8 Ağustos 2008 Sayı: SİKB 2008/32

  Kızıl Bayrak'tan
  Liberal ham hayaller
   Düzen içi çatışmada bir perde kapanırken...
Geçici uzlaşma sağlayan egemenler sahte vaatler yayıyor...
KEY rezaleti...

Direnen işçilerden birleşik mücadele çağrısı!

İşçi ve emekçi hareketinden...
  Düzenin krizinden devrimci amaçlar için faydalanmak…
İşçi ve emekçi kitlelerin karşısına düzene karşı devrimci bir odak olarak çıkılmalıdır!
  Liman işçilerine patron tetikçilerinden saldırı!
  Çapa Temizlik işçileri ile konuştuk… -
  Hiroşima ve Nagazaki katliamlarının 63. yıldönümü...
  ABD-İran ilişkileri…
  Irak’ı sömürgeleştirme planı halkların direnişine çarpacak!
  Radovan Karaciç Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi’nde…
  Hamas-El Fetih çatışması…
  Şah ve pat
M. Can Yüce
  Olimpiyat meşalesi
burjuvazinin elinde…
  “Geceyarısı Ekspresi” ve zindan gerçeği!
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Bir direnişin öyküsü...

İşçi sınıfı kavgayla öğreniyor!

Direniş devam ediyor… Bir kaldırımın tanıklık ettiği, her gün Emine Abla’nın umuduyla daha da büyüyen, sabrın, cesaretin, dayanışmanın yeşerdiği mücadele “tüm işçi sınıfı adına” devam ediyor. Bu direnişin öyküsünü anlatmak, böylesine güçlü, böylesine onurlu bir kadın işçinin öyküsüyle birleşince daha da zor oluyor. Uzun bir yaşamın izlerini 34. günündeki direnişin her noktasında yaşamak, yaşatmak… Emine Abla’ya direnmenin onurunu yaşatırken, biz sınıf devrimcilerine de işçi sınıfının gücünü, kararlılığını gösteriyor bir kez daha.

Nelere tanık oluyor, “Emine Abla’nın işgal ettiği” o kaldırım! Her sabah neşeyle karşılıyor onu, direnişini misafir ediyor, gülüşüne, sesine, soluğuna, kararlılığına, en önemlisi de mücadelesine tanıklık ediyor. Emine Abla sapasağlam basıyor kaldırıma, her sabah tüm sınıf kardeşlerine “günaydın” diyor, “sizin için direniyorum” diyor.

Ona bu bilinci veren, bu onuru veren, Emine Abla’yı işçi sınıfının mücadelesine kazandıran, 23 yıldır fabrikalarda, sömürünün en yoğun olduğu koşullarda yaşadıkları aslında. Şimdi sendikalı olduğu için kapı önüne konulduğu fabrikada, 8 yıl öncesine kadar sermayenin patronları gününü gün ederken, o günlerini işini iyi yapabilmek için çabalayarak harcıyordu. Bir tanesine bir aylık maaşının dahi yetmeyeceği “deri cüzdanlara” patronlar servetlerini doldurup giderken, Emine Abla iki gün evine uğramadan bu cüzdanları yapabilmek için çalışıyordu. Sistemin çelişkilerini farketmeye başlıyordu böylece. Birileri güllük gülistanlık koşullarda yaşarken, birileri fabrikanın dört duvarı arasında karanlık bir dünyada günlerini hatta gecelerini geçiriyordu… Çocuklarına sadece bir ekmek fazla götürebilmek için katlanıyorlardı buna. Oysa ki onları kölece çalıştıran patron habersizdi bir ekmeğin fiyatından bile.

Bunları görmeye başladığında, tek kurtuluşunun mücadele etmek, örgütlenmek olduğunu da görmeye başlıyordu Emine Abla. Ve ’89 yılında sendika çalışması yürütüyor, fabrikada işçileri sendikal mücadeleyi kazanıyorlardı. Bir araya geldiklerinde, örgütlenip tek bir güç olduklarında sermayenin asalak patronları karşısında neler yapabileceklerini biliyorlardı artık. Kendi güçlerinin farkına varıyorlardı. Bu gücü taşıdıkları sürece kazanıyorlardı ve kazanacaklardı geleceği de...

Mücadeleye böyle başlıyordu işte Emine Abla. Ve ardından o yıllarda yaşanan grevlere, direnişlere destek vermeye başlıyordu. Artık yaşananlara sessiz kalmıyor, destek ziyaretlerine gidiyor, işçi sınıfıyla bağlarını gün geçtikçe kuvvetlendiriyordu. ‘99 yılında çalışmaya başladığı Desa Deri fabrikasında da aynı sömürü ve zor koşullar bekliyordu onu. İşçiler haftada iki gün sabaha kadar çalışıyordu. Ve 24 saat boyunca bir saatlik molayı bile çok görüyorlardı onlara. Yemek ihtiyacı, tuvalet ihtiyacı, en önemlisi uyku ihtiyacı… Bunların hangisine yeterliydi kısacık bir saat? Tüm bunların yanında en ufak bir karşı çıkışta maruz kaldıkları hakaretler...

