25 Aralık 2009
Sayı: SİKB 2009/49

 Kızıl Bayrak'tan
TEKEL direnişi, sorunlar ve görevler.
Direnişçi TEKEL işçileri
yol gösteriyor!
Düzen sınırlarını aşmayan her yol
tasfiyeye götürür!
Emekçi Kadın Komisyonları’ndan TEKEL işçileriyle dayanışma çağrısı
TEKEL’de direniş günlüğü...
Türk-İş’ten 1 saatlik
iş bırakma kararı
Patronlar işçi öldürür,
mahkemeler serbest bırakır!
TÜİK il bazında işsizlik rakamlarını açıkladı..
Esenyurt-Avcılar polisi devrimci sınıf faaliyetine saldırıyor
Entes’te direniş güncesinden
İşçilerden köprü ve Taksim eylemi
Volkan Yaraşır’ın Parti etkinliğinde yaptığı konuşma...
19 Aralık Katliamı lanetlendi! 
Genç-Sen 3. Olağan Genel Kurulu Ankara’da toplandı!
DLB’lilere gözaltı ve işkence
Katiller düzeninden hesap soralım!
Onlar, Kürt halkına düşman...
Köhnemiş sistemin çürümüş oyunları
Yunanistan’da kapitalist sistem iflasın eşiğine dayandı.
Almanya’nın gündeminden
Kunduz bombardımanı düşmüyor!
Ulusal soruna devrimci yaklaşımın paradoksları - 4 M. Can Yüce
Hasta tutsaklara özgürlük!
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Onlar, Kürt halkına düşman...

Bülent Arınç konuştu: “Bir baktık DTP’liler dağlara çıkmaktan bahsediyor. İyi sen çık, zaten dağlardasın… Hatta bir kadıncağız var içlerinde - hanımefendilerden özür dileyerek söylüyorum- kahkahalar atarak ‘açılım bitti’ dedi. Çok garip bir yaratık, Allah akıl fikir versin..” Böylece, bir kez daha Emine Ayna şahsında Kürt halkına hakaret edildi.

DTP milletvekilleri; “Siyasi nezaket ve üslup konusunda başkalarını uyarma hakkını kendinde gören Arınç, bir kadın politikacıya hakaret edecek kadar kontrolünü kaybetti. Bu çirkin hakareti kınıyor, herkesi siyasetin seviyesini düşürmeyecek bir yaklaşım içerisinde hareket etmeye davet ediyoruz” diyerek Bülent Arınç’a yönelik tepkilerini ortaya koydular.

Bülent Arınç’a yönelik tepkiler artarak devam ediyor. Oysa Bülent Arınç’ın açıklaması sermaye devletinin, kurumlarının, yetkililerinin Kürt halkına yönelik hakaret çizgisinin sadece yeni bir örneğidir. Daha önce de sömürgeci sermaye devletinin yetkilileri Kürt halkına hakareti küfre dönüştüren açıklamalar yapmıştı.

Eski Koordinatör Edip Başer DTP Diyarbakır il başkanı için “yaratık” demişti. Erkan Mumcu Barzani için “köpek”! Hrant Dink sonrasındaki kurbanın Kürt önderlerinden seçileceğine dair kaygılar artmıştı. Diyarbakır Belediye başkanı Osman Baydemir’e yönelik bir suikast hazırlığı söylentileri ayyuka çıkmıştı.

Hak ve Eşitlik Partisi (nasıl bir eşitlikse artık!) HEPAR Genel Başkanı Osman Pamukoğlu, Öcalan için “Yeri mi dar? Ben olsam daha da daraltırım. 1 metre kare yeter ona. (...) Öcalan idam edilmeli” deyince basın, “Öcalan’ın mezarı Pamukoğlu’ndan!” başlığını kullandı.

