Anayasa Mahkemesi kadın başkanla “taç”landı!
Kadın hakları yerlerde sürünmeye devam ediyor!
A. Aydın
Anayasa Mahkemesi iki kadın üyesinden birini, Tülay Tuğcu'yu başkanlığa getirdi. Bu seçim çeşitli çevreler tarafından olduğu kadar, Tuğcu'nun kendisi tarafından da Türkiye'de laikliğin, kadın haklarının ve benzerinin belgesi gibi sunulmaya çalışıldı. Tuğcu, kendine oy veren erkek üyelerin ne kadar “demokrat”, ne kadar “eşitlikçi” vb. davrandığından sözederken, bir ahde vefayı yerine getiriyor olabilir. Belki de bu onun teşekkür tarzıdır. Fakat dışarıdan yöneltilen övgüler sistemin yararlanma mantığını açıkça ortaya koymaktadır.
Özellikle Başbakan Erdoğan, bu “yararlanma” konusunu en açık ve dolaysız ifade edenlerin başında geliyor. Londra uçağında gazetecilerin sorularını yanıtlarken, bu gelişmeden en çok AB müzakerecisi Ali Babacan'ın “yararlanacağını” söylüyor. Müzakereye katılan AB temsilcileri böyle bir yararlanma metodunu nasıl karşılar, ayrı konu. Burada önemli olan sistemin yararlanma mantığı ve altında yatan gerçekler.
Bu yararlanma mantığını işleten gerçek, gelişmenin, sistemin sevdiği deyimle “münferit” bir durum oluşu, ve genel halin bu gelişmenin tam tersini ortaya koymasıdır. Bunun kanıtı da bizzat bu seçimin kendisidir. Seksen şu kadar yıllık cumhuriyet tarihinde ilk kez Anayasa Mahkemesi Başkanlığı'na bir kadın seçilmiştir. Bu cumhuriyet, Recep Tayyib'in başbakan seçilmesiyle “laik” olmadı. Sözde, kurulduğu günden beri laik. Kurulduğu günden beri kadın haklarına saygılı, ve benzeri... Ama seksen yıldan sonra Anayasa Mahkemesi'ne bir kadın başkan seçildi diye bayram ediyor!..
Tülay Tuğcu'nun kadın olduğu su götürmez. Ancak, kadın hakları ve kadın sorunu konularında en küçük bir fikri olduğu fazlasıyla su götürür. Sade bir kadın olarak, daha da önemlisi Anayasa Mahkemesi'nin üyesi bir kadın hakim olarak kadın haklarının korunması ve geliştirilmesine yönelik ne düşündüğü, ne yaptığına ilişkin ne kendinden ve ne de propagandasını yapanlardan tek kelime duymuş değiliz. Kadın başkan hakkında basında çıkan tanıtım metinlerine bakıldığında, kadın oluşuna ilişkin herhangi bir ize rastlanmıyor. Görüldüğü kadarıyla ilgi alanı ekonomidir. Mesela, ekonomik suçlara ilişkin hapis cezalarının kaldırılması yönünde oy kullanmıştır. Yani, çoğunluğu erkek olan banka soyguncuları ve benzeri büyük hırsızların cezalarını hafifletme konusunda, erkek hakimlerle aynı tutum içinde olmuştur.
Öte yandan, bir kadın olarak, örneğin baklava çalan çocuklar davasında “analık duyguları” uyanmış mıdır, bilemiyoruz. Bu konuda hiçbir açıklaması bulunmuyor çünkü. Ya da, Manisalı gençler davasında ne hissetmiş, ne düşünmüştür; körpecik gençlere yapılanlar karşısında irkilmiş midir, kendi genç kızlığını, kadınlığını hatırlamış mıdır, bunları da bilmiyoruz. Çünkü, Anayasa Mahkemesi üyesi bu kadının, Anayasa tarafından yasaklanmış bulunan işkencenin sürüp gitmesi konusunda ne düşündüğüne ilişkin herhangi bir görüş bildirdiği duyulmamıştır.
