06 Ağustos 2005
Sayı: 2005/31 (31)


  Kızıl Bayrak'tan
  Seydişehir direnişinin
anlamı ve önemi
  Seydişehir’de yağmacılara karşı militan
direniş!
   Avrupa Birliği’nin TEKEL’i ve tütüncülüğü bitirme dayatması
  TMY’de değişiklikler gündemde... Devlet terörde sınır tanımayacak
  ÖSS’de biçimsel değişiklikler
Coca Cola işçilerinin çadırına polis saldırdı
Sendikalaşmanın önündeki en büyük
engel sendika ağalarıdır!
  Adalet Ağaoğlu’nun İHD üyeliğinden istifası... “Aydın” olmanın
dayanılmaz hafifliği!
  Anayasa Mahkemesi kadın başkanla “taç”landı!
  Gelin canlar bir olalım, Hızır Paşalar’ın
kanlı iktidarını yıkalım!
  Munzur Festivali fiili
olarak gerçekleşti!
  Mersin Limanı işçilerinin eylemi sürüyor
  Bu UMUDU öldürmeye
gücünüz yetmez!
  Sınıf hareketinin güncel görünümü ve işçi
kurultayı çalışmaları (Orta sayfa)
  Tasfiyeciliği örtme ve teorileştirme aracı:
Demokratik konfederalizm!
  Şimdi de Gazze’ye ırkçı duvar

  ABD askerleri arasında depresyon
yaygınlaşıyor.

  İrlanda Cumhuriyetçi Ordusu (İRA) silahlı mücadeleye son verdi
  Özbekistan, topraklarındaki ABD
üssünün boşaltılmasını istiyor
  Düzen mumdan gemiyle ateşten denizi geçmeye çalışıyor
  Yarım kalan hayatlar
  Ekim Gençliği’nden
  Mamak 2. Kültür-Sanat Festivali
  Basından
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Örgütsüzlüğü, dağınıklığı ve parçalı hareket tarzını kırmalıyız!..

Sınıf hareketinin güncel görünümü ve işçi kurultayı çalışmaları

Sınıf hareketinin önünde duran sorunların daha da ağırlaştığı, ağırlaşan sorunların sınıf hareketini giderek bir durgunluğa-hareketsizliğe sürüklediği bir süreçten geçiyoruz. Daha çok sendikal örgütlenme kapsamında zaman zaman ortaya çıkan bir takım tekil direnişler ve özelleştirme karşıtı eylemler biçiminde kendini gösteren görece daha geniş ölçekli eylemler, bugün için bu durgunluk tablosunu fazlaca değiştirmiyor.

Kendiliğinden eylem ve direnişlerin dip noktasında seyrettiği bu hareketsiz ortam, sınıfın kendisine olan güvenini erozyona uğratırken dağınıklığı, yılgınlığı, umutsuzluğu daha da artırmaktadır. Bu aynı zamanda sınıf içinde devrimci çalışmanın etkisinin de sınırlanması demek. Sendika bürokrasisinin pervasız ihanetlerini, sermayenin azgınca saldırılarını kolaylaştıran da bu aynı ortam ve koşullardır. Ortaya çıkan sınırlı sayıdaki direnişin ezilmesi ya da sonuçsuz kalmasıyla tablo daha da ağırlaşmaktadır.

Kısacası, işçi sınıfı moral ve örgütsel bakımdan en dağınık, eylem ve direnişler bakımından ‘80 sonrasının en zayıf dönemini yaşıyor. İşçi sınıfı siyasal gelişmeler ve olaylar karşısında bir sınıfsal tutum almaktan bugün oldukça uzak. 2003 seçimlerinde olduğu gibi, zaman zaman ortaya konulan tepkiler, düzen sınırlarını aşamıyor.

Tüm bunlar, sonuçları ve bedeli ağır saldırılar ve tahribatlar olarak işçi sınıfına geri dönüyor. Her geçen gün bu sonuçlar ve bedeller (işsizlik, köleci iş yasaları, düşük ücretler, sendikal örgütlülüğün dağıtılması, ihanetçi, işbirlikçi bürokratlar eliyle sendikaların çürütülmesi vb.) daha da büyüyor, sorunlar ağırlaşıyor. Eğer işçi sınıfı silkinip ayağa kalkmaz ve bu gerileyişe, bu suskunluğa bir son vermezse, tüm tarihsel kazanımlarını ve temel haklarını yitirmekle yüzyüze kalacaktır. Ama bu yalnızca haklarını koruyup koruyamama meselesi de değil, işsizliğin ve sefaletin pençesindeki milyonlarca işçi için hayat memat meselesi, tüm emekçiler için bir gelecek meselesidir aynı zamanda. Bu çürüme ve yozlaşma zemininde kalan bir sınıfın ve bir toplumun geleceği olamaz.

