<

03 Eylül 2010
Sayı: SİKB 2010/36

 Kızıl Bayrak'tan
Referandum sonrası yeni dönem…
Referandum aldatmacası sona erdi, sınıf mücadelesi sürüyor!
Baskı ve tehditlere rağmen Kürdistan’da boykot kazandı
HPG gerillalarının katledilmesi protesto edildi
Anadilde eğitim için
kampanya
Şerzan Kurt cinayetinde
polisten sahte tutanak
KPSS rezaletinin
faturası emekçiye kesildi!
UPS direnişinin kazanması için
UPS direnişi dayarnışma ile büyüyor...
İşçi ve emekçi hareketinden...
Tuzla’da umutları dirilten direniş: BETESAN
Zorlu mücadele süreci ve görevler
MİB’den MESS önünde
TİS eylemi!
İş kazaları ve
cinayetleri durmuyor
Kapitalizm geleceksizlik üretiyor
Filistin-İsrail temsilcileri doğrudan görüşmelere başladı
Fransa’da işçi ve emekçiler ayakta
Foxconn patronu konuştu: İnsan öğüten fabrikalarda “insan sevgisi”!
Dünyadan işçi ve emekçi eylemleri
Köln’de 12 Eylül sempozyumu ve
Yılmaz Güney anması
Kadın sözkonusu olunca sermaye devleti 3 maymunu oynuyor
Referandum sonuçları
üzerine…-M. Can Yüce
Tutsak BDSP’lilerden mektup
Tekirdağ F Tipi’nde
hak ihlalleri sürüyor
Allianoi: Bir varmış, bir yokmuş
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Tekirdağ F Tipi’nde
hak ihlalleri sürüyor

Tekirdağ 1 No’lu F Tipi Hapishanesi’nden Hüseyin Uzundağ, Umut Yayıncılık’a gönderdiği mektubunda yaşanan hak ihlallerini anlattı. Mektupta, birçok devrimci yayın tutsaklara verilmezken, yapılan itirazların da reddedildiği belirtiliyor. Tutsakların yakınlarına gönderdikleri mektupların çoğu zaman engellendiğinin ya da karalanarak gönderildiğini belirten Uzundağ, İnfaz Hakimliği’ne ve Ağır Ceza Mahkemesi’ne yapılan itirazlara ise yine red kararları verildiğini ifade ediyor.

F. Ergin Arpaç’a kapılara vurduğu gerekçesiyle soruşturma açıldığı, sözlü savunma vermek istediği halde savunması alınmadan 3 ay ziyaret yasağı verildiğinin belirtildiği mektupta, tutsakların avukatlarına göndermek istedikleri mektupların da engellendiği söylendi. “Avukatlarımıza göndermek istediğimiz mektuplarımızın engellenmesi nedeniyle infaz hakimliğine yaptığımız başvuru (...) rededildi. Alınan bu kararla yasada yeri olmadığı halde hapishane idaresine avukat müvekkil yazışmalarını denetleme imkanı tanınarak hukuksuz bir uygulamaya daha imza atılmıştır” ifadelerine yer verildi.

Havalandırma kapılarının erken kapatıldığının söylendiği mektupta, bu hakkın kısmen gaspedilmesine karşı tutsakların yaptığı suç duyurusuna karşılık, başsavcılık tarafından kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verildiği ifade edildi. Fehmi Karaman’ın ise iki aydır yinelediği yer değişikliği talebi karşılanmadığı gibi dilekçelerine de yanıt verilmediği belirtildi. Murat Karayel ve Mehmet Sarar’ın haklarında verilen disiplin cezalarının karar fotokopilerinin idareden istemesine rağmen verilmediği ifade edildi.

Mektubun devamında şu ifadelere yer veriliyor:

“(...) 9 Ağustos 2010 tarihinden itibaren musluklardan çamurlu-kirli su akmaktadır. Haftalardır bu suyu kullanmak zorunda bırakılıyoruz. Kullanılmaz olduğunu ilettiğimiz kantinden şişe su satın almamız söyleniyor. Sorunu ilettiğimiz bir 2. Müdür “Ben ve çocuklarım da içiyoruz” diyerek suyu avuçlamış yeminler etmiş ancak içmek için ağzına götürdüğü suyu oruçlu olduğu gerekçesiyle içmemiştir. (...)