Üyeliğinde ilgisini çekmeyen konularla başkanlığı sırasında ilgileneceği beklenemez. Zaten, seçimin ardından yaptığı açıklamalarda “kadın” sözcüğünü sadece kendisi için kullanmış bulunuyor. Anayasa Mahkemesi başkanı olarak yapacağı çalışmalar konusunda “özel” hiçbir açıklamada bulunmadığına göre, kadın haklarına yönelik herhangi bir düşüncesi, çalışma programı hatta niyeti bulunmuyor.
Zaten öyle olsa başkanlığı zor görürdü.
Bu ülkede hiçbir ezilen, kendini, öz varlığını ve kimliğini inkar etmeden yönetim mevkilerinde yeralamamıştır. İşçileri temsil etmek iddiasındaki sendikacı sendikal mücadelenin önünü kesecek kararlara imza atacak ki, ya da Kürt “ne mutlu Türküm diyene” yemini edecek ki meclise girebilsin. Cinsel baskı ve sömürü mağduru kadın da, erkek egemenliğine boyun eğmeden, kadın hakları ve hukukunu bir kenara atmadan yönetim katlarında yükselemiyor, yönetici mevkilere getirilmiyor.
Bir zamanların Başbakanı Tansu Çiller gibi, şimdinin Anayasa Mahkemesi Başkanı Tülay Tuğcu gibi, yönetici konuma yükselebilenlerde ise kadın bilincinin zerresi bile bulunmuyor. Tansu Çiller başbakanlığında bunu kanıtladı. Tülay Tuğcu'nun da başkanlığı sürecinde kanıtlayacağından kimse kuşku duymamalı.
-------------------------------------------------------------------------------------------
Emperyalizme karşı İncirlik Üssü'ne yürüyoruz!
1 Ağustos günü Irak'ta işgale Hayır Koordinasyonu, Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu, Belediye İş İstanbul 1 No'lu Şube., Deri-İş Tuzla Şube, BES İstanbul 1 No'lu Şube, Emekli Sen İstanbul 1 No'lu Şube, Çem-Der Genel Merkezi, Maya Taksim Galatasaray Postanesi önünde bir basın açıklaması yaparak İstanbul'dan Adana İncirlik Üssü'ne yürüyüş başlatacaklarını duyurdular.
“İşgal ortaklığının ve işbirlikçi çizginin politik ve askeri olarak belirginleştiği, somutlaştığı nokta üsler ve özelde de İncirlik Üssü'dür. Tayyip Erdoğan'ın İsrail ve ABD ziyaretlerinden sonra devletin BOP kapsamında Irak, İran, Suriye ve Kafkasya bölgesine dönük emperyalist saldırı politkalarında etkin rol aldığı açıkça görülmektedir” denilen basın açıklaması, “Emperyalistlerin, yeni saldırı ve işgal politikalarına ülkemiz halklarının ve topraklarımızın alet edilmemesi için, emperyalistlerin kanlı planlarının bir parçası olmamak için emperyalizme, faşist ve işgalci politikalara karşı direnen halkların sesine sesimizi katmak için İncirlik Üssü'ne yürüyoruz” şeklinde sürdü.
“İncirlik Üssü kapatılsın!” pankartının taşındığı eylemde “Katil ABD Ortadoğu'dan defol!”, “Kahrolsun ABD emperyalizmi!” sloganları atıldı. Yürüyüşe SODAP, ÇHD İstanbul Şb., Emekli Sen İstanbul 2, 3,4 No'lu Şubeler, BES İstanbul 2 No'lu Şube, Genel İş 2 No'lu Bölge, 3 No'lu Şube, DİSK Limter-İş, Tekstil-Sen, Filistin Halkı İle Dayanışma İnisiyatifi de destek veriyor.
İncirlik'e yürüyüş güzergahı:
26 Ağustos 2005
10.30 İstanbul'dan çıkış
12.00 Gebze
13.00 İzmit
16.00 Bursa (1. gece konaklama)
27 Ağustos 2005
10.00 Eskişehir
12.30 Ankara
17.00 Konya (2. Gece Mersin'e geçiş ve konaklama)
28 Ağustos 2005
10.00 Mersin
12.00 Adana (Merkez'den yürüyüş, takriben 13'de İncirlik'e varış) |