8 Ağustos 2008 Sayı: SİKB 2008/32

  Kızıl Bayrak'tan
  Liberal ham hayaller
   Düzen içi çatışmada bir perde kapanırken...
Geçici uzlaşma sağlayan egemenler sahte vaatler yayıyor...
KEY rezaleti...

Direnen işçilerden birleşik mücadele çağrısı!

İşçi ve emekçi hareketinden...
  Düzenin krizinden devrimci amaçlar için faydalanmak…
İşçi ve emekçi kitlelerin karşısına düzene karşı devrimci bir odak olarak çıkılmalıdır!
  Liman işçilerine patron tetikçilerinden saldırı!
  Çapa Temizlik işçileri ile konuştuk… -
  Hiroşima ve Nagazaki katliamlarının 63. yıldönümü...
  ABD-İran ilişkileri…
  Irak’ı sömürgeleştirme planı halkların direnişine çarpacak!
  Radovan Karaciç Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi’nde…
  Hamas-El Fetih çatışması…
  Şah ve pat
M. Can Yüce
  Olimpiyat meşalesi
burjuvazinin elinde…
  “Geceyarısı Ekspresi” ve zindan gerçeği!
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Liman işçilerine patron tetikçilerinden saldırı!

“Baskılar bizi yıldıramaz!”

İki haftaya yakın bir süredir devam eden Arser direnişi, patronlar tarafından birçok kez kırılmak istendi. Üretimi durduran işçilerin yakalamış oldukları birlikteliği ve örgütlülüğü kırabilmek için “ikna” mektuplarından dolgun ücretli “iş teklifleri”ne birçok yöntem denendi. İşçiler arasında ufak tefek kırılmalar yaşansa da, bu yöntemlerin hiçbiri etkili olmadı.

İşçilere yönelik saldırılardan biri de 3 Ağustos’ta yaşandı. İşveren tarafından yapılan suç duyurusu üzerine Büyükçekmece Adliyesi Nöbetçi Savcılığı’na ifade veren işçiler daha sonra sendikalarına dönmek için harekete geçtiler. Beylikdüzü Migros önünde, işçilerin bulunduğu otomobilin önü patron tetikçisi çeteciler tarafından kesildi. Ellerindeki levye ve sopalarla araca ve içerisindeki işçilere saldıran çapulcular, bu esnada “İsmim ve plakam budur, jandarmaya mı polise mi, istediğiniz yere şikayet edin!” gibi pervasızca söylemlerde de bulundular. İşçileri öldüresiye döven saldırganlar, tehditler savurarak olay yerinden ayrıldılar.

Ağır yaralanan işçiler Beylikdüzü Med-Life Hastanesine kaldırıldılar. İşçilerin tedavisi sürerken olayı duyan direnişteki diğer işçiler de hastane önüne akın ettiler. Saldırıyla ilgili işlem yapmaya gelen jandarma, yine işçilere dönük pervasız tutumlar takınmaya devam etti. İşçilerin toplanamayacaklarını söyleyerek müdahale tehdidinde bulundu.

İşçiler, yaralı arkadaşlarının hastaneden çıkmasına kadar geçen sürede beklemeye devam ettiler. İşçilerden Ferhat Tersi tedavisinin ardından taburcu edilirken, durumu daha ciddi olan Fatih Bozkurt Bakırköy Devlet Hastanesi’ne sevk edildi. Hiçbir baskı ve saldırının mücadelelerini engelleyemeyeceğini söyleyen işçiler, hep birlikte direnişlerini sürdürdükleri sendika şubesine geçtiler.


Saldırının ardından işçilerle konuştuk…

“Taşeronlar ekmeğimize

taş koymak istiyorlar!”

- Birkaç saat önce arkadaşlarınıza bir saldırı gerçekleşti. Nasıl gerçekleştiğini anlatabilir misiniz?

