02 Temmuz 2005
Sayı: 2005/26 (26)


  Kızıl Bayrak'tan
  Yolunu bulamayan öfke!
  Genelkurmay'dan itiraflar; ABD'nin her istediğini yerine getirdik
  İmam hatipler ve türban tartışması
  Tüm düzen kurumları ABD emperyalizminin hizmetinde
  Telekom çalışanları eylemde; İşçi-memur elele genel greve!
  Kamu TİS'lerinde özelleştirme ağırlığı
  Sendika şubeleri Ankara'da ortak mücadele platformu oluşturdu
  Tariş'te grev başladı
  Samsun'da gözaltı ve tutuklama terörü
  Saldırı ve katliamlara karşı protesto eylemleri
  Mercan katliamını protesto eylemleri
  MKP'nin Mercan Şehitleri'ne ilişkin açıklamasından... 17'ler ölümsüzdür! (Orta sayfa)
  Dersim şehitlerinin ardından.. /M. Can Yüce
  DİSK: 35 yıl önce, 35 yıl sonra / Yüksel Akkaya

  Kayseri Sosyalist Kamu Emekçileri'nden panel

  DTCF'de dekan, polis, faşist çeteler işbaşında... Üniversitelerimizi savunacağız!
  İran'da Cumhurbaşkanlığı seçimleri yapıldı
  Bulgaristan'da seçimlerden sosyalist parti galip çıktı...
  Irak Dünya Mahkemesi Bush-Blair ve savaş çetesini mahkum etti
  Özelleştirme saldırısı ve kadın
  Şakirpaşa İşçi Kültür Evi'nin coşkulu kampanya şenliği
  Kazım Koyuncu'nun ardından
  Basından: İran'da sınıf savaşları
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Genelkurmay'dan itiraflar:

ABD'nin her isteğini yerine getirdik!..

Türk sermaye devleti yetkililerinin ABD'ye tekmil gezisi sona erdi. Kapalı kapılar ardında kararlaştırılanları açığa çıktıkça ele almak üzere bir kenara yazıp, şimdilik açıktan ifade ve itiraf edilenlere bakalım.

Özellikle, halen ve tüm aksi iddialara rağmen Türkiye'de en etkili ve yetkili devlet kurumu olmayı sürdüren orduyu temsilen geziye katılan Genelkurmay İkinci Başkanı Org. İlker Başbuğ'un, itiraftan öte, hizmetlerinin ABD'ye ispatı çabası kapsamında değerlendirilebilecek konuşmaları önem taşımakta.

Başbuğ'un sadece ne konuştuğu değil, nerede konuştuğu da çok önemli. Konuşmalar, Türk-Amerikan Konseyi'nin 24. Yıllık Toplantısı'nda ve toplantıda verilen öğle yemeğinde yapılıyor. Sözkonusu konsey hakkında bazı bilgiler çerçeve notunda yeralmakta. Başbuğ, Konsey'i, “Türk-Amerikan ortaklık ve işbirliğinin geliştirilmesine önem veren böylesi seçkin bir grup” olarak tanımlıyor ve bu gruba hitap etmenin kendisi için bir onur olduğunu belirterek başlıyor konuşmasına. Zaten, konuşması boyunca Türk-Amerikan çıkarlarının ortaklığını kanıtlamaya çalıştığına göre, onur sözcüğüne yüklediği anlam esastan bir sorun yaratmıyor. Ortada “küçücük” bir problem kalıyor sadece; yüklenen anlamla onurun gerçek anlamı birbirinin tam tersidir. Ama, dediğimiz gibi, bu, ciddi bir sorun değil. Egemenlerin diliyle halkın dili, zaten, hemen hiçbir konuda uyuşmamaktadır.

Biraz da bu yüzden, Başbuğ'un konuşmalarını halk diline tercüme ede ede ilerlememiz gerekiyor.

