26 Kasım 2005 Sayı: 2005/46 (46)

  Kızıl Bayrak'tan
  Devlet ve düzen suçlarının üstünü örtme, suçluları koruma telaşına düştü
  Şemdinli'nin yaydığı dalga kabarıyor
  Yüksekova'da onbinlerin katıldığı cenaze töreni
  Ülke çapında Şemdinli protestoları
  "Şemdinli, Yüksekova'nın faili devlettir"
Şemdinli protestolarından
Ordu'da skandal bitmiyor; Yalova'da deprem soygunu
  CHP Kurultayı ve ötesi
  DİSK'ten sermayeye "daha aktif" hizmet!
  Laik-şeriatçı bölünmesi değil emek-sermaye bölünmesi
  Sendikal ihanet çetelerinden arsızlığın bu kadarı
  Roj TV tartışmaları; Basın özgürlüğü kimin için?
  Son milli maçta yaşananlar devlet geleneğinin resmidir
  Milli Güvenlik Siyaset Belgesi üzerine... Devletin gizli ama gerçek anayasası / Orta sayfa
  Her üç kadından biri şiddete maruz kalıyor
  Ankara Sendika Şubeler Platformu sözcüsü ile röportaj
  Şemdinli ve gençlik alanında devrimci sorumluluklar
  Ekim Gençliği: Hedefli, sistemli bir kitle çalışması ve yoğun bir politik faaliyet örgütlüyoruz
  Ekim Gençliği'nin 10. yılında özgüleştirilmiş bir kampanya hazırlığı
  Irak'ta zorunlu olan halkların birleşik direnişidir!
  APEC zirvesini onbinlerce emekçi protesto etti
  Tekeller işkenceden de kar ediyor
  Yerel işçi kurultaylarında "işçilerin birliği halkların kardeşliği" şiarı yükselecek!
  Yerel işçi kurultayı hazırlıklarından
  Değiştirmek için değişmeli!
  Ekim Devrimi 88, Yeni Ekimler'in Partisi 7 yaşında!
  Basından/ Şemdinli olaylarının siyasal boyutu
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Her üç kadından biri şiddete maruz kalıyor...

İşte kapitalizmin itirafı

1993 yılında Birleşmiş Milletler’in “Kadınlara Yönelik Şiddeti Önleme Deklarasyonu”nu kabul ettiği gün olan 25 Kasım, 1999 yılından bu yana “Dünya Kadınlara Yönelik Şiddet Uygulamalarını Protesto Günü” olarak kabul ediliyor. Bu protesto gününde istatistikler ise şunları söylüyor:

Dünyada her üç kadından biri hayatının bir döneminde şiddete maruz kalıyor. ABD’de her 90 saniyede bir kadın tecavüze uğruyor. Irak’ta Nisan 2003’ten bu yana savaş sırasında ve sonrasında, en az 400 kadının tecavüze uğradığı İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün raporlarında yer alıyor. Dünyada okur-yazar olmayan her üç kişiden ikisi kadın. Recm, yani taşlanarak ölüm cezası dünyanın birçok ülkesinde uygulanıyor.

Kadınlar dünyanın her yerinde, yaşamın her alanında aşağılanmalara, şiddete ve tacize uğruyor. Toplumun iliklerine kadar işlemiş olan ayrımcılık kafamızı çevirdiğimiz her yerde karşımıza çıkıyor. Kadınlar dedikoducudur, kadınlar güçsüzdür! Söyledikleri ciddiye alınmaz çünkü kadınlar “ciddi” işlerden anlamazlar! Kadınların sırtından sopa, karnından sıpa eksik olmamalıdır! Ve bir kadın tacize uğradıysa, vardır mutlaka bir sebebi. Töre cinayetlerinin mantığı da, kadını ailenin malı olarak gören zihniyetin yansımasıdır. Bir kadın tecavüze uğruyorsa, bu onun ailesini kirletmiş oluyor ve kadının ölümü tüm pislikleri temizliyor.
İçinde yaşadığımız toplum bize bunları söylüyor. Dayattığı kurallar kadınların da erkeklerin de böyle düşünmesine yolaçıyor.