Bu ve bunun gibi birçok baskıya yıllarca burada da maruz kalıyor Emine Abla. 8 yıl sonunda sendikaya üye oluyor ve işçiler arasında da sendika çalışması yürütmeye başlıyor. Birçok işçiyi sendikaya üye yapıyor, fakat bu çalışma henüz başarıya ulaşmadan işten atılıyor. Kölece çalışma koşullarına, sömürüye karşı örgütlenmeyi seçen her işçi gibi Emine Abla da “performansı düşük” olduğu gerekçesiyle, 8 yıl emek verdiği, ter döktüğü fabrikadan kapı dışarı ediliyor. Fakat yine direnmeyi seçiyor. İşe geri alınana kadar fabrika önünde direnişe geçiyor. İçerde halen çalışmaya devam eden işçi arkadaşları için, onların daha iyi koşullarda çalışmaları için başlıyor önce direnişe. Patronun teklif ettiği parayı kabul etmiyor. “Ben arkadaşlarımı yarı yolda bırakamam, sendikamı satamam” diyor.

Bugün 34. gününe ulaşan direnişe her gün daha da güçlenerek geliyor Emine Abla. Polisin baskılarına maruz kalıyor ama onurunu, kararlılığını kaybetmiyor. Tüm bunlar onu daha da gönülden bağlıyor mücadeleye, işçi sınıfının mücadelesine. Emine Abla önce arkadaşları için başladığı direnişte bugün “tüm işçi sınıfı adına direniyorum” diyor. Sistem tarafından tüm işçilere dayatılan yalnızlaştırma politikasının ördüğü duvarlar, mücadeleyle birlikte yıkılıyor artık Emine Abla’nın beyninde. İşçileri bölen, parçalayan, bireyselleştiren sermaye devleti, korkuyor şimdi Emine Abla’nın gücünden. Çünkü sınıf bilincine açık ve sendikal mücadelede bir öncü artık o. Ve bu direnişte öğrendikleri ona geleceği de mücadeleyle kazanmayı söylüyor.

Her gün onlarca destekçisi oluyor Emine Abla’nın. Ve gelen her yüz, her ses biraz daha cesur kılarken onu, o bundan çok daha fazlasını öğretiyor bizlere. Tek başına ama tüm işçi sınıfı adına direnmenin onuru, cesareti aslında sınıfın gücünü gösteriyor bize tek bir işçi nezdinde. İşte tam bu noktada bir işçinin mücadelenin tam ortasında gücünün farkına vardığı, örgütlü mücadelenin gerekliliğine inandığı bir dönemde onu daha ileriye taşıyabilmek düşüyor sınıf devrimcilerine. Mücadele içinde ona sınıf bilinci kazandırmak, bu direnişi işçi sınıfının haklı mücadelesine dönüştürebilmek gerekiyor. Bunu gerçekleştirebildiğimiz ölçüde bu direniş yalnızca Emine Abla’nın değil, tüm işçi sınıfının kazanımıyla sonuçlanacaktır.

Küçükçekmece’den bir sınıf devrimcisi

 

Mamak 5. Kültür Sanat Festivali’ni kolektif bir emekle örüyoruz!

Mamak İşçi Kültür Evi olarak kolektif bir emekle ördüğümüz festivalimizin 5. yılında çalışmamız tüm yoğunluğuyla sürüyor. Yaklaşık bir ay önce festivali deklare etmemizle birlikte festival çağrısını işçi vee emekçilere ulaştırmak için planlı bir çalışma hattı ortaya koyduk. Bu çerçevede pek çok aracı bir arada ve bütünlüklü olarak kullanıyoruz.

Çeteleşen sermaye düzeni, çürüyen devlet, sosyal yıkım saldırıları ve geleceksizlik gündemleri üzerinden işçi ve emekçileri devrimin ve sosyalizmin kızıl bayrağı altına çağırıyor, festivalin ön sürecinde güçlü ve etkili bir kampanya örgütlüyoruz.

Bu yıl Mamak Kültür Sanat Festivali’ni Ankara’da ilerici kurumların ve sınıf güçlerinin gündemine taşımayı da hedefliyoruz. Festivalin açılış etkinliğini bir salon etkinliği olarak gerçekleştireceğiz. Bu çerçevede 8 Ağustos günü Ekin Sanat Merkezi’nde düzenleyeceğimiz açılış etkinliğinin davetiyelerini ve festival çağrılarını yaygın bir biçimde Ankara’daki tüm sendikalara ulaştırdık, festivalin politik gündemlerini buralarda tartışarak desteklerini ve katılımlarını talep ettik. Bu yoğun ziyaretler yaz rehaveti içerisinde bulunan kurumların tümünde aynı derecede ilgi yaratmamış olsa da, bir duyarlılık yarattığını ifade edebiliriz.

