22 Ağustos 2008 Sayı: SİKB 2008/34

  Kızıl Bayrak'tan
  Emperyalist dünyanın iç ilişkilerinde yeni bir dönem
   Kontrgerilla: İşçilerin, emekçilerin ve
Kürt halkının can düşmanıdır!
Emperyalist savaş Ankara’daki işbirlikçilerin açmazını derinleştiriyor!
17 Ağustos deprem yıkımının tek sorumlusu sermaye düzeni ve devletidir!

Sermaye hükümetinin bakanları yolsuzluk batağında…

Toplu görüşmeyi toplu sözleşmeye çevirmek için…
  Belediyelerde grev hazırlıkları...
  İşçi ve emekçi hareketinden…
  Tersanelerdeki işçi ölümlerine karşı mücadelenin durumu ve görevler
  Mamak Kültür-Sanat Festivali’nin 5. yılında bütünlüklü ve güçlü bir politik faaliyet…
  Hacıbektaş Şenlikleri ve devrimci müdahale sorumluluğu
  Milletin parası...
Yüksel Akkaya
  Pakistan diktatörü general Pervez Müşerref çukura sürüldü
  Türkiye-Afrika İşbirliği Zirvesi tamamlandı...
  Doğu Avrupa’ya “füze kalkanı” yeni savaşlara davetiye çıkarıyor!
  Dünyadan…
  Diyet öyküleri / 2...
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Türkiye-Afrika İşbirliği Zirvesi tamamlandı...

Soykırımcıların el üstünde tutulduğu bir zirve!

Türkiye-Afrika Ekonomik İşbirliği Zirvesi tamamlandı. Zirveye Afrika Birliği üyesi yaklaşık 50 civarında ülke katıldı. Zirvenin en çarpıcı olayı Sudan Devlet Başkanı Ömer El Beşir’in de katılımcılar arasında yer almasıydı. Darfur’da yaşanan katliamların ve soykırımın başsorumlusu kabul edilen Ömer El Beşir, başta Cumhurbaşkanı Abdullah Gül olmak üzere sermaye devletinin tüm yetkilileri tarafından en üst düzeyde ağırlandı.

2003’ten bu yana Darfur’da 300 bin sivilin öldürülmesinden, milyonlarca insanın yerlerinden edilmesinden, binlerce kadın ve kız çocuğuna sistematik tecavüzlerin gerçekleşmesinden sorumlu tutulan ve bu soykırımda bizzat aktif görev alan hükümet yanlısı milis güçlerini koruyup-kollayan birinin “saygın bir devlet adamı” olarak en üst düzeyde ağırlama şerefine de ancak Türk sermaye devleti nail olabilirdi. Zira yıllardır Kürt halkına karşı izlediği imha politikasıyla aynı geleneğe sahip olduğunu defalarca kanıtlamıştır.

Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (UCM) Darfur’da yaşananlar için 2005’te aldığı soruşturma kararı, 2007 yılında eski içişleri bakanı Ahmet Muhammed Harun ve Cancavit lideri Ali Muhammed Ali Abdal Rahman’ın tutuklanması istemiyle sonuçlanmıştı. Sudan hükümetinin bu karara verdiği tepki mahkemeyi tanımamak olmuştu. İçişleri bakanı Harun “İnsani İşler Bakanı” olarak yeni görevine devam ederken, savaş suçu işlemekle suçlanan Cancavit liderlerinden Musa Hilal’e de hükümette görev verilmişti.

Böylece Sudan hükümeti yaşanan katliamları sahiplenmekte bir sakınca görmemiştir. Sudan devletinin katliamları sahiplenmek noktasında gösterdiği gözüpekliği sermaye devleti de katliamların baş sorumlusunu ülkesine davet etmede göstermiştir. Öyle ki, UCM savcısının Sudan Devlet Başkanının tutuklanmasını talep etmesinden sonra Ömer El Beşir’in ziyaret ettiği ilk ülke yine Türkiye olmuştur.

Sermaye devleti soykırımla suçlanan bu eli kanlı katili ilk kez ağırlamamakta ve her defasında saygıda kusur etmemektedir. Abdullah Gül’ün zirve boyunca yaptığı açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, Sudan devlet başkanı ne Darfur’daki yaşanan katliamlardan sorumlu tutulmakta ne de UCM savcısının tutuklama yönündeki talebi dikkate alınmaktadır.

Elbette sermaye devletinin Sudanlı katliamcılara bu kol kanat gerişi nedensiz değildir. Temsil ettiği sermayenin çıkarları ve hizmetinde olduğu emperyalizmin Afrika kıtasına yönelik hedefleriyle doğrudan bağlantılıdır. Soykırım ve savaş suçlusu Sudanlı yetkililerle geliştirilen bu sıcak ilişkiler, sermayenin çıkarları ve emperyalizmin hedefleri söz konusu olduğunda sermaye devletinin neler yapabileceğinin bir göstergedir.

Bugüne kadar Cezayir, Tunus, Mısır gibi Kuzey Afrika ülkeleriyle ticari ilişkilerini geliştiren sermaye devleti, 2003 yılından itibaren “Afrika stratejisi” çerçevesinde Hindistan, Çin ve de Japonya’nın etkin olduğu Sahra altı Afrika pazarında kendine pay kapma arayışındadır. Ekonomik ilişkiler yıldan yıla gelişmektedir.