ABD ve Türkiye'nin “stratejik ortaklığı”ndan söz ediliyor örneğin. Bu deyimdeki strateji başlı başına bir komedi konusu. Ortaklığa gelince, eşitlik anlamını yüklemeden kullanılamayacak bu sözcüğü, özellikle ABD'nin adıyla birlikte duyan her işçi-emekçi, doğru sözcüğün kölelik olması gerektiğini biliyor. ABD ile ilişkilerin kölelik ilişkisi olduğu bilgi ve bilincidir ki, bu ülkedeki anti-emperyalist kalkışmaları, esasta ve aynı zamanda, birer anti-Amerikan kalkışma olarak ortaya çıkarıyor.

“İki ülke arasındaki ilişkilerin ayrıntıları incelendiğinde birçok alanda ulusal çıkarların kesiştiği görülmektedir” deniyor örneğin. Bu ifadede de “ülke”yi “devlet”, “ulusal”ı “burjuvazi” sözcüğüyle değiştirirsek ifadedeki gerçek anlama ulaşabiliriz. Bu anlamıyla ele alındığında, gerçeklerin ifade edildiği düşünülebilir. Ne var ki bu gerçeklik görüntüsü altında gizlenen yine kölelik ilişkileridir. Çünkü, çeşitli ülkelerin burjuva sınıfları arasındaki ilişki “çıkarların kesişmesi” temelinde değil, ya çatışma ya tabiyet temelinde yürümektedir. Güçler dengesine bağlı olarak değişen bu temel, eşit ya da yakın güçler arasında rekabet ve çatışma, eşitsiz güçler arasında da egemenlik-kölelik ilişkileri doğurmaktadır. ABD-Türkiye arasındaki ilişkinin bu ikincisi olduğunu ise dünya alem bilmektedir. Fakat anlaşılan o ki, orgeneralin görevi herkes tarafından bilinenlerin tersini ispattır. Bunun için o, “İki ülke arasındaki dostluk ve ortaklık, tarihin zor dönemeçlerinden ve sınavlarından geçerek, güçlü bir zeminde, karşılıklı anlayış ve çıkarlar temelinde gelişerek bugüne kadar gelmiştir” diyerek sürdürür sözlerini. Ardından da kendi kendine görev üstlenir: “Bu nedenle bizlere düşen temel görev; ABD ile Türkiye arasındaki ortak çıkarların kesiştikleri noktaların iyi tespit edilmesi ve bu alanların genişletilmesidir.”

Ne kadar yanlışlık içerirse içersin, bu genellemeler ve görev üstlenmeler de yetmez. Bu güne kadarki hizmetlerin bir genel dökümünü çıkarma ihtiyacı da duyar. Özelde Afganistan ve Irak sürecindeki hizmetleri içeren bu dökümü, Orgeneral'in kendi ifadelerinden almakta yarar var:

“Türkiye, ABD'nin Irak harekatına çok önemli destek sağlamıştır. Bazı örnekler vermek gerekirse: Harekatın başlaması ile birlikte Türk hava sahası ABD unsurlarının kullanımına açılmıştır. Bu kapsamda yaklaşık 5000 sorti görev uçuşu gerçekleştirilmiş, emercensi durumunda olan 39 ABD uçağı Türkiye'deki Diyarbakır, Batman ve İncirlik üslerine inmiş ve her türlü ihtiyaçları karşılanmıştır.

“ABD'nin 10 uncu Tanker Üs K.lığı/İncirlik'in lojistik hub merkezi olarak kullanma talebine 28 Nisan 2005 tarihinde olumlu cevap verilmiş ve 01 Haziran 2005 itibarıyla faaliyet başlamıştır. Bu sayede ABD'nin Irak ve Afganistan'da yürüttüğü harekata yeni bir lojistik destek olanağı sağlanmıştır.”

“Türkiye ISAF harekatına Türkiye ISAF-II'nin liderliğini yüklenerek ABD'nin 11 Eylül sonrası küresel terörizmle ilk mücadeleyi başlattığı Afganistan'da, ABD'ye destek veren ülkelerin en başında yer almıştır. Daha sonra Türkiye, Şubat 2005 tarihinden itibaren ISAF-VII'nin liderliğini ve Kabil Hava Alanının işletilmesi sorumluluğunu üstlenmiştir. Bu kapsamda, 3 üncü Kolordu Karargahı Afganistan'a intikal etmiştir. Afganistan'da görev yapan personel mevcudumuz yaklaşık 1600'dür.”

