük bölümü Hitler ordularından ve işbirlikçilerinden temizlenir, bunda partizan savaşlarının da hatırı sayılır bir payı vardır.

Aslında bir kez daha ABD ve İngiltere'nin hesabı tutmamıştır. Cephe kurdukları Sovyetler'in kesin yenilmesini, yenilirken de Hitler'in güçten düşürülmesini istemektedirler. O nedenle Stalin'in ısrarla istediği 2. Cepheyi açmamakta ve oyalama taktiğini uygulamaktadırlar. Ancak bu kez hesapları Stalingrad direnişi ve zaferinde suya düştü. Hitler orduları yenilgi üstüne yenilgi alıyor, işgal ettikleri toprakları terketmek durumunda kalıyordu. Sovyetler'in prestiji ve etkinliği somut olarak artıyordu. Bu somut gerçeklik karşısında 2. Cepheyi açmak onlar için kaçınılmaz bir zorunluluk oldu. Peki, 2. Cepheyi kime karşı açıyorlardı, politik ve stratejik hedefleri neydi?

Normandiya Çıkarması olarak tarihe geçen bu 2. Cephe, görünürde Hitler ordularına karşı açılmıştır. Ama bu sadece görünürde böyledir, somut askeri hedef bakımından böyledir. Ama politik hedef olarak Sovyetler'in ilerleyişini bir hatta durdurmak, Avrupa'ya “Komünizm Hayaleti”nin egemen olmasını önlemektir! Normandiya Çıkarması'nın politik özü budur!

Sonraki gelişmeler de bu gerçekliği doğrulamaktadır.

Aslında Stalin ve SBKP, “ulusal sosyalizm” teorisi ve çizgisine sapmamış olsalardı, II. Savaş içinde ve sonrasında kendilerini merkeze koyup, diğer ülke devrimlerini gerektiğinde “feda edilecek parçalar” olarak algılayıp pratikte feda etmeseydi, Normandiya Çıkarması ve sonrasındaki askeri ve politik hareketlerin, Batı Avrupa'yı “Komünizm Hayaleti”nden kurtarması çok güçtü. Yunanistan'da Komünist Partisi önderliğindeki hareket, neredeyse ülkenin her tarafını denetliyordu, Atina'nın düşürülmesi ve iktidarın ilanı sadece bir karar sorunuydu. Ama Yunanistan devrimi, Stalin'in müttefiklerle yaptığı “nüfuz” anlaşmasına kurban edildi. Yunanistan Komünist Partisi ise Çin ve Yugoslavya Komünist Partileri kadar bağımsız bir çizgi izleme gücüne sahip olmadı. Aynı durum Fransa ve İtalya için de geçerlidir. Bu ülkelerde de komünistler bir bakıma ellerindeki iktidarı burjuvaziye teslim ettiler... Olan devrimlere, Avrupa Devrimi'ne oldu! Bu tarihsel bir fırsattı, ama büyük bir sorumsuzlukla heba edildi, kaçırıldı…

Aynı dayatmaya boyun eğmeyen Tito ve Mao, ülkelerinde iktidar oldular, bir bakıma Sovyetler ve “uluslararası toplumun” dayatmalarına rağmen...

Gerçekten de Avrupa'da faşizmi yıkan, bunun için sayısız bedel ödeyen Uluslararası Komünist Hareket, 1920'li yılların ortalarından itibaren harekete damgasını vuran “ulusal sosyalizm” çizgisinin kurbanı oldu, dolayısıyla savaş sürecinde kazandığı mevzilerin büyük bölümünü terketmek durumunda kaldı.

Savaşı sona erdiren, Avrupa'da faşizmi yenilgiye uğratan ve en geniş demokratik hak ve özgürlüklerin kurulmasına yol açan sosyalist hareket, bugün en zayıf dönemini yaşadığı için liberaller, Bush gibi arsız emperyalist şefler, emperyalist akıl hocaları, II. Dünya Savaşı'nın tarihsel gerçeklerini bir çırpıda tahrif etmekte, tarihin belli bir kesitine damgasını vurmuş bir hareketi “tarihsel hata” olarak damgalayabilmektedirler.

Oysa faşizmi, Hitler'i yaratan kapitalist emperyalist sistemin kendisidir. Yine bunun palazlanmasında, saldırgan politikalar izlemesinde de İngiltere ve ABD'nin politik yaklaşımlarının çok önemli bir etkisi vardır. Yani tutarlı ve samimi bir Hitler karşıtı duruşları olmadığı gibi, Sovyetler'e karşı açtığı savaşta başarılı olmasını da istemişlerdir. Hitler ordularının yenilgisinde belirleyici bir rolleri olmamış, yaptıkları askeri müdahalenin ise amacı Avrupa'nın yeniden kuruluşunda çok daha fazla söz sahibi olma, Sovyetler'in etkisini sınırlandırma amacını taşımıştır.

Yaşadıkları temel teorik hatalar, tarihi politik yanılgılar ne olursa olsun, II. Dünya Savaşı'nın gerçek galipleri sosyalist hareketler olmuştur; en çok kayıp veren, direnen, acı çeken, tarihin en ağır bedellerinden birini ödeyen yine sosyalist hareketten başkası değildir. Bugün Avrupa ve dünyanın diğer alanlarında toplumların gelişiminde, insanlığın bu kadar yol almasında sosyalistlerin bu tarihi başarılarının payı büyüktür! Onlar, sadece insanlığın aydınlık vicdanları değil, gerçek emekçileri, tarih yapıcıları olduklarını da kanıtlamışlardır. Kendi toplumlarını ilk kurma denemelerinde başarısız olmaları, onların bu tarihlerini gölgelemediği gibi, bugün ve gelecek rollerini de ortadan kaldıramaz!