02 Temmuz 2005
Sayı: 2005/26 (26)


  Kızıl Bayrak'tan
  Yolunu bulamayan öfke!
  Genelkurmay'dan itiraflar; ABD'nin her istediğini yerine getirdik
  İmam hatipler ve türban tartışması
  Tüm düzen kurumları ABD emperyalizminin hizmetinde
  Telekom çalışanları eylemde; İşçi-memur elele genel greve!
  Kamu TİS'lerinde özelleştirme ağırlığı
  Sendika şubeleri Ankara'da ortak mücadele platformu oluşturdu
  Tariş'te grev başladı
  Samsun'da gözaltı ve tutuklama terörü
  Saldırı ve katliamlara karşı protesto eylemleri
  Mercan katliamını protesto eylemleri
  MKP'nin Mercan Şehitleri'ne ilişkin açıklamasından... 17'ler ölümsüzdür! (Orta sayfa)
  Dersim şehitlerinin ardından.. /M. Can Yüce
  DİSK: 35 yıl önce, 35 yıl sonra / Yüksel Akkaya

  Kayseri Sosyalist Kamu Emekçileri'nden panel

  DTCF'de dekan, polis, faşist çeteler işbaşında... Üniversitelerimizi savunacağız!
  İran'da Cumhurbaşkanlığı seçimleri yapıldı
  Bulgaristan'da seçimlerden sosyalist parti galip çıktı...
  Irak Dünya Mahkemesi Bush-Blair ve savaş çetesini mahkum etti
  Özelleştirme saldırısı ve kadın
  Şakirpaşa İşçi Kültür Evi'nin coşkulu kampanya şenliği
  Kazım Koyuncu'nun ardından
  Basından: İran'da sınıf savaşları
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

DTCF Dekanı'yla görüşen heyetten bir öğrenci velisiyle konuştuk...

“Gençlik kendi gücüne güvenerek hak ve özlemleri için mücadele etmelidir!”

- Bildiğiniz gibi 14 Haziran günü okul içerisinde toplanan yaklaşık 15 kadar faşistin öğrencilere saldırmasıyla baş gösteren olaylar, kapıda Mehmet Çetin adlı bir sivil faşistin devrimci bir öğrenciyi bıçaklamasıyla devam etti. İçeride saldırıda bulunan faşistler polis korumasıyla dışarı çıkartıldı. Dışarıda polislerin gözü önünde arkadaşımızı bıçaklayan faşist gözaltına alınmasına rağmen aynı günün akşamı serbest bırakıldı ve saldırıya uğrayan öğrenciler gözaltına alınmak istendi. Bu olaylar yaşandıktan 2 gün sonra koridorda arkadaşlarımızı satırla yaralayan faşistler arasında ilk gün bıçaklı saldırıyı gerçekleştiren Mehmet Çetin de vardı. Ancak yine polis korumasıyla dışarı çıkartıldılar. Polisin faşistleri korumaya yönelik tutumu hakkında ne düşünüyorsunuz?

Öğrenci velisi: Sondan başlayarak söylemek gerekirse polisin ve devlet organlarının sivil faşistlere yönelik kollayıcı tutumu olaylara objektif bakabilen herkesin kavrayabildiği bir durumu ifade ediyor. Dolayısıyla yadırgatıcı değil. Esasen demokratik, ilerici muhalefet hareketlerini sindirmeye yönelik organize terör uygulamaları içinde değerlendirmek gerekiyor olayı. Ve bu terörün sivil faşistler kanadının bu kadar pervasız davranabilmesi şüphesiz bir işbirlikteliğine işaret ediyor. Hatta bu tür saldırıların faillerinin suçları sabitken yakalanıp bu kadar kolaylıkla ertesi gün serbest bırakılmaları, DTCF örneğinde olduğu gibi, bulundukları ortamda yeni gerginliklere sebep olacakları açıkken, kolaylıkla okula kabul edilmeleri, hukuki uygulamaların da çifte standarda konu edilebildiklerini gösteriyor.

Son yıllarda YÖK uygulamaları çerçevesinde “ideolojik halay” çektikleri gerekçesiyle okula giriş-çıkışlarında polisiye tedbirlerle engellenen, okul yönetimleri tarafından idari soruşturmalara tabi tutulan vb. uygulamalarla mağdur edilen öğrencilerin varlığını biliyoruz. Fakat diğer taraftan yine aynı üniversite kurumları içerisinde satırlarla-bıçaklarla öğrencilere saldıran, kimlikleri tespit edilebilmiş, adli takibata uğramış ve her ne hikmetse savcılık tarafından serbest bırakılması, saldırganların okul giriş-çıkısında polisiye tedbirlere maruz kalmaması, sözkonusu polis tedbirlerinin de öğrencilerin güvenliğiyle ilgili olup olmaması konusunda bizlerde ciddi endişeler yaratıyor.