CHP Milletvekili Malik Özdemir, Öcalan’ın asıl “ölüm korkusu yaşadığını” söyleyerek, saldırılara bir başka cepheden destek verdi. BBP Genel Başkanı Yalçın Topçu, “DTP’yi kökünden kazımalı” dedi. Kürtleri “başı bitli, ayağı şalvarlı eşkıya” olarak tanımlayıp, o da ötekiler gibi “millet için gerekli olan dağdaki eşkıya ile koyun koyuna yatan uyduruk siyaseti kazımaktır” diyerek Kürt halkının temsilcilerine hakaret etti.

Kürt halkı için çok şey söylendi; “kuyruklu” dendi, “kıro” dendi. “Terörist, eşkıya” olarak adlandırıldı. “Potansiyel suçlu” sayıldı. Her fırsatta “geri, ilkel, görgüsüz” olduğuna ilişkin tahliller yapıldı. Kürtler’e yönelik çok bilinçli, çok kapsamlı, açık-örtülü bir karalama, aşağılama kampanyası sömürgeci sermaye iktidarı tarafından yürütüldü.

Kürtler’i, “hayatı bir avuç darı ve gılgıldan ibaret sayan, yaşadıkları dağın arkasında ne olup bittiğini bilmeyen cahil bir topluluk” olarak tanımlayan bu devletti. Bu tanımlama sömürgeci sermaye devletinin Kürtler’i nereye koyduğunun açık göstergesidir. “Dağ” uygarlık ve insanlık dışı bir mekandı. “Dağlı” olmak, uygarlıktan, insanlıktan uzak olmaktı. Sömürgeci algılayış buydu. Ve Kürtler, sömürgeci sermaye devletinin tarihi boyunca hep böyle anıldı, böyle tanıtıldı.

Sömürgeci sermaye devleti Kürt halkını tüm kötülüklerin kaynağı olarak gösterdi. Fuhuş, töre cinayeti, uyuşturucu, kapkaççı, kaçakçı, dolandırıcı, yankesici vb. kişileri hep Kürt halkıyla ilişkilendirdi. Kirli savaş nedeniyle metropollere göçen Kürtler’in, büyük kentleri kirlettikleri, güvenliğini bozduklarını ileri sürdü. Hatta başta faşist MHP olmak üzere, çeşitli çevreler Kürt halkını aşağılayan, hakaret eden bildiriler dağıttı, yazılı ya da sözlü yollarla Kürt halkına dönük düşmanlığı ayyuka çıkarmaya çalıştılar.

Sömürgeci sermaye devleti hakaret edip aşağılamayı ‘egemenlik’ gereği sayarken, Kürtler’de ‘suçluluk’ duygusu yaratarak, Kürt halkının toplumsal direncini kırmayı amaçlıyor. Bu çerçevede akademisyen kılıklı faşistlerde görevlerini yerine getiriyor. Bahçeşehir Üniversitesi Beşiktaş Kampüsü’nde düzenlenen ‘Terör okulu 3’ toplantısına katılan Prof. Dr. M. Kerem Doksat, şu hakaret içeren konuşmayı yapıyor: “Kürtler doğum kontrolü asla uygulamazlar. Kan parası diye bir adetleri vardır. Çocuğunu atar sizin arabanın önüne, çocuğun yaralanma ve ya ölüm derecesine göre sizden büyük paralar talep ederler. Bir yüzbaşı arkadaşımın başına böyle bir olay geldi. Arabanın önüne atılan çocuk sakat kaldığı için arkadaşım birkaç milyar verip kurtuldu. Ölseydi 10 milyar verirdi...”

Halkları birbirine düşman etmeyi hedefleyen bu sömürgeci zihniyettir. Kürt halkı, son derece bilinçli ve örgütlü yürütülen politikalar sonucu tecrit edilmiştir. Kürt halkının özgürlük mücadelesi şiddetle bastırılmaya çalışılmış, Kürt halkı açlıkla terbiye edilmek istenmiştir. Kürtler sosyal insan kimliğinden uzaklaştırılarak yalnızlaştırılmış, kirli organizasyonların içine çekilerek eritilmesi hedeflenmiştir. Özcesi, sömürgeci sermaye devleti tarafından Kürt halkının yaşamına kastedilmiştir.

