Yerel İşçi Kurultayları’nda “İşçilerin birliği, halkların kardeşliği!” şiarı yükselecek!
Şemdinli’de bir kitapçı dükkanında patlatılan bombanın ardından, “ikinci Susurluk” denilen olay patlak verdi. Sermaye devletinin saldırgan elini bu kez yakalayan Şemdinli halkı oldu. Hemen ardından ‘91 serhıldanlarını anımsatan gösteriler oldu. Sonraki gün Yüksekova’da gerçekleşen serhıldan benzeri eylemde 3 kişi katledildi. Katliam sermaye devletinin kitleleri dizginlemek için kullandığı yöntemlerden biridir. Ne var ki Kürt halkı dizginlenemedi. Sonraki günlerde eylemler yayılarak ve daha kitleselleşerek sürdü. Sermaye devleti gözle görülür bir sıkışma yaşadı. Başta Şemdinli olmak üzere birçok yerde kepenkler kapatıldı, çocuklar okula gönderilmedi, gösteriler sürdü.
Tam bu sırada devreye İmralı Partisi’nin yasal sözcüleri girdi. Halkı sükunete çağırdılar, normal yaşama devam etmelerini söylediler. Sözleri birebir yankısını buldu denilemez belki, ama oldukça etkili olduğu da, Hakkari Valisi’nin vurguladığı gibi, bir gerçeklik. Yine aynı günlerde Diyarbakır’da, katliamları lanetlemek ve sorumluların cezalandırılması için değil, verili durumda açıktan bir teslimiyete denk düşen, barış mitingi yaptılar.
Bu da, sermayeye yönelik bir miting değil, halkın sükunete hiç değilse, kendi sınırlarını zorlamamasına dönük bir mitingdi. Çok başarılı olduğu söylenemez. İki gün sonra Mersin’de bir gösteri yapıldı. Bu gösteride katledilen bir kişinin cenaze töreni için ayrı bir gösteri yapıldı. Şırnak’ta, Van’da ve İstanbul’da yapılan gösteriler de, İmralı’ya rağmen yapıldı. Bu gösterilere İmralı partisinin öncülük etmesi şaşırtıcı gelmesin. Tabanın basıncıyla sendika bürokratlarının dahi “devrimci” kesildiklerine tanık olmuşuzdur!
İmralı partisine geldiği aşamada sosyal demokrat bir parti demek yerinde. Ama iktidarı hedefleyen değil, sürekli savunmada olan bir parti. Eşyanın doğası gereği, böyle bir parti, sistem sınırlarını en gerisinden zorlayabilir ancak! Silaha sarılması ise devrimci bir dönüşüm temelinde değil, gerisinden de olsa sistemi zorlayabilmek için, bir basınç unsuru oluşturma kaygısından öte birşey değildir. Bu çerçeveden bakıldığında, İmralı’nın Şemdinli pratiği hiç de şaşırtıcı gelmiyor.
Öte yandan Kürt halkı olaylar karşındaki pratiğiyle bile, İmralı’yı henüz aşamamış olsa da, İmralı’nın politik hattını dinamitliyor. Bu durumda İmralı, niyeti her ne olursa olsun, Kürt halkını geri çekmek gibi uğursuz bir rol oynuyor. Çünkü özgürlük talebiyle ayağa kalkan bir Kürt halkı İmralı’nın sonu olur. Tarih bugün olmasa da yarın mutlaka bunun sonunu getirecektir. Yapılan tüm uyarılara ve verili durumda traji-komik kaçan barış mitingine rağmen, Kürt halkının eylemlerinin sürmesi, bu sona doğru ilerlendiğini gösteriyor.
Sınıf devrimcilerinin yakın zamanda gerçekleştirecekleri yerel işçi kurultayları, Kürt sorununu da işlemenin ötesinde, son gelişmelere de yaslanarak, “Yaşasın işçilerin birliği, halkların kardeşliği!” şiarını yükseltip, ete-kemiğe büründürmenin bir adımı olmalıdır ve olacaktır da...
İmralı da Kürt sorununa sınıfsal bir “çözüm” öneriyor. Ama burjuva sınıfının güya “çözüm”sınırları dahilinde. Sınıf devrimcileri, işçi sınıfının gerçek çözümüyle devrim bayrağını, kurultaylarda da dalgalandıracaktır.
İşçilerin birliği, Türkiye coğrafyasında, dolaysız olarak halkların kardeşliğini de bünyesinde barındırıyor. Yani işçilerin birliği için atılan her adım, aynı zamanda halkların kardeşliği için de atılmış olacaktır. Ulusal sorunun sınıfsal sorunla bağlantısı burada bile dolaysız olarak vardır. Çözümü ise, sınıfsal kurtuluşla ulusal kurtuluşun birlikte işlenmesindedir.