- Bu olayların DTCF öğrencileri tarafından okulda düzenlenmesi planlanan şenlikten 2 gün önce gerçekleşmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Öğrenci velisi: Demin söylediğim gibi toplamında faşist terör uygulamaları genel planda demokratik, ilerici kamuoyunun sindirilmesi amacına dönük gerçekleştirilir. Sizin sözünü ettiğiniz şenlik de öğrencilerin öğrenci olmaktan kaynaklanan duygularını, düşüncelerini, sorunlarını ve hatta sevinçlerini ortaya koyacakları; bir aidiyet duygusu yaşayacakları ve belki daha iyi koşullarda bir eğitim ve daha iyi bir gelecek özlemlerini dile getirdikleri bir etkinlik olarak düşünülebilir. Öğrencilerin böylesi bir paylaşım süreci kaçınılmaz olarak onlarda sorunları ortaya koymayı ve çözüm noktasında çaba sarfetmeye sevk eder. Bunun anlamı insanların yaşadığı koşullara müdahale etmesi ve koşulların iyileştirilmesi için biraraya gelmeleridir. Planlanan ve böylesi olumlu potansiyeller taşıyan bir şenlikten 2 gün öncesine rastlayan saldırının böylesi bir provokatif niteliği de vardır.

- İlk gün yaşanan olaylarda fakülte dekanının “Ben öğrencilerin güvenliğini sağlayamıyorum. Bundan sonra okulun güvenliğinden polis sorumludur” demesi ve okulu 14-27 Haziran arasında tatil ederek yönetimi polise devretmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Okulun tekrar açıldığı 27 Haziran günü polisin üst araması yapması kimliği olmayan ancak okulun öğrencisi olanlara zorluk çıkarmasını, koridorlarda ve sınıflarda durarak öğrencileri rahatsız etmesini, hatta ‘bugün okula niye geldin, niye oturuyorsun, bir şey mi yapmak istiyorsunuz?' tarzı sorgulamalarını nasıl buluyorsunuz?

Öğrenci velisi: Esasen dekanlık üniversite içinde idari bir görev pozisyonudur ve bu yanıyla güvenlikle de kuşkusuz bağlantısı vardır, ancak dekanlık doğrudan güvenlikten sorumlu tutulamaz. Üniversitelerde olduğu gibi toplumun diğer kurumlarında da bir suç unsuru sözkonusu ise bir demokratik hukuksal yapılanma içerisinde kolluk kuvvetleri ve adli yargı müdahalede bulunabilir. Ancak bu güvenlik tedbirlerini alan kişi ya da kurumların çifte standartlı tutumları, önyargılı davranışları genel olarak toplumdaki adalet duygusunu da ortadan kaldırabilmektedir.

Sorunuzun içerisinde de sizlerin çifte standarda maruz kalmış olmanızın yaratmış olduğu haklı bir öfke seziyorum. Sözünü ettiğim bu çifte standartlı tutuma bugün doğrudan tanık olduğum için de rahatlıkla söyleyebiliyorum. Polisin adeta saldırıya uğramış öğrencilere ve onların yakınlarına birer suçlu gibi yaklaşması, gerginliği tırmandıran provokatif söz ve davranışlar sarfetmesi haklı bir kızgınlık yaratıyor. Polisin genel tutumu bu olunca; okul girişinde kimlik kontrolü, üst araması vb. olağanüstü dönemlerde yapılan uygulamalar yaşadığımız örnekte bir eziyete dönüşüyor. Ve gerek dekanlık, gerekse polis şefleri içinden geçilen gerginlik ortamında çareyi öğrencileri okuldan uzaklaştırmakta görebiliyor. Ancak bunun bir çözüm olmadığı bugünkü görüşmede bir temsilci arkadaş tarafından da altı çizilerek ve net bir şekilde ortaya kondu. Sınav döneminde bu türden uygulamalarla durumun idare edilmeye çalışılması aslında sorunun belki daha da ağırlaştırılarak yeni öğrenim yılına taşınması anlamına gelecektir. Önümüzdeki öğretim yılı içerisinde öğrencilerin okulda zaman geçirmelerine güvenlik nedeniyle engel olunamaz. Yıllardır süren bu saldırılar karşısında bu tür önlemler almak hiçbir biçimde bu sorunu ortadan kaldırmamıştır.