Söyleyenlerin kimliğine bakanlar, ‘bunlar genel siyaseti, genel yaklaşımı bağlamaz’ diyebilir... Oysa Bülent Arınç Kürt halkına hakaret eden ne ilk kişidir, ne de son kişi olacaktır. Bülent Arınç’ın hakaretinin altında büyük bir kızgınlık var. Zira DTP’nin Kürt halkından koparılması programı boşa düşmüştür. DTP halktan uzaklaşmayınca, Kürt halkının istekleri ve iradesiyle araya mesafe koymayınca ipler koptu! Şovenizmin, saldırganlığın dilinin sivri ucu DTP’ye yöneltildi...

Bülent Arınç’ın, DTP milletvekili Emine Ayna’ya yönelik sözleri horlanarak rencide edilmeye çalışılan Kürt halkı gerçeğinin açık kanıtıdır. Kürt halkı yüzünü daha fazla devrimci ve sosyalist harekete dönmelidir. Türk devletinin attığı her adım, işçi ve emekçi kitlelere olduğu kadar, Kürt halkına da, kurtuluşun birleşik mücadeleden geçtiğini kanıtlamıştır ve kanıtlamaktadır.

Gelişmeler, döne döne devlete ve düzene bağlanan umutların temelsizliğini gösteriyor. Sermaye devletinin sözlüğünde, barış, kardeşlik, hak, hukuk, özgürlük gibi sözcüklere yer bulunmuyor. Bu ve benzeri sözleri sarf eden herkese, her kesime karşı azgın bir kin ve düşmanlık besliyor. Bu yönlü istemleri susturabilmek için her yol ve aracı mübah görüyor.

Kürt halkına hakaret eden Bülent Arınç gibi kimliklerden hesap sormanın tek yolu, devrim ve sosyalizm mücadelesini yükselterek onların korkularını büyütmektir.. Kürt halkı da diğer tüm muhalefet odaklarıyla birlikte işçi sınıfının sosyalizm bayrağı altında toplanmalı ve sisteme karşı mücadelede birleşmelidir. Unutulmamalıdır ki, ayrı devlet kurma hakkı dahil, ulusların kendi kaderlerini tayin hakkının kayıtsız-şartsız kabulü, sadece işçi sınıfını iktidarında güvence altındadır.

 

 

Katiller katilleri araştırdı:
1 polis açığa alındı

Esenyurt-Avcılar bölgesinde işlediği seri cinayetlerine 18 Aralık günü bir yenisini ekleyen polis teşkilatı, Osman Aslı’yı katletmişti.

Aslı’nın ölümünün araştırılma süreci de tıpkı diğer polis cinayetlerinde olduğu gibi “katile emanet” edildi. Avcı’nın ölümünü araştırmak üzere Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından görevlendirilen 2 polis müfettişi, karakolda bulunan polis memuru M.G. ile 3 polisin ifadesini aldı. 3 polis olay sırasında farklı odalarda olduklarını belirterek olaydan daha sonra haberlerinin olduğunu söyledi. Osman Aslı’yı ‘yunus’ polislerinden teslim aldığı anlaşılan M.G. ifadesinin alınmasının ardından açığa alındı.

Polis memuru M.G. Küçükçekmece Cumhuriyet Savcılığı’na da ifade verdi. M.G. ifadesinde, “Osman Aslı karakola 18.15’te teslim edildi. ‘sevgilim beni terketti’ diyordu başka da bir şey söylemiyordu. Ben 18.30’a kadar bekledim. Kartal’a gidecektim. 18.30’da karakoldan ayrıldım” şeklinde konuştuğu kaydedildi.