6 Mart'04
Sayı: 2004/01


  Kızıl Bayrak'tan
  Devrimci bir sınıf hareketi geliştirmek için görev başına!
  Ekonomik "canlanma" masallarının iç yüzü...
  Hükümet işçi ve emekçilerle alay ediyor!
  Hükümet ve muhalefet: Al birini vur ötekine!
  BDSP seçim çalışmalarından...
  BDSP seçim çalışmalarından...
  BDSP seçim çalışmalarından...
  BDSP seçim çalışmalarından...
  BDSP seçim çalışmalarından...
  BDSP seçim çalışmalarından...
  BDSP seçim çalışmalarından...
  İLGP kuruldu...
  ÖO Direnişi'nde 108. şehit: Muharrem Karademir
  Liberal solun yerel seçim perişanlığı... "Yerel yönetimler" ve liberal hayaller
  Yerel seçimler, EMEP reformizmi ve sosyal demokratlaşma
  Süresiz iş bırakmayı örgütleyelim!
  Kapitalizm ve kadın
  Türkiye'de işçi-emekçi kadın olmak!
  Savaş çetesinin "Büyük Ortadoğu Projesi"
  "Büyük Ortadoğu Projesi"nin merkez ülkesi Türkiye!..
  İşgalcilerde ahlaki çöküntü büyüyor
  Haiti'ye emperyalist müdahale
  Bültenlerden...
  Bültenlerden...
  Neo-liberalizme karşı reformist savunma
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü...

Türkiye’de işçi-emekçi kadın olmak!

Dünyada milyonlarca kadın emperyalist tekellerin gözü doymaz kâr hırsı yüzünden açlığa ve yoksulluğa sürüklenmeye devam ediyor. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nün 94. yıl dönümünde kapitalist sisteme karşı, ulusal, sınıfsal, cinsel sömürüye karşı taleplerimizi alanlarda haykıracağız.

8 Mart 1857’de Amerika’nın New York kentinde 40 bin kadın dokuma işçisi, insanca çalışma koşulları, “eşit işe eşit ücret” talepleriyle greve başladı. Birkaç gün süren grevin ardından polis grevci işçilere saldırdı. Çıkan yangında çoğu kadın işçi 129 kişi yanarak can verdi. Kadın emekçiler uluslararası dayanışma örgütleri kurarak mücadelelerini sürdürdüler. 1910 yılında Kopenhag’da, II. Enternasyonale bağlı Uluslararası Sosyalist Kadınlar 2. Konferansı’nda, Alman işçi hareketi önderlerinden Klara Zetkin’in önerisiyle, Amerika’da 8 Mart’ta grev esnasında çıkarılan yangında ölen kadın işçilerin anısına, bugünün “Uluslararası Kadınlar Günü” olarak kutlanmasına karar verildi.

Birleşmiş Milletler Örgütü 16 Aralık 1977 yılında 8 Mart’ı tüm kadınlar için “dünya kadınlar günü” ilan ederek bugünün içini boşaltıp amacından saptırmaya çalışsa da, emekçi kadın mücadelesi kapitalist sistem var oldukça önemini koruyacaktır.

Emperyalist sistemin bir parçası olan ülkemizde kadın emekçiler oldukça geri konumdadır. Kırdan kente göçün hızlanmasıyla, ucuz işgücünü değişik sektörlerde istihdam eden burjuvazi, kadın emek gücüyle erkek emek gücünü karşı karşıya getirdi. Kadın emekçiler kentlerde bir taraftan ev köleliğini sürdürürken diğer taraftan değişik hizmet alanlarında erkek emekçilerden daha ucuza çalışır oldu.

DİE verilerine göre her 1000 çalışandan 301’i kadındır. Her 1000 kadından 529’u tarlada ücretsiz olarak çalışıyor. Çalışan kadınların %72’si sigortasız ve her türlü sosyal güvenceden yoksun. 2001 yılına ait istatistiklere göre 3 milyon 927 bin kadın sosyal güvenlik hakkından yararlanamıyor. 1 milyon 461 bin kadın çalışandan 518 bini kamuda, 943 bini ise özel sektörde istihdam ediliyor.

