Yargıtay kararı ve DEHAP...
Özgürlük, eşitlik, gönüllü birlik!
Türkiyede son bir ayı yoğun bir şekilde meşgul eden konulardan biri de DEHAP davasıydı. İlk olarak Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından açılan evrakta sahtecilik suçundan ve daha sonra da DEHAPın Gençlik ve 2. Olağanüstü Genel Konferansına açılan soruşturmalarla başlayan süreç, 4 yöneticisinin 11 ay 10 gün hapis cezasına çarptırılmasıyla sonuçlandı. 11 Eylülde 6. Ceza Dairesinde görülen dava 29 Eylüle ertelenmiş ve 29 Eylül tarihinde DEHAPın 4 yöneticisine verilen ceza Yargıtay tarafından onanmıştır.
DEHAP kararın anti-demokratik yanına işaret ederek bunun Türkiye demokrasisine katkısı olmayacağını vurguladı. Burjuva düzen partileri ise DEHAPın seçimlerdeki sahteciliği üzerinden bir sandalye kapma yarışına girdiler. Özellikle 3 Kasım seçimleri sonucunda meclis dışında kalan partilerin konuya ilgisi daha da arttı. DYP, GP ve ANAP, DEHAPın kapatılması üzerinden YSKnın meclis aritmetiğini değiştirecek kararlar almasını ve seçimin yenilenmesini istediler.
DEHAP her ne kadar düzenle barışık, demokratik sınırlara sıkışmış bir mücadele hattı izlemeye çalışsa da, onun şahsında Kürt Halkını ilgilendiren her konuda saldırı dalgası yaratılarak, bir halk ezilmek, yok edilmek istenmektedir.
***
Tüm bunların ışığında Kürdistanda yıllardan beri var olan baskı ve şiddet uygulamalır arttırılmıştır. OHAL kaldırıldı, her şey demokratikleşecek, güzelleşecek diyenler orada sistemin en baskıcı yüzünü görmek istemeyenlerdir. Geçmişte insanlara dışkı yediren, kurşunlayan devlet, bugün daha da pervasızlaşarak düğünleri basmakta, insanları yaralamakta ve yeni faili meçhul cinayetlere imza atmaktadır.
Daha geçtiğimiz günlerde Bingöl nüfusuna kayıtlı Ergin İşlerin, İzmir Narlıderede askerlik yaptığı sırada, intihar etti denilerek cesedi ailesine teslim edildi. Yapılan otopside ölen kişinin hangi mesafeden nasıl vurulduğu ve silahın üzerindeki parmak izleri tespit edilemedi. Otopsi raporunu inandırıcı bulmayan ailesinin itirazı üzerine bir albay başkanlığında oluşturulan İdari Tahkikat Heyetinin hazırladığı raporda ise, her hatırlanışında gelecek kuşakların bugünleri ibretle anmalarına vesile olmayı hakedecek çarpıcılıkta bir tespitte bulunuldu: İntihar edenlerin Güneydoğulu oluşu ve yöre halkının intihara meyilli oluşu...
Basit bir otopsinin en önemli gerekliliklerini anlatarak yapılan hukuksuzluk, neresinden tutulursa tutulsun Kürt Halkına yönelik resmi tutumu sözüm ona sosyolojik illüzyonla meşrulaştırıyor. Ve bu illüzyon, sadece söz konusu davaya ilişkin olarak hukuksuzluğun sığındığı bir aklama kovuğu örneği olmuyor . Belki de asıl önemlisi, Dağ Türklerinden, Kart-Kurtlara kadar yüzlerce versiyonu olan devletin resmi Kürt tezinin, yaratıcı bir yorumla değişik bir ihtiyaca cevap olarak bu kez de böyle kurgulanmış olmasıdır.
Kürt halkı üzerinde yoğunlaşan baskıların bütünü, düğünlerine saldırılması, isim yasakları, askerde katletmeler vs. aslında onun içinden çıkacak mücadele dinamiğini ezmeye dönük girişimlerdir. Kürt Halkı onyıllardır verdiği özgürlük mücadelesini bu kadar kolay teslim eden bir konuma getirilemez. Devletin sistematik baskısının gerisinde en ufak hak alma mücadelesinin kendi iktidarını yıkacak bir depreme dönüşmesi korkusu yatmaktadır.
Kürt halkının ulusal özgürlüğü Türkiyeli işçi ve emekçilerle aynı saflarda mücadele etmekten geçer. Ulusal mücadelelerin anti-emperyalist özü düşünüldüğünde partimiz şahsında genç komünistlerin görevi, Kürt işçi ve emekçilerini, proletaryanın devrimci sınıf mücadelesine, yani devrim ve sosyalizm mücadelesine kazanmaktır.
Kürt Halkı kendi kimliğini bu sermaye devletinin kafasına vura vura verdiği özgürlük mücadelesi ile kazanmıştır. Bugün teslimiyeti seçenlerin görmek istemediği de budur. AB uyum yasaları uygulansın veya Demokratik cumhuriyet diyenlerin izleyeceği yol teslimiyet batağında yokoluştur.
Kürt halkı bu utanca ortak olmayacaktır.
Kahrolsun sömargecilik! Kürt Halkına özgürlük!
|