25 Aralık 2009
Sayı: SİKB 2009/49

 Kızıl Bayrak'tan
TEKEL direnişi, sorunlar ve görevler.
Direnişçi TEKEL işçileri
yol gösteriyor!
Düzen sınırlarını aşmayan her yol
tasfiyeye götürür!
Emekçi Kadın Komisyonları’ndan TEKEL işçileriyle dayanışma çağrısı
TEKEL’de direniş günlüğü...
Türk-İş’ten 1 saatlik
iş bırakma kararı
Patronlar işçi öldürür,
mahkemeler serbest bırakır!
TÜİK il bazında işsizlik rakamlarını açıkladı..
Esenyurt-Avcılar polisi devrimci sınıf faaliyetine saldırıyor
Entes’te direniş güncesinden
İşçilerden köprü ve Taksim eylemi
Volkan Yaraşır’ın Parti etkinliğinde yaptığı konuşma...
19 Aralık Katliamı lanetlendi! 
Genç-Sen 3. Olağan Genel Kurulu Ankara’da toplandı!
DLB’lilere gözaltı ve işkence
Katiller düzeninden hesap soralım!
Onlar, Kürt halkına düşman...
Köhnemiş sistemin çürümüş oyunları
Yunanistan’da kapitalist sistem iflasın eşiğine dayandı.
Almanya’nın gündeminden
Kunduz bombardımanı düşmüyor!
Ulusal soruna devrimci yaklaşımın paradoksları - 4 M. Can Yüce
Hasta tutsaklara özgürlük!
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Almanya’nın gündeminden
Kunduz bombardımanı düşmüyor!

Alman hükümeti haftalardır Kunduz Katliamı nedeniyle muhalefetin baskısı altında. 4 Eylül günü bir Alman generalin emriyle NATO’ya ait savaş uçaklarının Afganistan’ın Kunduz kenti yakınlarında Taliban tarafından kaçırılan iki tankeri bombalayarak çevresinde toplanan 142 sivili katletmesi üzerine başlayan tartışmalar basında çıkan yeni haberlerle birlikte boyutlanarak sürüyor. Sivillerin öldürülmesinden, başta Başbakan Angela Merkel olmak üzere dönemin üst düzey yetkililerinin haberdar olduğu ileri sürülüyor.

Alman muhalefeti bu saldırı hakkında kamuoyunun yeterince aydınlatılmadığını savunuyor ve hükümetten bu konuda bir açıklama bekliyor. Federal hükümet, operasyona ilişkin raporun gizli belge niteliğinde olduğu gerekçesiyle konuyla ilgili pek çok soruyu yanıtsız bırakıyor.

Federal Savunma Bakanı Karl-Theodor zu Guttenberg, genel seçimlerden sonra kendisinden önceki Savunma Bakanı Franz Josef Jung’un, sivillerin öldürülmesi konusunda kamuoyunu aldattığını açıklamıştı. Bunun üzerine Jung ve Genelkurmay Başkanı Wolfgang Schneiderhan görevlerinden istifa etmişti.

Son günlerde medya tarafından ortaya konan yeni bilgilerle Savunma Bakanı Guttenberg saldırıyla ilgili yanlış değerlendirmeler yapmak ve kamuoyunu eksik bilgilendirmekle suçlanıyor.

Kısa bir süre önce, Almanya’da yayınlanan Bild gazetesinin yayınladığı belgelere göre Federal Alman Ordusu’nda (Bundeswehr) görevli bir Alman askeri hekim, Alman Federal Ordusu’nun Potsdam’daki harekât merkezine iletilen raporunda, Kunduz bombardımanı sırasında ikisi 10-14 yaşlarında olmak üzere en az üç çocuğun da yaralandığını belirtmişti. Alman üssü üzerinden Almanya’ya gönderilen rapor da kamuoyundan saklanmış ve yetkili savcılığa iletilmemiş.

