4 Nisan 2008 Sayı: SİKB 2008/14

  Kızıl Bayrak'tan
  Dönemin yüklediği sorumluluk bilinciyle mücadeleye!
  Sendikal bürokrasi ve taban inisiyatifi
İşçi ve emekçiler mücadelenin,
Türk–İş ağaları sermayenin safında!
SSGSS yasa tasarısı karşıtı eylemlerden...
Dizginsiz devlet terörü sürüyor!
Emperyalistler Kıbrıs’ta iş başında…
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  Rejim krizinde yeni safha - EKİM
  Direnen İşçilerle Dayanışma Etkinliği…
  Gençlik hareketinden...
  Kızıldere anmalarından...
  Sefalete, sömürüye, köleliğe boyun eğme!
Büyükçekmece 2. İşçi Kurultayı’na katılalım!
Mücadeleye güç verelim!
  Çiğli Organize’de bulunan Kalmaksan önünde saldırıya uğrayan Çiğli İşçi Bülteni çalışanı ile konuştuk...
  Rice son ayda ikinci Ortadoğu gezisini gerçekleştirdi...
  İşgalci güçlerle Bağdat’taki kuklalarından ortak saldırı…
  Durum ve devrimci görevler… M Can Yüce
  Kapitalizm, Kriz: Olasılıklar ve
Olanaklar Sempozyumu!
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Emperyalistler Kıbrıs’ta iş başında…

İşgalci ordu inisiyatifi kaybetmemek için direniyor!

Güney Kıbrıs’ta geleneksel olarak komünist olarak tanımlanan, gerçekte ise gelinen yerde artık sosyal-demokrat bir parti haline gelen AKEL’in başkanı Hristofiyas’ın cumhurbaşkanı seçilmesi, Annan Planı’nın reddedilmesinden sonra çıkmaza giren Rum ve Türk tarafı arasındaki görüşmeler için yeni bir zemin oluşturdu.

Hristofiyas’in selefi olan Papadopulos esas olarak Rum burjuvazisinin Enosisçi eğilimlerini temsil etmekteydi. Bu nedenle, onun başkanlığında AB ve ABD emperyalizminin dikte ettirdiği Annan Planı yürürlüğe sokulamamıştı. Fakat, üyesi olduğu AB ile bütünleşme doğrultusunda adımlar atan Rum burjuvazisi için adadaki bölünmenin AB ve ABD çizgisinde ortadan kaldırılması için bir ara yol anlamına gelen Annan Planı’nı reddetmek mümkün değildi.

Hristofiyas’ın başkanlığı bu açılım için uygun bir dayanak oldu. Seçimlerin hemen ardından Kuzey Kıbrıs yönetimiyle görüşmeler gecikmeden başlatıldı. Hristofiyas ile Talat, BM’nin arabuluculuğuyla bir araya gelerek, bu çerçevede yeni bir süreci başlattılar. Bu ilk görüşmede, taraflar bir süredir gündemde olan Lokmacı sınır kapısının açılmasını kararlaştırırken, süreci “çözüm” yönünde ilerletmek ve görüşmeler için bir çerçeve oluşturmak amacıyla ilgili komisyonların toplanması konusunda anlaştılar. Tüm bunlar yıllardır, Türk ve Yunan burjuvazisinin çıkar kavgası nedeniyle bölünmüş olan adadaki mevcut statükonun değişmesini ciddi bir ihtimal haline getirdi.

Sonuçta emperyalistlerin doğrudan müdahalesiyle şekil kazanan bu süreç, Türk ve Yunan burjuvazisi tarafından da desteklenmektedir. Fakat, egemenler cephesinden bu konuda bir uyum olduğunu söylemek mümkün değil. Özellikle, adanın bölünmesinde etkin bir rolü olan ve adanın Kuzey’indeki işgal rejimini yöneten, bu konumundan dolayı sahip olduğu ayrıcalığı yitirmek istemeyen Türk Genelkurmay’ı, rahatsızlığını dile getirmekten kaçınmıyor. Öyle ki, Hristofiyas-Talat görüşmesinin üzerinden henüz bir hafta geçmeden, Genelkurmay Başkanı Büyükanıt soluğu adanın Kuzeyinde aldı.

