06 Ağustos 2005
Sayı: 2005/31 (31)


  Kızıl Bayrak'tan
  Seydişehir direnişinin
anlamı ve önemi
  Seydişehir’de yağmacılara karşı militan
direniş!
   Avrupa Birliği’nin TEKEL’i ve tütüncülüğü bitirme dayatması
  TMY’de değişiklikler gündemde... Devlet terörde sınır tanımayacak
  ÖSS’de biçimsel değişiklikler
Coca Cola işçilerinin çadırına polis saldırdı
Sendikalaşmanın önündeki en büyük
engel sendika ağalarıdır!
  Adalet Ağaoğlu’nun İHD üyeliğinden istifası... “Aydın” olmanın
dayanılmaz hafifliği!
  Anayasa Mahkemesi kadın başkanla “taç”landı!
  Gelin canlar bir olalım, Hızır Paşalar’ın
kanlı iktidarını yıkalım!
  Munzur Festivali fiili
olarak gerçekleşti!
  Mersin Limanı işçilerinin eylemi sürüyor
  Bu UMUDU öldürmeye
gücünüz yetmez!
  Sınıf hareketinin güncel görünümü ve işçi
kurultayı çalışmaları (Orta sayfa)
  Tasfiyeciliği örtme ve teorileştirme aracı:
Demokratik konfederalizm!
  Şimdi de Gazze’ye ırkçı duvar

  ABD askerleri arasında depresyon
yaygınlaşıyor.

  İrlanda Cumhuriyetçi Ordusu (İRA) silahlı mücadeleye son verdi
  Özbekistan, topraklarındaki ABD
üssünün boşaltılmasını istiyor
  Düzen mumdan gemiyle ateşten denizi geçmeye çalışıyor
  Yarım kalan hayatlar
  Ekim Gençliği’nden
  Mamak 2. Kültür-Sanat Festivali
  Basından
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

“Adalet Hanım”ın Seçimi...

“Boşverin oğlum Lenin'i okumayı. Hangi kitabı niye yazdığı belli değil onun. Hangisi taktik, hangisini düşmanlarını yanıltmak için yazmış bilemezsiniz. Kautsky okuyun, Rosa Luxemburg okuyun....”

Bu sözlerin 1960'ların dünyasında Marksizm'e yönelmiş 20 yaşında bir üniversite öğrencisi için sarsıcılığı, sahibinin Türkiye sosyalist siyasetini bölen, temel ideolojik tartışmayı meşrulaştırmak için başvurduğu akıl yürütmenin yavanlığı ve sıradanlığında değildi. Asıl sarsıcı olan bu yavanlığın, bütün gençliği sosyalizmin haklılığını haykırdığı için eza çekerek geçmiş Türkiye'nin yaşayan en büyük romancısının dilinden ortalığa dökülmesindeydi.

“İnce Memed”in, “Yer Demir Gök Bakır”ın, “Ağrı Dağı Efsanesi”nin büyük yazarı, oğlunun arkadaşlarını TİP'teki kendi pozisyonunun haklılığına böyle inandırabileceğini sanıyor muydu gerçekten? Kimbilir. Ama böylece o öğrencilerin omuzlarına kocaman bir yük yüklemiş olduğunu eminim hiç bilmiyordu ve düşünmemişti: Onlar, hem ne yapacaklarsa artık onu politik olarak hesaba katmadan yapacak ve kendilerini onaylamadığını akıllarından çıkarmayacaklar, hem de onun büyük edebiyatını, ruhlarının yeniden şekillenmesinin başlıca manevi kaynaklarından biri olarak içlerine sindirmeye devam edeceklerdi: Taşıması zor bir yük!

Böyle sarsıntıları erken yaşamanın iyi tarafı şu: Büyük edebiyatçıların, sanatçıların politikaya burunlarını soktuklarında da büyük kalmayabileceklerini hatta sıradan insanlardan bile sığ bir dağarcıkla düşünebileceklerini çok önceden görüp biliyor, politika ve sanat arasında doğrusal bir ilinti olması gerekmediğine dair bilgileri erkenden ediniyor, boş hayaller ve avuntulardan kurtuluyorsunuz: Güzelliğin dili başka, kavganın dili başka! Birini bilenin ötekini de iyi bilmesi şart değil.

