26 Kasım 2005 Sayı: 2005/46 (46)

  Kızıl Bayrak'tan
  Devlet ve düzen suçlarının üstünü örtme, suçluları koruma telaşına düştü
  Şemdinli'nin yaydığı dalga kabarıyor
  Yüksekova'da onbinlerin katıldığı cenaze töreni
  Ülke çapında Şemdinli protestoları
  "Şemdinli, Yüksekova'nın faili devlettir"
Şemdinli protestolarından
Ordu'da skandal bitmiyor; Yalova'da deprem soygunu
  CHP Kurultayı ve ötesi
  DİSK'ten sermayeye "daha aktif" hizmet!
  Laik-şeriatçı bölünmesi değil emek-sermaye bölünmesi
  Sendikal ihanet çetelerinden arsızlığın bu kadarı
  Roj TV tartışmaları; Basın özgürlüğü kimin için?
  Son milli maçta yaşananlar devlet geleneğinin resmidir
  Milli Güvenlik Siyaset Belgesi üzerine... Devletin gizli ama gerçek anayasası / Orta sayfa
  Her üç kadından biri şiddete maruz kalıyor
  Ankara Sendika Şubeler Platformu sözcüsü ile röportaj
  Şemdinli ve gençlik alanında devrimci sorumluluklar
  Ekim Gençliği: Hedefli, sistemli bir kitle çalışması ve yoğun bir politik faaliyet örgütlüyoruz
  Ekim Gençliği'nin 10. yılında özgüleştirilmiş bir kampanya hazırlığı
  Irak'ta zorunlu olan halkların birleşik direnişidir!
  APEC zirvesini onbinlerce emekçi protesto etti
  Tekeller işkenceden de kar ediyor
  Yerel işçi kurultaylarında "işçilerin birliği halkların kardeşliği" şiarı yükselecek!
  Yerel işçi kurultayı hazırlıklarından
  Değiştirmek için değişmeli!
  Ekim Devrimi 88, Yeni Ekimler'in Partisi 7 yaşında!
  Basından/ Şemdinli olaylarının siyasal boyutu
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Ordu’da skandal bitmiyor…

Şemdinli’deki kontrgerilladan sonra Yalova’da deprem soygunu!

Çoğunluğu gizleniyor, açılan davalar askeri yargının kapalı kapıları ardında görülüyor, suçlular temize çıkarılıyor vb. Ama, kimi zaman Şemdinli’de olduğu gibi halkın iradesiyle, kimi zaman da Yalova’da olduğu gibi suçluların acemilikleri sayesinde, garnizon kapıları aralanıp pislikler dışarı taşıyor. Ama, böyle dışarıya yansıyan olay sınırlı sayıda bile olsa ordu hakkında yeterli fikir verebiliyor. Çürümüş düzen tüm kurumları gibi bekçilik kurumu orduyu da çürütüyor.

Yalova’da, ucu taa ‘99 depremine uzanan olay, eğer, bir erin ölüsoyuculuğuyla sınırlı kalsaydı, yine, “münferit” damgasıyla kurumu temize çıkarmaları kolay olacaktı. Ne var ki, olay bir erin depremi soygun fırsatına çevirmesiyle sınırlı kalmıyor. Onun çalıp gömdüğü paralar bir yarbay ve yedeklediği bir kaç subay tarafından çıkarılıp iç ediliyor.  Diğer 4 sanıkla birlikte Kuzey Deniz Saha Komutanlığı Askeri Mahkemesi’nde yargılanan Yarbay Mümin Şen, her ne kadar, gömüyü bulamadıklarını iddia etse ve komutanının bulmuş olabileceğini ima eden açıklamalar yapsa da, bu, ordu cephesinden sonucu değiştirmiyor. İster er, ister çavuş, ister yarbay, isterse albay olsun, ya da bunların karması bir organize suç örgütü olsun, ordu soygunun en lanetlisine bulaşmıştır; mezar soygunculuğu…

Hırsızlığı bir meslek olarak yürütenlere sorulduğunda, onun da kendine göre bir ahlak anlayışı olduğu görülecektir. Ve ölü soyuculuk bu mesleğin ahlakında bile hoş görülmez. Kaldı ki, hırsızlığı genel olarak ahlakdışı kabul eden toplum hoş görsün, anlayışla karşılasın, affetsin. Zaten, deprem sırasında ve sonrasında, devlet, önce umursamazlığı, ardından arama-kurtarma ve yardım çalışmalarına getirdiği engel ve yasaklarıyla, Kızılay’ının hırsızlıklarıyla vb. iyice gözden düşmüştü. Deprem yağmaları, organ mafyacılığı vb. dedikoduları kulaktan kulağa dolaşıyordu. Zaman, kayıpların acılarıyla birlikte tüm bu söylentileri, öfke ve kırgınlıkları da küllendirmeye başlamışken, yağmacılığı bir söylenti olmaktan çıkaran, elle tutulur somut bir olay olarak karşımıza diken bu gelişme açığa çıktı.

Olay özetle şöyle gelişti:  Ordu’nun kurtarma çalışmalarına katılan Tarkan Okçu isimli er, 17 Ağustos 1999 depreminde enkazdan topladığı paraları Yalova Hava Meydan Komutanlığı’nın bahçesine gömdü. Terhis olduğu için askeri bölgeye giremeyen Tarkan Okçu, arkadaşlarıyla anlaştı. 4  yıl sonra kendilerine yardımcı olan Yarbay Mümin Şen, parayı çıkararak, el koydu. Olayın açığa çıkması üzerine askeri yargı devreye sokularak yarbay temize çıkarıldı. Paraya el süremeyen er ise cezalandırıldı.