Üç günlük ada ziyaretinde Büyükanıt, bir yandan üstü kapalı olarak adadaki mevcut statükoyu değiştirecek girişimlerden rahatsızlığını belli etmiş oldu. Diğer yandan ise, adanın durumunda nasıl bir değişiklik olursa olsun, adadaki konumunu sürdürmek konusundaki isteğini ortaya koymuş oldu. Büyükkanıt, burada yaptığı konuşmalarda Lokmacı Kapısı’nın açılmasını önemsiz göstermeye çalışırken, “Lokmacı kapısının açılması adil ve kalıcı bir barışa giden çok büyük bir adım değil, bir kapı. Bir sürü kapı var Kıbrıs’ta. Lokmacı Kapısı da onlardan bir tanesi olacak” ifadelerini kullandı. Yaşar Büyükanıt, bu adımı böylece önemsizleştirirken, adadaki işgali sürdürme kararlılığını da “hiçbir şekilde sorumlu olduğumuz bölgede, geri bir metre dahi adım atılmayacaktır” biçiminde ortaya koymaktaydı.

Türk ordusu, Kıbrıs’taki işgalin kendisine kazandırdığı ayrıcalıkları kaybetmemek konusundaki hassasiyetini bu biçimde ifade etmek yoluna gitmiştir. Emperyalistlerin ve tekelci burjuvazinin sistematik adımlarla yolunu açtığı “çözüm süreci”nin önünü almak için elindeki tüm kartları kullanacağını da duyurmuş olmaktadır. Bu kartlar içerisinde, Genelkurmay tarafından yönetilen kontrgerilla örgütünün kullanılması da elbette olasıdır. Bilindiği, üzere Kıbrıs’ın bölünmesi amacıyla adanın Türk ve Rum halkları arasına düşmanlık tohumları ekmek için sayısız kanlı operasyon yapılmıştır zamanında. Yine, Annan Planı gündeme gelmeden önce emperyalistler ve tekelci burjuvazi tarafından adadaki “çözüm”ün önünde engel olarak görülen eski kontrgerilla artığı olan Denktaş gibi unsurların tasfiye sürecinde, adada da birçok operasyon gerçekleştirilmişti. Ardı ardına patlayan bombalar, öldürülen gazeteciler, ülkücü mafyanın artan etkinliği vb. bu operasyonun unsurlarıydı. Fakat, emperyalistler ve tekelci burjuvazinin istekleri karşısında ordunun bu çabası beyhudeydi. Nitekim en azından Türk tarafından bu böyle oldu. Ordu ve sivil uzantıları, Annan Planı’nın Kuzey’de kabul edilmesine engel olamadılar. Fakat, Güney’de sürecin tıkanması, onların amacına ulaşmasına vesile oluşturdu. Böylelikle, adadaki mevcut statükonun sürdürülmesi sağlanmış oldu bugüne kadar.

Ancak, bugün emperyalist bir çözüm sürecinin siyasal koşulları, adanın her iki parçasında da sağlanmış görünmektedir. Talat’la Kuzey’de sağlanan dayanak karşısında Güney’de de Hristofiyas aynı rolü oynamak üzere hazır durumdadır. Bu koşullarda, ordunun emperyalistlerle kurduğu çok yönlü kölece bağlılık onun tutumunun sınırlarını da belirlemektedir. Genelkurmay ne kadar rahatsızlığını ortaya koysa da, emperyalistlere kafa tutması mümkün değildir. Eğer ordunun kendisini ağırdan satabileceği yeni pazarlık imkanlara ortaya çıkmazsa, bu durumda Kıbrıs’ta süreç emperyalistlerin istediği yönde geliştirilebilecektir.

Görüldüğü üzere, Kıbrıs üzerine inisiyatif kullanan, Kıbrıs halklarının geleceği üzerine söz söyleyenler emperyalistlerle birlikte egemen gerici güç odaklarıdır. Bu düzlemde belirlenen Kıbrıs’ın kaderinde Kıbrıs halkları söz ve karar hakkına zerrece sahip değildir. Dolayısıyla, bu temelde, emekçi halkların dışında bırakıldığı bir çözüm ne adil, ne de kalıcı olabilecektir. Emperyalist-kapitalist güç dengelerinin ortaya çıkardığı “çözüm”ler geçici olmaya mahkumdur. Dengeler bozulup yeniden kurulduğunda, bu sürecin faturası da bir kez daha ezilen haklara kesilecektir.

Eğer, Kıbrıs’ın yerli halkları gerçek bir özgürlük ve kardeşlik istiyorlarsa, kendilerine dayatılan emperyalist çözüm planlarını reddetmelidirler. Emperyalistlerle birlikte gerici Türk ve Yunan sermaye devletlerini ve onların işbirlikçilerini adadan kovacak bir mücadele çözümün yolunu açar. Çünkü, emekçi halklar arasındaki düşmanlıkların ve bölünmelerin kaynağı esasta bu güçlerdir. Bu güçlerin gerici egemenlikleri uğruna Kıbrıs halkları acılar çekmiştir. Bu gerici egemenliklere son verilmesiyle özgür ve birleşik bir Kıbrıs doğacaktır.