Arser işçisi: Biz Liman-İş Sendikası üyesiyiz. Daha önceden de böyle yaralamalar, kavgalar olmuştu. Yaralananlar kendi içinde kavga etmişler. Sonra suçu bizim arkadaşlara attılar. Bizi yıpratmak için böyle saldırılar gerçekleştiriyorlar. Arkadaşlarımız jandarmaya çağrılıyor, jandarmadan mahkemeye sevk ediliyor. Mahkemeden serbest bırakılıyorlar.

Adliyeden çıktıktan sonra iki dolu araba arkadaşlarımızı takip ediyor. Beylikdüzü Migros’un oradaki göbekte arkadaşlarımızın olduğu aracı sıkıştırıyorlar. Arabayı paramparça edip arkadaşlarımızı öldüresiye dövüyorlar. Arkadaşlarımızdan biri beyin travması geçirdi. Hastanede yoğun bakımdalar şu anda. Bizler de burada beklemeye devam ediyoruz.

- Saldırıyı kimin gerçekleştirdiğini biliyor musunuz?

Arser işçisi: Limanda çalışan mafya taşeronlardan bir tanesi. Bunlardan beş tane var liman içerisinde. Ekmeğimize taş koymaya çalışıyorlar. Ellerinde silah geziyorlar. Gördüğünüz bu sopa arkadaşımızın kafasında kırılmış. Levye, sopa vb. malzemelerle hazırlıklı gelmişler.

Kızıl Bayrak / Esenyurt

TİB-DER’den ziyaret…

“Liman işçisi yalnız değildir!”

Tersane İşçileri Birliği olarak 3 Ağustos günü Ambarlı Limanı’nda direnişçi Arser işçilerini ziyaret ettik. Ambarlı’ya vardığımızda Liman-İş Sendikası’nın bölge temsilciliğine yakın bir noktada araçlarımızdan indik. Burada “Yaşasın sınıf dayanışması! Liman işçisi yalnız değildir!/TİB-DER” pankartını açarak yürüyüşe geçtik. Binaya kadar sık sık “Liman-tersane omuz omuza!”, “Yaşasın sınıf dayanışması!” sloganlarını coşkulu bir şekilde haykırdık.

Direnişçi arkadaşlar bizi kapıda alkışlarla karşıladılar. Burada hep birlikte, “Direne direne kazanacağız!” sloganını haykırdık. Kapı önünde TİB-DER Başkanı Zeynel Nihadioğlu kısa bir konuşma yaparak şunları söyledi: “(…)ilk günden beri direnişinizi takip ediyoruz. Patronların jandarma ile birlikte giriştikleri baskı ve tehditleri de biliyoruz. Mücadeleniz haklıdır, meşrudur, bu yüzden hiçbir güç sizi yıldırmamalıdır. Bizler tersane işçileri olarak kavganızı kavgamız olarak görüyor, kazanana kadar yanınızda olacağımızı ilan ediyoruz.”

Konuşmanın ardında sohbetimizi koyulaştırdık. Burada Liman-İş sendikası işyeri baştemsilcisi, aynı zamanda sendikanın bölge başkanı Recep Çakmakçı direnişin nasıl başladığını ve gelişim sürecini anlattı. İşçi arkadaşlarla direniş üzerine sohbetler gerçekleştirdik. Ardından Tuzla’daki gelişmeleri soran işçi arkadaşlara Tuzla tersanelerinde yürüttüğümüz dişe diş mücadeleyi anlattık. Yaşadığımız deneyimleri işçi arkadaşlarımızla paylaştık. Aylık bültenimiz ROTA’yı verdik. Bir tarafında Tersane, diğer tarafında Liman yazılı baretlerimizden birini direnen işçilere, diğerini ise direnişin başından beri babasının yanında olan işçi arkadaşımızın çocuğuna hediye ettik.

Pankartımızı sendika binasının girişine astıktan sonra alkışlarla oradan ayrıldık.

Tersane İşçileri Birliği

 

İhanet çetesini işçi sınıfı dağıtacak!

Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (Türk-İş), 56. yıldönümünü kutlayan açıklamalar yaptığı şu günlerde, işçi sınıfına ihaneti, sermayeyi hizmeti derinleştirme çabalarına da hız vermiş bulunuyor. Kuruluşundan itibaren işçi sınıfının hak ve çıkarlarını savunmak yerine sermayeyle kolkola davranan bu çete, açık ihanetinin yanısıra açıkça yalan söylemeyi de alışkanlık edinmiş durumda.

Türk-İş bürokratları konfederasyon çatısı altındaki binlerce üyesini düzen siyasetinin kirli ilişkilerine yedeklerken, tarihi kan ve katliamların tarihi olan sermaye devletinin tüm icraatlarını onaylarken, sermayenin temsilcilerine uşaklıklarını ve işçi sınıfına karşı ise ihanetlerini sergiliyorlar.

Bu ihanet şebekesi her dönem sermayeye biat eden bir sendikal anlayışla sermayedarların çanak yalayıcılığını yaparken, kendi konfederasyonuna bağlı sendikalarda insanca yaşam ve çalışma koşulları için mücadele yürüten üyelerine ise sırtını dönmeyi ihmal etmiyor.

Sermaye devletinin “prestiji”ne leke sürdürmeyen Türk-İş hainleri, kendilerine bağlı sendikaları “yaramaz çocuk” ilan ederek, her fırsatta “kulak çekme operasyonları” yapmaya çalışıyorlar.

Türk-İş’in bu uğursuz rolüne, SSGSS sürecinin ardından hız kazanan grev ve direnişlerde de tanık oluyoruz. Halihazırda devam etmekte olan bu direnişlere yazılı açıklamayla dahi destek sunmayan bu hainler, sermayenin işçi sınıfı içindeki has ajanları olduklarını bu tutumlarıyla da ortaya koyuyorlar.

Düzce ve Sefaköy’de DESA işçileri, Gebze’de Unilever işçileri, Gebze Organize Sanayi Bölgesi’nde E-Kart işçileri sendikal örgütlenme hakları için başlattıkları direnişlerinde ayları geride bırakırken, Türk-İş bürokratları göstermelik olarak gerçekleştirdikleri birkaç ziyaret dışında grev ve direnişlere sahip çıkmıyorlar. Bu grev ve direnişleri gündemlerine almadıkları yetmiyormuş gibi, direniş süreci yaşayan sendikalara “Genel Merkeze aidat borcunuz var!” diyebilecek kadar yüzsüzleşerek, talep edilen maddi desteğin onda birini bile sağlamıyorlar.

Geçtiğimiz günlerde Düzce’de DESA’ya, Gebze’de Unilever ve E-Kart grevlerine temsili (Tek Gıda-İş Genel Sekreteri Mecit Amaç’ı da yanına alarak) ziyaretlerde bulunan Türk-İş Genel Sekreteri ve Tek Gıda-İş Sendikası Genel Başkanı Türkel, ayları bulan bu direnişleri sanki yeni hatırlıyormuş gibi dayanışma duygularını iletiyor. Destek ziyaretlerini neden daha önce gerçekleştirmediğini ise, Rize’de tuttuğu “9 günlük nöbet”le gerekçelendiriyor. Grev ve direnişlere yaptıkları 3-5 milyarlık yardımlarla “mücadele” görevini yerine getirdiğini sanan Türk-İş bürokratı “grev ve direnişlere bundan sonra sahip çıkacakları” sözünü vererek, böylece şimdiye kadar sahip çıkmadıklarını da itiraf etmiş oluyor.

Türk-İş’in grev ve direnişlere ayrılan fonunda trilyonlarca liranın bulunduğu bilinen bir gerçekken, “aidat borcu” gerekçe gösterilerek direnen işçilerin yalnız bırakılması, Türk-İş bürokratlarının ihanetçi kimliğini bir kez daha açıkça ortaya seriyor.

Sermayenin işçi sınıfı içindeki bu ajanlarını defetmek ise tabana dayalı örgütlü bir mücadeleyi gerektiriyor