Kadınlarda işsizlik oranı erkeklere göre daha fazladır. Bu durum kentlerde daha yoğundur. Ülke genelinde kadınlarda yaşanan işsizlik oranı %12’dir. Kırsal kesimde %2.6, kentlerde ise %18.9’lara varmaktadır. İMF programlarıyla bu oran her geçen gün artmaktadır. Ülkenin dört bir tarafında işbirlikçi burjuvazinin emperyalist ortaklarıyla açtıkları serbest sanayii bölgelerindeki imalat sanayiinde kadın ve çocuk emeği sömürüsü hat safhaya ulaşmış durumdadır. Bu bölgelere getirilen sendikalaşma yasağı kadınların çalışma hukukundan doğan tüm haklarını ortadan kaldırırken, en vahşi çalışma koşullarını dayatmaktalar.

Eğitim alanında da kadınlarımız erkeklere göre geri bir konumdadır. Türkiye’de okur-yazar olmayan nüfusun %66’sını kadınlar oluşturmaktadır. Çalışan kadınlarıın % 72’si okul bitirmemiş ya da ilkokul mezunudur. Eğitimden yoksun bırakılmış kadınlar genellikle evlerde, parça başı üretimde, atölye, fabrika ya da temizlik işlerinde ve çoğunlukla kayıt dışı olarak çalıştırılmaktadır. Kadınların eğitim düzeyi, buna bağlı olarak işgücü niteliği arttıkça ücretleri de kısmi olarak artmaktadır.

Dokuma, gıda, deri, tekstil gibi alanlarda kadınlar erkeklerden %12 daha düşük ücret almaktadır.

Çalışan kadınların %54’ünü 20-29 yaş grubundakiler oluşturmaktadır. Sermaye sınıfı özellikle genç yaştaki kadın işçileri çalıştırmayı tercih etmektedir. Tarım, imalat sanayii ve hizmet sektörlerinde 15-19 yaş arası genç kadınlar, çoğunluk sosyal güvenceden yoksun çalıştırılmaktadır. Kadın istihdamı ticaret, otel, lokanta gibi genel hizmet alanlarında 20- 24 yaş arası, bilimsel ve teknik alanda ise 25-29 yaş arasıdır. Toplu hizmet alanlarında 30-34 yaş arası kadınlar çalışırken, özellikle tekstil işkolunda 15-24 yaş arası, genellikle bekar kadın işçi tercih edilmektedir.

Türkiye’de bir süre önce uygulamaya konulan yeni kölelik yasasıyla, hem daha önce 45 saat olan haftalık çalışma süresi uzatılmakta, hem de esnek üretim dayatılarak kadınların çalışma koşulları daha da ağırlaştırılmaktadır. Evlerde iş yapan kadınların %24’ü haftada 50-59 saat, %9.4’ü 60-71 saat, %1.9’u ise 72 saat ve yukarısı çalışmaktadır.

Tüm bunlar kapitalist sistemin kadın emeğini nasıl azgınca sömürdüğüne örneklerdir. Bunun için diyoruz ki; tüm gücümüzle sınıf mücadelesinde yerimizi alalım, erkek işçi kardeşlerimizle birlikte işçi sınıfının partisinin bayrağı altında birleşelim. Kurtuluşumuz proletarya iktidarıyla mümkün olacaktır.

A. Engin



Kaderin değil kapitalizmin kurbanı!

Çürüyen kapitalizm kendisiyle birlikte insanları da çürütüyor.

Sermaye medyası kadını cinsel bir metaya dönüştürürken, erkeği de aynı oranda yozlaştırıyor. Kadını cinsel köleye dönüştürürken erkeğe biçtiği rol de görece daha “üstün” olsa da bir kölelik aslında. Kameralar karşısında çiftleşmecilik oynayan ve sözde “en mukaddes kurum” dediği evliliği ayaklar altına alan; saat tanıtımı için bile mayolu mankenleri tercih eden; basketbol maçlarında çoğunluğu erkek olan seyircileri oyalamak için dansçı kızları kullanan bir sistem... Kadını tıpkı kafeslerdeki hayvanlar türünden seyirlik malzemeye dönüştürüyor, erkekleri de onu seyretmeye mahkum ediyor. Bunu yaparken, her ikisini de aynı oranda aşağılıyor ve sömürüyor.

