26 Kasım 2005 Sayı: 2005/46 (46)

  Kızıl Bayrak'tan
  Devlet ve düzen suçlarının üstünü örtme, suçluları koruma telaşına düştü
  Şemdinli'nin yaydığı dalga kabarıyor
  Yüksekova'da onbinlerin katıldığı cenaze töreni
  Ülke çapında Şemdinli protestoları
  "Şemdinli, Yüksekova'nın faili devlettir"
Şemdinli protestolarından
Ordu'da skandal bitmiyor; Yalova'da deprem soygunu
  CHP Kurultayı ve ötesi
  DİSK'ten sermayeye "daha aktif" hizmet!
  Laik-şeriatçı bölünmesi değil emek-sermaye bölünmesi
  Sendikal ihanet çetelerinden arsızlığın bu kadarı
  Roj TV tartışmaları; Basın özgürlüğü kimin için?
  Son milli maçta yaşananlar devlet geleneğinin resmidir
  Milli Güvenlik Siyaset Belgesi üzerine... Devletin gizli ama gerçek anayasası / Orta sayfa
  Her üç kadından biri şiddete maruz kalıyor
  Ankara Sendika Şubeler Platformu sözcüsü ile röportaj
  Şemdinli ve gençlik alanında devrimci sorumluluklar
  Ekim Gençliği: Hedefli, sistemli bir kitle çalışması ve yoğun bir politik faaliyet örgütlüyoruz
  Ekim Gençliği'nin 10. yılında özgüleştirilmiş bir kampanya hazırlığı
  Irak'ta zorunlu olan halkların birleşik direnişidir!
  APEC zirvesini onbinlerce emekçi protesto etti
  Tekeller işkenceden de kar ediyor
  Yerel işçi kurultaylarında "işçilerin birliği halkların kardeşliği" şiarı yükselecek!
  Yerel işçi kurultayı hazırlıklarından
  Değiştirmek için değişmeli!
  Ekim Devrimi 88, Yeni Ekimler'in Partisi 7 yaşında!
  Basından/ Şemdinli olaylarının siyasal boyutu
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Basın özgürlüğü kimin için?

Danimarka ziyaretinde Başbakan Rassmussen ile ortak basın açıklaması yapması beklenen Erdoğan, Roj TV muhabirinin salonda yeralması, çıkarılma talebinin ise reddedilmesi üzerine toplantıyı terketti. Türkiye’ye dönüşünde Roj TV’nin PKK’nin kanalı olduğu ve kapatılması gerektiğini ifade eden Erdoğan tavrını “Benim bu tavrımın bedeli ne ise Türkiye bu bedeli rahatlıkla öder... Bir ülkenin kendi içinde terörün yaratılmasına vesile olan bir anlayışa destek veren bir anlayışı benim kabul etmem imkansız ve bunun adı özgürlük olmaz” diyerek savundu.

Erdoğan’a ilk destek Kara Kuvvetleri Komutanı Yaşar Büyükanıt’tan geldi. Büyükanıt, “son derece normal, doğru yapmıştır” açıklamasında bulundu. CHP grubu adına açıklama yapan Haluk Koç ise Erdoğan’ın tavrını, “Sayın Başbakan gövde gösterisi yapıyor. Temmuzda Kürt sorunu benim sorunumdur diyerek, ‘İmralı ağzıyla’ gelen talepleri dikkate alarak konuyu Türkiye’nin gündemine taşıyan Erdoğan’dır. Roj TV, Türkiye’nin bölünmesi için çalışan bir yayın kuruluşudur. Başbakan bir taraftan onlara (PKK yanlıları) göz kırpıyor. Bir taraftan da bu tür ucuz kahramanlıklar yapıyor” sözleriyle değerlendirdi. CHP eleştirisini, Erdoğan’ın toplantıyı terketmesine, basın özgürlüğünü hiçe saymasına değil; “Kürt sorunu” cümlesini dillendirmesine, daha “sert” çözümler üretmemesine dayandırmaktadır. CHP bir sorunun dillendirilmediği takdirde yokolacağını sanmakta, hala üç maymunu oynayarak Kürt sorununun üstesinden geleceklerini, 80 yıllık inkarı sürdürebileceklerini düşünmektedir.

Ancak ordunun “sivil” alandaki karikatürü olmaktan öteye gidemeyen CHP’yi son dönemde yaşanan ve kendi milletvekillerinin de bizzat şahit olduğu Şemdinli olayları yalanlamaktadır.

Erdoğan’a sadece Türk devletinin asli kurumları değil, ABD de gerekli desteği sundu. ABD Ankara maslahatgüzarı, ABD’nin Avrupa ülkelerinden PKK’ye aktarılan kaynağın kesilmesi ve propaganda araçlarının kapatılması yönünde girişimleri olduğunu açıkladı ve bu amaçla Roj TV’nin faaliyetleriyle ilgili dosyayı Danimarka’ya ilettiklerini ifade etti.

Danimarka neyi temsil ediyor?

Danimarka Başbakanı Rasmussen “Hükümetler hiçbir şekilde medyayı etkilemeye çalışmamalı. Basın tamamen özgür bağımsız olmalıdır. Bu Danimarka demokrasinin en temel prensibidir.” açıklamasıyla demokrasi havariliği yapmıştı. Ancak Başbakan’ın başladığı konuşmayı Adalet Bakanı Lene Espersen tamamladı. Espersen Danimarka’da yeni terörle mücadele yasasını meclise sunduğunu, paket geçerse Roj TV ve PKK yanlısı derneklerin faaliyetlerinin daha kolay yasaklanabileceğini dile getirdi. Böylelikle Avrupa çapında neo-liberal saldırı dalgasıyla başlatılan ve saldırının başarılıyla gerçekleştirilmesinin güvencesi olan demokratik hakları kırpma harekatına Danimarka’nın da kısa zamanda katılacağının işaretini verdi.

