4 Nisan 2008 Sayı: SİKB 2008/14

  Kızıl Bayrak'tan
  Dönemin yüklediği sorumluluk bilinciyle mücadeleye!
  Sendikal bürokrasi ve taban inisiyatifi
İşçi ve emekçiler mücadelenin,
Türk–İş ağaları sermayenin safında!
SSGSS yasa tasarısı karşıtı eylemlerden...
Dizginsiz devlet terörü sürüyor!
Emperyalistler Kıbrıs’ta iş başında…
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  Rejim krizinde yeni safha - EKİM
  Direnen İşçilerle Dayanışma Etkinliği…
  Gençlik hareketinden...
  Kızıldere anmalarından...
  Sefalete, sömürüye, köleliğe boyun eğme!
Büyükçekmece 2. İşçi Kurultayı’na katılalım!
Mücadeleye güç verelim!
  Çiğli Organize’de bulunan Kalmaksan önünde saldırıya uğrayan Çiğli İşçi Bülteni çalışanı ile konuştuk...
  Rice son ayda ikinci Ortadoğu gezisini gerçekleştirdi...
  İşgalci güçlerle Bağdat’taki kuklalarından ortak saldırı…
  Durum ve devrimci görevler… M Can Yüce
  Kapitalizm, Kriz: Olasılıklar ve
Olanaklar Sempozyumu!
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

manifestoBir daha Davutpaşalar olmasın!

Bir Umut Derneği ve Davutpaşa patlamasında hayatını kaybeden ve yaralananların yakınları, 29 Mart günü Makine Mühendisleri Odası’nda, Davutpaşa’da ve benzer yerlerde yaşananların unutturulmaması için açıklama gerçekleştirdiler.

“Davutpaşa’yı unutturmayacağız!” pankartının açıldığı açıklamada ilk önce Davutpaşa’da olmak üzere, tüm iş kazalarında hayatını kaybedenler için bir dakikalık saygı duruşunda bulunuldu. Ardından Bir Umut Derneği Başkanı Nilgün Uzun konuşma yaptı. Davutpaşa’da hayatını kaybeden ve yaralananların yakınları adına yapılan basın açıklamasınında ise şunlar söyledi: “Davutpaşa’da yakınlarını kaybetmiş ve yaralanmış aileler, bir araya gelerek, bu memleketin geleceği için, iş güvenliği için, sağlıklı yaşam koşulları için, kanun dışı çalışma koşullarını sona erdirmek için davalarımızın takipçisi olacağız.”

Ardından Bir Umut Derneği avukatı, çocuklarını kaybedenler ve yaralananlar konuştular.

 

DDSB’den program kurultayı...

“İşsizliğe isyan et! Örgütlü mücadeleyi yükselt!”

Devrimci Demokratik Sendikal Birlik (DDSB) 30 Mart günü, “İşsizliğe isyan et! Örgütlü mücadeleyi yükselt!” başlıklı kurultayla DDSB’nin taslak halinde olan programının tamamlandığını duyurdu. Kurultay, “Dünyada ve Türkiye’de siyasal durum ve işçi hareketinin genel durumu” ve “İşsizlik, özelleştirme, sendikasızlaştırma ve örgütlenme sorunları, çözüm önerileri” başlıklarıyla iki oturum halinde gerçekleştirildi.

Kurultay salonunda Marks’ın “İşçi sınıfı devrimcidir ya da hiçbir şey değildir!” sözünün yazılı olduğu bir pankart yer alıyordu. Belediye-İş İstanbul 2 No’lu Şube’nin katkılarıyla gerçekleştirilen kurultayın ilk bölümü emperyalist işgale karşı direnen halkların mücadelesini yansıtan sinevizyon gösterimiyle başladı. Sinevizyon işçi hareketi eylemlerinden kısa kesitleri de içeriyordu. Açılış konuşmasının ardından saygı duruşuyla devam eden program, DDSB programının sunumuyla sürdü.

“Dünyada ve Türkiye’de siyasal durum ve işçi hareketinin genel durumu” başlıklı ilk oturumda DİSK MYK Üyesi Nakliyat-İş Sendikası Genel Başkanı Ali Rıza Küçükosmanoğlu, Belediye-İş 2 No’lu Şube Başkanı Hasan Gülüm ve Eğitim-Sen üyesi Hatun Konak konuşmacı olarak yer aldılar. Bu bölümde yapılan konuşmalar, sınıf hareketinin genel tablosunu yansıtmaktan çok, 13-14 Mart eylemlilik sürecinin değerlendirmesi ve sendikal krize ilişkin değerlendirmelerle sınırlı kaldı.

Verilen aranın ardından ikinci oturuma geçildi. “İşsizlik, özelleştirme, sendikasızlaştırma ve örgütlenme sorunları, çözüm önerileri” başlıklı bu oturumda konuşmacı olarak Deri-İş Sendikası Genel Başkanı Musa Servi ve Tez Koop-İş Sendikası Eğitim Danışmanı Volkan Yaraşır yer aldılar.

Mülksüz sınıfların arttığına dikkat çeken Yaraşır, sınıfın içinden geçtiği süreçteki yapısını örgütsüz, dağınık, katmanlaşmış ve şekilsizleşmiş olarak tanımladı ve bir dönemden beri sınıf hareketinde yaşanan dalgalanmaya değindi. Sınıfın siyasal önderliğinin yaratılması ve sınıfın yıkıcı gücünün açığa çıkarılması görevi ile taban örgütlenmeleri üzerinde durdu.