Basında çıkan yeni haberlere göre ise Gutenberg bombardımanda sivil ölümlere ilişkin gizlenen raporu sonradan öğrenmemiş. Alman Spiegel dergisiyle Frankfurter Allgemeine Sontagszeitung gazetesi, Federal Savunma Bakanı’nı 25 Kasım’da Kunduz bombardımanıyla ilgili tüm detayları içeren raporlar hakkında bilgilendirildiğini ileri sürüyor.

Alman basınında son günlerde ortaya çıkan bazı belgelere göre, 4 Eylül’de Kunduz’da gerçekleştirilen hava harekatında, yalnızca kaçırılan iki tanker değil Taliban militanları da hedef alınmış.

Özellikle 4 Eylül’de Başbakanlık’ta Savunma Bakanlığı ve Gizli İstihbarat Servisi yetkilileriyle “yeni bir gerginlik stratejisi” hakkında uzlaşmaya varıldığı yönünde ciddi iddialar var. Bu durumun başbakanlığın da içinde olduğu Afganistan’daki stratejiyi sertleştirme planının bir parçası olduğu iddia ediliyor.

Alman ordusu ve oradaki misyonu için bir tehlike olmadığı halde, Taliban liderlerinin öldürülmesinin hedefte yer alıp almadığı; eğer böyle bir hedef varsa, bu strateji değişikliği emrini verenin kim ve bundan kimin haberinin olduğu; Taliban militanlarının öldürülmesinin devletler hukukunun ve meclisin Afganistan’daki Alman askerlerine tanıdığı yetki ile bağdaşıp bağdaşmadığı ise cevap bekleyen sorular.

Eski Genelkurmay Başkanı Schneiderhan, Guttenberg’in kendisinin yanlış bilgilendirildiği yönündeki açıklamasına tepki göstererek bir gazeteye verdiği demeçte Gutenberg’in yalan söylediğini, gerekli bütün dosyaların Guttenberg’e zamanında iletildiğini söyledi.

Bakanlık Müsteşarı Christian Schmidt de bombalama emrini veren Albay Klein’in, olayla ilgili belge ve bilgileri dört gün gecikmeyle Federal Savunma Bakanlığı’na ilettiğini doğruladı.

Eldeki bilgiler Başbakan Merkel’in de gerçeği söylemediğini ortaya koyuyor. Merkel 8 Eylül günü, sivillerin öldürüldüğü yönündeki iddiaların gerçeği ifade etmediğini söylemişti. Oysa NATO tarafından Almanya’ya gönderilen belgelerde, sivillerin öldürüldüğü açıkça ortaya konmuştu.

Dönemin SPD’li Dışişleri Bakanı Steinmeier’in de saldırıda sivillerin öldürüldüğünden haberdar olduğu haberi ise olayın daha da genişleyeceğini gösteriyor.

Federal Meclis Araştırma Komisyonu ise incelemelerine Ocak ayı başında başlayacak.

 

 

Siyonistler organ hırsızlığını itiraf etti!

İsveçli gazeteci Donald Buastrum, geçen Ağustos ayında siyonist organ mafyasının Filistinli çocuk ve gençleri öldürüp iç organlarını çaldığını kanıtlayan bilgilere ulaştığını açıklamıştı. Buastrum, başında ABD’li hahamlarla siyasilerin yer aldığı organ mafyasının Filistinli ve Cezayirli çocukları kaçırarak iç organlarını çaldığını somut kanıtlara dayanarak ortaya koymuştu.

Siyonist İsrail rejimi, Buastrum’un İsveç’in Aftonbladet gazetesinde yayınlanan makalesini diplomatik bir soruna dönüştürmüştü. İsrail-İsveç ilişkilerinin gerilmesine rağmen geri adım atmayan Buastrum, ulaşabildiği bilgilere dayanarak organları çalınan Filistinli gençlerin bir kısmının listesini de yayınlamıştı.