Kadın-erkek ilişkilerinde hakim olan baskılar bu sirk şaklabanlığı ile çelişiyor ve toplumsal baskıları en yoğun olarak yaşayan kadınlar için sonuç çoğunlukla çok hazin oluyor. Namus cinayetleri, intiharlar, tecavüzler, şiddet gibi durumlarla karşı karşıya kalıyorlar.

Bataklığın en diplerinde “insanlık dramları” yaşanıyor. “Kader kurbanları”nın sayıları hızla artıyor. Son zamanlarda sıkça karşılaştığımız çocuk tecavüz kurbanları gibi mesela. Gözlerine çekilmiş siyah bantlardan ve adlarının yerine geçen büyük baş harflerden tanıyoruz onları. N.’ler, S.’ler.., 12-13 yaşlarında çocuklar, kadınlar... KURBANLAR!.. Yüzlerce “adamın tecavüzüne uğramış çocuklar”… Bunlar, acar muhabirlerin elinde iyice iğrençleşen, insan olanın kanını donduran bir pornografik habere dönüşüyor. Mahkemeye götürülürken yüzlerini kapatmaya çalışan adamlar, kameranın objektifini eliyle kapatmaya çalışan aile fertleri, ve o tiksindirici haber metinleri, “ailesi tarafından para karşılığında”...

Yaşanan olayı insanlık dramı olarak nitelemek yanlış olmaz. Trajik olmanın yanında öfkelendirici. Ancak kurbanı demeye dilimiz varmıyor. Yoksullukla boğuşan ailesi tarafından fuhuşa zorlanmıştır. Çocuğun babanın mülkü olduğu bir sistemde, ailenin de bu mülkünü bu şekilde “yatırıma” dönüştürmesinde şaşacak bir şey yok. Diğer taraftan, bu arza talep oluşturan yüzlerce kişilik güruh da kaderin ağı olmasa gerek. Üstelik pekçoğu çok prestijli koltukta oturuyor bu adamların. Parçaları tamamlayan gazeteciler de cabası.

Tüm bunlar kader mi? Dünya üzerinde yüzbinlerce çocuk ve kadın aile içinde, savaşlarda, işkencehanelerde tecavüze uğruyor, şiddete ve kötü muameleye maruz kalıyor, aşağılanıyor. Tecavüzcüyü de tecavüz kurbanını da yaratan bu sistem. Kadını hem evde hem işyerlerinde kölece sömüren de... Yeryüzünde özel mülkiyetin ilk varlık bulduğu asırlar öncesinden bugüne kadar ikincil cinsiyet olagelmiştir. Bunun taşıyıcısı bugün çürüyen kapitalizmdir. Dünya üzerinde yaşayan milyarlarca insan bundan nasibini almaktadır. Bu insanların yazgıları kapitalizm çağında doğmuş olmaktır. Tüm bu insanlar kader kurbanı değil kapitalizmin kurbanıdır ve kapitalizm asla kader değildir.



Sefaköy İKE’de 8 Mart etkinliği

29 Şubat günü kurumumuzun aylık programı çerçevesinde 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü etkinliği düzenledik. Etkinlik öncesinde davetiyeleri sabah işçi ve emekçilerin işe gidiş saatlerinde duraklara, servislere dağıttık. Evlerin kapılarını tek tek çalarak birebir konuşmalarla etkinliğimize davet ettik.

Programımız dünyada ve Türkiye’de devrim ve sosyalizm mücadelesinde şehit düşenler anısına saygı duruşuyla başladı. Ardından Nazım Hikmet’in “Kadınlarımız” şiiriyle devam edildi. 8 Mart üzerine kısa bir açılış konuşmasından sonra Ölüm Orucu direnişçisi bir yoldaşımız “kapitalizm ve kadın” başlıklı bir konuşma yaptı. Emekçi-şair Rahime Henden şiirleriyle etkinliğimize katıldı. Henden Ölüm Orucu şehidi Hatice Yürekli için yazdığı şiiri okurken duygulu anlar yaşandı. Son olarak Serzeniş müzik topluluğu şarkı ve türküleriyle programımızı renklendirdi.

Devletin terör timlerinin sabah saatlerinden itibaren yoğun olarak kurumun etrafını ablukaya almaları etkinliğe katılımı sınırlayan bir etken oldu. Fakat devletin tüm bu terörize etme çabalarına rağmen etkinliğimizi 40 civarında bir katılımla gerçekleştirdik.

Sefaköy İKE çalışanları