İtiraf ediyorum: Dayak yedim

Magazine pek meraklı burjuva basını, manken Deniz Akkaya’nın bir dergide yayınlanan röportajını bir anda gündemin başına oturttu. Haberlerin büyük çoğunluğu “Deniz Akkaya’nın itirafları” diye başlıyor ve üç aşağı-beş yukarı aynı şeyi söylüyor. Acımayla karışık bir aşağılama ile Akkaya’nın bugüne kadar birlikte olduğu erkek arkadaşlarından hep dayak yemiş olduğunu kamuoyuna duyuruyor. Bir yandan yalancıktan şaşırmış gibi yaparken, diğer yandan dayak yediğini dile getiren bir kadını suçunu itiraf eden bir suçluya dönüştürüyor. Tıpkı diğerleri gibi Deniz Akkaya da toplumun kadına biçtiği kumaştan payına düşeni alıyor. Çünkü onlar, kadınların yüzde 63’ünün şiddetin gerekçesi olabileceğini düşündüğü bir toplumda yaşıyorlar. Röportajda Akkaya şunları söylüyor; “Sadece gecekondudaki kadınların başına gelmiyor. Bizim gibi kadınlar da dövülüyor, itilip kakılıyor.” Evet, şiddet sadece gecekondudaki kadınların başına gelmiyor. Tüm kadınlar şiddete uğruyor. Ama buradaki gecekondudaki kadın vurgusu önemli, çünkü Akkaya’nın kullandığı gecekondulu kadın sözü; eğitimsiz kadını ifade ediyor.

Bu ülkenin bacalarından dumanlar tüten sıcak evlerinin, apartmanlarının ve gecekondularının %40’ında, kadınlar kocalarından, babalarından dayak yiyorlar. Bu kadar sıkça yaşanan bir “durum” olunca, haliyle haber değeri taşımıyor. Ancak kadın kocası tarafından 18 yerinden bıçaklandığında, ya da erkek jiletle kadının vücuduna adını kazıdığında haber olabiliyor. Karı-koca arasına girmemeyi tercih eden hukukumuz, kadını erkeğin ellerine teslim ediyor. Kol kırılıyor yen içinde kalıyor ve çizmeyi aşmadığı ölçüde kadın kocasının uyguladığı şiddetle yaşamaya mecbur bırakılıyor. Şiddetin bu kadar yaygın olduğu toplumumuzda en ağır yük gecekondudaki kadınların sırtında. Ama eğitimsiz ve cahil oldukları için değil. Toplumsal baskıları ve zor yaşam koşullarını tüm ağırlığı ile yaşayan gecekondulu kadının yediği dayağı sineye çekmekten başka pek bir seçeneği olmadığı için.

“Dünya Kadınlara Yönelik Şiddet Uygulamalarını Protesto Günü”nde, BM’in bulduğu bu tumturaklı ismin de, yıllardır düzenlenen etkinliklerin de kadına yönelik şiddeti önleyemesi mümkün değil. Takım elbiseli beyler, şık giyimli hanımlar toplantı salonlarında, Asiyeler’in nasıl kurtulacağını konuşup, kadınlara yönelik şiddet uygulamalarını protesto ede dursunlar, şiddete maruz kalan kadınların aralarına yenileri ekleniyor. Kadına değer vermeyen, onu cinsel obje olarak gören, kendi malı sayan zihniyet var oldukça kadına yönelik şiddet kadınların canını yakmaya devam edecek.

İçinde yaşadığımız sistem; kapitalizm, dünyanın, insanlığın ve yaşamın yarısı olan kadını evde köle, işyerinde ise ucuz işgücü olarak görüyor. Bu sistem insanların sınıflarına, cinsiyetlerine, etnik kökenlerine göre onlara değer biçiyor. Toplantı salonlarında protesto edilerek kadına yönelik şiddetin önlenemeyeceği çok açık. Bu sistemi ve onun önyargılarını yıkmadıkça, ne kadın hak ettiği değeri kazanabilir ne de kadına yönelik şiddet son bulabilir. Çünkü bu sistem kadına hiçbir çıkış yolu sunamıyor.

İnsanların sadece insan oldukları için değerli olacakları, kimsenin kimseden cinsiyeti, ırkı veya başka herhangi bir sebepten ötürü üstün olmayacağı bir dünyada, sosyalizmde ancak kadına yönelik şiddetin zemini ortadan kaldırılabilecek.