Türkiye-Afrika İşbirliği Zirvesi’nden yapılan açıklamalara göre, 2005 yılında kıtaya yönelik toplam ticaret hacmi 9 milyar dolarken, 2007’de 13 milyar dolara kadar çıktı. Bu dönemde Kuzey Afrika ülkeleriyle ticaret 6 milyar dolardan yüzde 16 artarak 7 milyar dolara çıktı. Sahra altı Afrika ülkeleriyle ticaret 3 milyar dolardan yüzde 100 artışla 6 milyar dolara yükseldi. Ayrıca bu yılın başından itibaren Afrika Birliği tarafından Çin, Japonya, Hindistan, Güney Kore, Latin Amerika ve Avrupa Birliği’nden sonra Türkiye’nin de stratejik ortak olarak kabul edildiği açıklandı.

Sermaye devleti, Kıta Afrikasıyla gelişmekte olan ticari ilişkilere dikkat çekerek, zirvenin üzerine çöken “soykırım” gölgesinden kurtulmayı umdu ve 2009 yılı için aday olduğu Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi geçici üyeliği için de siyasi destek aradı. Zira 7 Ekim’de gerçekleşecek seçimlerde 128 oya ihtiyacı olacak. BM’nin üyelerinin dörtte birini ise Afrika ülkeleri oluşturuyor. Bu açıdan BMGK seçimlerine büyük önem veren sermaye devleti, zirvenin “başarılı” geçmesine büyük önem atfetti. Zirvede konuşan Dışişleri Bakanı Ali Babacan, “seçilmemiz halinde Afrika’nın sesi olmak için elimizden gelen çabayı göstereceğimizden emin olabilirsiniz” diyerek destek talep etti. Devlet Bakanı Kürşat Tüzmen de, 2012 yılına kadar ticaret hacminin 50 milyar dolara çıkarılacağını belirterek, bu desteğin karşılıksız kalmayacağını dile getirdi.

Zirvede Ali Babacan, Türkiye’nin BM Güvenlik Konseyi geçici üyeliğine seçilmesinin dünyada barış, güvenlik ve istikrarın korunması çabalarına önemli bir katma değer sunacağını vurguladı. Sermaye devletinin Sudan Devlet Başkanı’na gösterdiği konukseverlik, bu “katma değerin” içeriğine şimdiden ayna tutuyor.



Politik tutsaklara özgürlük!


Avrupa’nın bir dizi ülkesinde politik tutsaklar, cezaevlerindeki baskıları protesto etmek amacıyla başta açlık grevi olmak üzere çeşitli eylemler gerçekleştiriyorlar.


İngiltere:

Oxford yakınlarında sınırdışı edilecek mültecilerin konulduğu Campsfield cezaevinde tutsak bulunan 50 kişi süresiz açlık grevine başladı.

Güney Kürdistan’dan gelen 13 Kürt mülteci 9 Ağustos’tan beri açlık grevinde. Mülteciler bu eylemleri ile kendilerine şiddet uygulanarak zorla sınır dışı edilmeyi protesto ediyorlar. Kürt mültecilerin açlık grevine diğer ülkelerden gelen mültecilerin katılması ile sayı 50’ye ulaştı. Bu, son bir yıl içinde İngiltere’de gerçekleşen ikinci protesto eylemi.

Kısa bir süre önce Güney Kürdistan’a sınır dışı edilen bir Kürt genci Süleymaniye’deki evinde 10 Ağustos günü intihar etmişti. Bu, Kuzey Irak’a gönderilen mülteciler arasında son bir yıl içinde yaşanan ikinci ölüm.

12 Ağustos günü göçmenlerin bulunduğu cezaevinin dış bölümünde kendiliğinden bir dayanışma gösterisi gerçekleşti. İngiltere, sığınma isteyenleri güvenli topraklar olduğunu söyleyerek Irak’a süren ülkelerin başında geliyor. 2005 yılından beri 500’ün üzerinde Kürt zorla sınır dışı edildi.


Şili:

Şili’de kundaklamadan 10 yıl ceza alan José Huenchunao Mariñán 11 Ağustos’tan bu yana süresiz açlık grevinde. El Malo bölgesinin eski belediye başkanı Mariñán 37 yaşında. 2004 Ağustosu’nda bir odun tekeline ait alanda yangın çıkardığı gerekçesi ile “terörist kundakçı” ilan edilerek gıyabında 10 yıl ceza aldı. Mariñán Şili cezaevlerinde çok ağır koşullarda tutsak edilen 19 kadın ve erkek Mapuçe’lu siyasi tutsaktan biri.

Mapuçe tutsakları Pinochet diktatörlüğünün “anti terör yasaları”nın uygulandığı Angol’da cezaevlerindeki baskıları protesto etmek için birçok kez açlık grevine gitmişti. İlk açlık grevi 2006 yılında gerçekleşmiş ve 73 gün sürmüştü. Ekim 2007’de Mapuçe olmayan bir tutsağın 100 günün üzerinde süren açlık grevi sonucu ölüm sınırına gelmesiyle politik tutsaklar için cezaevi koşulları bir parça hafifletilmişti. Mariñán’da bu eylemlerde yer almıştı.


İspanya:

Sınıf mücadelesine maddi destek sağlamak için 80’e yakın kamulaştırma eylemine katılan ve 1985 yılından beri Katalonya cezaevlerinde tutsak edilen anarşist Amadeu Casellas Ramón 58 gündür açlık grevinde.

Ramón politik tutsaklar için insanlık dışı cezaevi koşullarını protesto etmek ve tutukluluk süresinin yeniden gözden geçirilmesi için Nisan ayında açlık grevine başlamıştı. Cezaevi idaresinin Ramon’a tutukluluk süresinin gözden geçirileceği sözünü vermesi üzerine, 10 gün sonra açlık grevini bitirmişti. Verilen sözlerin tutulmaması üzerine 22 Haziran’da yeniden açlık grevine başlayan Ramón yaptığı açıklamada, bu kez faşist Katalon cezaevi sistemine karşı mücadelesini sonuna değin sürdüreceğini açıkladı.