Medya nerede konumlandı?

Erdoğan’ın tavrını onaylatmak için Türk devletinin asli unsurlarından medya üzerine düşeni layıkıyla yerine getirdi. Tekelci sermayenin bir parçası olan medya hem kendi sınıfsal konumunun gereğine uygun davranmakta, hem de brifing adı altında çağrıldıkları toplantılarda kendilerine çekilen balans ayarının işe yaradığını göstermektedir. Örneğin Büyükanıt gazetecilerle yaptığı son toplantıda, “Biz TSK olarak basın özgürlüğü sınırsız olsun, ama sorumluluk içinde kullanılsın istiyoruz” cümlesini telaffuz etmişti.

Kuşkusuz sorumluluktan kastettiği devlete karşı “sorumluluk”tur, TSK’nın kirli yüzünü örtmeye dönük “sorumluluk”tur, emekçileri milliyetçi-şoven duygularla suskunluğa itme “sorumlu”luğudur. Ya da özelleştirme saldırısında “milli sermaye” argümanıyla emekçilerin kendi sınıf çıkarlarına ihanet etmesini sağlamaya dönük “sorumluluk”tur.

Ancak bunlar işin bir yüzüdür. Ruhunu “şeytana” satmayan gazeteciler için ölüm, cezaevleri, para cezaları hazırda bekletilmektedir. Ferhat Tepe, Metin Göktepe öldürülen yüzlerce gazeteciden ikisidir sadece. Sadece 2004 yılında 29 gazeteci ve 25 basın çalışanı gözaltına alındı, 9 gazeteciye çeşitli sürelerde hapis cezası verildi. Sınır Tanımayan Gazeteciler örgütünün 2004 raporuna göre, Türkiye basın özgürlüğü sıralamasında 113. sırada yeralmaktadır.

Bugün tüm dünyada medya 4. güç olarak kabul edilmekte ve işlevi bunun üzerinden tanımlanmaktadır. Sermayenin kendisi medyanın bu gücünü kitleleri manipüle etmek, tepkilerin yönünü değiştirmek, dezenformasyon yaratmak için kullanmaktadır. Bu nedenle iletişim araçlarının kontrolünün sağlanması son derece önemlidir. Denetim altına alamadıklarını yok etme yolunu tutmaktadır.

Türk devleti kendi gösterdiklerinin dışında hiçbir şeyin gösterilmemesini, kendi okuttuklarının dışında hiçbir şeyin okutulmamasını talep etmektedir. Bu nedenle Roj TV’ye, devrimci basına saldırmakta, sindirmek için her yolu kullanmaktadır.

Ancak şu bilinmelidir ki, bugüne kadar yüzlerce gazete kapattıkları, televizyon yayınlarının yapılmasını durdurdukları halde Türk devleti Kürt halkının mücadele dinamiğini bitiremedi. Çünkü Kürt halkı gücünü medyadan, düzenin kurumlarından değil, özgürlük mücadelesine duyduğu güvenden, örgütlenme bilinci ve kapasitesinden almaktadır.

----------------------------------------------------------------------------------------

Ölümünün 1. yıldönümünde UĞUR’a...

Çocuksun sen, çocuk düşlerinde ölümü süsleyen, Çocuksun sen, Kürdistan’da kara mayınlarda ayağı, kolu kopan; Irak’ta bombalar altında ölümün soluğunu hisseden; Filistin’de panzerlere taşlarla-sopalarla ölümüne direnen...

Çocuksun sen, sömürünün, açlığın ve yoksulluğun bedelini en fazla ödeyen, Çocuksun sen, 12 yaşına 13 kurşunu bedeninde işleyen...
Daha 12’sindeydin, 13 kurşunla hoşçakal dediğinde yaşama. Çıplak ayaklı bedenin hüküm geçirememişti cellatların onlarca vahşi kurşununa.
Nereden bilecektin ki ölümü yaşından büyük kurşunlarla “karakol basan terörist” olarak karşılayacağını. 21 Kasım 2004, bir yıldız gibi kaydın aramızdan Uğur. Babanla birlikte, ölümsüzler kervanına adını yazdıralı tam bir yıl oldu. Eli kanlı asıl teröristler ise elini kolunu sallaya sallaya görevlerine devam ediyorlar hala.

Bir yılda hiçbirşey değişmedi. Çocuklar yine gündüzlerinde sömürülüyor, gecelerinde aç yatıyor. Açlık ve kötü beslenmeden dolayı yılda yaklaşık 6 milyon çocuk ölüyor. Ezilen kesim her alanda yıkıma ve yoksulluğa itiliyor. Şimdilerde ise Kürdistan’da baskı ve provakasyonlara karşı halkın başkaldırısı sözkonusu.

Katillerin hala rahat uyku uyuyamıyor, çünkü Kürt halkı hala onların kabusu olmayı sürdürüyor. Üstelik yaptıkları barışçıl gösteriler bile kurşun yağmurları ile karşılanıyor. Sevgili Uğur asla unutmayacağız seni. Çünkü biliyoruz ki unutmak ihanettir. Asla bağışlamayacağız katillerini. Katil devlet bütün suçlarının olduğu gibi senin bedenine sıktığı 13 kurşunun da hesabını verecek.