Depremin yarattığı ilk şaşkınlığı üzerinden atar atmaz, sivil halkın yardım faaliyetlerine yasak getiren ve inisiyatifi ordunun elinde toplamaya çalışan sermaye devleti, zaten, iş başındaki Ecevit hükümeti eliyle açık bir soygun gerçekleştirmişti. Onbinlerce emekçinin diri diri mezara gömülmesini önemli bir olay addedip meclisi toplayamayan hükümet, felaketin üçüncü gününde, mezarda emeklilik yasasını görüşmek üzere meclisi toplamış, halkın acısı ve sendikal ihanetin yardımı sayesinde yasayı meclisten geçirmişti. Sözde halkın oylarıyla seçilmiş meclisin böyle yaptığı yerde, halkla hiç ilişkisi bulunmayan ordunun yağmaya girişmesi son derece “normal”dir artık. Tabii, bu normallik sermaye düzeninin ahlak sınırlarında bir normalliktir. İşçi sınıfı ve emekçi kitlelerin gözünde ise her iki devlet kurumunun tutumu da ahlaksızlık, halk düşmanlığı tabirleriyle açıklanabilir.
Ve eğer, işçi ve emekçi kitleler içinde, düzen cephesinden gelecek “münferit” savunmalarına aldanma eğiliminde olanlar varsa, onlara, 12 Eylül generallerinin soygunlarını da hatırlatmakta yarar var.

Kontrgerilla çeteleri tarafından gerçekleştirilen soygunlar, uyuşturucu kaçakçılığı gibi suçlar ise, bu çetelerin kuruluş amacı ve asli faaliyeti olan kirli savaş suçları karşısında hep ikinci planda kaldı. Ancak bu, bu suçların da listeye dahil edilmediği anlamına gelmiyor.

Son gelişmelerin de gösterdiği gibi, kanlı sermaye düzeninin suç listesi hızla kabarıyor.

Suçluların başında ise düzenin bekçi köpeği ordu geliyor.

----------------------------------------------------------------------------------

AKP hükümetinin politikası yalan çarkıyla işliyor...

2006’da da vergiler artacak, yıkım derinleşecek!

Yılbaşından sonra vergi ve harçların % 9.8 oranında arttırılacağı açıklandı. Oysa hükümet, daha birkaç hafta önce bütçe tasarısı hakkında yapılan konuşmalarda vergi yükünü arttırma yönünde bir planlarının olmadığını söylemişti. Vergiler artmayacaksa, peki bu neyin nesi? Elbette bu, düzenin alışageldiğimiz her zamanki yalancılığının ve ikiyüzlülüğünün yeni bir örneğidir.

Siyasetlerini emekçilerin bilincini bulandırmak, onlardan gerçeği gizlemek için yalanla sürdürdükleri açıkça ortadadır. Düzen politikasının çarkı yalanla dönüyor. İşte bu yüzden de emekçileri 2006’da vergilerle soyup soğana çevireceklerini yalana başvurmadan nasıl açıklayabilirler ki? Ne de olsa onlar için her yol mübah.

Yıllardır gerek İMF’nin gerekse diğer saldırı ve sosyal yıkım politikalarını pürüzsüz hayata geçirmek için hep yalan söyleyerek halkı kandırmadılar mı? “Zarar ediyor” dediler, gözümüzün önünde devasa kârları olan KİT’leri birer birer özelleştirdiler. İşten atmayacağız dediler, binlerce işçiyi parça parça kapı önüne koydular. İstihdam sorununu çözerek “işsizliği azaltacağız” dediler, işsizlik giderek artıyor. İşkenceye “sıfır tolerans” dediler, işkenceyi şeffaflaştırarak sokağa taşıdılar.

İşte bunların hepsi yalanlarına belgedir.

Evet, şimdi de yalan söylüyorlar. Hem de özelleştirmelerden, işsizlikten, işkenceden, açlıktan, yoksulluktan kendi düzenleri ve politikaları sorumlu değilmişçesine yalan söylüyorlar. Çürüyen, kokan giderek çözümsüzlük içinde boğulan ve yıkılmayı bekleyen düzenlerini zor da olsa ayakta tutabilmek için, olası tepkileri bastırmak için, emekçileri önden kandırmaktan başka alternatifleri yok çünkü. İşte gerek bütçe, gerekse vergiler üzerine yaptıkları açıklamaların, halkı kandırmak için yalandan, dolandan başka bir şey olmadığı bir kez daha halkın gözünde kanıtlanmış oldu.
2006 Bütçesi’nin de önceki yılların bütçesi gibi bir borç ve faiz bütçesi olduğu gerçeğini gizleyemiyorlar. Bütçede emekçilerin sefaleti üzerinden sermayeye kaynak aktarılacağı ortadadır. Bütçe açığı ve faiz dışı fazla hedefleri, yeni saldırıların kapıda olduğunu gösteriyor.

Emekçilerin yıkımı ve soygunu yine devam edecek. Bir yandan kamu mal ve hizmetlerine %16.4 zam yapılacak bir yandan da KDV, ÖTV gibi ödeyeceğimiz vergiler artacak. Vergilere yapılacak zamlarla payımıza yine işsizlik, düşük ücretler, özelleştirmeler, açlık ve yoksulluk düşecek. Bu anlamda bütçe de biçimsel değişiklikler yaparak, bütçeye yenilikçi bir görüntü vermek de, bütçe üzerine açıklamalar yapmak da, sermaye temsilcilerinin ikiyüzlü, aldatmacı tutumlarının yansımasıdır.

İşçi ve emekçiler sermayenin emekçileri kandırmakla, yalanla, aldatmacayla hayata geçirdikleri politikalarına hakettiği cevabı elbette er-geç vereceklerdir. Yeter ki tüm saldırı politikalarını püskürtmek için birleşip mücadele yolunu tutabilsinler.