“Türk-İsrail işbirliği İsrail'in bölgedeki durumunu güçlendirmektedir.”

Bu sayılanlar bu güne dek yapılmış hizmetlerin listesidir. Oysa Sam amcanın Türk devletini tekmili birden ayağına götürürken güttüğü amaç hiç de geçmiş hizmetlerin dökümünü istemek değildir. O, bu konulardaki kayıtlarını gayet iyi tutmaktadır. Asıl amaç, bundan sonra neler yapılacağına ilişkin teminat almaktır ki, Orgeneralimizin ifadeleri, bu teminatın da verildiğini yeterince gösterir.

“ABD'nin Irak'da başarısız olması ya da yeni düzen yerine oturmadan çekilmesi kaosa sebebiyet verebilir. Böyle bir gelişme, hiç şüphesiz Türkiye'nin milli menfaatlerinin yararına olmaz.” İfadeleri, Türk devletinin Irak halklarına ve direnişine karşı düşmanlığı sürdüreceğinin, emperyalist işgalcilerin direnişi bastırmak için istediği her hizmete koşacağının garantisi gibidir.

Yine, “Türk-İsrail işbirliği”nin, “İsrail'in bölgedeki durumunu güçlendirdiği” iddiası, Filistin halkı ve direnişine karşı düşmanlığın ifadesinden başka bir şey değildir.

Ama Türk devletinin efendisine vaadleri yakın Ortadoğu'daki hizmetlerinin süreceğinden ibaret değildir. Bu, ABD'nin de yetinebileceği bir hizmet olmayacaktır. ABD emperyalizminin daha uzun vadeli hesapları, Kuzey Afrika ve Asya içlerine doğru genişletilmiş Ortadoğu projesi kapsamında yapabilecekleri konusunda da teminatlar sunması gerekmiştir.

Kuzey Afrika üzerinde söyleyecek sözü olmasa da, Asya üzerinden bol keseden vaat dağıtabileceklerini düşünüyorlar. “Türkiye'nin Orta Asya ülkeleriyle olan tarihi, kültürel bağları ve coğrafi yakınlığı”nı, “bu ülkelerle verimli bir iş birliği”ne dönüştürebileceklerini, bunu da “bölge ülkelerinin Batıyla politik, ekonomik ve güvenlik alanlarındaki ilişkilerinin geliştirilmesi” için peşkeş çekebileceklerini iddia ediyorlar. Batı dedikleri de esasta ABD oluyor. Bunu itiraftan da kaçınmıyorlar; “Türkiye'nin gerek ikili gerekse NATO-BİO kapsamında bölge ülkelerine verdiği destek ABD'nin bu ülkelerle ilişkilerine katkıda bulunmakta ve ABD'nin gayretleri ile paralellik göstermektedir.”

İfadede yeralan “tarihi, kültürel bağlar” deyimi Türki Cumhuriyetler'in kastedildiğini anlatıyor. Bu, ulusal köken birliği, kardeşlik vb. anlamlarına geliyor, ki, Türkiyeli milliyetçilerin bu geçmişi her fırsatta kullanmaya çalıştığı biliniyor. ABD'ye verilen vaadlerdeki kullanım tarzı ise tam bir halk ve kardeş düşmanlığını ifade ediyor. Asya'nın kaynaklarına göz diken emperyalizme bu yağma için hizmet sözü vermenin başka bir anlamı bulunmuyor. Çünkü ABD, projesini ilerletebilir ve bu ülkelere de bir biçimde girebilirse eğer, bu ülkeler de birer Irak olacaktır. Irak'taki Türkmenler üzerinden demagojik propaganda sürdüren Türk devleti, Türkmenistan'daki, Kırgızistan'daki, Özbekistan'daki sözde kardeşlerinin katli için hazırlanan fermanın tellallığını gönüllü üslenerek gerçek niyetlerini de ortaya koyuyor. Türkiyeli burjuvalar da, tıpkı Irak'ta yaptıkları gibi, kan ticareti taşeronluğundan üç-beş kuruş kazanma peşinde el oğuşturuyorlar. Onların ABD ile ortaklaşan çıkarları da, aslanla leş kargalarının ortak çıkarlarına benziyor.