Adalet Ağaoğlu'nun kaç gündür ortalığa saçılan incileri, bunları hatırlatan! Gerçi ikisi arasında büyük bir fark da var: Vicdan hassasiyeti! Soğuk Savaş dünyasında “Türkiye'de komünizmi övmek serbest olmadıkça, Sovyetler Birliği'ni sizin önünüzde asla eleştirmeyeceğim,” diyen vicdan sahibininkinden çok, 1990'larda Yunanistan'da Mikis Teodorakis'in, Fransa'da Yves Montand ile Simone Signoret'nin, sola karşı tavrını andırıyor Adalet Ağaoğlu'nunki: Politik altüstlüğün karmaşık sorunlarına gündelik bilincin diliyle yanaşmak; mantık yerine ahlak, bilgi yerine sezgi; düşünce yerine önyargıyı koymaya kalkmak: Kendine ve kendi rolüne ezilenlerin olduğu yerden, tarihin içinden değil, statükonun gözünden “sokaktaki insan”ın olduğu yerden bakmak..

Bir kere ufkunu böyle sınırlayınca, ister istemez, en sevdiğimiz romancının, “Bir Düğün Gecesi”nin, “Ölmeye Yatmak”ın, “Fikrimin İncegülü”nün yazarının kaleminden şunlar dökülüverir: “(...) İHD'nin esprisinde tek yanlı bir ‘ırkçı milliyetçi' hak korunmasının belirli hale geldiği izlenimim silinmedi, arttı (...) kamuoyunun İHD'nin insan haklarına tek yanlı, etnik gruplar ağrılıklı olarak sahip çıktığı inancının değişmediği izlenimi edindim (...) etnik milliyetçilik kışkırtılarının, örnekse PKK terörünün yeniden iç barışı tehlikeye attığı bir zamanda dahi İHD bu cesareti önleyecek yeterli gayreti gösterememiş bulunmakta.”

Bir kere akıl ve ruh yoldan çıkmaya görsün, dil de ona eşlik ediyor... Böyle muhakemeye, böyle “sezgi”ye böyle Türkçe, böyle anlatım... Politik imaları ve sonuçları bir yana, modern edebiyatımızın en önemli yazarlarından birinin, ülkenin en önemli meselelerinden birini dillendirmek için “statüko”nun diskuruna, bir arzuhalcinin belagatine sığınmak zorunda kalmışlığı bile, savaşın kültürel yaşantımız üzerindeki çürütücü etkisi konusunda çok şey söylüyor aslında.

Adalet Ağaoğlu'nun dediklerini demeye her zaman hakkı vardı...Ama bir yazar olarak, bir söz ustası olarak bu düşüncelerini “kurucusu” olduğu dernekten, okurlarından, birlikte politika yaptığı, milletvekili adayı olduğu politik partiden ve onun müttefiklerinden saklamaya hakkı yoktu. “Gözaltında kayıp” edilen yakınları için adalet arayanları, “Cumartesi Anneleri”ni hep “kirli savaş”ın bir tarafı olarak göre gelmiş olduğunu dillendirmek için, bunca yıl beklememeliydi Adalet Ağaoğlu. Eğer “vicdanının sesi”ni zamanında yükseltmiş olsaydı, son on yıldaki politik yol arkadaşları da belki bambaşka olur; yolunu bugün onu bağırlarına basanlarla birlikte yürürdü.

Ancak Adalet Ağaoğlu şu an bulunduğu yerde uzun boylu duramaz. Bir anlık “suçluluk duygusu”yla bütün yaşamının manevi mirasını hoyratça balkondan aşağı atarken, kendine kala kala resmiyet dünyasının soğuk, gri, kuru, ruhsuz atmosferinin kaldığını ruhunun en derinlerinde hissettikçe, bu kez büyük bir pişmanlıkla o mirası yeniden bir araya getirmek, kırılan vazoyu onarmak için uğraşacaktır eminim... Umarım buna ömrü vefa edecek ve onu sadece son yaptığı işle yargılamayacak olan pek çok vicdan sahibi de yardımcı olacaktır.

Adalet Ağaoğlu, başka örneklerini de gördüğümüz büyük edebiyatçı ve sanatçılar gibi saçmalama hakkını kullanmış oldu sonuçta. Ancak, onun saçmalaması İHD yöneticilerine ve sosyalistlere de saçmalama hakkı tanımıyor. Düşünce ve zihniyet dünyasının karmaşık işleyişine yön veren bin bir “saik”i “bir düğme”ye indirgemek, Adalet Ağaoğlu'nun evrenini çevreleyen toplumsal-kültürel topografyadaki büyük toprak kaymalarını hiçe saymak olur.

Bu tutarsız istifa bildirisi, doğrusu sağlıklı ve etraflı düşünme koşullarının Adalet Ağaoğlu için bile gittikçe zorlaştığı bir dönemin kapısından içeri girmekte olduğumuzu gösteriyor bize. Adalet Ağaoğlu'ndan alacak bir öcümüz yok. Adalet hanım aslında çocukça bir davranışla hakkını istiyor sayılır bir bakıma: Çok verilenden çok istenir.