- Bugün dekanla yaptığınız görüşmede nasıl bir izlenim edindiniz? Dekanın tarafsız olduğunu düşünüyor musunuz? Saldırıyı gerçekleştiren sivil faşistlere karşı bir taraf olunması gerektiğini düşünmüyor musunuz?

Öğrenci velisi: Bu sorunuza da sondan başlayarak yanıt vereyim. Saldırıyı gerçekleştirenlere karşı elbette ki taraf olunması gerekiyor. Genel planda tüm topluma faşist saldırılar karşısında birlik ve mücadele çağrıları yapmak ve bu mücadelenin bir parçası olmak ilericiliğin, demokratlığın, çağdaşlığın temel koşulu sayılmalıdır. Ancak bu saldırı karşısında dekandan faşist saldırıları mahkum eden bir tutum beklemek fazla iyimserlik olur. Bugünkü görüşmemizde okuldaki polisiye önlemlerle ve polisin davranışlarıyla ilgili olarak dekanlığın herhangi bir yaptırım gücü olmadığı ifade edildi. Polisin doğrudan valiliğe bağlı olarak çalıştığı söylendi. Kendilerinin bu bıçaklı ve satırlı saldırıların failleri karşısında -eğer öğrencilerse- ancak idari soruşturmalar açabileceklerini, bu çerçevede de okuldan uzaklaştırma ve benzeri disiplin cezaları verebileceklerini ifade ettiler. Ancak polisin saldırganları kollayan tutumu sözkonusu olduğunda bu idari cezalar da göstermelik cezalar olmanın ötesine geçmeyecektir. Caydırıcılığı da olmayacaktır.

- Sizce bu saldırılar karşısında neler yapılmalı?

Öğrenci velisi: Öncelikle saldırıya muhatap olan öğrencilerin birlikte davranmaları, kendi haklı durumlarını en geniş kamuoyuna etraflıca anlatabilmeleri, onlardan destek ve dayanışma talep etmeleri gerekir. Esasta bulundukları alanda kendi güçlerine güvenerek demokratik hak ve özlemleri için mücadele etmek ve bu mücadele sürecinde karşılaşabilecekleri her türden saldırı karşısında sağlam durabilmek, daha çok kitleyi bu mücadeleye katmak, kitle inisiyatiflerinin önünü açmak gerekir. Bunu yaparken de her türlü engellenme, çifte standartlı tutumların teşhir edilmesi, öğrenim özgürlüğü, can güvenliği gibi haklı taleplerin her vesileyle olduğu gibi bu tür provokatif saldırılar vesilesiyle de savunulması, yaygınlaştırılması ve gündeme getirilmesi için çaba sarfetmek gerekir.

Faşizm doğası gereği kendi dışındaki düşüncelere yaşam hakkı tanımaz. Dolayısıyla bugün için saldırının muhatabı belki devrimci-demokrat öğrencilerdir ancak yarın saldırının hedefi kendileri gibi düşünmeyen, yaşamayan tüm bir öğrenci kitlesi olacaktır. Ve bu nedenle faşizme karşı mücadeleyi yalnız bir grup devrimci öğrencinin sorunu olarak ele almamak gerekir. Sivil faşistlerin bir dizi okulda gerçekleştirdiği saldırıların anlamlı bir biçimde püskürtülmesinin temel koşulu öğrenci gençlik hareketinin içinde bulunduğu darlığı aşabilmesi ve daha geniş kitlelerle buluşabilmesidir.

Ekim Gençliği/Ankara

------------------------------------------------------------------------------------------

DTCF'de dekan-polis-faşist çeteler işbaşında...

Üniversitelerimizi savunacağız!

DTCF'de yaşanan olayların ardından, hatırlanacağı gibi, okul tatil edilmiş, finaller ertelenmişti. 27 Haziran günü yeniden eğitime başlayan okula gelen öğrenciler, akıllara durgunluk veren bir görüntüyle karşılaştılar: DTCF, polis tarafından bütünüyle ablukaya alınmış, tam anlamıyla işgal edilmişti. Polis koridorunda yapılan aramalarla, sınıflara kadar çıkan, okul önünde bekleyen otobüsler dolusu çevik kuvvet polisiyle, fakülte güvenliğinin işgüzar tutumuyla, dekanlığın sınavı olmayan öğrencileri okula sokmama kararıyla, bir bütün olarak fakülte işgal altındaydı.