Musa Servi ise 12 Eylül darbesinin sınıf hareketi üzerinde yarattığı dağılmaya değinerek, ortak mücadele ve örgütlenmenin önemine işaret etti. Havza örgütlenmesi önerisinde bulundu.

İkinci oturumun ardından kurultayın son bölümü olan serbest kürsüye geçildi.

Tekirdağ Hapishanesi’nden Partizan tutsakları, Partizan, BDSP, İşçi Köylü Gazetesi, Çorlu İşçi Köylü Okurları’nın mesajları etkinliğe gelen mesajlar arasındaydı.

Kurultay boyunca, “Yaşasın sınıf dayanışması!”, “Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz!”, “Zafer direnen emekçinin olacak!”, “İşçiler birleşin, sömürüye son!” sloganları atıldı. İlbek Tekstil işçisinin konuşması sırasında ise “Yaşasın İlbek Direnişi!” sloganı hep bir ağızdan atıldı. Akyıl Tekstil işçisinin kürsüden yaptığı sendikal bürokrasi eleştirisi ise “Kahrolsun sendika ağaları!” sloganıyla karşılandı.

Kızıl Bayrak / İstanbul


 

Kriz sempozyumu üzerine...

29-30 Mart tarihleri arasında “Kapitalizm, Kriz: Olasılıklar ve Olanaklar” Sempozyumuna devrimci ve reformist hareketlerin temsilcileri, akademisyen ve sendikacılardan oluşan çok sayıda konuşmacı katıldı. İzleyici sayısı ise pek tatmin edici değildi.

Sempozyumun açılış konuşmasını Haluk Gerger yaptı. Gerger’in konuşması bütünlüklü ve devrimci siyasal görevlere işaret eden bir konuşmaydı. Krizin hem düzen cephesinden hem de devrim cephesinden ne anlama geldiği üzerine son derece önemli değiniler yaptı. Gerger, krizin devrimcilerin olduğu kadar sermaye sınıfı için de bir fırsat ifade ettiğini; kriz sürecinin, kapitalizmin ve sömürünün tüm insanlık dışı niteliklerini kitlelere daha derinden kabul ettirmek ve kölece yaşam koşulları karşısında kitleleri daha da suskunlaştırmak için çok önemli bir fırsat olduğunu belirtti. Diğer taraftan ise devrimciler için krizin devrimci siyasal faaliyete hız vermenin, genel olarak kapitalizmin ve özelde de krizin yarattığı olumsuz koşullar yüzünden hoşnutsuz olan işçi ve emekçi kitleleri devrim cephesine çekmenin bir aracı olabileceğini ifade etti.

Ardından ilk gün oturumlarına geçildi. İlk günkü oturumlarda akademisyenler ve sendikacılar konuşma yaptı. İşçi sınıfının devrimci potansiyeline ve devrimcilerin kriz sürecinde bu potansiyeli örgütleme ve açığa çıkarma görevlerine ağırlıklı olarak sendikacı konuşmacılar değindiler. Akademisyenler ise devrimci siyasal görevlere neredeyse hiç değinmediler. Değinilen siyasal görevler ise genel olarak ulusalcı görüşü pek aşamayan formülasyonlar oldu. Ağırlıklı olarak, genel-geçer politik tanımlamalara ve teknik verilere dayalı sunumlar yapmayı tercih ettiler.

Sempozyumun ikinci günündeyse çok sayıda siyaset temsilcisi söz aldı.

BDSP adına katılan konuşmacıyı saklı tutarsak, “Krize karşı ne yapmalı?” sorusuna gerek stratejik gerekse taktik planda sınıf devrimciliği adına neredeyse hiçbir şey söylenmedi. Hatta tam tersinden, stratejik olarak işçi sınıfı eksenli olmayan, varolan her türlü muhalefetin aynı cephede örgütlenmesi gerektiğine dair muğlak birlik çağrıları yapıldı durdu. Bu tarz ilkesiz ve muğlak zeminli birlik örgütlenmelerinin bugün için en acil ve stratejik görev olduğu söylenirken, iş, siyasal islamın demokrat damarının gözardı edilmemesine, sünnileri kazanmak için başörtüsüne destek vermeye, “Türkleri” örgütlemeye kadar vardırıldı. İşçi sınıfının karşısına devrim ve sosyalizm perspektifiyle çıkılmasına ve krizi genel olarak marksist politikanın zeminine dönüştürmeye dair birkaç cümle dışında hiç değinilmedi. Daha devrimci tarzda görünen söylemlerin odak noktasında ise Kürt hareketine kayıtsız-şartsız sunulması gereken destek çağrıları vardı. Doğal olarak Kürt hareketinin bugünkü sınıfsal özü ve dinamikleri üzerine, Kürt burjuvazisinin bugün ulusal hareket için nasıl bir işlev gördüğüne dair hiçbir marksist çözümleme ihtiyacı hissedilmedi.

Genel olarak Türkiye sol hareketinin yaklaşık 30 yıldan beri sergilediği cephe örgütlenmeleri ve birlik politikalarının sonuçları tüm vahametiyle ortada iken ısrarla yapılan en geniş ve doğal olarak en muğlak cephe örgütlenmeleri çağrısı aynı zamanda Türkiye sol hareketinin 12 Eylül faşist darbesiyle girdiği uzun süreli bunalım döneminde, daha da derinleşen ve ağırlaşan yeni bir krizini ifade etmektedir.

Bir okur / İstanbul