Önderlik ihtiyacı ve sınıf devrimcilerinin çabası

Tasfiyeciliğin ve sınıf dışı arayışların zeminini döşemek için kullanılan, sınıf hareketinin mevcut geri durumu ve düzeyinin gerektirdiği temel siyasal görevlerden yan çizmek için tartışmaya konu edilen bu sorunu, sınıf devrimcileri olarak en başından beri, işçi sınıfının devrimci önderlik ihtiyacı çerçevesinde ele alıyor, tüm çabamızı bu ihtiyacı gidermeye hasrediyoruz. Mevcut çürütücü gerilemeye bir son vermenin de, sermayenin topyekûn saldırılarına karşı uzun soluklu bir mücadele örgütleme cüreti ve kararlılığı göstermenin de temel koşulu bu. İşçi sınıfı çıkışın kapısını bu silaha kavuşarak aralayacak.

Bu konuda iyimseriz. İyimserliğimizi, tarihsel deneyimlerden süzülmüş nesnel değerlendirmelerden alıyoruz. İyimseriz, zira işçi sınıfına güveniyoruz. Bu yüzden programımız, politikalarımız ve bütün çabamız, net ve tok bir biçimde bu ihtiyacı karşılamaya dönük. Taktik politikalarımızı, kullandığımız araçları da ister istemez sınıf hareketinin bugünkü düzeyini ve yakıcı hale gelen güncel ihtiyaçlarını, taleplerini gözeterek oluşturmaya ve yetkinleştirmeye çalışıyoruz.

Gelinen yerde propagandayı aşan bir faaliyet de örgütlüyoruz. Fakat hala da pratik sonuçlar bakımından, istenen ve beklenenin gerisinde olduğumuzu belirtmeliyiz. Sınıf içinde bir güç olmayı, sınıf güçlerine dayalı bir örgütsel gelişme katetmeyi, bu güçlere dayalı sistematik bir sınıf çalışması yürütmeyi hedeflerimiz ölçüsünde gerçekleştiremiyoruz. Ve dolayısıyla sınıfa dönük etkili, yaygın ve sonuç alıcı bir çalışma düzeyinin gerisindeyiz. Sınıf hareketinin bugünkü düzeyi ve durumunun ancak bu kadarına el verdiğini söylemek ya da tartışmayı sürekli buradan yapmak, kendini tartışmaktır-mazeret üretmektir. Sorunların varlığı mazeret değil çözüm üretmeyi gerektirir, tartışılacaksa bunun için tartışılır, bu sorun tartışılır. İstenen ve bekleneni böyle kavramak gerekir.

İstenen ve beklenenle kastedilen yalnızca dar örgütsel bir takım kazanımlar, ortaya konulan iradi çabalar ya da sınırlı ve tekil kalan başarılar değil hiç kuşkusuz (ki bunların da son derece yetersiz kaldığını belirtelim). İstenen ve beklenen, sınıf cephesinden elde edilmiş örgütsel, politik-pratik kazanımlardır; sınıf cephesinden ve sınıf çalışması cephesinden yakıcı hale gelen sorunların aşılması yolunda atılmış ileri adımlardır.

Daha açık bir ifadeyle kastedilen şey, her çalışmayla birlikte sınıfla köklü ve güçlü bağlar kurmak, fabrikalardan başlayarak, yerellerde ve genel planda sınıf hareketine müdahale imkanlarını ve zeminini güçlendirecek taktik açılımları, mekanizmaları, araçları oluşturmaktır. Sınıf çalışmamız ancak bu yolla, bir istikrar ve düzey kazanır; tek tek fabrikalara ya da yerellere sıkışmış bir çalışmanın boğucu atmosferi ancak bu yolla dağıtılıp istenilen sonuçlara ulaşılabilir. Sınıf içinde güç olmak, ancak bu zeminde kazanılan olanaklar sayesinde başarılabilir. Ve dahası, pratikte sınıfın devrimci önderlik ihtiyacı ancak böyle karşılanabilir.

Sınıf çalışmasının ve sınıfa müdahalenin bir aracı olarak kurultaylar

Önderlik ihtiyacının yakıcı hale geldiği, önderlik pratiğinin her bakımdan sınandığı bir süreçte, sınıf çalışmasında belli bir mesafe aldığımız bazı yerlerde yerel kurultaylar örgütlemeyi önümüze hedef olarak koymuş bulunuyoruz. Ortaya çıkacak sonuçlara da bağlı olarak merkezi bir kurultay düşünüyoruz. Yerel kurultaylar adımının giderek başka yerlerde de bir karşılık bulması bu anlamda sevindiricidir. Önümüzdeki dönemde bu ve benzeri adımlar çoğaltılmalıdır.