İsrail rejiminin yanısıra, dünyadaki siyonizmin işbirlikçilerinin küstahça saldırılarına göğüs geren İsveçli gazeteci, El-Cezire televizyonun sunduğu “Bila-hudud/Sınırsız” adlı programa katılarak ulaştığı bilgileri Arap dünyasına açıkladı.

Siyonist mafyanın iğrenç suçlarını El-Cezire aracılığıyla dünya önünde deşifre eden Buastrum, tüyler ürpertici açıklamasında şu ifadeleri kullanmıştı: “Dünyada yankılanan bu olayın ardından İsrail iddiaları tekzip etti. Ben de edindiğim bilgilerin yabana atılır bilgiler olmadığını söyledim. Ele geçirdiğim Filistinli gençlerin listesini yayınladım.

Acı ama gerçek olan siyonist organ mafyasının birçok Filistinli gencin iç organlarını çıkarıp çaldığıdır.

İçleri boşaltılmış gençlerin mezarlarına da ulaştım. Bunların bilgileri elimde var. Siyonist organ mafyası gayri meşru yollarla Filistinli gençlerin bedenlerinden iç organlarını çıkartarak batılı ülkelere kaçırmaya devam ediyor…”

Çalınan organların başta ABD olmak üzere birçok Avrupa ülkesinde 100-150 bin dolar arasında fiyatlarla satıldığını vurgulayan İsveçli gazeteci, “Elde ettiğim bilgiler en fazla bu işe bulaşan ülkenin İsrail olduğu ve İsrail merkezli bu mafyanın çalıştığı yönünde” dedi.

El-Cezire ekranlarında konuşan Buastrum şu bilgileri de vermişti: “CNN, yaptığı açıklamasında organ ticaretinde İsrail’in birinci sırada yer aldığını ve Çin’e, Avrupa ülkelerine ve de en çok ABD’ye organ götürdüğünü söyledi. Özellikle ABD üzerinde durarak ABD’de birçok Yahudi hahamın ve birçok siyasinin bu organ mafyasının tepe kademesinde yer aldığını o da açıkladı.”

İsveç yönetimiyle diplomatik kriz yaratan siyonist rejimin sahtekarlığı, bu kez İsrail Kanal 2 televizyonunda yayınlanan bir söyleşi ile de kanıtlandı.

2000 yılında yapılan söyleşiyi yayınlayan Kanal 2 televizyonu, Tel Aviv yakınlarındaki Ebu Kebir Adli Tıp Enstitüsü’nün o zamanki başkanı Prof. Dr Yehuda Hiss’in itiraflarını ekranlara taşıdı.

90’lı yıllarda Filistinliler ve yabancı işçilerin cesetlerinden deri örnekleri, kornea hücreleri, kalp kapakçıkları ve kemiklerin alındığını söyleyen İsrailli doktor, programda şu itiraflarda bulundu: “Kornealarla başladık. Yapılan herşey gayri resmiydi. Ailelerden hiçbir şekilde izin istenmedi. Korneayı aldıktan sonra gözkapaklarını birbirine yapıştırıyorduk.”

Profesör unvanlı bu kasabın itirafları aylar önce El-Cezire televizyonunda yayınlanmış, ancak medya tekellerinin suskunluk fesadıyla karşılanmıştı.

Bu arada İsrail ordusu da organ hırsızlığı suçunu itiraf etti. Ancak siyonist ordu, on yıldan beri bu uygulamaya başvurulmadığını iddia ediyor. Oysa Buastrum’un ortaya koyduğu olgular, İsrail ordusunun yalan söylediğini kanıtlar niteliktedir. Zira İsrail merkezli organ mafyası halen bu insanlık suçunu işleyen çetelerin başını çekmektedir. İsrail gibi militarize edilmiş bir ülkede ise, organ mafyasının ordudan bağımsız çalışması olası bile değil.

Organ ticareti, kapitalist barbarlığın iğrenç görüntülerinden biri olduğu gibi, siyonist zihniyetin vahşette sınır tanımayan niteliğini de gözler önüne sermektedir.