Tekirdağ’da Aile Hekimliği uygulaması başlatılmış. Bu nedenle artık hapishane revininde Salı günü öğleden sonra, Cuma günü ise sabah olmak üzere haftada iki gün sabit doktor bulundurulacak. Önceden haftada 5 gün doktor bulunurken şimdi iki güne indirildi. Ancak doktorun iş yükü nedeniyle talebi karşılayamadığı bazen bir haftadan fazla revire çıkarılmayan tutsakların bulunduğu bir durum söz konusu. Bu uygulamanın olumsuz sonuçlarını her zamanki gibi tutsaklar yaşayacaklardır ve önceden olduğu gibi bundan da bu uygulamayı hayata geçirenler sorumlu olacaklardır. Öcal Doğan rahatsızlığı nedeniyle uzun süredir revire çıkmakta hastaneye gitmektedir. Tedavisi tam yapılmayıp geçiştirilmiş ve bugüne kadar teşhis konulamamıştır.”



 

 

Cezaevlerinde ‘sessiz katliam’ sürüyor

Sermaye devletinin cezaevlerine yönelik tecrit politikaları ile siyasi tutuklular ve hükümlüler sessizce katledilmek isteniyor. Cezaevindeki hasta tutuklular hakkında şimdiye kadar birçok skandal karara imza atarak sessiz katliama onay veren Adli Tıp Kurumu ise yeni ölümlere kapı aralıyor.

1996’da TKP/ML’ye üye olduğu gerekçesiyle müebbet hapis cezasına çarptırılan, aynı yıl başlatılan ölüm orucu eylemi sonrasında ‘wernicke korsakoff’ hastası olan Kemal Özelmalı 3. Adli Tıp İhtisas Kurulu’nun hazırladığı yeni raporla ölüme gönderiliyor.

ATK tarafından 2001 yılında hastalığından kaynaklı tahliye edilen ancak kaçabileceği gerekçesiyle 2004 yılında tekrar cezaevine alınan Özelmalı hakkında hazırlanan yeni raporla Adli Tıp skandallarına bir yenisi eklendi.

Özelmalı’nın sağlıklı olduğuna, cezasının ertelenmesine gerek olmadığına karar veren 3. Adli Tıp İhtisas Kurulu, 14 Haziran 2010 tarihinde hazırladığı raporda ise, Özelmalı’nın ‘wernicke korsakoff’ hastası olmadığını belirtti. ATK, cezaevinde olduğunu çoğu zaman unutan, uykudan uyandığında belirli bir süre düşündükten sonra cezaevinde olduğunun farkına varan, sürekli baş ağrısı, kalp çarpıntısı, solunum sorunu, göz sorunu, sindirim sistemi bozukluğu, uyuşma, yürüme zorluğu gibi şikayetleri bulunan Özelmalı hakkında, hastanelerin ve Milli Savunma Bakanlığı’nın yazısını ve işlediği ‘suçtan’ dolayı pişman olmamasını göz önünde bulundurarak Özelmalı’nın cezasının ertelenmesine gerek olmadığı konusunda oy birliği ile karar verdi.

Özelmalı ise, hastalığının ilerlemesi halinde kendisinin tamamen belleğini yitirip, bitkisel hayata gireceğinden endişe ettiğini belirtiyor.

Diyarbakır D Tipi Kapalı Cezaevi’nde lenf kanseri olan ve tam teşekküllü hastanelerden ölümcül hasta olduğuna dair rapor verilmesine rağmen ATK raporu nedeniyle cezaevinde ölümü bekleyen Nurettin Soysal da sessiz imhanın pençesindeki bir diğer hasta tutsak.

Tedavisi için artık hiçbir şey yapılamayan ve en küçük enfeksiyonda bile hayatını kaybedebilecek olan Soysal, buna rağmen yaşamının son günlerini cezaevinde geçirmek zorunda kalıyor.