Mamak’ta gidilmedik kapı bırakmamak hedefiyle her yıl olduğu gibi bu yıl da emekçilerin evlerini tek tek ziyaret ederek festivale davet ediyoruz. Festivalin Mamak’ta işçi ve emekçiler tarafından sahiplenildiğini ön çalışma sürecinde gözlemleyebiliyoruz.

Genel çağrı yapan pankartlarımızın ardından, festival programını içeren pankartımızı bölgeye asmış durumdayız. Esnaflardan evlere kadar, festival tanıtım belgeselini, açılış etkinliği davetiyesini, festival çağrı bildirisini ve deklarasyonunu, festival gündemli Mamak İşçi Kültür Evi bülteni olan “Mamak Türküsü”nü binlerce emekçiye ulaştırdık.

“Sosyal yıkım saldırılarına, çürüyen sermaye düzenine, çeteleşen devlete ve geleceksizliğe karşı Mamak 5. Kültür Sanat Festivalinde buluşalım!” şiarlı, üç günlük festival programını içeren afişimizi Akşemsettin Mahallesi’nden Tuzluçayır’a kadar geniş bir bölgede kullandık. Festival açılış etkinliği için araç kalkış saatlerini ve ayrıca festivali destekleyen aydın-sanatçı ve ilerici kurumların imzalarını içeren deklarasyonu afiş halinde kullandık.

Radyo yayını ile de günlerdir festivalin duyurusunu yapıyoruz.

Mamak İşçi Kültür Evi’nin festival için içe dönük hazırlıkları

İşçi Kültür Evi olarak festivali kolektif bir emekle örgütlüyoruz. Pratik faaliyeti örgütlerken festival gündemlerini içeren düzenli söyleşiler düzenliyoruz. Mamak İşçi Kültür Evi’nin yıllardır süren tiyatro ve müzik topluluklarının birikimini yansıtacak bir hazırlığı sürdürüyoruz. Bu yoğun tempolu hazırlık, emekçi kadınlara yönelik el sanatları atölyesi ve çocuklar için yaz eğitim çalışması ile devam ediyor. Kadınların el becerilerini birbirleriyle paylaştığı atölye farklı katkılarla zenginleşiyor. Yaratıcı drama, resim ve okula destek etütleri sürüyor.

Mamak İşçi Kültür Evi olarak işçileri, emekçileri, kadınları, gençleri, çocukları sınıfsız, sömürüsüz bir dünyanın kültür ve sanat mücadelesine katarak, ellerimizi birbirimizle kenetleyeceğimiz özgür bir yaşama davet etmeye devam ediyoruz.

Mamak İşçi Kültür Evi çalışanları


27 bebek enfeksiyondan öldü!

Ankara’da bulunan Dr. Zekai Tahir Burak Kadın Hastalıkları ve Doğumevi’nde geçtiğimiz hafta içinde 27 bebek hayatını kaybetti. Bu durum üzerine SES Merkez Yönetim Kurulu “Kırmızı metin” başlığı altında yazılı bir açıklama yaparak şunları söyledi:

“Aldığımız bilgilere göre; söz konusu hastanede, bir yatakta birkaç hasta yatırılıyor. Bir kuvöze 2-3 çocuk konuluyor. Tadilat nedeniyle başka bir yere taşınan doğumhane, her türlü enfeksiyona açık ve adeta ortalık bir yerde...

Hastane yöneticileri önlem almak yerine hasta sahiplerine bu koşulları kendi rızaları ile kabul ettiklerine dair belge imzalatıyor. Çaresiz insanlara bu tür belgeler vererek ölümlerin sorumluluğundan kurtulmaya çalışıyorlar. Bu hangi insan ahlakına ve hekimlik anlayışına sığıyor merak ediyoruz.”

Açıklamada, doğumevinde çalışan SES üyeleri üzerinde, dışarıya bilgi sızmaması amacıyla yoğun bir baskı uygulandığı dile getirildi.

“Bu doğumevindeki EKS defteri nerededir, ölüm nedenleri ne olarak yazılıyor, çocukların ve hastaların ailelerine ölümler nasıl açıklanıyor?” sorusunun yöneltildiği açıklamanın sonunda şunlar söylendi: “Ehliyet ve liyakat yoksunu, siyasal yakınlık nedenleriyle yönetici yapılanların, maalesef hastanelerimizde ve sağlığımızda yarattıkları yıkımın faturalarını çok ağır ödüyoruz. Ölümlerin artacağı kaygısıyla, hastane yönetiminin derhal kamuoyunu aydınlatmasını ve Sağlık Bakanlığı’nın olaya derhal el koymasını bekliyoruz. Sendikamız olayın takipçisi olmaya devam edecektir.”