Kurultay çalışmasının henüz başındayız ve dolayısıyla her bakımdan bir açıklığa ulaşmak için bir taraftan iş yaparken bir taraftan da tartışmaları, deneyimleri ortaklamaya ihtiyaç var. Bu nedenle bu yazının sınırları içinde şimdilik neden kurultay, kurultayla neyi hedefliyoruz, nasıl bir kurultay örgütlemeliyiz sorunlarına giriş yapmakla yetineceğiz. Asıl konumuzu, kurultay çalışmasını nasıl örgütleyeceğimizi ise bir sonraki sayıda ele alacağız.

Yukarıda kısaca değindiğimiz gibi, sınıfının örgütsüzlüğü, dağınıklığı, suskunluğu ve parçalı hareket tarzı, gerek sınıf hareketi gerekse siyasal süreçler üzerinde giderek ezici bir ağırlığa dönüşmektedir. Peşpeşe gelen sosyal saldırılara karşı ciddi bir yanıt verilememesi bu ağırlığın üstüne tuz biber ekmektedir. Gelinen yerde yalnızca sektörel, sendikal ve bölgesel bazda değil, köleci çalışma yasalarıyla birlikte aynı fabrika içindeki sınıf güçleri arasında bile bir bölünme ve parçalanmışlık sözkonusudur.

Öte taraftan sermaye karşısında sınıfın en temel ve en geniş örgütlülüğü ihtiyacını karşılama amacıyla kurulan sendikaların yıllardır bu işlevlerini yerine getiremedikleri, sınıfın çıkarlarını savunma vasfını gitgide yitirmeye başladıkları, yönetici bürokrat takımının sermayenin elinde bir oyuncağa dönüştüğü biliniyor. 5-6 yıl öncesine kadar taban basıncıyla harekete geçmek zorunda kalan hain bürokratlar, bugün kıllarını bile kıpırdatmadan olan biteni izlemekle yetiniyorlar sadece.

Kısaca, sınıfı birleştirecek, ortak talepler için mücadeleye sevkedecek sendikal örgütlülük gibi temel bir aracın böyle bir işlevi yerine getirememesinin yarattığı zaafiyet ve boşluğa, sınıfın ezici bir kesiminin herhangi bir örgütlenmeden yoksunluğu da eklenince, bu cephede yerine getirilmesi gereken sorumluluklar daha da artmaktadır. Bu herşeyden önce güçlü ve yaygın bir taban çalışması, buna dayalı örgütlülükler, sınıf içinde kitle çalışmasına olanak veren en etkili araç ve imkanların seferber edilmesi demektir. Kurultay çalışmasını öncelikle bu ihtiyacı karşılamaya dönük araçlardan ve müdahalenin imkanlarından yalnızca biri olarak düşünmek gerekir.

Yakıcı hale gelen en temel sorunları, çözüm ve tartışma önerileriyle birlikte, bir kurultay formunda sınıfın gündemine taşımaktaki amaçlarımızdan bir diğeri, tüm işçilerin katılımına açık, özgür bir tartışma platformu örgütlemektir. Ama bu sorunların ve kalıplaşmış bir takım fikirlerin, grupçu yaklaşımların değil, çözümlerin tartışıldığı, ortak çözümler konusunda ortak adımların atılmasına hizmet eden bir platformdur.

Kuşkusuz kurultayla amaçlanan yalnızca sınıfa dönük daha geniş bir seslenme faaliyetini yürütmek, bir tartışma platformu örgütlemek ve kurultayı bu faaliyetin bir aracı kılmak değildir. Kurultayın asıl hedefi, ileri ve duyarlı işçileri biraraya getirerek öncü işçi inisiyatiflerini oluşturmak, yakın çevre ilişkilerinden başlayarak katılacak tüm işçilerin önüne fabrikalarında, bölgelerinde alınacak ortak kararlar doğrultusunda somut görevler koymayı başarmak olmalıdır. Kurltayın başarısı herşeyden önce bu tarzı hayata geçirmesine bağlıdır.