Bu koşullar altında okula gelen öğrenciler, öğleden sonra düzenlenecek eylemin hazırlığına giriştiler. Öğlen saatlerinde DTCF öğrencileri ve bazı öğrenci velileri, DTCF önüne geldiler. Burada öğrenci velilerinden oluşturulan bir heyet dekanla görüşmeye gitti, öğrenciler ise DTCF önünde bekleyişe devam ettiler. Heyetin dışarı çıkmasının ardından heyet adına açıklama yapan Fehmi Bayraktaroğlu, dekanla görüşmelerinin bir özetini kitleye aktardı. Polisin ve faşistlerin okulda yaratmış olduğu rahatsızlığa dikkat çeken Bayraktaroğlu, dekanlıktan bu konuda yapıcı bir tutum içerisinde olmasını, polisin tacizkar ve provokatif tutumuna bir son verilmesini ve polisin dışarı çıkarılmasını talep ettiklerini belirtti. Dekanlık görüşmede velilerle aynı fikirleri savunduğu izlenimini verirken, polisin tutumundan yer yer kendilerinin de rahatsız olduklarını ifade etti. Ancak bunun ne büyük bir yalan olduğu çok geçmeden ortaya çıktı. Bu denli sıkı aramalardan “her nasılsa” bir bıçak geçmişti, ve öğleden sonra faşistler iki öğrenciye bıçak çekerek saldırgan tutumlarını devam ettirdiler. Öğrencilerin üstlerine yürümesi üzerine faşistler kaçmak yolunu tutarak polisin koruması altına sığındılar. Bu olay dekan, polis ve faşistlerin tutumlarının ortak olduğunun yeni bir kanıtıdır.

27 Haziran gününden itibaren toplu çıkışlarla Kızılay'a giden öğrencilere karşı polisin tutumu dikkat çekiyor. Okulun içinde sürekli olarak polisin provokatif tutumuyla yüzyüze kalan öğrencilere karşı faşistler polis korumasında sınavlara sokuluyor. Devrimci ve ilerici öğrencilere sürekli olarak gözaltı tehditinde bulunan polis, faşist saldırının en temel bileşenlerinden biri olarak boy göstermekte. 29 Haziran günü bir öğrencinin faşistlerle sözlü sataşmaya girdiği için gözaltına alınmasıyla bu bağlantı iyice su yüzüne çıktı.

DTCF öğrencileri, her şeye rağmen okulun bu tablosunu bozmak iradesiyle hareket etmeye çalışıyorlar. Öğrenci velileriyle birlikte yapılan eylemin ardından, 2 Temmuz Sivas Katliamı anma mitingine de örgütlü bir şekilde katılmak için çalışmalar sürüyor. Yaşadıkları sorunları kamuoyuna duyurma, kamuoyunu sürece daha etkin bir müdahale zeminine çekmek, bu sürecin en kritik halkalarından birisidir. Buna uygun bir hazırlıkla politik faaliyet ilerletilmeli, okulda faşistlerin ve polislerin bu denli rahat davranmalarına müsaade edilmemelidir. DTCF'yi savunmak bugün Ankara gençliğinin en temel sorunudur, buna uygun bir kararlılıkla mücadeleyi büyüteceğiz.

Ekim Gençliği/Ankara

------------------------------------------------------------------------------------------

Devrimci tutsaklara saldırılar devam ediyor

F tipi hapishanelerde ağırlaştırılmış müebbet cezası alan devrimci tutsaklara dönük saldırgan tutum devam ediyor. Bu tutsaklar tek kişilik hücrelere alındıklarından bu yana günde birer saat havalandırmaya çıkarılıyorlar. Havalandırmalardan içeriye girmeyi kabul etmedikleri için her gün tartaklanarak içeriye zorla sokuluyorlar.

Sincan F Tipi'nde bulunan Mesut Deniz de bu tutsaklar arasında. Wernike Korsakof hastası olan Mesut tek başına tuvalete gitmek ve yemek yemek dahil hiçbir ihtiyacını karşılayamıyor. Bugüne kadar hücre arkadaşlarının yardım ve bakımı ile yaşayan Mesut şu anda tek başına ve tümüyle bakıma muhtaç.

Ağırlaştırılmış müebbet cezası alan tutsakların aile görüşleri de iki haftada bir güne indirildi. Bu görüşlerden biri açık biri kapalı yapılacak. Tabii bunun da verilecek disiplin cezaları ile tümden elden alınmasının önü açık.

Sermaye devleti hapishanelerde faşist uygulamaları yürürlüğe koydu. Devrimci tutsaklar her zamanki gibi yapabileceklerini yapıyorlar. Faşist sermaye iktidarı hakettiği yanıtı dışarıdan da almalıdır.

-------------------------------------------------------------------------------------------

Kocaeli üniversite gençliğinden eylem...

“Onurumuza sahip çıkıyoruz!”