Ama, ne emperyalist saldırı ve yağma projeleri, ne de bu projelere emperyalizm uşaklarının vaadettiği destekler, tek başına dünyanın ve halkların geleceğini belirleyebilir. Bu projeleri bozmak, bu desteklerin önünü kesmek mümkündür. Halkların dayanışması, işçi sınıfının mücadelesi ve önderliğiyle geleceği çok farklı şekillendirmek mümkündür.

------------------------------------------------------------------------------------------

Türk-Amerikan Konseyi

Genelkurmay İkinci Başkanı İlker Başbuğ'un toplantılarına katılıp konuşmalar yaptığı Türk-Amerikan Konseyi'nin adı, FBI'da çalışırken işine son verilen Türk kızı Sibel Edmonds'un ABD aleyhine açtığı 10 milyon dolarlık tazminat davasının mahkeme belgelerinde de geçmektedir. Edmonds'un avukatları Roy W. Krieger ve Mark S. Zaid tarafından Columbia Bölge Mahkemesi'ne verilen 10 milyon dolarlık dava dilekçesinde Türkiye'yi çok yakından ilgilendiren birçok konunun yanısıra Amerikan-Türk Konseyi'nden de söz edilmektedir. Edmonds, FBI'da çalışan bazı Türkler'in bu kuruluşlarla yakın ilişkisi olduğunu iddia ediyor ve bu kuruluşların uluslararası çok güçlü bir istihbarat ağına sahip olduklarını söylüyor. Dava dilekçesinin 6'ıncı sayfasında bu kuruluşlara ilişkin şu bilgilere yer veriliyor: “Edmonds'un FBI'da birlikte çalıştığı Melek Can Dickerson ve eşi Yarbay Douglas Dickerson, Sibel Edmonds ve eşine Amerikan Türk Derneği (ATA) ve Türk Amerikan Konseyi'nden (ATC) bahsederek bunlardan özellikle ATC için çalıştıklarını belirtmişler ve Edmondslar'ın bu kuruluş için çalışmalarını istemişlerdir.”

Amerikan-Türk Konseyi ATC'nin 14 Mart 2005 tarihi itibariyle Yönetim Kurulu şu isimlerden oluşmaktadır : Emekli General Brent Scowcroft (The Scowcroft Group ve Avrupa Enstitüsü Yöneticisi), Mustafa Koç (Koç Holding), George H. Perlman (Lockheed Martin), Ronald L. Whitehead (The Whitehead Group), Charles R. Johnston, Jr. (Baker Donelson), Canan Büyükünsal (Yönetici Müdür), Engin Artemel (Artemel International), Elizabeth Avery (Pepsico, Inc.), Özer Baysal (Pfizer), Terence Bedford (Raymond James & Associates), Sedat Birol (Eczacıbaşı), Kern Everett Briggs (Eli Lilly), Andy Button (Boeing), Brian Cavey (Washington Group International), Sahir Erozan (Garsonlukla başlayıp ABD'de ünlü Cities restoranlarını kuran, ABD eski başkanı Clinton'ın danışmanı), Sherrie Grandjean (UT/Sikorsky), Tulu Gümüştekin (CPS Danışmanlık Şirketi), Charles D. Hartman (Alarko Holding), Emekli Albay Preston Hughes (Savunma ve Güvenlik Komitesi Eşbaşkanı), Carolyn B. Lamm (White & Case), Emekli Büyükelçi Alan W. Lukens (Gama Industries), John R. Miller (Raytheon), Donald Nelson (Altria Group Inc), Büyükelçi Mark Paris (AFOT - American Friends of Turkey - Türkiye'nin Amerikalı Dostları Kuruluşu), Emekli General Elmer D. Pendleton (Askeri Danışman), Ronald M. Singer (General Electric) ve Hal E. Sunar (2 Mayıs 2002'de Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı tahkim davası açan Kuzey Amerika Kömür Şirketi PSEG Yöneticisi)