Teorik bir olgu olarak ulusal kurtuluş sınıfsal kurtuluşa tabi olmalıdır. Bu teorik gerçekliği hiç akıldan çıkarmadan, bugün pratikte, ulusal soruna, ulusal kurtuluş mücadelesine ayrı bir önem vermek gerekiyor. Hem şovenist dalgayı kırmak, hem İmralı teslimiyet batağından sıyırmak için, ulusal kurtuluş mücadelesine özel önem vermek gerekiyor.
Şemdinli ve sonrasında yaşanan olaylar gösterdi ki, böyle bir önemseme karşılığını bulacaktır da... İşçilerin birliği halkların kardeşliğini nasıl ki kapsıyorsa, halkların kardeşliği de işçilerin birliğini destekliyor. Yani her ikisini de eşgüdüm halinde yükseltmek gerekiyor.
Kürt halkı tarihsel bir eşikte. Ya sosyal demokrat öncüyle, “barış” adı altında teslim olacak, ya da sosyal demokrasiyi aşıp, ulusal ve sınıfsal kurtuluşu için mücadele verecek. Özellikle Türkiye coğrafyasında Kürt sorunu sınıf devrimcilerinin öncelikli sorunlarından biridir. Bugün gözle görülür biçimde güçlenen sınıf partisi, Kürt sorunun çözümü konusunda da adımlar atabilecek durumdadır. Yerel işçi kurultayları bu adımlardan biri olacaktır.
Yerel işçi kurultaylarında şovenizmi boğarken, sosyal demokrat teslimiyeti mahkum edip, “Yaşasın işçilerin birliği, halkların kardeşliği!” şiarını yükseltip, ete-kemiğe büründürmenin adımlarını atacağız.
Küçükçekmece’den bir kurultay emekçisi
-------------------------------------------------------------------------------------
Büyükçekmece Kurultay çalışmalarından...
Kölelik yasasını ve örgütlenme sorunlarını tartıştık
Büyükçekmece İşçi Kurultayı Hazırlık Komitesi olarak 20 Kasım günü iş yasası ve bölgemizdeki uygulamaları konu alan bir panel gerçekleştirdik. Panel Birleşik Metal-İş Sendikası’nın hazırlamış olduğu “Geçmişten geleceğe” adlı sinevizyon gösterimi ile başladı. Ardından panele geçildi. Paneli metal ve tekstil komitelerinden birer temsilci, hukukçu bir arkadaş ve BDSP temsilcisi sundu.
İlk olarak sözalan BDSP temsilcisi, genel olarak sınıfa dönük saldırılar, bölgemizde yaşanan yoğun sömürü koşulları, kölelik yasasının uygulamalarına değindi. Kurultay çalışmasının amaç ve hedeflerini anlatarak sözü işçi arkadaşlara bıraktı. İşçi arkadaşlar da kurultay çalışması hakkında bilgi vererek kurultay hazırlık komitelerinin yürüteceği asgari ücret kampanyasına değindiler ve daha güçlü bir kampanya yürütmek için herkesi çalışmaya çağırdılar.
Ardından hukukçu arkadaş söz alarak; işçi sınıfının varolan haklarını kullanabilmesinin, fabrikalarda yaşanan yasadışı uygulamaların önüne geçebilmenin ancak örgütlü mücadele ile mümkün olabileceğini, hukuksal mücadelenin kendi başına belirleyici olmadığını dile getirdi. Bölgemizde yaşanan bir takım davalardan bahsederek (Samet Kalıp, Castleblair, Ravelli) bir kısmının kazanıldığını, ama bu fabrikalarda aynı uygulamaların devam ettiğini, ancak işçilerin örgütlü bir güç olarak hareket ettikleri koşullarda saldırıların önüne geçilebileceğini vurguladı.
Daha sonra örgütlenme sorunlarına ilişkin tartışmalarla geçti. Birçok işçi tartışmalara katılarak örgütlenme sorununun nasıl çözüleceğine ilişkin düşüncelerini dile getirdi. Bazı işçiler örgütlenmenin zorluklarını dile getirerek fabrikalarda nasıl örgütlenebileceklerine, çalışmalara işçileri nasıl katabileceklerine dair bilgi istediler. Bu ve benzeri soruların gelmesi ile birlikte oldukça canlı tartışmalar yaşandı. Panel yaklaşık 3.5 saat sürdü. İşçilerde mevcut umutsuz ruhhalini kıran, katılan işçileri bu konuda umutlandıran, güven veren bir toplantı oldu. Toplantı bitiminde bazı işçiler kendileri de ifade ettiler.
Büyükçekmece İşçi Kurultayı Hazırlık Komitesi |