23 Haziran günü Kocaeli Üniversitesi öğrencileri tarafından bir yürüyüş gerçekleştirildi. Hatırlanacağı gibi 6 Mayıs günü KOÜ Umuttepe Kampüsü'nde Denizler'in anması sırasında öğrencilerle jandarma arasında çatışma çıkmış, bir asker aldığı kurşunla hayatını kaybetmiş ve bir öğrenci arkadaşımız da omuzundan yaralanmıştı. Gözaltılar sonrası devrimci bir öğrenci tutuklanmıştı.

Okullardaki faşist saldırıların sona ermesi, tutuklu bulunan arkadaşımızın serbest bırakılması talebiyle gerçekleştirilen yürüyüşte, “YÖK, polis, medya, bu abluka dağıtılacak!”, “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!”, “Demokratik, bilimsel, anadilde eğitim!”, “YÖK kalkacak, polis gidecek, üniversiteler bizimle özgürleşecek!” sloganları atıldı.

“Geleceğimize, çocuklarımıza, onurumuza sahip çıkıyoruz!” pankartının açıldığı yürüyüşe yaklaşık 150 kişi katıldı. Belediye binasının önünden başlanarak Merkez Kampüs önüne kadar yüründü. Basın metninin okunmasının ardından kalem bırakma eylemi yapıldı. Tekrar Adliye binası önüne kadar yürünerek eylem bitirildi. KGD, DGD, Ekim Gençliği, Koordinasyon, DGH, EHP, SGD, ÖDP, SDP ve Emek Gençliği bileşenlerinin biraraya geldiği eyleme Tüm Bel-Sen, BES, ve Eğitim-Sen'li işçi ve emekçiler de destek verdi.

Baskılar bizi yıldıramaz!

Ekim Gençliği/Kocaeli

-------------------------------------------------------------------------------------------

Tekirdağ'da tutsak ailelerine jandarma saldırısı

Tekirdağ F Tipi Cezaevi'nde bulunan tutsaklar TCK, CMK ve CİK'i protesto etmek için üç günlük açlık grevi yaptılar. Devlet bunu disiplin cezalarıyla yanıtladı. Durumu protesto etmek için TUYAB ve TUAD'lı aileler 28 Haziran günü hapishane önünde bir basın açıklaması gerçekleştirdiler. Açıklamayı izlemeye giden Partizan dergisi yazı işleri müdürü Numan Bozer gözaltına alınmak istenince aileler duruma müdahale etti. Bunun üzerine jandarma ailelere saldırarak orada bulunan herkesi gözaltına aldı.

TUYAB ve TUAD'lı aileler savcı ile de görüşüp disiplin cezalarının geri çekilmesini isteyeceklerdi. Gözaltı nedeniyle taleplerini dile getiremeseler de, devrimci tutsakların yalnız olmadıklarını kendi cephelerinden göstermiş oldular.

-------------------------------------------------------------------------------------------

TAYAD'dan tecrit karşıtı sempozyum

TAYAD Uluslararası Tecritle Mücadele Platformu, “Tecrit ve Tecride Karşı Mücadele Sempozyumu” düzenledi. Lübnan, İrlanda, Yunanistan ve İtalya'dan katılımcılar sempozyumda yeraldı.

Sempozyuma tecridi yaşamış tutsaklar anlatımlarıyla katıldılar. İrlanda'da 1981'de hücre tipi hapishane ve tek tip elbiseye karşı direnişte ölen Micky Devine'nin oğlu Michael Devine de katılımcılar arasındaydı. Konuşmasında Türkiye'de 119 devrimcinin ölümüne rağmen süren F tipi hapishaneleri protesto etti. Konuşmasını “Ben de sizlerden biriyim. Ben de bu oruçları yaşadım, tattım. Sonuna kadar özgürlük!” diyerek bitirdi.

Sempozyumun Sonuç Bildirgesi Makine Mühendisleri Odası'nda yapılan basın açıklamasıyla duyuruldu. Bildirgede alınan kararlar şöyle:

*19 Aralık Türkiye'de Tutsaklarla Dayanışma Günü ilan edilecek. Tecridin son bulması için mücadele edilecek.

* Şiddet politikalarına ve sansüre karşı mücadele edilecek.

* İmzacılar sürekli iletişim sağlaması için bir iletişim koordinasyonu kuracak.

*İmzacılar ezilen halklara yönelik gerçekleştirilecek saldırıların karşısında olacak.

* Tecrit altındakilere rehabilitasyon merkezi kurulması imzacıların görevleri arasında.

* İmzacıların baskı ve zulüm uygulayan ülkelerin içişlerine karışan tekellere karşı boykot ve kampanya örgütlemesi kararlaştırıldı.