Ertuğrul Kürkçü

(BİA, 2 Ağustos 2005)

-------------------------------------------------------------------------------------------

Tekirdağ 1 No'lu F Tipi Cezaevi'nde devrimci tutsaklara saldırı...

“Tecrit kaldırılsın, hücreler kaldırılsın!”

31 Temmuz günü sabah 06.00 sıralarında Tekirdağ 1 No'u F tipinde devrimci tutsaklara saldırı gerçekleştirildi. TUYAB'lı aileler tarafından yapılan açıklamada 30 kadar tutsağı başka cezaevlerine sevketme bahanesiyle gerçekleştirilen saldırıda birçok tutsağın yaralandığı, sağlık durumlarının iyi olmadığı ve başka cezaevlerinde tek kişilik hücrelere yerleştirilmiş oldukları söylendi. 16 tutsağın Bolu F Tipi'ne, 14 tutsağın Tekirdağ 2 No'lu F Tipi'ne sürgün-sevkedildiği ifade edildi. Saldırının ardından hala tutsakların durumları hakkında cezaevi idaresi bir açıklama yapmazken, bu belirsizlik durumu tutsak yakınlarının kaygılarını daha da artırmaktadır.

TUYAB'ın yaptığı açıklamada; “Hala birçok tutsağın sağlık durumu hakkında yeterli bilgiye ulaşılamamış olması biz tutsak yakınlarını ciddi olarak kaygılandırmaktadır. Adelet Bakanlığı'nın biz ailelere, kamuoyuna, halklarımıza açıklama yapmasını istiyoruz. Bu zamana kadar devletin ‘güvencesi' altında olduğu söylenen tutsaklar birçok kez katledildi, işkenceye uğradı, dövüldü, aşağılandı. Kaygılarımızın yersiz olmadığını çok iyi biliyoruz. Hapishanelerde yaşanan saldırıların bilincinde olan tüm insanların da sessiz kalmamasını ve tutsakların yanında yeralmasını, onların sesi olmasını istiyoruz. Biliyoruz ki saldırılar durmayacak. Bu saldırıları protesto etmek için süresiz açlık grevine başlayan tutsakların yeni saldırılarla yüzyüze gelebileceklerini bugüne kadar yaşananlar bizleri haklı olarak düşündürmektedir” denildi.

Tekirdağ 1 No'lu F Tipi'nde yaşanan bu saldırıyı protesto etmek için TUYAB'lı aileler 3 Ağustos günü Taksim-Galatasaray Postanesi önünde bir basın açıklaması yaptı. “Tecrit kaldırılsın, hücreler kaldırılsın!” pankartının açıldığı eylemde “Devrimci tutsaklar onurumuzdur!”, “Devrimci irade teslim alınamaz!”, “İçerde dışarda hücreleri parçala!” sloganları atıldı. Basın açıklamasının okunmasının ardından 5 dakikalık oturma eylemi yapıldıktan sonra eylem sona erdi.

Kızıl Bayrak/İstanbul

------------------------------------------------------------------------------------------

Beykoz'da yıkım ve öfke

2 Ağustos günü sabah saatlerinde Beykoz Tokatköy'de kaçak yapıldığı iddia edilen bina ve gecekonduların yıkımına direnen emekçilere polis saldırdı. 6'sı kadın 20 kişiyi gözaltına aldı.

Tokatköy'de orman sınırları içerisine kaçak yapıldığı iddia edilen 18 bina ve gecekondunun yıkımı için İstanbul Orman Bölge Müdürlüğü'nden gelen ekipler barınma hakkına sahip çıkmak isteyen halkın tepkisiyle karşılaştı. Yıkım araçlarını engellemek için oturma eylemi yapan halka saldıran polis olayı görüntülemek isteyen basın mensuplarına da saldırdı. Halktan bazı kişiler kepçenin önüne yatarak “beni öldürün, öyle evimi yıkın” diyerek tepkisini dile getirdi. Direniş saat 14:30'a kadar sürdü. Yarım saat sonra yıkıma başlayan ekipler evlerin bir kısmını yıktılar.

Ertesi gün evleri yıkılan mahalleli akşam saatlerinde Belediye'nin düzenlediği şenliği basarak Belediye Başkanı'nı protesto etti. 500'ü aşkın kişi şenliğin yapıldığı Beykoz Çayırı'na yürüyerek evlerini yıktıran Belediye Başkanı'nı “Yalancı Başkan İstemiyoruz!” sloganlarıyla protesto ettiler. Seçimde önce kendilerine verdiği sözleri unutan başkan tarafından kandırıldıklarını söyleyen mahalle halkı, AKP hükümetinin gerçek yüzünü gördüklerini ifade ettiler.