İşçileri mücadele ve örgütlenmenin etkin birer öznesi haline getirmek kuşkusuz ki bir kurultayla başarılamaz. Bir kurultay çalışmasıyla bölgedeki bütün öncü, duyarlı işçilere ulaşmak, onları biraraya getirmek de ilk etapta mümkün olamayabilir. Burada önemli olan ilk adımları atmak ve ön süreçlerinden, düzenleniş tarzından, işleyişinden ve içeriğinden başlayarak kurultayı daha etkin, daha geniş işçi katılımına hizmet edecek tarzda örgütlenmeyi başarmaktır. Bu da kurultay çalışmasını sınıfa, sınıfın ileri kesimlerine maletmeyi özenle gözetmek demektir. Başlangıçta, çalışmanın merkezinde yeralacak öncü bir inisiyatifin oluşturulması, kurultay çalışmasını fiilen başlatması, kamuoyuna ve sınıf kitlelerine taşıması kaçınılmazdır. Ama bu yine de, yükün en ağır kısmını omuzlarında taşıyan öncü, devrimci işçi inisiyatifinin dışa kapalı olması anlamına gelmez.

Öte taraftan sınıf devrimcisi kimliğimizle işçilerin karşısına çıkacağız. Bu konuda açık, net ve tok bir tutum takınacağız. Başkalarının yaptığı gibi onların düzeyine inerek ya da kuyrukçuluk yaparak, varolan politik ayrımların, geri eğilimlerin üstünden atlayak onları kazanamayız. Ama bu asla sekter ve dayatmacı bir tutum anlamına da gelmemeli. İşçilere ne yapmaya çalıştığımızı, onlardan ne istediğimizi özlü ve etkili bir biçimde anlatmayı başarırsak eğer, onları yalnızca kurultay çalışmasının değil, mücadelenin de bir öznesi haline getirmeyi de o ölçüde kolaylaştırmış oluruz.

------------------------------------------------------------------------------------------

Kurultay çalışmasının başarısı için bazı hareket noktaları

* Alan çalışmalarında yüklenilecek hedefleri belirlemek ve bu hedefler doğrultusunda güçleri konumlandırmalıyız. Her yerel kurultay çalışmasını mutlaka yerele özgü bir değerlendirmesi, bu değerlendirmeye bağlı olarak özgün hedefleri ve bunu güvenceye alacak özgün bir çalışma planı olmalıdır.

* İlişki ağımız içindeki dinamik işçi güçlerini Kurultay Örgütlenme Komiteleri türünden örgütsel platformlar üzerinden etkinleştirmeli, inisiyatifli bir çalışmaya yönlendirmeliyiz. İşyeri-sektör ve bölge ölçeğinde Kurultay örgütlenme platformlarının yanısıra çeşitli türden işçi inisiyatiflerini gündemleştirmeliyiz.

* Çalışmayı her aşamada, oluşturulacak işçi inisiyatifleri zemininde anlamını ve işlevini bulacak kolektif tartışma ve karar alma süreçlerine dayandırmalıyız.

* Yerellerde yüklenmenin hedeflerini, taktik politik çerçevesini, gündemlerini ve istemlerini belirlemeliyiz.

* Çalışmanın hedeflerine ve araçlarının çeşitliliğine uygun etkin bir işbölümü sağlamalıyız. Örneğin Kurultay'ın organizasyonuna ilişkin teknik işleri, bu görevi üstlenecek işçilerden kurulu bir komisyona devretmek gibi.

* Düzenli yayınlarla Kurultay fikrini işlemeliyiz. Gerekirse periyodik bir Kurultay yayını çıkarmalıyız. Bu arada yerel yayınlara buna uygun bir içerik kazandırmalıyız.

* Yoğun ve sistematik bir ajitasyon ve propaganda faaliyeti örgütlemeliyiz. Yaygın olduğu kadar seçilmiş hedef alanları sistematik biçimde dövecek yoğun bir faaliyet düzeyini yakalamayı başarmalıyız. Araçları çeşitlendirmeli, bu çerçevede örneğin kültür kurumlarının bazı birikimlerini değerlendirmek yoluna gitmeliyiz.

* Yerelde gelişebilecek işçi eylemleri ve direnişlerini etkin bir inisiyatifle olanaklı olduğunca kurultayla ilişkilendirmeye çalışmalıyız.

* Örneğin asgari ücret gibi yakıcı gündemler vesilesiyle etkili müdahaleleri gündemimize almalı ve bu tür sorunlarda taraf olarak çıkmalı, çalışmamızı bu konumumuz gösterecek ve güçlendirecek tarzda örmeliyiz.

* Kurultaylara işçilerin her açıdan aktif katılımını sağlamalı ve belirlenmiş hedefler doğrultusunda tartışmaları biçimlendirecek etkin bir inisiyatif sergilemeliyiz.

* Çalışmanın her düzeyinde aydınlatma-eylem-örgüt ilişkisini tekdüze bir tarzda değil, dinamik bir süreç olarak görmeli ve gözetmeliyiz.

* Tüm bunların gerçekleştirilmesinin güvencesi olarak tüm güçlerimizi ileri bir disiplin ve savaş ruhuyla bu çalışma içinde seferber etmeliyiz.