 

Konut Hakkı Kurultayı Sonuç Bildirgesi açıklandı...

Yıkımlara Karşı Halk Koordinasyonu’nun 27 Temmuz’da düzenlediği “Yıkımlara Karşı Konut Hakkı Kurultayı”nın sonuç bildirgesi 2 Ağustos günü açıklandı.

Koordinasyon adına konuşan Köksal Doğan, “Yıkım bölgelerinden gelen temsilcilerin konuşmaları”, “Kentsel dönüşüm projesi”, “Konut hakkı” ve “Mücadele öneri ve perspektifleri” başlıkları altında yapılan tartışmaların ardından bir dizi kararın alındığını belirterek, kurultay sonuç bildirgesini açıkladı.

Konut Hakkı Kurultayı Sonuç Bildirgesi:

- Yıkımlara Karşı Emekçi Halk Koordinasyonu adının, Konut Hakkı Koordinasyonu olarak değiştirilmesi.

- Konut Hakkı Koordinasyonu’nun en geniş alanda ve temsilciyle yeniden örgütlenmesi, varolan koordinasyon yapısının geliştirilmesinde sorumluluk alması için bir komitenin kurulması.

- Yaklaşan yerel seçimlere Konut Hakkı Koordinasyonu olarak müdahale edilmesi. Konut ve İnsanca Yaşam İçin Emekçi Halkın Bildirgesi hazırlanarak, en geniş çerçevede yerel seçimlerde aktif politika yürütülmesi.

- Uluslararası dayanışma ve ilişkilerin geliştirilmesi için girişimlerde bulunulması. Uluslararası örgütlenme ve mücadele olanaklarından yararlanmak için gerekli adımların atılması.

Kızıl Bayrak / İstanbul


Kuran kursu ölüm yurdu…

Konya’da son üç yıl içinde sayıları üçte iki artış gösteren Kuran kursları her türlü denetimden uzak bir biçimde faaliyet gösteriyor. Konya’nın Taşkent ilçesine bağlı Bağcılar Beldesi’nde bir vakfa ait kız öğrenci yurdunda gaz sisteminden kaynaklandığı tahmin edilen patlamada 18 kız öğrenci yaşamını yitirdi.

1 Ağustos sabahı erken saatlerde namaz için kaldırıldıkları sırada yaşanan patlama sonucunda gerçekleşen ölümler, hükümet ve yerel yönetimin denetimleri “Allah’a havale” ettiğinin açık bir kanıtı durumunda. Dinsel gericiliğin pompalandığı ve sayıları her geçen gün artan Kuran kursları ölüm yurtlarına dönüşüyor.

İnşaat Mühendisleri Odası Konya Şube Başkanı Uğur İbrahim Altay’ın verdiği bilgiye göre; çöken Kuran kursu yurdu binası ruhsatsız ve yurdun yapılışında kalitesiz malzeme kullanılmış. Olaya ilişkin açıklama yapan Konya Milli Eğitim Müdürü Halil Şahin de, yurdun deprem ve itfaiye raporunun bulunmadığını söyledi.


Taksim’de Ekim Gençliği satışı...

Her hafta düzenli olarak gerçekleştirdiğimiz Ekim Gençliği satışını 5 Ağustos günü Taksim’de gerçekleştirdik.

Birbuçuk saat süren satışımız boyunca birçok öğrenci ile sohbet ettik. Dergi satışımız sivil polisler tarafından engellenmeye çalışıldı ancak bu engelleme girişimini kararlı bir tutumla boşa çıkardık. Önce derginin “yasal” olup olmadığını soran polisler, ardından yaptığımız satışın “suç” olduğunu söyleyerek dergiye elkoymaya çalıştılar. Net tutumumuz karşısında geri adım atmak zorunda kaldılar. Satışlarımız düzenli bir biçimde devam edecek.

İstanbul Ekim Gençliği


Hayat TV yayında!

1 Haziran 2008’de Kadıköy mitingi ve 21 Mart’ta Kazlıçeşme’de yapılan Newroz mitinglerinde “Roj TV’ye canlı yayın olanağı sağlamak” gerekçesiyle yayını durdurulan Hayat Televizyonu’na dönük sansür oluşturulan kamuoyu baskısının etkisiyle 7 Ağustos günü son buldu.

16 Temmuz 2008 tarihinde yayını kesilen Hayat TV İçişleri Bakanlığı, RTÜK ve TÜRKSAT’ın verdiği ortak kararla karartılmıştı.

Hayat TV yöneticilerinin TÜRKSAT’a yaptıkları itiraz resmen kabul edilmesine rağmen Hayat TV‘nin yayınına izin verilmiyordu.